YAZARLARIMIZ
Yusuf Kılıç
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Kıdemli Denetçi
yusuf_kilic@ismmmo.org.tr



Şüpheli Ticari Alacaklara Ait KDV Gider Yerine İndirim Olarak Dikkate Alınmalı

I- GİRİŞ

Ülkemiz Ekonomik koşulları göz önünde bulundurulduğunda ticari hayatta gerçekleştirilen mal ve hizmet satışlarının büyük bir kısmının vadeli (Cari Hesap) olarak gerçekleştiği görülmektedir. Mal veya hizmetin bedeli, malın tesliminden veya hizmetin ifa edilmesinden daha sonraki tarihlerde tahsil edilebilmektedir.

Küresel Ekonominin pamuk ipliğine bağlı gibi sürekli inişli- çıkışlı reaksiyonlar gösterdiği günümüzde ticaret sahiplerinin alacaklarını tahsil etmesinde büyük problemler yaşadığı aşikardır. Vergi mevzuatımızda bu konu ile ilgili olarak yasal düzenlemeler mevcut olup, makalenin içeriğini Şüpheli Ticari Alacaklar içinde yer alan KDV’nin mükelleflere indirim hakkı olarak tanınması oluşturmaktadır.

II- DÖNEMSELLİK KAVRAMI VE ALACAKLARDA AMORTİSMAN

Mevzuatımızda ticari kazancın tespitinde dönemsellik ve tahakkuk ilkesi benimsenmiştir.

Vergi Usul Kanunu’nda, dönemsellik hesap dönemi olarak ifade edilmiştir. VUK/174. maddesinde “Defterler hesap dönemi itibariyle tutulur. Kayıtlar her hesap dönemi sonunda kapatılır ve ertesi dönem başında yeniden açılır. Hesap dönemi normal olarak takvim yılıdır…” denilmektedir.

KDV Kanunu’nda, vergi indirimi ifade edilmiş olup, KDV/29-3. Maddesinde “İndirim hakkı vergiyi doğuran olayın vuku bulduğu takvim yılı aşılmamak şartıyla, ilgili vesikaların kanuni defterlere kaydedildiği vergilendirme döneminde kullanılabilir.” denilmektedir.

VUK/283.maddesinde; “Gelecek bir hesap dönemine ait olarak peşin ödenen giderler ile cari hesap dönemine ait olup da henüz tahsil edilmemiş olan hasılat, mukayyet değerleri üzerinden aktifleştirilmek suretiyle değerlenir…” 

VUK/287. maddesinde ise;“ Gelecek hesap dönemlerine ait olarak peşin tahsil olunan hasılat ile cari hesap dönemine ait olup henüz ödenmemiş olan giderler mukayyet değerleri üzerinden pasifleştirilmek suretiyle değerlenir.” denilmektedir.

 

Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 6. maddesi; “Kurumlar Vergisi birinci maddede yazılı mükelleflerin bir hesap dönemi içinde elde ettikleri safi kurum kazancı üzerinden hesaplanır.” denilmekte olup, yine Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 14. maddesinin birinci fıkrasında “... Beyanname ilgili bulunduğu hesap döneminin sonuçlarını içerir...” denilmektedir. Ayrıca aynı Kanun’un 16. maddesinde; “...kurumlar vergisinde vergilendirme dönemi hesap dönemidir...” denilmektedir.

 

Dönemsellik ilkesi, gelir veya giderin ilgili olduğu yılda dikkate alınması gerektiğini, tahakkuk ilkesi ise gelir veya gider unsurunun doğuşu ile birlikte dikkate alınması gerektiğini ifade etmektedir.

Şirketler tahsil edilemeyen alacaklarını, mal ve hizmet satışını gerçekleştirdikleri anda hasılat olarak kaydetmektedirler. Ancak, diğer taraftan, alacaklarını zamanında tahsil edemedikleri veya tahsil edilmesinin mümkün olmadığı durumlarda bu tutarlar üzerinden vergi ödemek zorunda kalmaktadırlar.

Mükelleflerin tahsil edemedikleri alacaklar üzerinden vergi ödemelerinin önüne geçmek ve mali tablolarının gerçek durumunu göstermesini sağlamak amacıyla, şüpheli alacak karşılığı ayrılması, Vergi Usul Kanunu’nun 323. maddesinde düzenlenmiş bulunmaktadır. Söz konusu uygulama, her ne kadar Kanun kapsamında yasal bir hak olarak yer almış olsa da, diğer taraftan şüpheli alacak karşılığı ayrılmasının ihtiyari olduğu, yani mükellefin isteğine bırakılmış olduğu bilgisini de ayrıca belirtmek gerekmektedir.

III- DEĞERLENDİRME

Şüpheli Ticari Alacaklar için karşılık ayrılmasında mevzuatta belirtilen hükümlerle ilgili olarak çok sayıda makale yayımlanmış olduğundan o kısma çok değinmeden KDV konusundan bahsetmek istiyorum.

Geçmişte şüpheli ticari alacaklarda KDV konusu ile ilgili olarak: Maliye İdaresinin KDV’nin hasılatın bir parçası sayılmadığı görüşünü savunarak karşılık ayrılamayacağını belirten özelgeleri vardır. Daha sonra bu konu ile ilgili çok sayıda yargı önüne götürülen davaların mükellef lehine sonuçlanması sebebi ile 334 numaralı VUK Genel Tebliği ile görüşünü değiştirmiştir.

KDV konusu, Vergi Usul Kanunu’nun 334 No’lu Tebliğinde açıkça belirtilmiştir. Adı geçen Tebliğde KDV’nin ekonomik faaliyetlerin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkan ve işletme alacaklarının bir unsurunu teşkil eden ve doğrudan doğruya kredili mal veya hizmet satışlarının ifasından kaynaklanan bir alacak olduğu açıklanmakta ve VUK Madde 323’te yer alan şartların gerçekleşmesi ile birlikte, dönem kayıtlarına girmiş olması ve beyannamede beyan edilmesi koşuluyla KDV dahil tutar için karşılık ayrılabileceği belirtilmektedir.

IV- SONUÇ

Yapılan düzenleme ile bir kısım mağduriyet giderilmiştir. Ancak mükelleflerin ticari alacaklarına konu olan Katma Değer Vergisinin karşılık gideri olarak gelir tablosuna intikal ettirilmesi tam anlamıyla sorunu çözmemiştir. Devletin parası olan KDV’nin Mükellefin şartları sağlaması (Mükellefin hesapladığı KDV’yi beyan etmesi, Ödenecek KDV çıkması halinde vergiyi ödemesi) halinde ve şüpheli hale geldiği dönemde “ İndirim” hesaplara dahil edilerek ödenecek KDV ‘den indirilmesi veya Devir KDV’ye eklenmesi mağduriyetin tamamını giderebilir.

Bu konuda gerekli yasal zeminin hazırlanarak konunun mevzuatımıza kazandırılmasının çok faydalı bir iş olacağı düşüncesindeyim.

KAYNAKÇA:
- 213 Sayılı Vergi Usul Kanunu
- 334 Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği
- 3065 Sayılı KDV Kanunu

19.10.2017

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM