Ticari faaliyette bulunan firmalar açısından sınırların kalktığı günümüzde sadece büyük ölçekli şirketler değil küçük ve orta boy işletmelerin de dış ticarete verdiği önem giderek artmaktadır. Bununla birlikte her geçen yıl Türk firmalarının yurt dışından tahsil edemedikleri döviz cinsi alacakları da artmaktadır. Tahsil edilemeyen bu alacaklara karşılık ayrılıp ayrılmayacağı ve kur değerlemesi yapılıp yapılmayacağı önem arz etmektedir. Makalede bu konu vergisel açıdan incelenmiştir.
Vergi mevzuatımız açısından bir alacağın yurt içinden veya yurt dışından olması şüpheli ticari alacak karşılığı ve değersiz alacak konularında çok fazla önem arz etmemektedir. Vergi Usul Kanunu’nun 3. Maddesi amir hükmü gereği vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin muamelelerin gerçek mahiyeti esastır. Bu nedenle yurt dışından olan alacaklar için de yurt içindeki uygulamaya benzer uygulamalar söz konusudur.
Ticari kazançta tahakkuk esası geçerli olduğundan, işletmeler sattıkları mal ve hizmet bedellerini tahsil edemeseler dahi gelir hesaplarına intikal ettirirler. Ancak vergi mevzuatımız bazı durumlarda karşılık ayırarak daha önce gelir olarak dikkate alınan tutarı giderlere intikal ettirmeye izin vermektedir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun "Şüpheli Alacaklar" başlıklı 323'ncü maddesinde;" Ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla;1- Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar;2-Yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır. Yukarıda yazılı şüpheli alacaklar için değerleme gününün tasarruf değerine göre pasifte karşılık ayrılabilir. Bu karşılığın hangi alacaklara ait olduğu karşılık hesabında gösterilir. Teminatlı alacaklarda bu karşılık teminattan geri kalan miktara inhisar eder. Şüpheli alacakların sonradan tahsil edilen miktarları tahsil edildikleri dönemde kar zarar hesabına intikal ettirilir." hükmü yer almaktadır.
Bu hükme göre, ticari kazancın elde edilmesi veya idame ettirilmesi ile ilgili olarak dava veya icra safhasında bulunan alacaklarla, yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş olan dava ve icra takibine değmeyecek derecedeki küçük alacaklar şüpheli alacak sayıldığından yukarıda belirtilen şartları taşıyan alacaklar için karşılık ayrılması mümkün bulunmakta olup, bu şartlardan herhangi birisinin mevcut olmaması halinde ise şüpheli alacak kaydına imkân bulunmamaktadır. Alacağın yurt içinden veya yurt dışından olması bir önem taşımadığından yurt dışından olan alacaklar için de bu madde hükümleri geçerlidir.
Dolayısıyla, mahkemeye dava veya icra merciine takip dilekçesinin verilmiş olması, alacağın dava veya icra safhasına intikal ettiğini gösterir. Ancak şekli bir başvuru alacağın şüpheli sayılması için yeterli değildir. Bir alacağın dava veya icra safhasında olduğunun kabulü için mahkemeye dava veya icra merciine takip için dilekçe verilmiş olması, ancak gerek mahkemeye gerek icra merciine yapılan başvuruların ciddiyetle takip edilmesi gerekmektedir.
Yurt dışından olan alacakların şüpheli hale geldiğinin ispatlanabilmesi için ticari iş yapılan firmanın mukim olduğu ülkenin mahkemelerinde dava açılması veya icra takibinde bulunulması gerekmektedir. Yurt dışından olan alacakların dönem sonunda değerlemesi nedeniyle oluşacak kur farkları da asıl alacağın akıbetine tabi olduğundan asıl alacak şüpheli hale geldikten sonra bu alacağa bağlı olarak oluşan kur farkları için de şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün bulunmaktadır.
Uygulamada yurt dışından döviz cinsi alacaklar için dava ve icra takibi yapmak kolay olmamaktadır. Bunun nedeni ise yurt dışı mevzuata hâkim olamamak, maliyet ve zaman gibi kısıtlardır. Birçok şirket tahsil edemediği yurt dışı alacak için kur değerlemesi yapmaktadır. Bu durum, kurların artış eğiliminde olduğu ülkemizde, şirketlerin tahsil edemedikleri alacaklar nedeniyle kambiyo karı hesaplamasını gerektirmektedir. Bu uygulamanın mağduriyet doğurduğunu düşünen bazı firmalar ise bu alacaklarına değerleme yapmamakta, vergi incelemesine alındıklarında yüksek tutarlı vergi ziyaı cezalarıyla karşı karşıya gelmektedirler.
Yabancı paraların değerlemesi 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 280’inci maddesi uyarınca borsa rayici ile değerlenir. Borsa rayici yoksa kur maliye bakanlığı tarafından tespit olunur. Bu hüküm yabancı para ile olan alacak ve borçlar için de geçerlidir. Mükellefler tahsil edemedikleri ve çeşitli nedenlerle dava ve icra safhasına getiremedikleri döviz cinsi alacakları için kur değerlemesi yapmakta ve tahsil edemediği bir alacak nedeniyle kambiyo karı hesaplamaktadır.
Döviz cinsi alacağı bulunan ve bunları tahsil etmekte sıkıntı yaşayan birçok ihracatçının olduğu bilinmektedir. Bu mükellefler, yurt dışı mevzuata hakim olmama, sürekli yurt dışına gidip gelememe, avukatlık ve tahsil masraflarının yüksek olması, yurt dışı yargı ve icra makamlarına olan güvensizlik gibi nedenlerle yurt dışındaki alacaklarını hukuki yönden takip edememektedir. Dava ve icra safhasına getiremedikleri alacaklar için karşılık ayıramamaktadırlar. Bu alacaklar için bir de kur değerlemesi yapmak zorunda kalmaları mükelleflerin mağduriyetini artırmakta ve vergiye uyumu güçleştirmektedir.
Peki, bu durumdan kurtulmak için ihracatçı mükellefler ne yapabilir? 120-Alıcılar hesabı alacak, 689- Diğer Olağan Dışı Gider ve Zararlar (KKEG) hesabı ise borçlandırılmak suretiyle alıcılar hesabı kapatılabilir. 213 sayılı VUK’un 322’inci maddesi uyarınca kazai bir hüküm veya kanaat verici bir vesikaya göre tahsiline artık imkân kalmayan alacaklar değersiz hale gelmektedir. Alıcılar hesabını herhangi bir vesika olmaksızın kapatıp, gider hesaplarıyla ilişkilendirdiğimizden bu tutarı da mali kara ulaşırken kanunen kabul edilmeyen gider olarak eklememiz gerekmektedir. Kanaatimizce, bu alacakların tahsil edilme durumunda, tahsil edilen tutar vergiye tabi olmayan gelir olarak dikkate alınabilir.
Uluslararası ticari ilişkilerin geliştiği günümüzde, ihracat ile uğraşan firmalar tahsil sorunuyla karşı karşıya kalabilmekte ve icra/dava safhasına getiremedikleri alacakları için karşılık ayıramamaktadırlar. Üstelik bu firmalar, vergi mevzuatımızın karşılık ayırmasına izin vermediği bu alacaklar için kur değerlemesi yapmak zorunda kalmaktadırlar. Mükellefler bu alacaklarını kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alıp, değerleme yapma mecburiyetinden kurtulabilir. Daha sonra tahsil edilme durumunda ise vergiye tabi olmayan gelir olarak dikkate almalarında problem olmayacağı görüşündeyiz. Ayrıca vergi idaresinin yurt dışı alacaklara karşılık ayırmada yurt içinden farklı bir müessese geliştirmesi ihracatçılarımızı rahatlatacak hakkaniyete uygun bir adım olacaktır.
Kaynakça:
-213 Sayılı Vergi Usul Kanunu
12.02.2018
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.