Finansal tablolar bir şirketin geçmişini anlatır; sürdürülebilirlik raporları ise geleceğini... Bugün artık yatırımcılar, kredi verenler, tüketiciler ve hatta kamu otoriteleri yalnızca bir şirketin bilanço kârına değil, çevresel ve sosyal etkilerine de odaklanıyor. Yani şirketlerin yalnızca ne kadar kazandığı değil, bu kazancı nasıl elde ettiği de önem arz ediyor. Bu dönüşüm, Türkiye’de de sessiz sedasız ama oldukça köklü bir şekilde yaşanıyor.
Türkiye Sürdürülebilirlik Raporlama Standartları (TSRS), 1 Ocak 2024 itibarıyla yürürlüğe girdi. Bu tarih, Türkiye için sadece yeni bir muhasebe standardının başlangıcı değil; aynı zamanda çevresel, sosyal ve yönetişim temelli (ESG) hesap verebilirliğin resmileştiği bir dönemin miladı oldu. TSRS 1 ve TSRS 2 ile birlikte, artık belirli büyüklükteki işletmeler sürdürülebilirlik performanslarını raporlamakla yükümlü.
Bu raporlama süreci, klasik finansal raporlamadan çok daha fazlasını ifade ediyor. Çünkü sürdürülebilirlik raporlamasında yalnızca ekonomik veriler değil; karbon salımı, enerji tüketimi, sosyal sorumluluk projeleri, etik yönetişim yapıları gibi birçok boyut şeffaflıkla kamuoyuna açıklanmak zorunda. Üstelik bu açıklamalar sadece "niyet beyanı" olmakla kalmıyor; artık bağımsız güvence denetimi ile de teyit edilmek zorunda.
17 Ocak 2025’te yayımlanan “Sürdürülebilirlik Denetimi Yönetmeliği” ile birlikte, Türkiye bu alanda önemli bir adım daha attı. Artık TSRS’ye uygun sürdürülebilirlik raporlarının GDS 3000 ve GDS 3410 standartları çerçevesinde denetlenmesi zorunlu hale geldi. Bu durum, şirketlerin iç kontrol sistemlerini, veri yönetim altyapılarını ve stratejik raporlama süreçlerini yeniden gözden geçirmesini kaçınılmaz kılıyor.
Ancak uygulamada çeşitli zorluklar yaşanıyor. Özellikle KOBİ niteliğindeki işletmelerin bu sürece adaptasyonu oldukça sancılı. Teknik bilgi eksikliği, veri toplama zorlukları, maliyet baskısı ve uzman kadro yetersizliği gibi faktörler, sürecin etkinliğini sınırlıyor. Sektör bazlı uygulama rehberlerinin yayımlanması, belli kolaylıklar sağlasa da, işin özünde işletmelerin bu dönüşüme stratejik bir bakış açısıyla yaklaşması gerekiyor.
Denetim boyutunda da yeni bir uzmanlık alanı doğuyor: sürdürülebilirlik denetçiliği. Klasik bağımsız denetim pratiğine ESG odaklı bakış açıları, yeni kontrol testleri, alternatif veri kaynakları ve kurumsal sürdürülebilirlik riskleri eklendi. Bu durum hem mesleki yeterliliklerin yeniden tanımlanmasını hem de denetim kuruluşlarının altyapılarını güncellemesini gerekli kılıyor.
Uluslararası ölçekte değerlendirildiğinde, Türkiye’nin TSRS’yi IFRS S1 ve S2 standartları temel alınarak hazırlamış olması, önemli bir uyum ve entegrasyon adımıdır. Avrupa Birliği’nin Kurumsal Sürdürülebilirlik Raporlama Direktifi (CSRD) ve ESRS standartlarıyla örtüşen bu yaklaşım, Türkiye'nin küresel sürdürülebilir finans piyasalarına entegrasyonunu güçlendirecektir.
Tüm bu gelişmelerin ortak paydası şudur: Sürdürülebilirlik raporlaması, artık yalnızca kurumsal imajı parlatmak amacıyla hazırlanan, yüzeysel ve vitrine yönelik bir iletişim aracı olmaktan tamamen çıkmıştır. Günümüzde bu raporlar, şirketlerin yalnızca faaliyetlerini değil; stratejik önceliklerini, kurumsal değerlerini ve gelecek vizyonlarını da yansıtan çok boyutlu belgeler haline gelmiştir.
Yatırımcılar, özellikle uzun vadeli finansal sürdürülebilirlik analizlerinde, bir şirketin çevresel ayak izini, toplumsal katkılarını ve yönetişim kalitesini dikkate almakta; sermaye tahsislerini bu kriterler üzerinden yeniden yapılandırmaktadır. Bu nedenle sürdürülebilirlik raporları, yatırımcının güvenini inşa eden bir risk yönetimi dokümanı, finansal kuruluşlar için bir etki değerlendirme aracı, kamu otoriteleri açısından ise bir uyum ve denetim mekanizması niteliği taşımaktadır.
Aynı zamanda bu raporlar, işletmelerin sadece geçmiş performanslarını değil; geleceğe dair taahhütlerini, adaptasyon kabiliyetlerini ve dönüşüm stratejilerini şeffaf biçimde ortaya koymalarını sağlayan kurumsal bir rehber işlevi görmektedir. Kurum içi süreçlerin yeniden yapılandırılmasında, sürdürülebilir tedarik zincirlerinin oluşturulmasında ve sosyal etki yönetiminde bu raporlar, yönetime stratejik veri desteği sunmaktadır.
Dolayısıyla sürdürülebilirlik raporlaması, artık sadece "kamuoyuna hitap eden bir içerik" değil; çok paydaşlı bir sorumluluk alanıdır. Bu alanın temelinde bilgi güvenilirliği, açıklık, standartlara uyum ve kurumsal bütünlük ilkeleri yatmaktadır. Kısacası, sürdürülebilirlik raporu bir iletişim aracı değil; stratejik bir yönetişim belgesidir.
Sonuç olarak, klasik finansal tablolar işletmenin dönemsel performansını ölçerken; sürdürülebilirlik raporları, şirketin geleceğe dönük değer üretme kapasitesini, yani stratejik vizyonunu gözler önüne serer. Türkiye’nin bu alanda attığı yapısal adımlar, sadece yasal uyumu değil; aynı zamanda kurumsal hesap verebilirliği, etik yönetimi ve sorumlu iş yapma kültürünü merkeze alan yeni bir paradigmaya geçişin habercisidir.
Bu bağlamda işletmelerin artık sadece bilanço okumaya değil; aynı zamanda etki analizi ve değer dönüşümüne odaklanmaları gerekmektedir. Bugünün rekabet avantajı, yarının itibarı ve yatırım cazibesi; ancak bu bütüncül dönüşüm sürecini benimseyen kurumların olacaktır.
28.03.2025
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.
>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL + KDV Ayrıntılar için tıklayın.