İşçi ile işveren arasında akdedilmiş olan iş sözleşmesi, niteliği itibariyle tam iki tarafa borç yükleyen bir sözleşmedir. Bu sözleşmeye göre işçi, işverene bağımlı olarak iş görme edimini yerine getirmeyi taahhüt ederken, işveren de işçinin iş görme edimine karşı ücret ödeme yükümlülüğü altına girer. Bu nedenle, işçi ile işveren arasında bir iş ilişkisinden söz edebilmemiz için üç temel unsur: iş görme edimi, bağımlılık ve ücrettir. Bu üç temel unsurdan birinin yokluğu aradaki ilişkiyi iş ilişkisi olmaktan çıkarır ve başka bir forma büründürür.
İş ilişkisinin üç temel unsurundan biri olan ücret, işçinin ve ailesinin geçimini sağlayabilmesi için olmazsa olmaz bir niteliğe sahip olduğundan bir yönüyle de sosyal bir nitelik taşır. Her ne kadar Borçlar Hukukunda sözleşme serbestisi ilkesi geçerli ise de ve taraflar aralarında hukuki sonuçlar doğurmasını öngördükleri sözleşmeleri diledikleri gibi düzenleyebilseler de, iş ilişkisinin zayıf tarafı işçi olduğu ve ücret de sosyal bir nitelik taşıdığı için, kanun koyucu iş sözleşmelerine müdahale etme ihtiyacı duymuş, işçi lehine birtakım Kanuni düzenlemeler yapmış ve “sözleşme serbestisi” ilkesini kısmen de olsa geçersiz kılmıştır. Bu nedenle İş Kanununda yer alan düzenlemelerin birçoğu “nispi emredici” niteliktedir.
İş görme ediminin sonunda ücrete hak kazanan işçinin, ücretine yapılan eklemeleri ve kesintileri tam olarak bilmesi Anayasanın 55. maddesinde tanımlanan “ücret hakkı”nın bir gereğidir. İşçinin ücretine yapılan eklemeleri ve ücretinden yapılan kesintileri tam anlamıyla bilmesi ise “ücret hesap pusulası” ile mümkün olmaktadır.
Ücret hesap pusulasını genel olarak, işverenlik tarafından, işçiye teslim etmek amacıyla düzenlenmiş ve işçinin iş görme ediminin sonunda hak ettiği asıl ücret, asıl ücrete ilaveten hak kazandığı diğer ücretler (fazla çalışma ücreti, ulusal bayram ve genel tatil ücreti vb.) ve ücret niteliğindeki ödemeler (prim, teşvik primi vb.) ile birlikte bu ücretlerden yapılması gereken kanuni (sigorta primi, gelir vergisi vb.) ve özel (icra, avans vb.) kesintileri gösteren özel nitelikteki bir belge olarak tanımlayabiliriz.
Ücret hesap pusulası 4857 sayılı İş Kanununun 37. maddesinde yer almaktadır. Buna göre; “İşveren işyerinde veya bankaya yaptığı ödemelerde işçiye ücret hesabını gösterir imzalı veya işyerinin özel işaretini taşıyan bir pusula vermek zorundadır.
Bu pusulada ödemenin günü ve ilişkin olduğu dönem ile fazla çalışma, hafta tatili, bayram ve genel tatil ücretleri gibi asıl ücrete yapılan her çeşit eklemeler tutarının ve vergi, sigorta primi, avans mahsubu, nafaka ve icra gibi her çeşit kesintilerin ayrı ayrı gösterilmesi gerekir.
Bu işlemler damga vergisi ve her çeşit resim ve harçtan muaftır.”
Maddenin birinci fıkrası “zorundadır” ibaresi ile sona erdiği için, her ücret ödeme döneminde işverenin işçiye ücret hesap pusulası vermesi yasal bir zorunluluk olup işverenin bu konuda takdir hakkı olmadığını söyleyebiliriz. Maddenin ikinci fıkrasında ise, ücret hesap pusulasında bulunması gereken unsurlara yer verilmiş, ücret ve ücrete eklenen her türlü tutar ile ücretten yapılan kesintilerin ayrı ayrı kalemlerde gösterilmesi konusunda, ayrıca ödemenin günü ve ödeme tarihinin belirtilmesi konusunda işveren tarafına yasal bir yükümlülük getirilmiştir. Pusula, işverene veya işveren vekiline ait imzayı veya işyerine ilişkin özel bir işareti taşımalıdır. Kanun metninde, pusulada işçi imzasının da olması gerektiğine dair bir hüküm bulunmamaktadır ancak uygulamada bu belgelerin çoğunlukla işçiler tarafından da imzalandığını görmekteyiz.
6098 sayılı Borçlar Kanununun “Ücretin Korunması” başlıklı 407. maddesinin birinci fıkrasında “…Her ödeme döneminde, işçiye hesap pusulası verilir.” hükmü yer almaktadır. Mevcut düzenleme dışında Kanunda ücret hesap pusulası ile ilgili bir düzenleme bulunmamaktadır.
Sosyal sigorta mevzuatında ise “ücret tediye bordrosu” düzenlenmiştir. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununun 102 inci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendi; “İşverenler tarafından ibraz edilen aylık ücret tediye bordrosunda; işyerinin sicil numarası, bordronun ilişkin olduğu ay, sigortalının adı, soyadı, sigortalının sosyal güvenlik sicil numarası, ücret ödenen gün sayısı, sigortalının ücreti, ödenen ücret tutarı ve ücretin alındığına dair sigortalının imzasının bulunması zorunludur. Belirtilen unsurlardan herhangi birini ihtiva etmeyen (imza şartı yönünden makbuz mukabilinde veya banka kanalıyla yapılan ödemeler hariç) ücret tediye bordroları geçerli sayılmaz….” hükmündedir. Madde metnini incelediğimizde, işçinin brüt ücreti ve yapılan kesintiler sonucu ödenen net ücretinin gösterilmesi yeterli olduğu, eklemeler veya kesintilerin ayrı ayrı kalemlerde gösterilmesi gibi bir zorunluluğun olmadığı görülmektedir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu ise “ücret bordrosu” adı altında bir düzenleme yapmıştır. Kanunun 238 inci maddesi “İşverenler her ay ödedikleri ücretler için (Ücret bordrosu) tutmaya mecburdurlar. Gelir Vergisi Kanununa göre vergiden muaf olan ücretlerle diğer ücret (...) [1] üzerinden vergiye tabi hizmet erbabına yapılan ücret ödemeleri için bordro tutulmaz.
Ücret bordrolarına en az aşağıdaki malumat yazılır.
1. Hizmet erbabının soyadı, adı; ücretin alındığına dair imzası veya mührü (Ücretin ödenmesinde ayrıca makbuz alan işverenlerin tutacakları ücret bordrosuna imza veya mühür konulması mecburi değildir.);
2. Varsa vergi karnesinin tarih ve numarası;
3. Birim ücreti (Aylık, haftalık, gündelik, saat veya parça başı ücreti);
4. Çalışma süresi veya ücretin ilgili olduğu süre;
5. Ücret üzerinden hesaplanan vergilerin tutarı.
Bordronun hangi aya ait olduğu baş tarafından gösterilir. Bir aya ait bordro ertesi ayın yirminci gününe kadar hazırlanıp tarihlenerek, müessese sahibi veya müdürü ile bordroyu tanzim eden memur tarafından imzalanır.
İşverenler ücret bordrolarını, yukarıdaki esaslara uymak şartıyla diledikleri şekilde tanzim edebilirler.” hükmündedir.”
5510 ve 213 sayılı Kanunlarda yer verilen “ücret tediye bordrosu” veya “ücret bordrosu”, sigorta primi ve vergi kaybının önüne geçmek amacıyla işverenler tarafından düzenlenen ve ilgili birimlere ibraz edilmesi gereken belgeler iken, 4857 sayılı Kanunda yer verilen “ücret hesap pusulası”, “ücret hakkı”nın korunmasını amaçlar ve işçiye verilmesi gerekmektedir. Ücret hesap pusulası işyerinin geneline ilişkin değil işçiye özel bir belge niteliğindedir ve bu yönüyle ücret bordrosundan ayrılır.
37 inci maddesinde ücret hesap pusulasını düzenleyen İş Kanunu, 102 inci maddesinin (b) bendi ile bu düzenlemeye muhalefet halini idari para cezasına konu etmiştir. Buna göre; 37 inci maddeye aykırı olarak ücret hesap pusulasını düzenlemeyen işveren veya işveren vekiline dört yüz elli Türk Lirası (2021 yılındaki karşılığı 1.145,00 TL’dir) idari para cezası verilir.
Ücret hesap pusulası konusunda dikkat edilmesi gereken ilk husus ücret hesap pusulasının bir örneğinin işçiye verilmesidir. Ücret hesap pusulası düzenlemekle birlikte bu belgeyi işçiye vermeyen işverenliğin 37. maddeye muhalefet ettiğini söyleyebiliriz. Her ne kadar İş Kanununun 102 inci maddesinin (b) bendi “hesap pusulasının düzenlenmemesi” halini idari para cezasına konu etmişse de, bu durum ilgili maddenin özensiz yazımından kaynaklanmaktadır. 37 inci maddeye göre ücret hesap pusulası, işveren tarafından tek taraflı olarak hazırlanmakla birlikte, işçiye verildiği anda işveren Kanundan doğan yükümlülüğünü yerine getirmiş olur. Aksi durumda, ücret hesap pusulasının işveren tarafından tek taraflı olarak hazırlanması ve işçinin bilgisine dahi sunulmaması durumunda işverenin yasal yükümlülüğünü yerine getirdiği sonucu doğar.
Ücret hesap pusulasının işçiye ne şekilde verileceğine dair Kanunda bir hüküm bulunmamaktadır. İşçi sayısı az olan işyerlerinde bu belgeler genel olarak elden teslim edilmekle birlikte işçi sayısının fazla olduğu veya ülke genelinde faaliyet gösteren işyerlerinde ücret hesap pusulalarının tek tek işçilere elden verilmesi ciddi bir zaman ve enerji kaybına yol açmaktadır. Gelişen teknolojik imkânlar ile birlikte pusulaların işçilere e-posta ile gönderilebileceği veya kullanıcı adı ve şifre girerek ulaşılabilen ortak bilgi havuzu yöntemiyle pusulaların işçilere verilebileceği ve işverenlerin yasal yükümlülüklerini yerine getirebileceği kanaatindeyim. Ücret hesap pusulalarının işçilere bu şekilde verilebilmesi için işçilerden yazılı onay almak gerekmektedir. Bu onay iş sözleşmesi ile alınabileceği gibi ayrıca bir yazılı onayla da alınabilir.[1]
Diğer önemli husus ise, ücrete yapılan eklemelerin ve ücretten yapılan kesintilerin ücret hesap pusulasında eksiksiz şekilde gösterilmesidir. Söz konusu eklemelerin ve kesintilerin ücret hesap pusulasında gösterilmemiş olması işverenliğin 37 inci maddeye aykırı hareket etmesi sonucunu doğurur. Örneğin; işyerinde dini bayramlardan önce bayram harçlığı verileceğine dair bir sözleşme hükmü veya işyeri uygulaması varsa, ödenen tutarlara ücret hesap pusulasında yer verilmesi gerekmektedir. Başka bir örnek vermek gerekirse; işyerinde işçilere nakdi olarak ödenen ancak 5510 sayılı Kanunun 80 inci maddesi gereği prime esas kazanç toplamı içine girmeyen ölüm, doğum, evlenme yardımları, kasa tazminatı vb. ödemelerin de ücret hesap pusulasında gösterilmesi zorunludur. Bu ödemelerin prime esas kazanç kapsamında yer almıyor olmaları ücret hesap pusulalarında da gösterilmelerinin zorunlu olmadığı anlamına gelmez. Yine bu tutarların banka aracılığı ile ödenmeleri de 37 inci maddeye aykırılık halini ortadan kaldırmaz. Uygulamada bazı işyerlerinde, işçiye ödenen avansların, ücretinden yapılan nafaka veya icra kesintilerinin de ücret hesap pusulalarında yer almadığı görülebilmektedir. Kanaatimce, ücret hesap pusulası düzenlemekle ve işçiye vermekle birlikte, ücret hesap pusulasında yer alması gereken kalem veya tutarları eksik gösteren veya göstermeyen işverenlik hakkında 37 inci maddeye aykırı hareket etmesi nedeniyle md. 102/1-b gereği idari para cezası uygulanabilir. Çünkü bu durumda usulüne uygun olarak düzenlenmiş bir ücret hesap pusulası bulunmamaktadır.
Ayrıca belirtmek gerekir ki, işçinin talebine rağmen ücret hesap pusulasının düzenlenerek işçiye verilmemesi, işverenliğin yasal bir zorunluluğu yerine getirmekten kaçınması sonucunu doğuracağı için, bu durum, işçi açısından iş sözleşmesinin haklı feshi (derhal fesih) kapsamına girecektir. Yine, işçilik alacaklarını konu edinen davalarda, ücret hesap pusulasında imzası olan ve bir örneği kendisine verilen işçi, pusulada yer alan ödeme kalemlerinin ödenmediği iddiasını ancak yazılı bir belge ileri sürebilir iken, pusulada yer almayan ödeme kalemlerine dair aksi yönde iddialarını her türlü delil ile ispat edebilir.[2]
Ücret hesap pusulasının düzenlenmemesi ile ilgili öngörülen idari para cezası maktu niteliktedir. Buna göre, işyerinde çalışan işçi sayısına ve aykırılığın ne kadar süre devam etiğine bakılmaksızın, işverenlik hakkında tek bir idari para cezası uygulanır. Ancak, ücret hesap pusulası, ücret hakkının korunmasını amaç edinen ve işyerinin geneline ilişkin olarak değil işçi bazında düzenlenen bir belgedir. Bu nedenle, ücret hesap pusulası düzenlemeyen işverenlik hakkında, maktu nitelikte bir yaptırım yerine, tıpkı ücretlerin kasten ödenmemesinde olduğu gibi (md. 102/1-a), her işçi ve her ay bazında idari para cezası uygulanmasının, ortaya çıkan haksızlık karşısında daha uygun olacağı düşüncesindeyim.
Ücret hesap pusulası, Anayasanın 55. maddesinde yer edinen “ücret hakkı”nı konu edinen ve işçinin ücretinin eksiksiz olarak ödenip ödenmediğini anlayabilmesi için işverenlik tarafından düzenlenen ve işçiye verilmesi gereken özel bir belgedir. Ücrete yapılan eklemeler ve ücretten yapılan kesintilerin eksiksiz şekilde ücret hesap pusulasında gösterilmesi zorunludur. Ücret hesap pusulasının düzenlenmemesi İş Kanunu gereğince idari para cezasına konu olurken, pusulada olması gereken ücrete ilişkin eklemeler veya ücretten yapılan kesintilerin gösterilmemesi veya eksik gösterilmesinin de idari para cezasına konu olması gerektiği kanaatindeyim.
*Yazıda yer verilen görüş ve düşünceler yazarın kendi görüş ve düşünceleri olup hiçbir şekilde çalıştığı Kuruma atfedilemez.
[1] Bu konu hakkında daha detaylı bilgi için; Prof. Dr. Ali Nazım SÖZER, Ücret Ödeme Yükümlülüğünün Belgelenmesi: Alternatif Yöntemler, İş Hukuku ve Sosyal Güvenlik Hukuku Dergisi 2016, Cilt:13 Sayı:51, s. 1345-1382
[2] Yargıtay 22. Hukuk Dairesi ile 9. Hukuk Dairesinin birleşmesi üzerine, 9. Hukuk Dairesi tarafından alınan ilke kararı gereğince, bordroda yer alan ödeme kalemlerine dair bordroda işçi imzası bulunmuyorsa ancak bu ödemeler banka aracılığı ile ödenmişse, işçinin aksi yöndeki iddiasının ancak yazılı delil ile ispatlayabileceği yöndeki görüş terkedilmiş, işçi imzası bulunmayan bordrolardaki ödeme kalemlerine dair işçinin aksi yöndeki iddiasını her türlü delil ile ispat edebileceği görüşü kabul edilmiştir.
25.11.2021
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.