YAZARLARIMIZ
Vedat Nair
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
vedatnair@hotmail.com



Yeni Türk Ticaret Kanununa Göre Şirkete Borçlanmanın Sonuçları

6102 sayılı kanunun 6335 sayılı kanunla değişmeden önceki ilk halinde şirkete borçlanma konusu “MADDE 358 de İştirak taahhüdünden doğan borç hariç, pay sahipleri şirkete borçlanamaz. Meğer ki, borç, şirketle, şirketin işletme konusu ve pay sahibinin işletmesi gereği olarak yapılmış bulunan bir işlemden doğmuş olsun ve emsalleriyle aynı veya benzer şartlara tabi tutulsun.” şeklinde düzenlenmişti.

Ancak kanun maddesi iş çevrelerinden gelen tepkiler nedeniyle ilk haline göre yumuşatılarak  “MADDE 358(Değişik: 26/6/2012-6335/15 md.) Pay sahipleri, sermaye taahhüdünden doğan vadesi gelmiş borçlarını ifa etmedikçe ve şirketin serbest yedek akçelerle birlikte kârı geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olmadıkça şirkete borçlanamaz.” halinde yeniden düzenlenmiştir.

Serbest yedek akçe: Kâr Payı Avansı Dağıtım Esasları Hakkındaki Tebliğde, Genel kanuni yedek akçelerin sermayenin veya çıkarılmış sermayenin yarısını aşan kısmı ile Kanun ve sözleşme gereği ayrılanlar dışında genel kurulca ayrılmasına karar verilen yedek akçeleri, ifade etmektedir. Şeklinde tanımlanmıştır.

Görülmektedir ki kanun ilk haline kıyasla borçlanma yasağını yumuşatarak iki şartın varlığı halinde borçlanmaya müsaade etmektedir. Yani;

1-Sermaye taahhüdünden kaynaklanan bir borcun olmaması,

2-Şirketin serbest yedek akçeleri ile karının geçmiş yıl zararlarını karşılayacak düzeyde olması halinde borçlanmaya izin verilmektedir.

Kanun maddesinde borçlanma ile ilgili olarak sınır getirilmemiş gibi gözükse de aşağıda bu düzenlemenin gerekçesinde borçlanmanın hangi amaçlarla yapılacağı ve sınırsız bir borçlanma yapılamayacağı belirtilmiştir. Yeni TTK’nın 358. maddesinin yeni halini düzenleyen, 6335 sayılı kanunun 15. maddesinin gerekçesi ;

“Madde 15- Maddeyle, borçlanma yasağı yumuşatılmış ancak kaldırılmamıştır. Maddede yapılan değişiklikle ortakların ve şirket yöneticilerinin acil kaynak ihtiyaçlarının şirket varlıklarından karşılanabilmesi mümkün hale getirilmiştir. Buna karşılık söz konusu maddede yapılan değişikliklerle şirket ortaklarının ve yöneticilerinin şirket varlıklarından sınırsız olarak borçlanmasına imkan tanındığı sonucuna da ulaşılmamalıdır. Zira bu husus, bu Kanunun temel ilkelerinden birisi olan sermayenin korunması ilkesine ters düşmektedir. Borçlanma yasağına ilişkin söz konusu düzenlemelerin yapılmasındaki amaç, şirket ortaklarının ve yöneticilerinin acil ihtiyaçlarının makul bir vade içerisinde, şirketi zarara uğratmayacak şekilde karşılanmasıdır. Diğer taraftan, şirket varlıklarının uzun süreli ve yüksek oranlarda ortaklar veya yöneticiler tarafından (borçlanmak suretiyle) kullanılması söz konusu maddelerde yapılan değişikliğin amacına uygun olmayacaktır. Bu hali “şirketin içinin boşaltılması” veya “şirketin hortumlanması” şeklinde tanımlayabiliriz. Bu durumda, yani şirket varlıklarının uzun süreli, yüksek oranlarda ve karşılıksız olarak borçlanma adı altında şirket ortaklarına veya yöneticilerine kullandırılması halinde, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 155 inci maddesinde düzenlenen güveni kötüye kullanma suçunun veya bu şekilde gerçekleşen borçlanma sonucunda şirketin iflası halinde 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 161 inci maddesinde düzenlenen hileli iflas suçunun oluşabileceği açıktır. “ şeklidedir.

Şirkete borçlanmanın kanunun emrettiği durumlar dışında yapılmasının yaptırımı ise 6102 sayılı kanunun 562. maddesinde düzenlenmiştir. 562 f-5/b maddesinde 358 inci maddesine aykırı olarak pay sahiplerine borç verenler, üçyüz günden az olmamak üzere adli para cezasıyla cezalandırılır.

Bu maddenin gerekçesi ise;

“Madde 562 - Tasarıda suç olarak düzenlenmiş bulunan fiillerin, 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun ceza sistematiğine uygun olarak müeyyideler düzenlenmiştir.”  Şeklindedir.

Söz konusu gerekçede borç verenin kim olduğu önem taşımakta, yetki ve konumundan bahsedilmemektedir. Yani borcun verilmesine neden olan kararı veren cezaya muhatap olacak diye yorumlamaktayım. Yinede 5237 sayılı kanunun sistematiğini değerlendirmek gerekecektir.  Kaldı ki 6335 sayılı kanunun 15. maddesinin gerekçesinde güveni kötüye kullanma ve 5237 sayılı Türk Ceza kanununa atıfta bulunulmuş borcu verenin muhasebe müdürü olması halinde de cezaya muhatap olacak kişinin o olacağı sonucuna da ulaşılmaktadır. Bu nedenle meslektaşlarımızın böyle bir durumda borcun verilmesi ile ilgili bir taleple karşılaştıklarında konunun yönetim kurulu kararına bağlanmasını temin ederek, olayı daha üst mevkileri haberdar edecek şekilde uygulaması daha basiretli bir yaklaşım olacaktır.

Avrupa Birliği sürecinde uyum yasaları, vergi kanunlarında da kendini hissettirse de Türkiye’nin nev-i şahsına münhasır (sui generis) gerçekleri bazı konularda özel düzenlemeler yapmaya neden olmaktadır. Bunlardan biri de şirketlerin kurumsal yapılanmasına engel olan Aile Şirketlerinin etkinliğidir. Şirketlerin yönetimi profesyonellerin ötesinde bizzat şirket sahibi pay sahiplerince yapılmaktadır. Hal böyle olunca pay sahipleri, şirketin varlıklarını istedikleri şekilde idare etme güdüsüyle hareket etmektedirler. Bu gerçek kurumsal yapıya kavuşmanın önünde duran bir giyotinden başka bir şey değildir.

Bu anlayışın baskıları sonucu olarak Yeni Türk Ticaret Kanunu aslından ve asıl maksadından uzaklaşarak “yeni” ifadesini flu hale getirmiştir. 

14.11.2012

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM