A. G İ R İ Ş:
Vergi İadesi uygulaması; ilk kez, 08 Ağustos 1984 tarih ve 18306 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.
2978 Sayılı Vergi İadesi Hakkında Kanun ‘ da, 1 nl.lu madde olan Amaç ve Kapsam incelendiğinde geçerli olan harcama kalemlerinin geniş bir yelpazeye yayıldığı açıkça görülecektir. Bunun en çarpıcı örneği ise dayanıklı tüketim mallarının vergi iadesinde geçerli kabul edilmesindedir.
Diğer bir husus ise çalışanlar için ele geçen net ücret esasının benimsenmiş olmasıdır.
2978 Sayılı Vergi İadesi Hakkında Kanun; herkes tarafından anlaşılabilir ve uygulanabilir bir özelliğe sahip bir kanundu.
Vergi iadesini, 02 Kasım 1984 tarih ve 18563 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak 01 Ocak 1985 tarihinde yürürlüğe girmiş olan ve günümüze dek gelmiş olan 3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu ile ele almak gerekir.
B. VERGİ İADE MÜESSESESİ İLE KDV. KANUNU ARASINDAKİ İLİŞKİ:
Dönemin mali idaresi; bürokratlarını vasıtalı vergilerin uygulandığı ülkelere göndermiş ve bürokratlardan gelen bilgi, ülkemizdeki uygulanabilirlik alt yapısı ile birleştirildikten sonra Katma Değer Vergisi Kanunu yürürlüğe girmiştir.
Katma Değer Vergisinin ( KDV ), belge düzenleme ile sıkı bir ilişkisi olduğu kuşkusuzdur. Kanunun ticari hayata girmesi ile devletin bütçesinde dolaylı vergiler kaleminin artması alışverişlerde belge düzeninin yaygınlaşmasına bağlıdır. Diğer bir ifadeyle ticari işletmelerin nihai tüketicilerden hazineye yansıtılmak üzere aldıkları KDV’nin garanti altına alınması ile belge düzenleme arasında sıkı bir ilişki olduğu kuşkusuzdur. Belge düzenin temini ve nihai tüketicinin belge alımını teşvik edilmesi gayesiyle vergi iadesi müessesesi getirilmiş ve bu sisteme işlerlik kazandırılmıştır.
Kdv. mükellefi olan işletmelerin, kanun ve belge düzeni çerçevesinde tahsil ettiği vergiyi finansman amacıyla işletmede bırakma isteği ile hareket etmeleri normaldir. Bu noktada vergi mükellefi olan işletmeler; satmış olduğu mal ve hizmetlerden kasasına girmiş olan kdv.yi, devlete olabildiğince geç ödemek isteyeceklerinden almış oldukları mal ve hizmetlerin faturasını mecburen temin edeceklerdir. Belge ve belgelendirme düzeni otokontrol mekanizması içinde bu şekilde devam etmiştir.
Ancak; dolaylı vergilerin son üstlenicisi olan tüketicinin üstünde kalan vergiyi yansıtabilmek gibi bir olanağı olmadığından devlet tarafından vergi iadesi müessesesi getirilmiştir.
Böylece, kanunun uygulamaya girdiği ilk dönemlerde vatandaşın ortalama % 5 vergi iadesi alması vergi mükelleflerinin ise ortalama % 10 devlete vergi ödemesi amaçlanmıştı. Bu sadece kdv değil gelir ve kurumlar vergisi düzeyinin de yükselmesi ile doğru orantılı idi.
2978 Sayılı Vergi İadesi Hakkında Kanun ile 3065 Sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu nun ortak paydaları belki de temel itibari ile anlaşılabilir ve kolay uygulanabilir olması idi.
Hatırlanacağı üzere o tarihlerde genel kdv. oranı % 10’du.
Zaman tünelinde yol aldıkça hem vergi iadesinde hem de Kdv kanunu uygulamasında değişiklikler yapıldı.
Vergi iadesi ayrı bir kanun olarak vergi mevzuatımızda yer almakta iken, Gelir Vergisi Kanunu’nun mükerrer 121 nci maddesi 4842 sayılı Kanunun 15'inci maddesiyle değiştirilerek ayrı bir formatta çalışanların önüne sunulmuş ve vergi iadesinin adı ÖZEL GİDER İNDİRİMİ olarak değiştirilmiştir.
Hiç kuşkusuz sadece isim değişikliği olmamış net ücret esasının yerine ücretlinin vergi matrahı esası benimsenmiş, buna bağlı olarak da uygulamada da özel bir takım hesaplamaların yapılması zorunlu hale gelmiştir.
En büyük değişiklik ise aylık ya da üç aylık beyan ve ödeme esası terk edilmiş ve yıllık beyan esası getirilmiştir.
Özel Gider İndirimine konu olan harcama kalemleri ise beş ana kaleme taşınmış ve bu harcama kalemleri dışındaki tüketimler ise adeta görmezlikten gelinmiştir.
Maliye bakanlığındaki bürokratlar Özel Gider İndirimi uygulamasını beğenmemiş olacaklar ki 24 Aralık 2004 tarih ve 25680 sayılı 255 Seri No.lu Gelir Vergisi Tebliğini yayınlayarak VERGİ İNDİRİMİ müessesesini mevzuatımıza kazandırmışlardır.
Temel itibari ile Özel Gider İndirimi ile Vergi İndirimi arasında fark bulunmamaktadır.
Vergi İadesinin yürürlüğe girdiği ilk dönemlerde genel oran olarak uygulanmakta olan % 10 kdv oranı, zamanla % 12 , % 15, %17 ve % 18 olarak kademeli olarak artmış ancak vergi iadesi, özel gider indirimi ya da vergi indirimi olarak adlandırılan iade müessesinde çalışanlara iade ya da mahsup yolu ile ödenen oranda bu artışa paralel bir artış yapılmamıştır.
Sistem bu hali ile yine de işlemiştir.
Bütçeye büyük bir yük getirdiğini ve kaldırılması gerektiğini belirten IMF ‘nin ısrarları karşısında adeta pes eden hükümetimiz Vergi İndirimi uygulamasına son vermiştir. Ancak; 04 Nisan 2007 tarih ve 26483 sayılı Resmi Gazete de, 5615 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun yayınlanmış ve aylardır kamuoyunda dillendirilen ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİ müessesesi mevzuatımıza girmiştir. Kanundaki ilgili madde incelendiğinde; Asgari Geçim İndiriminin, belge alımını özendirmediği gibi vergi iadesinin amaçlarını da desteklemediği de görülmüş olacaktır.
24.12.1985 tarih ve 19014 sayılı RESMİ GAZETEDE yayımlanmış olan 3239 Sayılı Kanun; 01.01.1986 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere Gelir Vergisi Kanunu’nun 31 nci maddesini değiştirmiş ve ÖZEL İNDİRİM müessesi mevzuatımızdaki yerini almıştır. Özel İndirim, 2003 yılı sonuna dek uygulanmıştır.
Özel İndirim ile Vergi İadesi birbirinden ayrı iki olgudur.
Özel indirimde de herhangi bir belgeye dayalı indirim ya da mahsup sözkonusu değildi. Ancak Adıyaman, Batman, Bingöl, Bitlis, Diyarbakır, Elazığ, Hakkari, Mardin, Muş, Siirt, Şırnak, Tunceli ve Van illeri için uygulanan indirim tutarları daha farklı idi.
Asgari Geçim İndiriminde ise şehirleri gözeterek indirim sözkonusu değildir. Kanun maddesi incelendiğinde teknik detayların olduğu görülecektir.
C. S O N U Ç:
ASGARİ GEÇİM İNDİRİMİ DE KALDIRILMALI VE YERİNE BAŞKA BİR İADE MÜESSESESİ GETİRİLMEMELİDİR
Neden ?
Yazımızın başında vergi iadesi ile kdv kanununu aynı düzlemde ele almak gerektiğini belirtmiştik.
Kdv. Kanunu na bağlı olarak belge düzeninin işlerlik kazanması ve bunun sonucunda dolaylı ve dolaysız vergilerin bütçe içindeki payının artırılması vergi iadesi ile sağlanmış ve uzun yıllar böylece devam etmiştir. Ancak unutulmaması gerekir ki özellikle 1980 li yıllar ve 1990 lı yılların başlangıcında bankacılık ve para piyasalarında finansman araçları ve türevleri henüz ekonomimizde aktif değildi.
Daha önce kullanımı yaygın olmayan hatta halkımızca bilinmeyen kredi kartları; Bankalar tarafından adeta bir broşür gibi dağıtılmış ve bunun sonucunda kredi kartı kullanımı daha da yaygınlaştırılmış ve nerdeyse ekmek alımı bile kredi kartı ile yapılır hale gelmiştir. Kredi kartı ile yapılan alışverişlerin ise fatura ya da perakende satış fişi ile örtüşmesi mevzuatımızda yerini bulmuştur.
Ayrıca; halkımız, kalite, konfor, emniyet, bol çeşit, otopark ve promosyon imkanları sunan alışveriş merkezlerine yönelmiştir. Alışveriş merkezleri; göz önünde olan mekanlar olması, ulusal ya da uluslar arası şirketlerin iştiraki olması ve buna bağlı olarak da mali anlamda kurumsal yapıya önem vermiş olmaları nedeni ile satışlarını fatura ya da Ödeme Kaydedici Cihazlardan basılan fişler ile yapmaktadırlar. Bu merkezlerde “ fiş almazsam kaç para olur “ diyaloğu yaşanmamaktadır. Bunun doğal sonucudur ki bu noktada artık VERGİ KAÇAĞI mümkün değildir.
Öyle ise; IMF istiyor diye vergi iadesinin kaldırılması ve bunun yerine başka bir müessese olan Asgari Geçim İndirimi müessesinin getirilmesi yanlıştır.
Bir diğer yanlış ise ; okullarda “ en çok fişi toplayan öğrenciye laptop” hediye edileceği Maliye Bakanlığı tarafından açıklanmış olmasıdır. Geleceğimizin teminatı olarak gördüğümüz çocuklarımıza KENDİLERİNE AİT HARCAMALARIN belgelendirilmesi ilkesinin benimsetilmesi yerine BAŞKALARININDA YAPMIŞ OLDUĞU HARCAMALARI toplayarak aslında hak etmedikleri bir kazanım yolunun minik beyinlere kazınmasıdır.
Unutulmamalıdır ki; Özel Gider İndiriminde ve/veya Vergi İndirimindeki kıstaslardan biri de “Yapılan harcamanın ücretlinin kendisi medeni kanun hükümlerine göre aralarında evlilik bağı kurulmuş eşi ve mükellefle beraber oturan veya mükellef tarafından bakılan (Nafaka verilerek bakılanlar dahil) çocukları (yaş sınırı kaldırılmıştır) tarafından yapılması ve satın alınan mal ve hizmetlerin bunlar tarafından tüketilmesi “ şeklinde tanımlanmıştır.
Kanun vergi iadesinde bu kadar hassas davranmakta iken maliye bakanlığının çocuklara bu haksız kazanç yollarını göstermesi büyük yanlıştır.
Vergi iadesi ile sistematiğe bağlanmak istenen belge düzeni hedefine ulaşmıştır.
Belge düzeni vatandaşlık görevi olduğu gibi kanun gereğidir.
Sistemin işlemesi için promosyon düzenlemek ise yersizdir.
Asgari Geçim İndirimi ve adı ne olursa olsun diğer iade müesseseleri kaldırılmalı ve vergilendirme dönemlerinde kdv. tahakkuklarının gerçek düzeyde gerçekleşmesi için mali idare ve vergi mükellefleri arasında kalıcı köprüler kurulmalıdır.
Not: Bu makale Dünya Gazetesinde yayımlanmıştır.
13.06.2007
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.