Devletlerin ekonomik anlamda en önemli finansman kaynağı olan vergiler iktisadi ve sosyal amaçları gerçekleştirmede önemli bir araçtır. Türk vergi mevzuatında ve özellikle Vergi Usul Kanunu’nda vergi devletin amme hizmetlerini yerine getirmek maksadıyla egemenlik hakkına dayanarak, kişilerden ve kuruluşlardan kanun yoluyla cebren toplanan paralar şeklinde tanımlanmıştır.
1982 Anayasasının 73. Maddesinin “Vergi Ödevi” başlığı altında ise vergiye ilişkin “Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre vergi ödemekle yükümlüdür. Vergi, resim, harç ve benzeri yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. ” şeklinde bir açıklama yapılmıştır. Anayasanın vergi yükümlülüğü açıklamasından anlaşılacağı üzere vergilemede adalet ilkesine vurgu yapılmaktadır.
Vergi aflarına ekonomik krizlerin, politik nedenlerin ve ülke ekonomisinin sağlıksız bir yapıda işleyişinin sonucu olarak başvurulduğu görülmektedir. Ülkemizde Hazineye kaynak sağlamak ve yaşanan ekonomik krizleri gidermek amaçlarıyla da vergi affı uygulamalarına gidilmiştir.
İlk vergi affı 1924 yılında en son uygulanan vergi affı ise 2023 yılında 7440 sayılı yasa ile yapılmıştır. Af kurumu, Anayasa ve Ceza Hukuku tarafından düzenlenmişse de; İdare Hukuku, Borçlar Hukuku ve Usul Hukuku alanlarında da çok yönlü hüküm ve sonuçları bulunmaktadır. Birbiriyle nitelik olarak benzer yanları olsa da esasen vergi hukukundaki af ile ceza hukukundaki af ilke ve amaçlar yönünden farklılıklar da göstermektedir. Her ikisinde de devlet cezalandırma yetkisini kısmen ya da tamamen kullanmaktan vazgeçmektedir.
Türk vergi sistemimizde dört adet tarhiyat yöntemi vardır.
Bunlar:
- Beyana dayanan tarh,
- İkmalen vergi tarhı,
- Re’sen vergi tarhı
- Verginin idarece tarhı,
193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 83 ve devamında yer alan maddelerinde (Dördüncü kısmında) açıklandığı üzere 1950 ‘den günümüze kadar devamlılığını sürdüren Gelir Vergisi sistemimizde tarhiyat işlemleri, prensip itibariyle, mükelleflerin verdiği beyannameler üzerinden yapılır. Gelir Vergisi sistemimizde kabul gören tarh yöntemi olan beyana dayanan tarh yönteminde vergi matrahı, mükelleflerce ya da mükellefler adına görevlendirilen vergi sorumluları tarafından hesaplanarak ilgili vergi dairesine bildirilir. Mükellef ile vergi dairesi arasında güveni temel alan bu sistemde beyan edilen bilgilerin doğruluğu sistemin işleyişi açısından oldukça önemlidir.
Vergi süreçlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülebilmesi için mükellefler tarafından verilen beyannamelerin gerçeği yansıtır olması gerekmektedir. 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 135-141. maddeleri arasında düzenlenen vergi incelemesi, mükelleflerin beyan ettikleri vergilerin doğruluğunu tespit etmek için mükelleflere ait defter, belge ve kayıtları üzerinde kontrol gerçekleştirilmesidir. Mükellefler vergi matrahlarını eksik ya da hiç bildirmez ise idare tarafından ikmalen yahut re’sen tarh işlemleri ile karşı karşıya kalabilmektedir. Ayrıca, mükelleflerin eylemlerinin ağırlığına ve neticelerine bağlı olarak idari/adli nitelikli yaptırımlara da başvurulmaktadır.
Farklı sebeplerden ötürü noksan ya da hiç beyan edilmeyen geçmiş yıla ait vergilerin mükelleflerce, belirlenen oranlar ve tutarlar dahilinde beyan edilmesini sağlayarak Maliye Bakanlığı’nın gerçekleştirdiği zorlu ve uzun vergi incelemesinden muaf tutulmayı sağlayan uygulama vergi ve matrah arttırım uygulamasıdır. Bu uygulama ile devletin gözettiği amaç mükellefler tarafından eksik ya da hiç beyan edilmeyen vergilerin hazineye aktarılmasını sağlamak iken mükelleflerin gözettiği amaç ise işletme kayıtlarının fiili durumla uygun hale getirilmesi, idare tarafından gerçekleştirilecek olası bir denetime muhatap olmamaktır.
Kesinleşmiş ya da kesinleşmemiş veya dava aşamasında bulunan kamu alacaklarının yapılandırılması, uyuşmazlıkların sulh yolu ile çözümlenmesi, işletme kayıtlarının düzeltilmesi vergi ve matrah artırımını öngören kanununu vergi ve matrah artırımı yönünden inceleyelim.
Matrah ve vergi artırımı 7440 Sayılı Kanun m. 5’te düzenlenmiş ve 2018, 2019, 2020, 2021, 2022 yılları kurumlar vergisi gelir vergisi ve KDV ve kanunda yer alan türden gelir ve kurumlar vergisi stopajları kapsamdadır.
2022 yılı için matrah arttırımında bulunmak isteyen mükellefler önce 2022 yılına ilişkin gelir/Kurumlar Vergisi beyannamesini vermelidir. Daha sonra 2022 yılı beyannamesinde beyan edilen vergiye esas matrahın, 2021 beyannamelerinde beyan edilen matrahın yüzde 122,93 oranında arttırılması suretiyle bulunan tutar ile 2022 yılı üçüncü geçici vergilendirme döneminde beyan edilen matrahın yüzde 40 oranında arttırılması suretiyle bulunan tutarın yüksek olanından az olmaması şartı ile düzeltmesi yapılır. Bu uygulama bugüne kadar yapılan önceki vergi aflarında yer alan matrah arttırımları uygulamalarında mevcut değildi. İş yoğunluğu içerisinde birçok meslek mensubu bu durumu anlamamıştır. 2022 yılı beyanı yukardaki kıstasların altında kalan matrahlara ilave ederek verilmesi gereken düzeltme kurumlar vergisi beyanlarını ihmal etmişlerdir. Belkide bu durumu anlasalar 2022 yılı matrah arttırımına hiç gitmeyeceklerdi. Umarım bu işleri hesaplayan birileri bıyık altından gülümsemiyordur bu aralar! Sonuçta devlet vatandaşına tuzak kurmaz!
Mükelleflerin 2018- 2021 yılları için matrah artırımında bulunmaları durumunda bu yıllarda zararları mevcut ise bu zararlarının %50’si 2022 yılı ve izleyen yıllar karlarından mahsup edilememektedir. Bunun yanı sıra 2022 yılı için matrah artırımında bulunan mükellefler, 2022 yılına ait zararları mevcut ise bu zararlarının tamamını 2023 yıl ve izleyen yıllarda karlarından mahsup edememektedir.
7440 Sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanuna göre( 12. 03. 2023 tarihli ve 32130 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir). mükellefler matrah artırımından 31 Mayıs 2023 tarihine kadar yararlanabilmektedirler. Matrah artırımından yararlanan mükelleflerin ödemelerinin ilk taksitinin son günü ise 30 Haziran 2023 tarihi olduğu belirtilmiştir. Belirlenen oranlara göre hesaplanan vergiler peşin ödenebileceği gibi; 12 taksit ile 12 ayda da ödenebilmektedir. 12 taksit halinde ödemek isteyen mükellefler için katsayı 1,09’dur. Vergilerin ilk taksit ödeme süresinde peşin olarak ödenmesi halinde ise %10 indirim yapılmaktadır. Tüm bunların yanı sıra matrah arttırımından yararlanan mükelleflerin devam eden vergi incelemelerinin kanunun yayımını izleyen 7 iş günü içerisinde sonuçlandırılamaması durumunda incelemeye devam edilemeyeceği kanunda belirtilmiştir.
Başvuru süresi; 30 Haziran 2023 gün sonuna kadar uzatılmıştır. (30 Haziran 2023 Tarihi Kurban Bayramı tatiline rastladığı için süre, tatil sonrası ilk mesai günü olan 03. 07. 2023 tarihine uzamıştır)
Uzatmaya ilişkin 7300 Sayılı Cumhurbaşkanı Kararı 26/05/2023 gün ve 32202 Sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
Kanunun 2. Maddesinde sayılan tüm Kesinleşmiş alacaklar, (Kamu kurum ve kuruluşlarının alacakları),
Kanunun 3. Maddesinde belirtilen Kesinleşmemiş veya dava safhasında bulunan alacaklar, (Vergi mahkemesi, Bölge İdare mahkemesi ve Danıştay da bulunan ihtilaflar)
Kanunun 4. İnceleme ve tarhiyat safhasında bulunan işlemler,
Kanunun 5. Maddesinde belirtilen Matrah ve vergi artırımı başvuru süreleri, (Gelir Vergisi,
Kurumlar Vergisi, Muhtasar Matrah artırımı ve Katma Değer Vergi artırımı) MATRAH ARTIRIMLARI için başvuru süresi ve 1. Taksit Ödeme son gün (GV-KV-KDV –STOPAJ) 03 Temmuz 2023 başvuru beyan 31 Temmuz 2023 ödeme son günü
Kanunun 6. Maddesinde belirtilen İşletme kayıtlarının düzeltilmesi (Stok ve Kasa / Ortak alacakları düzeltmesi)
Kanunun 7. Maddesinde belirtilen Kesinleşmiş Sosyal Güvenlik Kurumu alacakları,
Kanun 8. Maddesinde belirtilen Ön değerlendirme, araştırma veya tespit aşamasında olan eksik işçilik prim tutarları ile kesinleşmemiş idari para cezaları,
Kanun 10. Maddesinde belirtilen diğer hükümlerde yer alan alacaklar (Meslek odalarının alacakları ve diğer kurum alacakları)
Bu Madde Hükmüne Göre 2022 Takvim Yılına Yönelik Matrah Artırımında Bulunulabilmesi İçin Bu Yıla İlişkin Gelir Veya Kurumlar Vergisi Beyannamesinin Verilmiş Olması Ve Bu Beyannamelerde Beyan Edilen Vergiye Esas Matrahların, 2021 Takvim Yılında Beyan Edilen Matrahın %122,93 Oranında Artırılması Suretiyle Bulunan Tutar İle 2022 Takvim Yılı Üçüncü Geçici Vergilendirme Döneminde Beyan Edilen Matrahın %40 Oranında Artırılması Suretiyle Bulunan Tutarın Yüksek Olanından Az Olmaması Şarttı Nedeniyle,2022 yılı kurumlar vergisi arttırımını yapmadan neden matrah arttırımı beyanlarını kabul etmeye sistem izin vermiştir?bu kadar basit bir uygulama hatası yüzünden ilerde anlatacağımız hukuksuzluklara ve affın gerekçelerine aykırı iyi niyetli mükellefi çok zor durumda bırakacak idari yaptırımlara neden olunmuş resmen bir tuzak haline gelmiştir.
2022 Yılı için matrah artımı yapan firmaların bağlı bulundukları vergi daireleri tarafından gelir/Kurumlar Vergisi Beyanları üzerinden yapılan hesaplamaya göre 2022 yılı için beyan etmiş oldukları matrah tutarının, 2022 yılı matrah artırımı için hesaplamış oldukları asgari matrah tutarından düşük olması halinde aradaki fark kadar süresi içinde verilen 2022 yılı kurumlar vergisi beyannamesine düzeltme beyannamesi vermeleri istenmektedir.
Bir çok meslek mensubu 2022 yılı Gelir/kurumlar vergisini düzeltmeyi atlamıştır, neden atlamıştır diye sorgulayamazsınız, nihayetinde hem süreler çok kısa olmuş hem de uzayan sürelerde beyan vermenin son günü olan 03. 07. 2023,ertesi mali tatil başlamıştır.
Bilindiği gibi, 5604 sayılı Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun’la her yılın Temmuz ayının birinden yirmisine kadar (yirmisi dahil) olan süre mali tatil olarak belirlenmiştir. Bu yıl mali tatil 2023 yılında Haziran ayının son günü resmi tatile denk geldiği ve ilk iş günü 3 Temmuz 2023 tarihi olduğu için 4 Temmuz 2023 Salı günü başlayıp, 20 Temmuz 2023 Perşembe akşamı sona erecektir.
Hemen her hukuk dalı, kendi açısından “hata” kavramına yer vermiştir. Hata, ceza hukukunda suçun unsurlarına bağlı olarak ve özellikle yanılma hali ile dikkate alınırken, borçlar hukukunda iradeyi sakatlayan bir hâl olarak düzenlenmiştir.
Hata hâli ve kavramı Vergi Usul Kanunu’nda da yer bulmuş ve kanunun 116. maddesinde “vergiye müteallik hesaplarda veya vergilendirmede yapılan hatalar yüzünden haksız yere fazla veya eksik vergi istenmesi veya alınmasıdır” şeklinde tanımlanmıştır. İzleyen maddelerde hata, hesap hataları ve vergilendirme hataları olmak üzere iki ana türe ayrılmıştır. Kanun matrahta veya vergi miktarında yapılan hatalarla mükerrer vergi tarhını hesap hatası olarak kabul etmiştir. Kanunda vergilendirme hataları ise mükellefin şahsında hata, mükellefiyette hata, mevzuda hata ve vergilendirme yahut muafiyet döneminde hata şeklinde sayılmıştır. (VUK md. 117 ve 118)
Görüldüğü gibi, vergi hukukunda hatadan söz edebilmek için, varlığı ileri sürülen hataların bu aktardığımız hâllerden birisinin kapsamı içerisinde yer alması gerekmektedir. Vergilendirme işlemlerinde hata, mükellef tarafından da yapılabilir, idare tarafından da. Eğer hata mükellef tarafından yapılmışsa, mükellefin usulünce düzeltme istemesi gerekmektedir. İdarenin hata yaptığı hallerde ise vergi idaresi hatayı re’sen düzeltme hak ve yetkisine sahiptir.
Vergi cezası kesilmesini önleyen hallerden birisi yanılmadır. Burada cezayı gerektiren durum mükellefin fiilinden değil yetkili kuruluşların yanlış bilgi vererek ya da görüş değiştirerek mükellefi yanıltmalarından doğmaktadır. Bu durumda kanun koyucu mükellefi cezalandırmama yoluna gitmiştir.
Yanılma hali, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 369. maddesinde düzenlenmiştir. Bu maddede hangi hallerde vergi cezası kesilmeyeceği hükmüne yer verilmiş olup; yetkili makamların mükellefin kendisine yazı ile yanlış izahat vermiş olmaları ve bir hükmün uygulanma tarzı hususunda yetkili makamların görüş ve kanaatini değiştirmiş veya bu hükme ait bir içtihadın değişmiş olması halleri de yanılma olarak hükme bağlanmış bulunmaktadır.
Yanılma halini düzenleyen 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 369. maddesinde sadece “vergi cezası” kesilmeyeceği belirtilmiş olup, verginin alınmayacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle vergi idaresi tarafından verilen görüş bir vergiye sebebiyet olursa bu vergi tahakkuk ettirilecek ve mükelleften tahsil edilecektir. Böyle bir düzenlemeye gidilmesinin nedeni; hukukta genel bir geçerliliği olan “kanunu bilmemek mazeret sayılmaz” ilkesinin biraz yumuşatılmak istenilmesinden ibarettir. 369. maddenin konuluş amacına ve son değişiklikteki gerekçesi incelendiğinde, yanılma hallerinde yükümlülerin ağır külfetlerden kurtarılmasının hedef alındığı anlaşılmaktadır.
2022 Yılı için matrah artımı yapan firmaların bağlı bulundukları vergi daireleri tarafından Gelir/ Kurumlar Vergisi Beyanları üzerinden yapılan hesaplamaya göre 2022 yılı için beyan etmiş oldukları matrah tutarının, 2022 yılı matrah artırımı için hesaplamış oldukları asgari matrah tutarından düşük olması halinde aradaki fark kadar süresi içinde verilen 2022 yılı kurumlar vergisi beyannamesine düzeltme beyannamesi vermeleri istenmektedir.
Gelir/kurumlar vergisini düzeltmeyi unutan vergi mükelleflerine, beyan edilen matrah arttırımlarını baz alarak yazı yazmaya başlamıştır yazılan yazıda “………7440 sayılı kanunun geçici 1 inci maddesinde yer alan söz konusu şartı sağlamadan matrah arttırımı yapmış olduğunuz tespit edilmiştir……. . vergiye esas matrah içerecek şekilde düzeltilmesi gerekmekte olup, aksi durumda eksik kalan tutar için hakkınızda cezalı tarhiyat yapılacaktır. ”
Vergi Usul Kanununda yer alan “İzaha davet” uygulaması 7194 sayılı Kanunla Aralık/2019 tarihinde son şeklini almış ve uygulamaya ilişkin usul ve esaslar 519 sıra no. lu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği ile yeniden belirlenmiş ve yeni hükümler 30. 07. 2020 tarihinde yürürlüğe girmiştir. İzaha davet müessesesi, mükelleflerin talebi ile değil idarenin tespitleri ile başlatılan bir idari yoldur. Bu yolla yapılan tarhiyatlar ikmalen, re’sen, idarece tarhiyat türlerini kapsamaktadır. Mükelleflerin izaha davet edilebilmesi için; vergi incelemesine başlanılmamış veya takdir komisyonuna sevk işleminin yapılmamış olması ile yapılan ön tespit tarihine kadar ihbarda bulunulmamış olması gerekmektedir. İzaha davet kapsamında indirimli cezanın uygulanması, yetkili merciler tarafından verginin ziyaa uğradığına delalet eden emareler bulunduğuna dair ön tespitin yapılmış olduğu hallerde mümkün bulunmaktadır.
Tabi izaha davet sisteminde mükellefe verilen bu derece hakların yanında bazı kısıtlamalarda vardır. İzaha davet konusu ön tespitle ilgili olarak mükelleflerin pişmanlık hükümlerinden yararlanamayacaktır. Vergi Usul Kanununun 370/(a) fıkrası kapsamında %20 oranında vergi ziyaı cezası kesilmesi gerekmektedir, İndirimli Ceza Koşullarını Taşımayan Mükelleflerin Beyanname Vermeleri Durumunda Uygulanacak Ceza 213 sayılı VUK’nın 370 inci maddesi kapsamında indirimli ceza uygulanması için gereken şartlardan herhangi birini taşımadığı anlaşılan mükelleflerin, vergi incelemesine başlanılmadan veya takdir komisyonuna sevk edilmeden beyannamelerini vermeleri durumunda, ziyaa uğratılan vergi üzerinden Vergi Usul Kanununun 344 üncü maddesi gereği %50 oranında vergi ziyaı cezası kesilecektir. İzaha davet edilen mükelleflerin 30 gün içinde yaptığı izahın yeterli bulunmaması durumunda, komisyon tarafından izaha davet yazısında yer verilen ziyaa uğramış olabilecek vergi tutarının beyan edilmesi gerektiğine karar verilecektir. Bu durumda, 30 gün içerisinde beyanname verilmesi veya verilen beyannamenin düzeltilmesi, ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, gecikme zammı oranındaki izah zammıyla ödenmesi şartlarıyla vergi ziyaı cezası %80 indirimli, yani %20 oranında kesilecektir. Kanun hükmüne göre mükelleflerce yapılan izahın yeterli bulunmaması hâlinde, değerlendirme sonucunu içeren yazının tebliğ edildiği tarihten itibaren otuz gün içerisinde; hiç verilmemiş olan vergi beyannamelerinin verilmesi, eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının tamamlanması veya düzeltilmesi ve ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, ödemenin geciktiği her ay ve kesri için, 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen nispette uygulanacak gecikme zammı oranında bir zamla aynı sürede ödenmesi şartıyla vergi ziyaı cezası, “ziyaa uğratılan vergi üzerinden” %20 oranında kesilecektir. Buna göre, SMİYB kullanımlarında kullanım sonucu bu işlemlere konu vergi zıyaı cezasının tek kat ve üç kat kesilebilecek durumda olması hiçbir şeyi değiştirmeyecektir. İzaha davette, normalinde bir kat olarak kesilen vergi zıyaı cezası, ziyaa uğratılan vergi tutarı üzerinden %20 oranında kesilecektir. Yani %80 oranında indirimli ceza kesilmiş olacaktır. İzaha davetle ilgili olarak ilk düzenlemenin yer aldığı 6728 sayılı Kanunun Meclis Genel Kuruluna sunulan kanun tasarısında izaha davet maddesinin gerekçesinde yapılan açıklamalara göre; vergi usul hukukunda yer alan pişmanlık müessesesi vergi ziyaı sebebiyet verilen fiillerin kendiliğinden idareye bildirilerek zamanında beyan ve ödenmemiş verginin hesaplanacak zammıyla birlikte ödenmesi halinde vergi ziya cezası kesilmeyeceğini ve 359 uncu madde hükümlerinin uygulanmayacağını düzenlemekte olup müessese, herhangi bir surette idarenin bilgisine giren olaylar hakkında uygulanmamaktadır. Dolayısıyla, müessese pişmanlık hükümlerinden yararlanamayan mükelleflere önemli bir imkan sağlamaktadır.
Genel Tebliğde yapılan açıklamalara göre, kendilerine izaha davet yazısı tebliğ edilen mükellefler;
Vergi Usul Kanununun 370 inci maddesinin (a) fıkrası kapsamında %20 oranında vergi ziyaı cezası kesilmesi halinde bu ceza için, uzlaşma talep edilebileceği veya cezada indirim müessesesinden yararlanılabilecektir.
Vergi Usul Kanununun 370 inci maddesinin (b) fıkrası kapsamında %20 oranında kesilen vergi ziyaı cezasına ilişkin ihbarnamelerin tebliği üzerine tarhiyat sonrası uzlaşma başvurusunda bulunulamayacağı ancak cezada indirim müessesesinden yararlanılabilecektir.
İzaha Davet kapsamında kesilen %20 oranındaki vergi ziyaı cezasına karşı mükellefler tarhiyat sonrası uzlaşma yoluna başvurabileceklerdir. Esasen burada tarh edilen ceza re’sen tarhiyat olduğundan, tarhiyat sonrası uzlaşmaya başvurulabilecektir. Ancak VUK’un Ek 1’inci maddesinde kaçakçılık suçlarının işlenmesi durumunda tarhiyat sonrası uzlaşma yolu kapatıldığı için, sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanımına ilişkin izaha davet edilen mükelleflerin bu yoldan yararlanması mümkün değildir. Cezalarda indirim kurumunu düzenleyen VUK’un 376’ncı maddesi gereğince, kesilen vergi ziyaı cezalarının ikmalen, re’sen veya idarece tarh edilen vergi ile bağlantılı olması aranmaktadır. İzaha davette gerçekleştirilen tarhiyat türü re’sen olduğundan, mükelleflerin cezalarda indirime başvurmaları da mümkündür. Ancak VUK’un Ek 9’uncu maddesi uyarınca, tarhiyat sonrası uzlaşmadan faydalanan mükellefin cezalarda indirim kurumundan; cezalarda indirim kurumundan faydalanan mükellefin de uzlaşma kurumundan faydalanması mümkün değildir.
213 sayılı VUK’nın 370 inci maddesinin (a) fıkrası kapsamında %20 oranında vergi ziyaı cezası kesilmesi halinde, bu ceza için, mükellefler VUK’nın 376 ncı maddesi kapsamında cezada indirim talep edebilirler veya tarhiyat sonrası uzlaşma başvurusunda bulunabilirler. Söz konusu Kanunun 370 inci maddesinin (b) fıkrası kapsamında sahte veya muhteviyatı itibarıyla yanıltıcı belge kullanma fiilinden dolayı ön tespite ilişkin yazı tebliğ edilen mükellefler ise, kesilen cezaya ilişkin tarhiyat sonrası uzlaşma başvurusunda bulunamaz ancak VUK’nın 376 ncı maddesi kapsamında cezada indirim talep edebilir.
İzaha davet, Vergi İdaresinin bilgisi dahilinde olması nedeniyle pişmanlık yolunun kapandığı durumlar için getirilen mükellef lehine bir düzenlemedir.
7440 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin 10 uncu fıkrası kapsamında pişmanlıkla veya kanuni süresinden sonra kendiliğinden verilecek beyannameler 10. 04. 2023 tarihi itibariyle e-Beyanname sisteminden alınmaya başlanmıştır. Ancak söz konusu hükümden yararlanmak için, “Özel Onay” seçeneğinden “PIS” ile “7440” seçenekleri, “KSS” ile “7440” seçenekleri veya “İzah” ile “7440”seçenekleri birlikte seçilmelidir. Sadece “PIS”, sadece “KSS” veya sadece “İZAH” seçilerek onay verilmesi durumunda beyanname 7440 sayılı Kanun kapsamında kabul edilmemekte, dolayısıyla ödeme planı oluşmamaktadır.
Süreleri kaçırmış idarenin yazısı ile pişmanlık şartlarından faydalanarak düzeltmeleri vermiş olan mükelleflere bu sefer vergi/ceza ihbarnameleri yağmaya başlamıştır. Üstelik pişmanlık şartlarının ihlali kabul eden gelir idaresi % 50 vergi ziyaı cezasını 213 sayılı VUK 341. Maddede yazılı hallere bağlı olarak yazdığını ifade etmiştir.
213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun ‘’Vergi Ziyaı’’ başlıklı 344. maddesinde; 341 inci maddede yazılı hallerde vergi ziyaına sebebiyet verildiği takdirde, mükellef veya sorumlu hakkında ziyaa uğratılan verginin bir katı tutarında vergi ziyaı cezası kesilir. Madde 341: Vergi ziyaı, mükellefin veya sorumlunun vergilendirme ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden, verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesini veya eksik tahakkuk ettirilmesini ifade eder. Şahsi, medeni haller veya aile durumu hakkında gerçeğe aykırı beyanlar ile veya sair suretlerle verginin noksan tahakkuk ettirilmesine veya haksız yere geri verilmesine sebebiyet vermek de vergi ziyaı hükmündedir. Vergi ziyaına 359 uncu maddede yazılı fiillerle sebebiyet verilmesi halinde bu ceza üç kat, bu fiillere iştirak edenlere ise bir kat olarak uygulanır. Vergi incelemesine başlanılmasından veya takdir komisyonuna sevk edilmesinden sonra verilenler hariç olmak üzere, kanuni süresi geçtikten sonra verilen vergi beyannameleri için bu madde uyarınca kesilecek ceza yüzde elli oranında uygulanır, hükmü yer almaktadır. Bu maddede; hangi hallerde vergi ziyaı cezasının uygulanacağı, uygulanacak cezanın oranları düzenlenmektedir. Vergi ödevlerine uyulmaması nedeniyle bir verginin eksik veya geç tahakkuk ettirilmesi sonucu doğuyorsa vergi ziyaı kabahati oluşacaktır. Vergi ziyaının varlığı, ödevlere uymama eyleminin, söz konusu vergiyle ilgili tarh döneminin geçmesinden sonra tespit edilmesi anlamına gelir. Burada; 341. maddede düzenlenen vergi ziyaına sebebiyet verilen hallerin tespiti, sorumluluğu kimin yükleneceği, ceza oranlarının belirlenmesinde ortaya çıkan ihtilaflar, suçun mahiyetinin verilecek cezaya etkisi gibi hususlar vergi ziyaı cezası açısından uyuşmazlık konusu olan temel meselelerdir.
Uyuşmazlıklar; bazen mevzuatın açık olmamasından, bazense de uygulayıcıların hatalarından kaynaklanabilmektedir. Bu durumda, vergi yargılamasında bu hususlar gözetilerek tatbik edilen cezalar kaldırılmaktadır. Bazı hallerde ise, tatbik edilen cezalar hukuka ve mevzuata uygun olmasına karşın, yargı mercilerinin içtihat ve yorumları ile hakkaniyet ilkesi dikkate alınabilmektedir.
Herkesin hukuki görüşünün farklı olabileceği tabii olmakla birlikte; sık sık uygulanan ve ihtilaf konusu olan hususların asgari bir standarda bağlanarak değerlendirilmesi, uygulayıcıların her daim vatandaşları yargı mercilerine sevk etmemesi ve müstakar kararları dikkate alması hukuki güvenlik açısında önem arz etmektedir.
Son yıllarda vergi hukuku alanında çeşitli araştırmalara konu olan mükellef hakları kavramı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin vergi yönetiminde gün geçtikçe daha ayrıntılı olarak tartışılmakta ve uygulanmaya çalışılmaktadır. Vergi yönetimine tanınan yetkilerin kullanımı ile vergi mükelleflerinin temel hakları arasındaki potansiyel çelişki nedeniyle mükelleflerin kendilerine sağlanacak haklar yoluyla korunması gerekmektedir. Vergi mükelleflerine söz konusu haklar yoluyla sağlanan korumanın önemi, hakların korunmasına ve bu korunmanın hangi kaynaktan sağlandığına göre değişkenlik göstermektedir.
Mükellef hakları iki temel gruba ayrılabilir. “Genel haklar” (temel haklar) olarak da isimlendirilen birinci gruptaki haklar, vergi kanunların uygunluğu, temel işleyişi ve geçerliliği ile ilgili mükelleflerin görmek istedikleri doğruluk ve etkinliği içerirler. Bu haklar vergi idaresi ile mükellef arasındaki ilişkilerde ortaya çıkarlar. “Özel haklar” (ikincil haklar) olarak da isimlendirilen diğer gruptaki haklar ise vergi kanunlarındaki özel durumlar, işlemler ve uygulamalar ile ilgilidir. Bu haklar vergi kanunlarının uygulanmasında esas alınacak usul sürecine yoğunlaşırlar.
Genel haklardan tüm mükelleflerin sahip oldukları haklar anlaşılır. Bu haklar; adil, eşit ve saygılı hizmet alma hakkı, bilgi alma hakkı, başvuru hakkı, vergilemede belirlilik hakkı, mükelleflere ilişkin bilgilerin gizliliği hakkı, temsilci kullanma hakkı ve özel hayatın gizliliği hakkı olarak sayılabilir. Genel haklar arasında herhangi bir öncelik ve hiyerarşi olmayıp, tüm mükelleflere vergi kanunların uygunluğu, işleyişi ve geçerliliği sırasında güvence sağlamaktadırlar.
Mükelleflerin vergi kanunlarının uygulanması sırasında karşılaştıkları özel durumlar ve işlemler sırasında sahip oldukları özel haklar; verginin tahsili sırasında haklar, vergi ihtilaflarının çözümü sırasında haklar ve vergi denetimi sırasında haklar olarak üç grupta sıralanabilir.
Türk vergi hukukunda vergi idaresi ile mükellefler arasındaki ihtilafların idari ve yargı aşamasında çözümü sırasında da mükellefler bazı haklara sahiptirler. Vergi hatalarının düzeltilmesi, uzlaşma, cezalarda indirim gibi idari çözüm süreçlerinde mükellefler vergi idaresinden her türlü bilgi isteyebilir, bu süreçleri takip etmesi ve kendisine yardımcı olması için mali müşavirini yetkilendirebilir. VUK’un 376. maddesine göre cezalarda indirimden yararlanmak isteyen mükellef, teminat göstermek suretiyle ödeme süresini üç ay uzatabilir. Vergi ihtilaflarının çözümü amacıyla idari yargı yoluna başvurulduğunda veya işlenen vergi suçları nedeniyle mükellefler adli yargıya sevk edildiğinde, yürütülen soruşturma ve yargılama sırasında da bazı haklar tanınmıştır. Bu haklar aslında vergi yargılaması usulünde hakim olan ilkelerden kaynaklanmaktadır. Örneğin delil serbestisi ilkesi, mükellefe kendi iddialarını, yemin ve vergiyi doğuran olayla ilgisi olmayan tanık ifadesi hariç, her türlü delille ispat etme hakkı vermektedir. Re’sen araştırma ilkesi, hakimin kendiliğinden araştırma yapmasını ve delil toplamasını gerekli kılarak (İYUK, md. 20/1), mükellefin bilmediği veya ulaşamadığı hususların da dikkate alınmasına imkân sağlamaktadır. Ayrıca, vergi davalarında belirli koşullarda mükelleflerin duruşma talebinde (İYUK, md. 17) ve yürütmeyi durdurma talebinde (İYUK, md. 27) bulunma hakları vardır. Diğer taraftan, adli yargıya sevk amacıyla mükelleflere karşı soruşturma yürütülmesi sırasında mükellefler avukat bulundurma ve ondan yararlanma hakkına sahiptir (CMUK, md. 136). Eğer mükellef avukat tutacak durumda olmadığını beyan ederse adli yardım talebinde bulunabilir ve baro tarafından kendisine bir avukat tayin edilmesini isteyebilir (CMUK, md. 138)
Etik olarak Gelir idaresinin mükellefi mağdur etmeyecek uygulamaları hayata geçirmesi gerekirken,7440 sayılı yasa ile oldu bittiye getirilen ,daha konunun ne olduğu anlaşılmadan beyan süreleri gelen bu nedenle belki unutulmuş belki eksik anlaşılmadan dolayı VEDOP sisteminin de beyana izin vermemesi gereken matrah arttırımı beyanına izin vermesi nedeniyle atlanmış dürüst mükellefi mağdur eden vergi ziyaı cezası uygulaması ne kadar doğrudur? En fazla 2022 yılı matrah arttırımı talebini geçersiz kılınması gerekirken mükellefi belki yok edecek mağdur edici uygulamaları vergi aflarının arasına sıkıştırılan özel maddelerle hayata geçirmek ne kadar doğrudur?
Anayasamızın devam eden 49. maddesinin, çalışmanın, herkesin hakkı ve ödevi olduğunu Devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağını belirtmektedir. Anayasamızın 73’cü maddesinin ikinci fıkrasında “Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır”. Sosyal devlet olmanın gereğini yerine getirmek için, bu fıkra hükümete vergilendirmeyi bir maliye politikası olarak sunmuştur. Hükümet uygulayacağı maliye politikalarıyla vergi yükünün dağılımında adaleti sağlamalıdır. Madde 73’ün üçüncü fıkrası ise; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” şeklinde düzenlenmiştir. Devam eden fıkrada ise; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir. ”demektedir.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasa koyucunun da uyması gereken Anayasa ve temel hukuk ilkelerinin bulunduğu bilincinde olan devlettir. Bu bağlamda, hukuk devletinde yasa koyucu, yalnız yasaların Anayasa’ya değil, evrensel hukuk ilkelerine uygun olmasını sağlamakla yükümlüdür.
Hukuk devletinin en önemli ilkelerinden olan hukuk güvenliği, belirliliği zorunlu kılar. Vergilemede belirlilik ilkesi, yükümlülüğün hem kişiler hem de idare yönünden belli ve kesin olmasını, yasa kuralının, ilgili kişilerin mevcut şartlar altında belirli bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesini gerektirir.
İnsan hakları hukuku açısından mükellef hakları ele alındığında AİHM en temel referans kurumlardan biri olarak gösterilmektedir. AİHM, vergi politikalarının uygulanması konusunda devletlere oldukça geniş bir takdir hakkı tanımaktadır. Mahkemeye göre vergi politikalarının sosyal ve ekonomik açıdan önemli sonuçları söz konusudur. Bundan dolayı Sözleşme’ye taraf devletlerin vergi politikalarını belirleme konusunda geniş bir takdir hakkı söz konusudur. Ancak politika uygulama konusundaki bu takdir hakkı hiçbir şekilde sınırsız değildir. Bu politikaların uygulanması amacıyla alınan tedbirlerin hukuk tarafından öngörülme şartını karşılamak üzere açık, anlaşılabilir ve ulaşılabilir olması, ayrıca uygulamanın da doğru merciden kaynaklanması gerekmektedir. Müdahalenin meşru bir amaç gütmesi ve kamu yararına olması da önemli bir diğer şarttır. Bunun yanı sıra müdahalenin orantısallık ve ölçülülük ilkeleriyle de uyumlu olması gerekmektedir. AİHM kişisel hak ve yükümlülükler kavramını daha geniş bir perspektiften ele almaktadır.
7440 sayılı yasa ile cumhuriyet tarihinde ilk defa getirilen ve anlaşılamayan bir uygulama ile(12. 03. 2023 tarihli ve 32130 sayılı Resmî Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir). 2022 yılı matrah arttırımları ile salınan ek vergilerin inanılmaz yükselmesi mükellefleri çok zorumda bırakmıştır, üstüne vergi ziyaı ve gecikme zamlarının ciddi mağdur edici sonuçları vardır, Bundan sonra yine seçim zamanlarına doğru çıkartılacak vergi aflarında yer alacak matrah arttırımlarına bu mükelleflerin girmeyeceği de görülecektir. Çünkü yaratılan mağduriyet o kadar büyük ki ,herhangi bir incelemede oluşacak mağduriyetlerden ve o mağduriyetlerle ilgili mükellefin yasal savunma haklarının dahi ellerinden alınarak VUK kanunu 3. maddesine aykırı normalde beyan edilen dönem matrahına ekstra fiktif inanılmaz ilaveler çok mağdur edicidir.
2022 yılı matrah arttırımından vazgeçmek isteyen mükellefe bu hak tanınmalıdır. Tanınmıyor ise ek vergiler süreye bağlı kalınmadan cezasız ve taksitler halinde alınmalıdır.
14.08.2023
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> YIL SONU KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL yerine 999 TL + KDV
Ayrıntılar için tıklayın.
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.