Bir önceki yazımızda Keynes’in , fiyatlar genel seviyesinde meydana gelen değişmeleri, iktisadi analizleri oluştururken ihmal ettiğini ve 1970’lerden sonra ortaya çıkan iktisadi gelişmeler ışığında, Keynesyen analizler ve savunulan politikaların dünya ekonomi gündemine giren stagflasyon[1] için yetersiz kaldığını ve bu sebeple Monetarist (Parasalcı) görüşün ön plana çıktığını ifade etmiştik.
1973 Petrol Krizi ile birlikte ekonomi literatürüne giren stagflasyon kavramı ekonomide üretim daralmasının yani işsizliğin enflasyonla birlikte görülmesi anlamına gelmektedir. Anılan petrol krizi ile birlikte 1974 yılında petrol fiyatları 4 kat artmış ve bu artış üreticilerin maliyetlerinde yükselişe sebep olmuştur. Üreticilerin girdi maliyetlerinde meydana gelen artışı nihai mal ve hizmetlerin fiyatlarına yansıtması maliyet kaynaklı enflasyonun ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Diğer taraftan petrolün bir hammadde olmasından hareketle firmaların olumsuz arz şoklarıyla karşılaşmasına sebep olmuştur. Bu arz şokları ile önemli oranda üretim azalmış ve işsizlik artmıştır. Anılan durumda işsizlik ile enflasyonun bir arada görülmesi Keynesyen politikaların çözüm üretme noktasında artık yeterli olamayacağı düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Çünkü Keynesyen anlayışın en önemli tezi olan gevşek maliye politikası, işsizlik ile enflasyon olgularından sadece birini çözmeye yetisi olan bir enstrümandır. Buna göre uygulanacak genişletici maliye politikası işsizliği azaltırken enflasyonu daha da artıracak; uygulanacak daraltıcı bir maliye politikası enflasyonu azaltırken işsizliği daha da arttıracaktır. Diğer taraftan yine Keynesyen anlayışı yansıtan Phillips eğrisinin ifade ettiği enflasyon ile işsizlik arasında bir değiş tokuş ilişkisinin de stagflasyon olgusuyla ortadan kalktığı durumu da gözlerden kaçmamalıdır. Bu durum 1970 – 80 arası dünya ekonomilerde gelişmiş ülkelerde de görülebilmektedir. Söz konusu ülkelerde işsizlik ile enflasyon birlikte artış eğilimine girmiştir.
Bu dönemde Monetarizm (parasalcı) görüş ortaya çıkmıştır. Bu düşüncenin öncüsü Milton Friedman’dır. Chicago Üniversitesi’nde bir akademisyen olan Friedman 1976 yılında yayınladığı ‘Paranın Miktar Teorisi Üzerine Çalışmalar’ adlı eseriyle Nobel ödülü kazanmıştır. Friedman, enflasyonun her zaman her yerde parasal bir olgu olduğunu ifade ederek ekonomik konjonktürü para politikalarına bağlamış ve enflasyonun sebebinin de uygulanan yanlış genişletici para politikaları olduğunu savunmuştur. Friedman’a göre para politikası kontrollü ve kurala bağlı olarak uygulanmalıdır ve parasal büyüme, büyüme hızına eşitlenmelidir.
Friedman, deflasyonun sebebinin de para arzının yeterince artırılmamasından kaynaklandığını savunmaktadır. Friedman’a göre para arzı, ekonomik durgunluğun ortaya çıktığı anda eşanlı ve yeterince artırılmaması durumunda durgunluğun daha da derinleşeceğini ifade etmiştir. Friedman, klasik yöntemlerle (Merkez Bankasının bankalara, bankaların da kişi ve kurumlara para aktarımı ve faiz oranlarının düşmesi) uygulanacak genişletici para politikasının kriz ortamlarında başarısız olması durumunda ise halka doğrudan ve karşılıksız para aktarılması gerektiğini savunmuştur. Bu durum Friedman tarafından ‘helikopter para’ olarak adlandırılmıştır.
Helikopter para; talep yönlü politikaların harcamayı artıramadığı durumlarda politika yapıcıların, sürekli olmamak kaydıyla harcama yapmaları amacıyla kişilere karşılıksız ve doğrudan para aktarmasıdır.
Anılan durumla ilgili Friedman “Optimum Para Miktarı”[2] isimli makalesinde şu ifadelere yer vermiştir:
“ Şimdi bir gün bir helikopterin topluluk üzerinde uçtuğunu ve gökten banknot olarak 1000 dolar düştüğünü varsayalım, tabii ki bu para topluluk üyeleri tarafından aceleyle toplanacaktır.’’
Helikopter paranın kaynağı ise kamu harcamalarının doğrudan merkez bankası tarafından finanse edilmesi şeklindedir. Kamu otoritesi, vergi indirimleri ve transfer ödemeleriyle yoluyla harcamalarını artıracak ve ortaya çıkan bütçe açığı kamu otoritesi tarafından çıkarılan tahviller karşılığıman ile merkez bankasından borç alınmak suretiyle gerçekleştirilecektir. Bu durumda kamu kesiminin borçlanma maliyetleri de düşmüş olacak ve dışlama etkisi[3] ortaya çıkmayabilecektir.
[1] Enflasyon içerisinde ekonominin durgunluğa girmesidir. Yani işsizlikle enflasyonun bir arada görülmesidir.
[2] The Optimum Quantity of Money" (1969)
[3] Genişletici maliye politikası uygulanması sonucu bütçe açıklarının artması, artan bütçe açıklarının kamu kesimi borçlanma gereksinimini artması ve anılan gereksinimin faiz oranlarını arttırması ve faiz oranlarının artmasının özel kesim yatırımlarını azaltmasıdır.
24.03.2020
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> YIL SONU KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL yerine 999 TL + KDV
Ayrıntılar için tıklayın.
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.