YAZARLARIMIZ
Rasit Baş
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
rasitbas@turmob.org.tr



Altın Fiyat Artışının Vergisi

Yazılı ve görsel basınında “Kuyumcular açlık sınırının altında gelire sahip” “Bakkaldan daha az vergi veren kuyumcu istemiyoruz” gibi haberler, toplumda büyük yankı oluşturdu. Söz konusu gazete haberlerini okuyan insanların kafalarında, kuyumcuların “çok iyi kazandıkları halde, ödemeleri gereken vergiyi ödemedikleri” gibi bir yargı oluşturmuştur.

Gerçekten de, şu ya da bu sebeple vergiye tabi kazancını tam olarak beyan etmeyen ve ödemesi gereken vergiyi tam olarak ödemeyen meslek mensupları her zaman var olagelmiştir. Vergi inceleme sonuçları bunu yeterince ortaya koymaktadır. Bu haberlere konu olan soruna, vergileme sisteminin genel nitelikli bir sorunu olması sebebiyle, ancak geniş bir perspektiften bakılması halinde, kalıcı çözümler bulunabilir.

Kuyumcu sektörünün faaliyetine konu olan maddenin altın gibi kıymetli bir maden olması, tek başına her kuyumcunun çok fazla para kazandığını göstermez. Üstelik, unutulmamalıdır ki, açıklanan tutarlar, ortalama tutarlardır ve o meslek mensuplarının tek tek hiçbirini bağlamaz.

Öte yandan, bu tutarlarla kıyaslanamayacak kadar çok daha fazla kazanç beyan eden ve vergi ödeyen bir kuyumcunun, bu tutarlara bakılarak suçlanması da doğru bir yaklaşım değildir. O halde kuyumculuk sektörünün vergisel sorunlarına ve mevcut durumun getirdiği sonuçları incelemekte fayda bulunmaktadır. 

Altın fiyat artışının vergilendirilmesi ve Kayıtdışılık 

Ülkemizin en büyük sorunlarından birisi olan kayıtdışılık kuyumcu sektörü için de geçerlidir. Hatta mevcut vergisel sorunlar bunu daha da artırmaktadır. Bugün uygulanan kanunlara göre neredeyse her altın satışında karın vergisi yerine fiyat artışının vergisi alınmaktadır. Bunun sebebi de altın değer artışlarının kar olarak görülüp vergilendirilmesidir.

Şöyle ki; 03.01.2006 tarihinde 250.000 YTL sermaye ile işe başlayan bir kuyumcu 03.01.2006 tarihinde has altını gramını 22,520 YTL olduğu için toplam 11.100 gr has altın almaktadır. 15.05.2006 tarihinde elindeki altının tamamını sattığını varsayalım. 15.05.2006 tarihindeki has altının fiyatı ise 32,700 YTL’dir ve satış tutarı 362.970 YTL’dir. Dolayısıyla satış bedeli olan 362.970 YTL’den maliyet bedeli olan 250.000 YTL düşüldükten sonra kalan 112.970 YTL ise KAR olmaktadır. %20 vergi ödediğinde 22.594 YTL ödemekte ve satış bedeli olan 362.970 YTL’den 22.594 YTL vergi düşüldükten sonra elinde 340.376 YTL kalmaktadır. Aynı gün tekrar has altın almak istediğinde sattığı fiyattan geri almasına rağmen elinde kalan paraya (340.376/32,700)10.409 gr has altın alabilmektedir. Oysa sattığı altın miktarı (dolayısıyla kuruluş sermayesi) 11.100 gr has altın olduğu halde 691 gr azalarak 10.409 gr has altın alabilmektedir.

            Dolayısıyla elindeki sermayesinin altın fiyat artışının vergilendirilmesi nedeniyle azaldığını gören kuyumcu esnafı faturalı işlem yapmaktan kaçınmaya başlıyor.

Bu sorun, 4842 sayılı Kanun’un 5. maddesi ile VUK’un 38. maddesine eklenen bir fıkra ile çözümlenmişti. Söz konusu fıkrada “Sürekli olarak işlenmiş altın alım-satımı ve imali ile iştigal eden mükellefler, altın satış tarihindeki İstanbul Altın Borsasında oluşan has altın değeri ile satılan mamulün has altın maliyet bedeli arasında oluşan farkı, maliyet bedeline ilave ederler. Söz konusu fark, bilançonun pasifinde özel bir fon hesabında izlenir. Bu fon, sermayeye ilave dışında herhangi bir suretle başka bir hesaba nakledildiği veya işletmeden çekildiği takdirde, o yılın kazancına dahil edilerek vergiye tabi tutulur. Bu mükelleflerin kullandıkları yabancı kaynaklara ait gider ve maliyet unsurlarının sadece ilgili dönemde ayrılan fonu aşan kısmı gider kabul edilir.”  hükmü yer almıştır. Bu Kanun maddesi ile yıllardır kuyumculuk sektörünün en büyük problemi olan sermayenin vergilendirilmesi ortadan kalkmıştı. Satılan altın İstanbul Altın Borsasının verilerine göre günlük değerlendirilmekte, maliyet güncel hale gelmekte ve dolayısıyla satışlar da genellikle günlük değerlerle yani İstanbul Altın Borsasının değerleriyle yapılmakta ve sonuçta genellikle altın’dan kar yada zarar edilmemekte, yalnızca altın işçiliğinden kar elde edilmekteydi. Kuyumcu sektörü de altın fiyat artış yada azalışından etkilenmemekte ve sermayesini korumaktaydı.

Ancak; 30/12/2003 tarihinde yayımlanan 5024 sayılı Kanun ile ‘enflasyon düzeltmesi’ ile ilgili kanun yürürlüğe girdiğinden, söz konusu hüküm 01/01/2004 tarihinden geçerli olmak üzere yürürlükten kaldırılmıştır. 5024 sayılı Kanunun 9 uncu maddesinin (b) bendinde ise, Gelir Vergisi Kanununun 38 inci maddesinin beşinci fıkrasının yürürlükten kaldırıldığı hükme bağlanmıştır[1].

Ayrıca 12.05.2005 tarih ve 25813 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 348 Sıra Nolu Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği’ne göre; “… münhasıran sürekli olarak işlenmiş altın, gümüş alım-satımı ve imali ile iştigal eden ve kazançlarını bilanço esasına göre tespit eden gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerinin, enflasyon düzeltme şartlarının (fiyat endeksindeki artışın, içinde bulunulan dönem dahil son üç hesap döneminde %100'den ve içinde bulunulan hesap döneminde %10'dan fazla olması) oluşup oluşmadığına bakılmaksızın, 2005 ve müteakip yıllarda her geçici vergi dönemi ve hesap dönemi sonu itibarıyla enflasyon düzeltmesi yapmaları zorunludur” denilmektedir. Dolayısıyla yalnızca kuyumcu sektörü enflasyon oranlarına ve gerekli şartların oluşup oluşmadığına bakılmaksızın her geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesi yapmak zorunda bırakılmışlardır.

Ancak altın fiyat artış oranı ile enflasyon oranıyla aynı paralelde olmamaktadır. Bu konu hakkında İstanbul altın borsasının kuruluşu olan Temmuz 1995 yılından bugüne kadar altın fiyatlarını ve artış oranlarını  ve aynı dönemdeki enflasyon oranlarını incelediğimizde aynı paralellikte hareket etmediğini görmekteyiz.

Hatta bu konuda Vergi Konseyi Başkanı Sayın Mustafa UYSAL Enflasyon düzeltmesi ile ilgili 2004 yılında şöyle demektedir “Altın fiyatlarındaki artış veya azalış birçok farklı nedenden etkilenmekte olup, her zaman enflasyon oranıyla aynı paralelde olmayabilir. Altın gibi yabancı paralar da aynı özelliktedir. Döviz kurlarındaki artış yada azalış da enflasyon oranıyla aynı paralelde olmayabilir. Bu nedenle yabancı para cinsinden olan varlıklar ve yükümlülüklerin enflasyon karşısında değerini koruduğu veya aynı oranda değer kaybettiği söylenemez. Örneğin 2003 itibariyle bakıldığında TEFE artışı % 13,9 iken ABD Dolar kurunda % 15 azalış olmuştur”[2].

Dolayısıyla enflasyon düzeltmesi uygulaması da kuyumcu sektörünün ana sermayesi olan altının fiyat artışından dolayı vergilendirilmesi sorununa çözüm olamamıştır. 4842 sayılı yasa yürürlükteyken altın fiyat artışından dolayı vergi matrahı çıkmayıp, işçilik karı ve saat gibi malların karı vergi matrahını oluşturduğu için, kayıtdışı çalışan kuyumcuların genel giderleri yüksek olduğu için vergi matrahı çıkmamaktaydı ve beyannamelerine zarar yazmak durumunda kalıyorlardı. Bu durumda da faaliyetlerinin tamamı için fatura düzenlemek zorunda kalıyorlardı. Bu halde de kayıtdışı işlemler azalıyor ve neredeyse tüm alım-satım işlemleri faturalı olmaya başlamıştı.

Oysa şimdi mevcut uygulama ile tekrar altın fiyat artışının vergilendirilmesi sözkonusu olmakta ve maalesef kuyumcu esnafı sermayesini korumak için kayıt dışı işlemlerden kurtulamamaktadır. Kayıt dışına çıkmayan kuyumcular da çok yüksek vergiler ödemektedirler. Hatta önümüzdeki günlerde düzenlenecek 2. geçici vergi döneminde bu durum daha bariz ortaya çıkacaktır. Çünkü maalesef bazı meslektaşlarımız henüz beyannamelerden başını kaldırıp geçici vergi hesaplamalarına vakit bulamamaktadır, önümüzdeki günlerde geçici vergiler yapılmaya başlandığında ödenecek vergiler kuyumcu esnafına bildirildikçe sorunun ciddiyeti daha çok anlaşılacaktır.

Sonuç olarak; Hem kuyumculuk sektörünün sermayesi olan altının fiyat artışı vergisinin ortadan kalkması, hem de kayıtdışından kurtulması için 4842 sayılı kanun ile getirilen uygulamanın tekrar yürürlüğe geçirilmesi ve enflasyon düzeltmesi uygulamasında mevcut olan dövizlerin enflasyon düzeltmesi dışında bırakılması işleminin ALTIN için de uygulanmasının daha uygun olacağı kanaatindeyim.

 

Saygılarımla…


[1] 30/01/2004 tarihinde Gelir Vergisi Sirküleri/13 ile “….Maliyet Bedeli Güncellemesinin Uygulanabileceği Dönem Maliyet bedeli güncellemesi, hükmün yürürlüğe girdiği 24/04/2003 tarihi ile yürürlükten kaldırıldığı 01/01/2004 tarihi arasında kalan dönemde yapılan satışlar için uygulanabilecektir.”  Yani uygulamaya başlama tarihi 24.04.2003 nasıl uygulanacağının açıklandığı sirkülerin yayınlandığı tarih 30.01.2004. Ve ayrıca 01.01.2004 tarihinde yürürlükten kalkan uygulama için 1 ay sonra nasıl uygulanılacağı anlatılıyor. Peki 24.04.2003 tarihinden itibaren yapılan işlemler ve varsa (ki muhtemelen genellikle yanlış uygulandı) yanlış uygulamaların sonucu ne olacak. Geriye dönük nasıl düzeltmeler yapılacak ve incelemelerde yanlış uygulamaların cezasını kim çekecek (en kolay şuçlananlar muhasebeciler olacak, çünkü yanlış uyguladığı düşünülecek, oysa kanun yürürlükten kalktıktan 1 ay sonra nasıl uygulanacağı hakkında tebliğ yayınlandı.

[2] Mustafa UYSAL; Enflasyon Düzeltmesi, Yaklaşım Yayınları, Eylül 2004.

01.08.2006

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM