Kur ve enflasyondaki artışa bağlı olarak TCMB’nin politika faizini artırması ile Hazine’nin borçlanma maliyeti % 15’e yükselmiş vaziyette. Risksiz faiz olan hazine borçlanma maliyeti % 15 seviyelerine yükselince, özel sektörün borçlanma maliyeti olan ticari kredi faiz oranları da haliyle % 21-25 bandına ulaşmış durumda.
Daha da zorlusu bankalardaki TL kredi mevduat oranının % 140’ lara ulaşmış olması. Bu durum bize Türk bankalarının finansman kaynağı yaratma bakımından da oldukça zorlandığını göstermekte. Bunun en önemli sebeplerinin başında ise uzun süre yaşanan yüksek enflasyon ve uygulanan düşük reel faiz ortamına bağlı olarak artan dolarizasyon saikiyle mudilerin TL yerine ağırlık olarak döviz mevduatını tercih etmesi. Bir de üzerine Türkiye ortalamasında 45 günlük kısa vadeli mevduat ile uzun vadeli kredileri finanse etme zorluğu eklenince bankaların kredi verme iştahı iyice azalıyor.Takibe alınan ve hala yüzdürülen sorunlu kredilere ise hiç değinmiyoruz bile..
Peki reel sektör ne düzeyde finansman kullanımına ihtiyaç duyuyor. Bilançolarında ne düzeyde bir borçluluk yükünü çevirmek zorundalar. Gelin bu noktada ülkemizin en büyük 500 sanayi kurulusu verilerini inceleyerek bir fikir edinmeye çalışalım.
Yukarıda yer alan tablolardan anlaşılacağı üzere, İS0 500 2019 verilerine göre en büyük 500 sanayi şirketimizin pasif kompozisyonunda borçlar % 68’lik bir paya sahip. Yani şirketlerin borçluluk düzeyi şirket özkaynaklarının 2 katını aşmış halde.Üstüne üstlük söz konusu borçların % 41’i ise kısa vadeli borçlarla finanse edilmiş görünüyor. Özetle, şirketler hem çok borçlu hem de borçlanma vadeleri son derece kısa ve haliyle yüksek likidite riskine maruz kalabilecek bir yapıya sahipler. Eğer bir de döviz cinsinden borçlanıyor ve hedging de (finansal korunma) yapmıyorlarsa ortaya çıkabilecek risk gerçekten çok daha yüksek demektir.
Reel sektör tarafında mevcut finansal yapı bu iken, bir de azalan finansal kaynaklar ve yükselen faiz oranları ile şirketlerin mevcudiyetini devam ettirerek yatırım ve üretim yapması ise oldukça zor görünüyor.Ancak şirketlerin bir şekilde yoluna devam edebilmesi için de finansal kaynaklara erişebilmeleri gerekiyor.
İşte tam da bu noktada şirketlerin finansman kaynaklarına erişebilmesi adına özellikle yılın üçüncü çeyreğinde alternatif bir yol olarak müthiş bir furyaya dönüşen halka arz opsiyonu devreye girmiş gibi görünüyor.
Artıları ve Eksileriyle Halka Arz Süreci
Borsa İstanbul’da 2020 yılında 8 yeni şirket halka arz edildi.2020 yılında gerçekleşen halka arzların büyüklüğü ise yaklaşık 500 milyon TL seviyesinde gerçekleşmiş görünüyor. Gelecek yıl da halka açılmalarda artış, hatta patlama yaşanması bekleniyor ve 20’den fazla şirket halka açılmak için hazırlık yaptıkları konuşuluyor.
2021 yılı da halka arz yılı ilan edildiğine göre, halka açılmanın ne gibi avantajları var yakından incelemek gerekir ise;
Olası dezavantajları ise,
Netice itibariyle, finansman kaynaklarının gerek miktarsal olarak azaldığı gerekse de maliyetinin arttığı bu konjonktürde, halka arz opsiyonu şirketlerin karşısında yeni bir finansal araç olarak yerini almış gibi görünüyor.Son yıllarda ülkemizde doğrudan yabancı sermaye yatırımları azalmasına rağmen Borsa İstanbul’da yer alan hisselerin döviz bazında hala ucuz olduğu gerçeği Türk şirketlerinin yabancı yatırımcı çekebilme cazibesini kısmen de olsa artırıyor.
18.01.2021
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> YIL SONU KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL yerine 999 TL + KDV
Ayrıntılar için tıklayın.
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.