Bilindiği üzere, GVK’nun mük. 121’nci maddesi ile, vergiye uyumlu gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerine bir hak verilmiştir.
Bu hak; “yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesi üzerinden hesaplanan verginin % 5’inin, ödenmesi gereken gelir veya kurumlar vergisinden indirilebilmesi” hakkıdır.
Bu Yazı’da söz konusu vergi indirim hakkının kullanımında gerekli şartlardan birisi olan “vergi beyannamelerinin süresinde verilmesi şartı” irdelenmiştir.
Bahse konu hakkın bir tavan tutarı bulunmaktadır.
Bir mükellefin, her bir yıllık gelir veya kurumlar vergisi beyannamesinde indirebileceği tavan vergi tutarı, 324 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği’ne göre, 1 Ocak 2024 tarihinden itibaren verilmesi gereken yıllık gelir ve kurumlar vergisi beyannamelerinde uygulanmak üzere, 6.900.000 liradır (R.G. 30.12.2023-32415 mük. 2).
Söz konusu tutar, matrah değil, vergidir.
Diğer bir deyişle, bir mükellef, yasanın hükümlerinin öngördüğü şartları sağladığı takdirde, örneğin 2024 yılı Nisan ayında 6.900.000 lira eksik kurumlar vergisi ödeyecektir.
Bu % 5’lik vergi indirim hakkının yasada sayıldığı hallerden biri ile ihlal edilmesi halinde, cari yıl ve gelecek iki yılda bu hak kullanılamayacaktır.
Bir başka deyişle, 2023 yılında bu hakkın kullanımına yönelik herhangi bir ihlal yapan mükellef, 2024/Nisan ayında 6.900.000 lira eksik kurumlar vergisi ödeme imkânından mahrum bırakılacağı gibi; 2025 ve 2026 yıllarında da (6.900.000 + 6.900.000) lira eksik vergi ödeme hakkını, imkânını kaybedecektir.
Ayrıca belirtmek gerekirse; 2025 ve 2026 yıllarına ait bu tutarlar yeniden değerleme oranında arttırılacağı için kayıp daha fazla olacaktır.
Bu % 5 eksik vergi ödeme imkânı (hakkı) sıkı kurallara bağlanmıştır.
Kuralların en ufak bir ihlali, hakkın kullanımını imkânsız hale getirmektedir.
Kurallardan bir tanesi de, “indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş olması”dır.
Yani; her türlü vergisel yükümlülüklerini yerine getiren bir mükellef dahi olsanız, bir liralık bir kayıt dışı işleminiz dahi olmasa, bir lira vergi cezası dahi almasanız, bir lira vergi borcunuz dahi olmasa, Maliye’ye bir yılda verdiğiniz onlarca beyannameden bir tanesini bir gün bile olsa yasal süresinden sonra vermemeniz gerekiyor.
Beyannameyi yasal son gün süresinin ertesi günü dahi verseniz, bu vergi indirim hakkınızı kaybediyorsunuz.
Bunun vergisel maliyeti de, biraz önce de dediğimiz gibi, 3 yıl için toplam 20.700.000 lira gibi bir tutarı bulabilmektedir.
Kasım 2023 dönemine ait KDV Beyannamesi, yasal süresinin son günü olan 28 Aralık 2023 gününe kadar verilmemiştir.
29 Aralık 2023 günü pişmanlık ile verilmiştir.
Bu mükellefin Nisan 2024’de verdiği 2023 yılına ilişkin Kurumlar Vergisi beyannamesinde hesapladığı kurumlar vergisi tutarı 100 milyon lira olsun.
Bu mükellef, Kasım 2023 KDV beyannamesini yasal süresinden bir gün sonra verdiği için 100 milyon lira Kurumlar Vergisi’nden % 5, yani 5 milyon lira indirim hakkını kullanamayacaktır.
Kurumlar Vergisini 95 milyon lira ödeyebilecekken, indirimsiz olarak 100 milyon lira olarak ödeyecektir.
Ayrıca, mükellef 2024 ve 2025 yıllarına ilişkin vereceği Kurumlar Vergisi beyannamelerinde de söz konusu indirim hakkını kullanamayacaktır.
Mükelleflerin vergi indirimden yararlanabilmeleri için; indirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl (örneğin 2023) ile bu beyannamenin ait olduğu yıldan önceki son iki yıla (örneğin 2022 ve 2021) ilişkin Maliye Bakanlığı’na bağlı vergi dairelerine verilmesi gereken gelir veya kurumlar vergisi, geçici vergi, KDV, ÖTV, muhtasar gibi tüm vergi beyannamelerini kanuni süresi içerisinde vermiş olmaları gerekiyor.
Bu Yazı’da, % 5’lik vergi indirim hakkının bütün boyutları ele alınmamıştır.
Dikkat çekmek istediğimiz husus; hakkın kullanımını engelleyen şartlardan birinin üzerinde durarak, Maliye İdaresini, Mükellefleri ve Meslek Mensuplarını bu konuda uyarmak ve konuyu gündeme taşımaktır.
Ülkemizde yaklaşık 130 bin kadar TÜRMOB’a kayıtlı meslek mensubu bulunmaktadır.
Onbinlerce de TÜRMOB’a kayıtlı olmayan (belgesiz) çalışan vardır.
Her yıl Maliye İdaresi’ne verilen milyonlarca beyanname meslek mensupları tarafından verilmektedir.
Beyannamelerin verilmesi için tanınan süre, beyannamesine göre değişmekle birlikte ortalama 28 gündür diyebiliriz (ÖTV beyannamesi ayda 2 defa ve 10 gün içinde verilmektedir).
Belgelerin toplanması, tasnifi, kayıtlara alınması, gerekli kontrol ve düzeltmelerin yapılmasının ardından beyannameler, verilme aşamasına gelmektedir.
Uygulamada da beyannameler maalesef son hafta, hatta son güne yakın verilebilmektedir.
Sürekli değişen mevzuatın takip edilmesi, her an değişen beyanname formatları ile muhasebe programının adaptasyonu, mutabakatlar, diğer bildirimler, formların doldurulması düzenlenmesi vb. düşünüldüğünde iş yoğunluğu ve stresi yaşayan meslek mensubunun; hastalık, yorgunluk, dikkatsizlik, muhasebe programındaki aksaklıklar, sistem arızası, internet arızası vs. nedenlerle bir beyannamenin geç verilebilmesi her zaman ihtimal dahilindedir.
Sayılan sebeplerle, bir mükellefin bir yıl içinde verilmesi gereken onlarca beyannamesinden bir tanesini süresinde vermemiş/verememiş veya son günden bir gün sonra vermiş bulunan bağımlı veya bağımsız çalışan meslek mensubu arkadaşlarımızın durumu çok sıkıntılı olabilecektir.
Milyonlarca lira vergi kaybına uğrayan mükelleflerin, sorumluluğu meslek mensubuna yüklemeleri halinde, meslek mensubu arkadaşlarımız ciddi tazminat ve dava riski ile karşılaşabileceklerdir.
Vergi indiriminden yararlanan mükellef, yararlandığı tutarlar üzerinden meslek mensubuna bir başarı primi vermezken, tam tersine uğradığı zararın tamamını da meslek mensubuna yükleme riski bulunmaktadır.
Bu risk, tecrübelerimize göre, özellikle “haklarını son kuruşuna kadar kullanmak isteyen” yabancı sermayeli mükelleflerde daha fazladır.
Bu Yazı’da tartışmak istediğimiz bir konu da, “vergiye uyumlu mükellef”in kim olduğudur?
30 yılı aşan mesleki tecrübemize dayanarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki, mezkûr Kanun ve Tebliğ’in tanımladığı mükellef “vergiye uyumlu mükellef” değildir!
Nedenine gelince; kayıt dışı ekonominin bu kadar yoğun olduğu, enflasyonun bu kadar yüksek olduğu, mevzuatın bu kadar bol olduğu, her an her şeyin değişebildiği ülkemizde, söz konusu hakkın kullanımı için yasada tanımlanan uyumlu, diğer bir deyişle “ideal/mükemmel mükellef” bu mükellef olmamalıdır.
Bize göre söz konusu şartların ihlali konusunda, mükellefler; kayıt dışı satış, kayıt dışı alış, beyanname vermemeyi alışkanlık haline getirme, sahte fatura kullanma, tahakkuk etmiş vergisini aylar yıllar boyunca ödememe, geçmişte yaptığı usulsüzlük ve yolsuzlukların üstünü örtebilmek için sürekli AF KANUNU çıkmasını bekleme vs. gibi gerçekten UYUMSUZ bir mükellef midir, değil midir ona göre ayırt edilmesi gerekir.
Aslında konunun (vergi indirim hakkının) çıkış noktası da buydu.
Vergisini eksiksiz ve zamanında ödeyen, mükellefiyet görevlerini aksatmayan, dürüst mükelleflerin, her AF KANUNU’nda (teknik adı, MATRAH ARTIRIMI!) serzenişte bulunmalarıydı.
Serzenişin odak noktası da, dürüst olmayan mükelleflerin sürekli aflardan yararlanarak, bir takım avantajlar elde etmeleri, bunun aksine dürüst mükelleflerin dürüstlüklerinin bir nevi cezalandırılmasıydı.
Konuya dönersek, uyumlu / uyumsuz mükellef ayrımı, ülkemiz şartlarına göre belirlenmelidir.
Artık ihlal’in kural, uyum’un istisna olduğu yer ve durumlarda; “ideal”, “mükemmel” mükellef aramak yerine, kasıtlı olarak vergisel yükümlülüklerini yerine getirmeyenler belirlenmeli, bu hak onlara kullandırılmamalıdır.
Konu (hakkın kullanımı bağlamında) samimi dürüst mükellef aramaktan çıkmış, “mükemmel”, adeta kusursuz mükellef aramaya dönüşmüştür.
Beyannamesini bir gün geç veren mükellef, uyumsuz mükellef olarak nitelendirilmemelidir.
Bize göre; söz konusu hakkın kullandırılmaması özünde bir tür cezadır.
Ve bu ceza da, bir “vergi / ceza ihbarnamesi”ne bağlanmamış bir cezadır.
Daha açık bir deyişle, hakkın kullandırılmamasına karşı dava açma şansınız da, cezayı azaltma (indirme, uzlaşma) imkânınız da bulunmamaktadır.
Maliye İdaresi bir anlamda, ya hep, ya hiç demektedir!
Bize göre, her ceza’da olduğu gibi bunda da “kasıt” unsuru aranmalıdır.
Yani, mükellefin beyannamesini vermemesinde (veya diğer şartları ihlal etmesinde) kasıtlı (kusurlu değil) bir davranışı var mıdır, yok mudur ona bakılmalıdır.
Mükellef bilerek ve isteyerek mi beyannamesini süresinde vermemiştir, beyannamesini vermemeyi alışkanlık haline mi getirmiştir, yoksa taksirli veya kusurlu bir davranışı ile bilmeden ve istemeden mi süresinde vermemiştir (verememiştir)?
Bize göre, kasıtlı olmayan, sadece kusur düzeyindeki hususlarda (örneğin, bir yılda azami birkaç beyannamenin birkaç gün geç verilmesi gibi) sadece usulsüzlük cezası ile yetinilmeli ve kusurlu mükelleflere, bu Yazı’nın konusunu oluşturan vergi indirim hakkının kullandırılmasına engel olunmamalıdır.
Veya Vergi Dairesi’nin bir hatırlatma Yazısı ile ilgili eksikliğini derhal yerine getiren mükellef de aynı şekilde bu haktan yoksun bırakılmamalıdır.
Yoksa hataen, yanlışlıkla, unutmak suretiyle kusurlu olarak, beyannamesini bir gün geç veren mükelleflerin milyonlarca lira eksik vergi ödeme imkânından mahrum bırakılması, mükellefleri uyum’a teşvik etmediği gibi, uyumsuzluğa itmekten başka bir işe yaramayacaktır.
Malum olduğu üzere, bizim meslektaşlarımız kılı kırk yarmayı ve mevzuat tartışmayı severler.
Maliye ise tartışmayı hiç sevmez.
Bir konuda en ufak bir tereddüt varsa (ki, bence bu konuda tereddüt de yok ya) Maliye anında Mükellef aleyhine icraatını yapar.
Maliye uygulamaları bugüne kadar göstermiştir ki, kanunların imkân, cevaz verdiği açık konularda (veya açıkça yasaklamadığı konularda) bile Tebliğ’lerle veya başka alt düzenlemelerle sürekli bir kısıtlama, daraltma, yasaklama vs. yönünde uygulamaya gidilmiştir.
Demem o ki; bazı meslektaşlarımız, Kanun maddesinin parantez içi hükmüne göre, süresinde hiç beyanname verilmemesine rağmen, onun yerine pişmanlıkla beyanname verilmesi halinde bu hakkın kullanımının mümkün olduğunu düşünmektedirler (Ankara YMM Odası’nın 26.04.2021 tarih ve 2021/239-03 sayılı Mevzuat İzleme ve Değerlendirme Komisyonu Kararı).
Bu görüşe katılmak mümkün değil!
Kanunun metni şu şekilde: “İndirimin hesaplanacağı beyannamenin ait olduğu yıl ile bu yıldan önceki son iki yıla ait vergi beyannamelerinin kanuni süresinde verilmiş (Kanuni süresinde verilen bir beyannameye ilişkin olarak kanuni süresinden sonra düzeltme amacıyla veya pişmanlıkla verilen beyannameler bu şartın ihlali sayılmaz.) olması, (GVK mük. m. 121/2-1).
Bu metin gayet açık.
Buna göre bu haktan yararlanabilmek için (1) öncelikle bütün beyannameler süresinde verilecek, ancak süresinde verilmiş bu beyannameye ilişkin (2) daha sonra bir pişmanlıkla düzeltme beyannamesi verilmesi durumunda mükellef o zaman haktan yararlanabilecektir.
Yoksa, beyannameyi süresinde hiç vermemiş, süre geçmiş ortada beyanname yok, daha sonra (süresinden sonra) pişmanlıkla bir beyanname verilmesi halinde, geçmiş olsun! Bu durumda haktan 3 yıl boyunca yararlanılamaz.
Kanun lafzının açık olduğu konularda, dediğim gibi Maliye tartışmaya girmez. Ki, ben de böyle bir durumda mükellefin haktan yararlanamayacağını düşünüyorum.
Kanuni düzenleme yapılır, o başka!
Olmayan suda fırtına koparmaya gerek yok!
Netice itibariyle; verginin beyanında ve toplanmasında büyük emeği olan meslek mensubu arkadaşlarımıza, herhangi bir beyannameyi geç vermenin oluşturduğu ağır risk ve sorumluluğu yüklemenin hiç de adil olmadığını düşünmekteyiz.
Maliye idaresinin TÜRMOB ile istişare ederek söz konusu kanun maddesinde düzeltmeler yapılmasının yararlı olacağını, en azından “daha önce hiç beyanname verilmese bile, pişmanlıkla verilen beyannamelerin kanunu ihlal sayılmayacağı” açıkça kanuna yazılarak, meslek mensuplarının üzerindeki bu ağır yükün hafifletilmesi, iş streslerinin ve kaygılarının azaltılmasının doğru, adil ve hakkaniyete uygun olacağı kanaatindeyiz.
Bu Yazı ile mükelleflerin uyumlu / uyumsuz ayrımında daha dikkatli davranılması gerektiği, bazı gecikmelerde kasıt unsurunun aranması gerektiğini ve meslek mensubu arkadaşlarımızın bu konudaki muhtemel risklerini ve yaşadıkları stresi kamuoyuna duyurmak istedik.
Mükellefleri uyumlu olmaya teşvik etmeliyiz.
İlk fırsatta uyumsuz kategorisinin içine atmamalıyız.
Mükellefleri ve meslek mensuplarını kaybetmeye değil, kazanmaya odaklanırsak herkes kazanır!
31.07.2024
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.