5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 5/1-a maddesi, kurumların tam mükellefiyete tabi başka bir kurumun sermayesine katılımlarından elde ettikleri kazançların vergiden istisna olduğunu düzenlemektedir. Öte yandan, aynı kanunun 12/7 maddesinde “Örtülü sermaye üzerinden kur farkı hariç, faiz ve benzeri ödemeler veya hesaplanan tutarlar, Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarının uygulanmasında, gerek borç alan gerekse borç veren nezdinde, örtülü sermaye şartlarının gerçekleştiği hesap döneminin son günü itibarıyla dağıtılmış kâr payı veya dar mükellefler için ana merkeze aktarılan tutar sayılır. Daha önce yapılan vergilendirme işlemleri, tam mükellef kurumlar nezdinde yapılacak düzeltmede örtülü sermayeye ilişkin kur farklarını da kapsayacak şekilde, taraf olan mükellefler nezdinde buna göre düzeltilir. Şu kadar ki, bu düzeltmenin yapılması için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şarttır.” hükmüne yer verilmiştir. Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 12.4.1. bölümünde “ Borç veren tarafından düzeltme yapılırken, faiz gelirlerinden örtülü sermayeye isabet eden kısımlar kâr payı geliri olarak dikkate alınacak ve şartların varlığı halinde iştirak kazançları istisnası olarak vergiden istisna edilecek, ; kur farkı gelirlerinden örtülü sermayeye isabet eden herhangi bir tutar var ise bu gelirler de vergiye tabi kazancın tespitinde dikkate alınmayacak; YTL’nin değer kazanması sonucu örtülü olarak konulmuş sermayeye isabet eden bir kur farkı giderinin mevcut bulunması halinde de bu gider vergiye tabi kazancın tespitinde dikkate alınmayacaktır. Hesap dönemi kapandıktan sonra örtülü sermaye kullanan kurumun yapacağı düzeltme talebi, vergi dairesince Vergi Usul Kanunu uyarınca değerlendirilip sonuçlandırılacaktır. Bu düzeltme sonucu tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması halinde, karşı tarafın da gerekli düzeltme işlemini kendiliğinden yapması mümkün olacaktır. Verginin kesinleşmesi; dava açma süresi içinde dava açılmaması, yargı mercilerince nihai kararın verilmiş olması veya uzlaşmanın vaki olması gibi haller nedeniyle, verginin kesinleşmesi ve itiraz edilmeyecek duruma gelmesidir. Örtülü sermaye kapsamındaki finansmanı kullandıran kurum nezdinde yapılacak düzeltmede dikkate alınacak tutar, kesinleşen ve ödenen tutar olacaktır. Örtülü sermaye kapsamında borç kullanan kurumun, zamanaşımı süresi içinde düzeltme talebinde bulunmuş olması halinde, düzeltme sonucu tarh edilen verginin kesinleşip ödenmesi şartıyla karşı tarafta da süreye bakılmaksızın gerekli düzeltme işlemi yapılacaktır” açıklamalarına yer verilmiştir. İdare ve yargı çevresinde örtülü sermaye üzerinden ödenen faizlerin hem kazanç istisnası hem de kurumlar vergisi açısından nasıl ele alındığı, bu yazının temel konusunu oluşturmaktadır.
01.02.2023 tarih E-64597866-125-2276 sayılı özelgede, bir bankanın ilişkili şirketi olan bir firmaya kullandırdığı borç nedeniyle ortaya çıkan örtülü sermaye faizinin iştirak kazancı istisnasına konu olup olmayacağı değerlendirilmiştir. Başkanlık, örtülü sermaye nedeniyle hesaplanan faiz gelirlerinin iştirak kazancı istisnası kapsamında değerlendirilebilmesi için şu şartları aramaktadır: Borç alan şirketin, bu tutarı kanunen kabul edilmeyen gider olarak dikkate alması. Bu tutar üzerinden hesaplanan kurumlar vergisinin tahakkuk etmiş, kesinleşmiş ve ödenmiş olması gerektiği belirtilmiştir. Borç alan şirketin zarar beyan ettiği veya kurumlar vergisi matrahının oluşmadığı durumlarda iştirak kazancı istisnasının uygulanamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Ayrıca, istisnanın uygulanacağı döneme ilişkin tereddütlerin giderilmesi adına, ödenmiş vergi şartının yerine getirildiği hesap dönemi esas alınarak istisnanın beyan edilmesi gerektiği belirtilmiştir.
19.08.2013 tarih ve B.07.1.GİB.4.35.16.01-125[12-2012/1]-499 sayılı özelgede, hesap dönemi kapandıktan sonra örtülü sermaye kapsamındaki finansmanı kullandıran kurum tarafından düzeltme yapabilmesi için, örtülü sermaye kullanan kurum nezdinde yapılan düzeltme neticesinde bir tarhiyatın olması ve bu tarhiyata konu verginin de kesinleşmesi gerekmekte olup düzeltmede dikkate alınacak tutar ise kesinleşen ve ödenen tutar olacaktır. Bu itibarla, şirket tarafından grup şirketlerine verilen borçlarla ilgili olarak, bu şirketler tarafından yapılan düzeltme neticesinde dönem zararının bulunması ya da indirim ve istisnalar nedeniyle kurumlar vergisi veya geçici vergi matrahı oluşmaması nedeniyle yapılan bir tarhiyat ile kesinleşen ve ödenen bir vergiden söz edilemeyeceğinden, düzeltme yapılarak iştirak kazançları istisnasından faydalanılması söz konusu olmayacağı belirtilmiştir.
10.11.2011 tarih ve B.07.1.GİB.0.03.49-010.01-21 özelgede ise, ilişkili bir şirketin öz sermayesinin üç katını aşan borçlanmalar için hesaplanan faiz tutarlarının iştirak kazancı istisnasına konu olup olmayacağına ilişkindir. Başkanlık, ilgili Kanun ve Tebliğ hükümlerine dayanarak şu değerlendirmeyi yapmıştır: Örtülü sermaye üzerinden ödenen faizlerin, vergi düzenlemelerinde dağıtılmış kar payı olarak değerlendirileceği. ancak, borç alan şirketin zarar beyan etmesi durumunda, bu faizlerin iştirak kazancı istisnası olarak dikkate alınmasının mümkün olmadığı. borç veren kurum tarafından düzeltme işlemi yapılabilmesi için, borç alan kurumda tahakkuk eden vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması gerektiği belirtilmiştir.
Başkanlık, ödenmiş vergi şartının yalnızca bir mükerrer vergilemeyi önleme aracı olarak değil, aynı zamanda düzeltme mekanizmasının adil bir şekilde işlemesini sağlamak için temel bir unsur olduğunu vurgulamıştır. İdarenin aksine Danıştay’ın bu konuda vermiş olduğu kararlar farklılık arz etmektedir.
Danıştay 4. Dairesinin 2018/4166 Esas 2022/2844 sayılı Kararında, örtülü sermaye düzenlemesinin uygulanabilirliği ve iştirak kazançları istisnasına etkisi tartışılmıştır. Davacı şirket, ilişkili şirketlere sağlanan borçların örtülü sermaye kapsamına alınması ve bu borçlara ilişkin faiz gelirlerinin kurumlar vergisi uygulamasında iştirak kazancı istisnası kapsamında değerlendirilebileceğini savunmuştur. Ancak Bu durumda, bir kurumda örtülü sermaye şartlarını taşıması sebebiyle indirimi reddedilen borçlar için nakden veya hesaben ödenen faizlerin, elde eden yönünden kâr payı olarak yeniden tasnif edilmesi ve buna göre gerekli düzeltmelerin yapılmasının amacının mükerrer vergilemeyi önlemek olduğu, bu nedenle Kanun'un, düzeltmenin yapılabilmesi için örtülü sermaye kullanan kurum adına tarh edilen vergilerin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartını aradığı, dolayısıyla örtülü sermaye kapsamındaki finansmanı kullandıran kurum nezdinde yapılacak düzeltmede dikkate alınacak tutarın, örtülü sermaye kullandırılan ilişkili şirket kazancı üzerinden hesaplanarak kesinleşen ve ödenen vergi tutarı olacağı; dava konusu olayda ise, örtülü sermaye kullanan şirketlerin uyuşmazlık konusu döneminde zarar beyan etmiş olması nedeniyle, söz konusu şirketler adına kesinleşen ve ödenen herhangi bir vergi tutarı bulunmadığından, bu dönemde kurumlar vergisi beyannamesinde düzeltme yapmasının yasal olarak mümkün bulunmadığı; tüm bu hususlar dikkate alındığında, davacı tarafından ihtirazi kayıtla verilen kurumlar vergisi beyannamesi üzerine yapılan tahakkuk işleminde hukuka aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Danıştay 9. Dairesinin 2023/4917 Esas ve 2024/2755 sayılı Kararında, Örtülü sermaye kullanan tarafından örtülü sermaye üzerinden hesaplanan ve kanunen kabul edilmeyen gider olarak beyan edilen faiz ve kur farkı giderinin, örtülü sermaye kullandıran açısından iştirak kazançları kapsamında kurumlar vergisinden istisna tutulması suretiyle yapılacak düzeltme için öngörülen tek şartın, örtülü sermaye kullanan firmanın örtülü sermaye üzerinden hesapladığı faiz ve kur farkının kanunen kabul edilmeyen gider olarak beyanı üzerine tarh edilen vergilerin kesinleşmesi ve ödenmesi olmakla birlikte, bu şartın, örtülü sermaye kullanan kurumun, kurumlar vergisine tabi kazancının çıktığı durumlar için geçerli olduğu, ancak dönem zararı, geçmiş yıllar zarar mahsubu gibi durumlar ile indirim ve istisnalar gibi yasal mevzuat gereği oluşan durumların beyannamede değerlendirilmesi sonucu kurumlar vergisi matrahının oluşmaması halinde, verginin kesinleşmiş ve ödenmiş olması şartının aranmasına gerek bulunmadığı, örtülü sermaye kullandıran davacı şirketin örtülü sermayeye isabet eden faiz gelirini iştirak kazancı istisnasına tabi tutmasına engel olmayacağı sonucuna varılmıştır.
Danıştay 9. Dairesinin 2022/2863 esas ve 2024/1218 karar numaralı bir başka kararında borç alan şirket; Örtülü sermaye kapsamında değerlendirilen borç için faiz giderini KKEG olarak beyan etmiştir. Ancak şirket zarar beyan ettiği için, ödenecek kurumlar vergisi çıkmadığı, Borç veren şirketin (davacı): Bu faiz gelirlerini iştirak kazançları istisnasına tabi tutmak istediği, Vergi idaresi tarafından, faiz gelirlerinin iştirak kazançları istisnasına tabi tutulamayacağı belirtilmiş ve vergi tahakkuk ettirmiştir. Vergi Mahkemesi ve Bölge İdare Mahkemesi, davacının talebini reddetmiştir. Ancak, üst mahkeme: Zarar beyan eden borç alan kurumun, vergi matrahının oluşmaması nedeniyle kesinleşmiş vergi ödeme şartının aranamayacağını, dolayısıyla, borç veren kurumun faiz gelirlerini iştirak kazançları istisnasına tabi tutabileceğini belirtmiştir.
Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu’nun 2019/433 Esas ve 2019/667 sayılı kararında, örtülü sermaye kapsamında elde edilen faiz gelirlerinin iştirak kazancı istisnası olarak değerlendirilip değerlendirilemeyeceği ile bu konuda 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun (KVK) 12. maddesinin 7. fıkrası ve ilgili genel tebliğlerin uygulanmasını ele almaktadır. 5220 sayılı Kanunun 12. maddesinin son fıkrasında yapılan düzenleme ile öngörülen düzeltme işleminin sadece bu fıkra çerçevesinde değerlendirilmesinden kaynaklanmaktadır. Başka bir deyişle, örtülü sermaye düzenlemesinin öz sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faizlere benzer etkilerin giderilmesine yönelik bir vergi güvenlik müessesesi olduğu gözetilmeden söz konusu fıkra tek başına yorumlanmaktadır. Oysa, söz konusu fıkranın 213 sayılı Kanun'un 3 üncü maddesinde çerçevesi çizilen yorum sistematiği içerisinde yorumlanması gerektiği, bu kapsamda, söz konusu düzenlemenin örtülü sermaye, öz sermayeye ilişkin faiz kısıtlamaları ve değerleme müessesesine ilişkin hükümlerle birlikte ve hükmün konuluşundaki maksadı kavrayacak bir biçimde yorumlanmasının icap ettiğine değinilmiştir. Davacı şirket, ilişkili şirketlere verdiği borçların örtülü sermaye olarak kabul edilmesi sonucu ortaya çıkan faiz gelirlerinin, iştirak kazancı istisnası kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini savunmuştur. Ancak borç alan ilişkili şirketin zarar beyan etmesi ve bu nedenle kurumlar vergisi tahakkuku olmaması, düzeltme işleminin yapılmasına engel teşkil etmiştir. Örtülü sermaye müessesesine ilişkin hükmün konuluşundaki temel maksat; vergiye tabi kurum kazancının oluşumunda öz sermaye üzerinden ödenen veya hesaplanan faiz gibi sonuç doğuracak dolaylı yollardan yürütülen işlemlerin borç kullanan tarafta ortaya çıkaracağı aynı etkilerin giderilmeye çalışılmasıdır. Normal ticari işlemin niteliği herhangi bir değişikliğe uğratılmamakta olup sadece işlemin düzeltilmesi halinde diğer tarafta oluşturacağı mükerrer vergilendirmenin önlenmesi amacıyla işlem kâr payı dağıtımı olarak sayılmaktadır.
Bu itibarla, borç kullanan nezdinde yapılacak düzeltme her zaman yapılması zorunlu bir durum olmasına rağmen borç veren nezdinde kâr payı sayılma durumu nedeniyle ortaya çıkacak düzeltme hakkı ancak borç kullanan kurumun örtülü sermayeye ilişkin tespit edilen matrah farklarının vergilendirilmiş ve tahakkuk eden vergilerin de ödenmiş olmasına bağlıdır. Örtülü sermayeye ilişkin tespit edilen matrah farkı kadar kısmın borç veren nezdinde vergilendirilmiş ve vergilerinin de ödenmiş olması gereklidir. Borç kullanan kurumun kazancına örtülü sermaye nedeniyle tespit edilen farkın eklenmesi sonucunda hâlâ zarar olması veya bu nedenle oluşan fark kadar vergi matrahının artmamış olması ancak borç veren nezdinde düzeltme yapılmasına imkan sağlanması durumunda örtülü sermaye düzenlemesi; vergi güvenlik sistemi olmaktan çıkıp vergi planlamasına izin veren bir teşvik müessesesine dönüşecektir. Danıştay, genel tebliğ hükümlerinin KVK 12/7 ile uyumlu olduğunu belirterek düzenleyici işlem yönünden hukuka aykırılık olmadığına karar vermiştir. Genel Tebliğ, ilgili kanun hükmünün açıklamasını yapmış ve verginin kesinleşmiş ve ödenmiş olmasının, düzeltme için ön şart olduğunu ifade etmiştir. Danıştay, borç alan şirketin zarar beyan etmesi nedeniyle borç veren şirketin düzeltme yapamamasını değerlendirerek borç veren kurumun, ancak borç alan şirketin ödediği verginin kesinleşmiş olması durumunda düzeltme yapabileceğini, bunun mükerrer vergilemeyi önlemek için konulmuş bir şart olduğunu ancak borç alan şirket zarar beyan ediyorsa veya matrah oluşturmuyorsa, bu şart sağlanmadığını belirtmiştir. Karşı oyda, borç veren şirketin, borç alan şirket tarafından "kanunen kabul edilmeyen gider" olarak beyan edilen tutar üzerinden düzeltme yapabilmesi gerektiği savunulmuş olup borç alan şirketin zarar beyan etmesi, borç veren şirketin iştirak kazancı istisnasından yararlanma hakkını ortadan kaldırmaması gerektiği belirtilmiştir.
İştirak kazancı istisnasının uygulanabilirliği, özellikle borç alan ilişkili şirketlerin zarar beyan ettiği veya matrah oluşturmadığı durumlarda büyük bir tartışma konusuna dönüşmektedir. İdare geçmişten bu yana yaklaşımını değiştirmemiş olup, verginin kesinleşmiş ve ödenmiş olmasını, iştirak kazancı istisnasından yararlanmak için bir şart olarak değerlendirmektir. Zarar eden şirketlerin bu durumu, borç veren şirketlerin iştirak kazancı istisnasından yararlanmasını engellemektedir. Danıştay kararlarında ise bu konuda farklı yaklaşımlar sergilemiştir. Bazı kararlar, idarenin tutumunu onaylarken, bazı kararlarında ise zarar eden iştiraklerden elde edilen faiz gelirlerinin (örtülü sermayeye isabet eden kâr paylarının) borç veren şirket nezdinde iştirak kazançları istisnasından yararlanabileceğine hükmetmiştir. Tüm bu hususlar ışığında örtülü sermaye ve istisna düzenlemesinin uygulanabilirliği konusunda ortaya çıkan yorum farklılıklarını gidermek adına, kanun ve tebliğlerde daha açık ve kapsamlı düzenlemeler yapılması uygulayıcıların tereddütlerini giderecektir. Danıştay’ın bu konuda farklı sonuçlara ulaşması, mükellefler açısından belirsizliğe yol açtığından vermiş olduğu kararlarda içtihat birliği sağlaması önemlidir. Mevcut düzenlemelerde ve uygulamalarda yapılacak iyileştirmeler, mükelleflerin güvenli ve öngörülebilir bir vergi ortamında faaliyet göstermelerine katkı sağlayacaktır.
15.01.2025
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.
>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL + KDV Ayrıntılar için tıklayın.