Bilindiği gibi, 6183 sayılı AATUHK’nun 62. maddesinde; borçlunun mal bildiriminde gösterilen veya tahsil dairesince tespit olunan borçlu veya üçüncü şahıslar elindeki menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından amme alacağına yetecek miktarının tahsil dairesince hacz olunacağı; 79. maddesinde de, hamiline yazılı olmayan veya cirosu kabil senede dayanmayan alacaklar ile, maaş, ücret, kira vesaire gibi her türlü hakların ve fiilen zabıt tanzimi suretiyle haczi kabul olmayan üçüncü şahıslardaki menkul malların haczinin, borçlu veya zilyed olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken hakiki, hükmi şahıslara, kurumlara haciz keyfiyetinin tebliği suretiyle yapılacağı; borçlunun, alacağı veya üçüncü şahıstaki bir malı haczedilip de üçüncü şahıs, borcu olmadığı veya malın yedinde bulunmadığı veya haczin tebliğinden evvel borç ödenmiş veya mal istihlak edilmiş yahut kusuru olmaksızın telef olmuş veya alacak borçluya veya emrettiği yere verilmiş olduğu gibi bir iddia ise keyfiyeti, haczin kendisine tebliğinden itibaren 7 gün içinde tahsil dairesine yazılı beyanla bildirmeye mecbur olduğu; bildirmediği takdirde mal elinde ve borç zimmetinde sayılıp, hakkında bu kanunun hükümlerinin uygulanacağı; 55. maddesinde ise, amme alacağının vadesinde ödemeyenlere, 7 gün içinde borçlarını ödemeleri veya mal bildiriminde bulunmaları lüzumunun bir “ödeme emri” ile tebliğ olunacağı hüküm altına alınmıştır. [1]
Anılan 79. madde, 6183 sayılı kanunun kamu alacağının cebren tahsili ile ilgili ikinci kısmının menkul malların haczi ve satışı ile ilgili ikinci bölümünde düzenlenmiştir. Madde, kamu borçlusunun üçüncü kişilerde bulunan menkul mal, hak ve alacakların haczi için, cebren tahsil ve takip esaslarını düzenleyen birinci bölümde öngörülen haciz yönteminden farklı bir yöntem öngörmektedir.
Bu yönteme göre; haciz, borçlu veya zilyed olan veyahut alacak ve hakları ödemesi gereken hakiki ve hükmü şahıslarla kurumlara haciz keyfiyetinin tebliği suretiyle yapılmaktadır. Ancak, bu tebligat, haczin hukuki sonuç doğurabilmesi; başka anlatımla, alacaklı tahsil dairesinin hacizden sonraki işlemlere girişebilmesi için yeterli değildir. Bunun için, kendisine tebligat yapılan kişi ya da kurumun, tebliğden itibaren “yedi gün” içinde borcu olmadığını, malın yedinde bulunmadığını, haczin tebliğinden önce borcu ödenmiş veya mal istihlak edilmiş ya da kusuru olmaksızın telef olmuş veyahut alacaklının emrettiği yere verilmiş olduğunu alacaklı tahsil dairesine bildirmemiş olması gerekir. Yani; kanun koyucu, kendisine haciz bildirimi tebliğ olunan kişi ya da kuruma, yedi gün içinde sözü edilen birimi yaparak, takipten kurtulma olanağı tanımaktadır. Bu bildirim yapıldığında, alacaklı tahsil dairesinin, üçüncü kişi aleyhine kamu gücü kullanması mümkün olmaz. Bu durumda, üçüncü kişide kamu borçlusuna ait mal, hak ve alacak bulunduğu inancında olan idarenin, bu kişiyi, Adli Yargı yerlerinde özel hukuk hükümlerine göre açacağı davalar ile takipten başka bir imkanı mevcut değildir.
Buna karşılık; yedi gün içinde açıklanan biçimde bildirim yapılmış olursa, kanuna göre, haciz bildiriminde yazılı mal veya borç kendisine bildirim yapılan üçüncü kişinin elinde veya zimmetinde sayılır ve, hakkında, 6183 sayılı kanun hükümleri uygulanır. [2]
Herhangi bir nedenle itiraz süresinin geçirilmesi halinde üçüncü şahıs, haczin bildirilmesinin tebliğinden itibaren bir yıl içinde genel mahkemelerde menfi tespit davası açmak ve haciz bildirisinin tebliğ edildiği tarih itibariyle amme borçlusuna borçlu olmadığını veya malın elinde bulunmadığını ispat etmek zorundadır. Menfi tespit davası açılması halinde mahkemece bu kanunun 10. maddesinde sayılan türden teminat karşılığında takip işlemlerinin durdurulmasına karar verilebilir. Teminat, alacaklı tahsil dairesine verilir ve haciz varakasına dayanılarak haczedilir. Taraflar arasında teminata ilişkin olarak çıkan anlaşmazlıklar, takip işlemlerinin durdurulması hakkında kararı veren mahkeme tarafından çözümlenir. Davasında haksız çıkan üçüncü şahıs aleyhine, haksız çıktığı tutarı %10’u tutarında ayrıca inkar tazminatına hükmedilir.
Bu kanun uyarınca kendisine tebliğ edilen ödeme emrine karşı dava açıp itirazında kısmen veya tamamen haksız çıkan üçüncü şahıs hakkında, menfi tespit davasının lehine sonuçlanması veya asıl amme borçlusunun takip konusu amme alacağını tamamen ödemiş olması halinde, bu kanunun 58. maddesinin 5. fıkrası hükmü uygulanmaz.
Üçüncü şahıs, haciz bildirisi üzerine 7 gün içinde alacaklı tahsil dairesine itiraz ettiği takdirde, alacaklı amme idaresi 1 yıl içinde, üçüncü şahsın yaptığı itirazın aksini genel mahkemelerde açacağı dava ispat ederek, üçüncü şahsın İcra ve İflas Kanunun 338. maddesinin 1. fıkrasına göre cezalandırılmasını ve borçlu bulunduğu tutarın ödenmesine hükmedilmesini isteyebilir.
Menkul malların aynen teslimi mümkün olmadığı takdirde değeri ödenir. Üçüncü şahısların genel hükümler gereğince asıl borçluya rücu hakları saklıdır.
Danıştay tarafından verilen bir kararda; “amme borçlusunun üçüncü şahıslar nezdindeki alacakları üzerine haciz uygulanabilmesi için, amme borçlusunun üçüncü şahıs nezdinde alacağının bulunduğunu bildirmiş olması veya idarece borçlu şirketin bu şahıslardan alacağı olduğunun tespit edilmesi ve tespit edilen tutar için haciz konulacağı” hüküm altına alınmıştır. Bu durumda, madde hükümlerine göre, kamu borçlusunun üçüncü şahıslardaki alacakları üzerine haciz yürütülebilmesi için amme borçlusunun üçüncü şahıs nezdinde alacağının mevcut olduğunu bildirmiş olması veya alacaklı idare tarafından borçlu şirketin bu şahıslardan alacağı olduğunun saptanması ve saptanan bu tutar için de haciz konulmuş olması gerekmektedir. [3]
Yine, bir başka Danıştay kararında ise; 79. maddenin uygulanabilmesi, kamu borçlusu hakkında haciz kararı alınmış (haciz varakası düzenlenmiş) bulunmasına bağlıdır. Eğer; kamu borçlusu hakkında düzenlenmiş haciz varakası mevcut değilse, doğrudan 79. maddenin uygulanmasına girişilmez. [4] 79. maddenin uygulanabilmesi için, kamu alacaklısına ait üçüncü kişide bulunan mal, alacak ve hakların kesin miktarının tespit edilmiş olmasının şart olup olmadığı tartışılmaktadır. Danıştay 7. Dairesi kararında, haciz bildirimi için, üçüncü kişide bulunan ve kamu borçlusuna ait mal, alacak ve hakların kesin miktarının tespit edilmiş olmasının şart olmadığını söylemiştir. [5]
Özetle, üçüncü kişilerden olan alacak, ileride doğabilecek veya doğacak alacak olmaması gerekmektedir. Kamu borçlusunun üçüncü kişiden olan alacağı, haciz durumunun tebliğ edildiği tarih itibariyle doğmuş bir alacak olması zorunludur. Başka bir anlatımla, alacaklı tahsil dairesi, haciz keyfiyetinin tebliğ edildiği tarih itibariyle hukuksal olarak doğmuş bir alacak için 79. madde hükmünü uygulayabilir. İleride doğacak alacaklar için böyle bir uygulama ise yapılamayacaktır. [6]
[1] Danıştay Vergi Daireleri Kurulu tarafından verilen E:2007/336-K:2008/160 sayılı kararda; “ödendiği kanıtlanan borcun haciz işlemine tabi tutulamayacağı” şeklinde karar verilmiştir.
[2] Dnş. 7. D.nin 4.4.2005 gün ve E:2001/440-K:2005/565 sayılı karar.
[3] Dnş. 9. D. nin 20.06.2007 gün ve E:2005/5079-K:2007/2349 sayılı karar.
[4] Dnş. 7. D. nin, 20.11.2003 gün ve E:2000/5871-K:2002/3652 sayılı kararı.
[5] Dnş. 7. D. nin 22.02.2000 gün ve E:1998/2113-K:2000/561 sayılı kararı.
[6] Tahsilat Genel Tebliği Seri No:284
15.03.2021
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> YIL SONU KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL yerine 999 TL + KDV
Ayrıntılar için tıklayın.
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.