İsmini telaffuz etmekten çekindiğimiz iflas kelimesi kulağa ürkütücü olarak gelmektedir. Maalesef günümüzde birçok firmanın karşı karşıya kaldığı bu durum; Nasıl tespit edilir, sakıncaları nelerdir ve neler yapılmalıdır bunları anlatalım.
Aslına bakılacak olursa 6102 sayılı TTK kanununda teknik iflas ile ilgili bir açıklama bulunmamaktadır. Teknik iflas tabiri tamamen işin uzmanları tarafından konulmuş bir isimden ibarettir. Yani Kanun koyucu bu konuda iflas için gerekli şartları açıklamış ve bu şartları taşıyan firmalar için yapmaları gerekenleri anlatmıştır.
Biz ise bu yazımızda iflastan ziyade, ‘teknik iflastan’ bahsedeceğiz.
Yine adından da anlaşıldığı üzere Teknik iflasta, fiili olarak iflas durumu söz konusu değildir. Kâğıt üzerinde iflas durumudur. TTK’nu ise iflas ile ilgili olarak “Sermayenin kaybı borca batık olma durumu” olarak tanımlama yaparak aşağıdaki şekilde açıklamıştır.
TTK madde 376;
(1) Son yıllık bilançodan, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının yarısının zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşılırsa, yönetim kurulu, genel kurulu hemen toplantıya çağırır ve bu genel kurula uygun gördüğü iyileştirici önlemleri sunar.
(2) Son yıllık bilançoya göre, sermaye ile kanuni yedek akçeler toplamının üçte ikisinin zarar sebebiyle karşılıksız kaldığı anlaşıldığı takdirde, derhâl toplantıya çağrılan genel kurul, sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayenin tamamlanmasına karar vermediği takdirde şirket kendiliğinden sona erer.
(3) (Değişik: 26/6/2012-6335/16 md.) Şirketin borca batık durumda bulunduğu şüphesini uyandıran işaretler varsa, yönetim kurulu, aktiflerin hem işletmenin devamlılığı esasına göre hem de muhtemel satış fiyatları üzerinden bir ara bilanço çıkartır. Bu bilançodan aktiflerin, şirket alacaklılarının alacaklarını karşılamaya yetmediğinin anlaşılması hâlinde, yönetim kurulu, bu durumu şirket merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesine bildirir ve şirketin iflasını ister. Meğerki, iflas kararının verilmesinden önce, şirketin açığını karşılayacak ve borca batık durumunu ortadan kaldıracak tutardaki şirket borçlarının alacaklıları, alacaklarının sırasının diğer tüm alacaklıların sırasından sonraki sıraya konulmasını yazılı olarak kabul etmiş ve bu beyanın veya sözleşmenin yerindeliği, gerçekliği ve geçerliliği, yönetim kurulu tarafından iflas isteminin bildirileceği mahkemece atanan bilirkişilerce doğrulanmış olsun. Aksi hâlde mahkemeye bilirkişi incelemesi için yapılmış başvuru, iflas bildirimi olarak kabul olunur.
Özetleyecek olursak şirketler son dönem bilançolarında öz kaynaklarının 2/3 ünü kaybettiğini tespit etmesi halinde; yönetim kurulunun çağrısı ile genel kurulu toplayarak sermayenin üçte biri ile yetinme veya sermayesinin tamamlanmasına karar vermediği taktirde şirket kendiliğinden sona erer.
Burada dikkate edilmesi gereken konu şirket aktifleri için ekspertiz yapılarak gerçek durumun tespit edilmesi gerektiği hususudur. Yani gayrimenkullerin kayıtlı bilanço değeri ile gerçek değeri aynı değildir. Bu tutarlar tespit edildikten sonra da sermayenin kaybı söz konusu ise iflas durumundan bahsedilebilir. Aksi halde bizim anlatacağımız “teknik iflastan” bahsedilebilir.
Tabii ki burada şu durumu atlamamak gerekir her ne kadar ekspertiz yapılmış olsa da yapılan ekspertiz değeri, ticari defterlere kayıt edilemediği için bu durum sürekli karşımıza olumsuz olarak çıkacaktır. Ve bizim yazımızda bahsettiğimiz teknik iflas durumu söz konusu olacaktır.
a-Fiilen Zarar etmek durumu; İçinde bulunduğumuz son 2 yıl içinde yaşanan olumsuz gelişmeler nedeni ile işletmelerin karlılık oranları ortadan kalkması ile şirketler gerçekten yaptıkları işler nedeni ile yüksek tutarlarda (sermayesinin üstünde) zarar etmesini örnek gösterebiliriz.
b-Kanunen kabul edilmeyen giderlerin yüksek olması nedeni ile zarar etmesi durumu; Yani şirket fiilen o yıl zarar etmemesine rağmen geçmiş yıllardan gelen bilanço problemlerini gidermek için KKEG hesabını kullanmış olabilir.
Bu konuya örnek olarak 2011 yılında çıkan 6111 sayılı kanun gereği; bilançolarda olmadığı halde stok fazlası, kasa ve ortaklar hesabı bakiyesinin düzeltmesi vs. nedenlerle KKEG hesabı ile yapılmış olan düzeltmeler nedeni ile ticari zarar oluşması durumunu örnek gösterebiliriz.
c-Kur değerlemeleri nedeni ile zarar etmiş olması durumu; Özellikle yatırımdan çıkmış işletmelerde genellikle uzun vadeli döviz kredisi borçları bulunmaktadır. Bu işletmelerde yüksek kur artışları yaşandığı yıllarda kur değerlemesinden kaynaklı zararlar oluşmaktadır. Firmalar gelecek yıllarda ödeyecekleri borçları için bugünden değerleme yaptıkları için kur farkı zararı ve dolayısıyla ticari zarar oluşmaktadır.
Burada üzerinde durulması gereken konu döviz kredisi borcu bulunan firmaların kazançlarının da döviz üzerinden olması gerektiği durumudur. Aksi halde teknik iflastan ziyade fiilen iflas durumu söz konusu olabilecektir.
Bildiğimiz gibi yeniden değerleme uygulaması, enflasyon muhasebe uygulaması devreye girdiği dönemde kaldırılmıştı. Kaldı ki eski uygulamada olduğu dönemde yapılan yeniden değerleme için verilen oranlar ile gayrimenkul değer artışları arasında çok ciddi farklar bulunmaktaydı.
Her ne kadarda eskiden yapılan uygulamada yeniden değerleme oranları az olsa da, özellikle gayrimenkuller için bilanço üzerinde değer artışına imkan sağlamaktaydı. Mevcut uygulamadaki durum nedeni ile de bilançoların aktif değerleri hiçbir zaman gerçeği yansıtmamaktadır. Özellikle çok eski tarihlerde şirketlerin aktifine giren gayrimenkulleri bulunan şirketlerde bu fark yerine gere 20-30 kata kadar çıktığı gözlenmektedir.
Bu yazımızla ayrıca eleştiri olarak yeniden değerleme sistemi veya enflasyon muhasebesi sistemi üzerinde çalışma yapılarak bu işlemlerin her yıl uygulanmasına imkan sağlayan basit sade ve karmaşık olmayan bir sistem uygulaması getirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Bu tarz bilanço yapısı olan firmaların bilanço yapılarına bakıldığında en önemli olumsuzluk iflas durumu varmış gibi görünmesidir. Ancak eğer yukarıda bahsettiğimiz gibi firmanın aktifinde yer alan gayrimenkullerin ekspertiz değerleri dikkate alındığında şayet bu olumsuzluk ortadan kalkıyorsa teknik iflas durumu söz konusudur.
Bu şekilde bilançosu olan şirketler özellikle bankalardan kredi alınması noktasında olumsuzluklar yaşayacaktır. Hatta ilk defa kredi alacak firmalara bankalar yerine göre kredi veremeyecektir.
Ayrıca da kredi alabilen firmalar için ise borçlanma maliyetleri de yerine göre yüksek olabilecektir. Ve bu durumu sürekli izah etmesi gerekecektir.
1- Sermaye artışı yapmak; Sermaye artışına gidilerek öz kaynak yapısı düzeltilebilir.
2- Zarar telafisi; Geçmiş yıllar zararının şirket ortakları tarafından ödenmesi ile öz kaynak yapısı düzeltilebilir.
3- Amortisman ayırma işlemine ara verme; İlgili dönemde amortisman ayırma işlemi yapılmamasını tavsiye ediyoruz. Bu uygulama ile dönem zararı büyümemiş olacaktır. Dikkat edilmesi gereken nokta ise; İlgili yıla ait ayrılmayan amortisman tutarını daha sonraki yıllarda gider yazılamayacağı için amortisman tablosuna ilave sütun açılarak “ayrılmayan amortisman” tutarları bu satırlara yazılmalıdır. Aksi halde gelecekte bu tutar sehven gider yazılabileceği düşünülmelidir.
4-Sat kirala geri al;
Biraz önce yukarıda açıkladığımız gibi özellikle eski tarihlerde alınmış olan gayrimenkullerin; defter değerleri ile fiili değerleri arasındaki farkı kapatmak için bu yöntem kullanılabilir. Ve bu sayede teknik iflas sorunu ortadan kalkmış olacaktır. Şirketler için en sağlıklı ve faydalı yöntem bu yöntem olduğu bilinmelidir.
Bu yöntem ile gayrimenkul, leasing şirketine devredilir. Leasing şirketi satın aldığı gayrimenkul’ün tutarını satan şirketin hesabına yatırır. Sonra o leasing şirketinden gayrimenkul kiralanarak taksitler halinde her ay kira bedeli ödenir. Kira bitiminde gayrimenkul tekrar şirkete devredilir.
Bu işlem ile sağlanan avantajlar;
-satıştan doğan kazancın %100 ü Kurumlar vergisi ve Kdv den muaftır. (iki tam yıl aktifte bulunma şartı yoktur.)
-Firmanın kısa vadeli nakit ihtiyacını çözecektir.
-Bilanço yapısı düzelecektir
-Gelecek yıllarda amortisman gideri yeni değer üzerinden yazılacağı için kurumlar vergisi daha az ödenmesine imkan verecektir.
Bu işlemi düşünen firmalara önerimiz öncelikle bu konuda uzman müşavir ile bilançolarının incelenmesi ve ayrıca borçlanmayı en kısa vadede yapmaları olacaktır. Aksi halde olumsuzluklar yaşanabilecektir.
Şayet firma yukarıdaki yöntemlerin hiçbirini yapmak istememesi halinde veya bazılarını kısmen yapmasına rağmen öz kaynak tablosundaki bu sorunu çözememiş olması halinde ise,
Tavsiyemiz; yönetim kurulu veya genel kurul kararı alarak; gerçek ekspertiz değeri ile defter değeri arasındaki farkı açıklayan ve şirketin borca batık olmadığını açıklayan bir karar alarak durumu tescil etmeleri olacaktır.
30.01.2018
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.