Ekonominin temeli arz yani üretim ile talep yani istem arasındaki ilişkidir. Temel sorun bunların bir noktada kesişmesidir. Kimileri talebin daha önemli olduğunu vurgularken kimileri de üretimin belirleyici bir rol oynadığını savunur. Bu noktada üretim, talebe göre oranla gerek zaman açısından gerekse de birçok faktörün (etkenin) bir araya gelmesini gerektiren karmaşık bir süreçtir. Klasik iktisat öğretisinde üretim faktörlerini ve bu faktörlerin birleşmesiyle oluşan üretim sonucunda yine faktörlerin üretimden aldığı pay bulunmaktadır.
ÜRETİM FAKTÖRLERİ |
FAKTÖRLERİN ÜRETİMDEN ALDIKLARI PAYLAR |
Doğal Kaynak (Toprak) |
Rant |
Sermaye (Anamal) |
Faiz |
Emek (İşçi-Çalışan) |
Ücret |
Girişimci (Patron) |
Kâr |
Bu faktörler ve aldıkları paylar kısmında “Emek” ve “Girişimci” birbiriyle görece çatışmalı bir durumda kendilerini bulurlar. Emek faktörü yani İşçi-çalışan grubu ücretinin artmasına çalışırken, girişimci faktörü yani patronlar da üretim pastasının kârını arttırarak gelirinden daha fazla pay almak isterler. Bu noktada bu çatışmaları yönetmek ve yönlendirmek, isteyen devlet yasama eliyle çalışma yaşamını düzenleyici yasalarla çalışma barışını oluşturmaya çalışır. Bu da aslında bir seçime dayanır. Bu seçim de devletlerin hem kendi iç dinamikleriyle hem de dış dinamiklerle kararlaştırdığı ve uygulamaya koyduğu hukuk düzeniyle ilgilidir. Örneğin, ABD kapitalist bir devlet olarak karşımıza çıkarken, Avrupa ülkeleri sosyal refah devleti olarak bir seçimde bulunmuştur. Çin de ise ekonomik olarak kapitalist, toplumsal olarak görece komünist bir tarzı benimsemiştir.
Ülkemiz ise, dünyanın girdiği 1929 büyük ekonomik krizinden bir çıkış yolu olarak 1930’da T.C. kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Ekonomik Devletçilik” anlayışıyla ortaya koyduğu, anayasasında değiştirilemeyecek ve değiştirilmesi teklif bile edilemeyecek 3. Maddesi uyarınca bir “Sosyal Hukuk Devleti”’dir.
Anayasa mahkemsi kararlarında; sosyal hukuk devleti, insan hak ve hürriyetlerine saygı gösteren, ferdin huzur ve refahını gerçekleştiren ve teminat altına alan, kişi ile toplum arasında denge kuran, emek ve sermaye ilişkilerini dengeli olarak düzenleyen, özel teşebbüsün güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayan, çalışanların insanca yaşaması ve çalışma hayatının kararlılık içinde gelişmesi için sosyal, iktisadi ve mali tedbirler alarak çalışanları koruyan, işsizliği önleyici ve milli gelirin adalete uygun biçimde dağılmasını sağlayıcı tedbirler alan, adaletli bir hukuk düzeni kuran ve bunu devam ettirmeye kendini yükümlü sayan, hukuka bağlı, kararlılık içinde ve gerçekçi bir özgürlük rejimini uygulayan devlettir. [1]
2016 yılındaki başka bir kararında da; sosyal hukuk devletini, insan haklarına dayanan, kişilerin huzur, refah ve mutluluk içinde yaşamalarını güvence altına alan, kişi hak ve özgürlükleriyle kamu yararı arasında adil bir denge kurabilen, çalışma hayatını geliştirmek ve ekonomik önlemler alarak çalışanları koruyan, onların insan onuruna uygun hayat sürdürmelerini sağlayan, milli gelirin adalete uygun biçimde dağıtılması için gerekli önlemleri alan, sosyal güvenlik hakkını yaşama geçirebilen, güçsüzleri güçlüler karşısında koruyarak sosyal adaleti ve toplumsal dengeleri gözeten devlet olarak tanımlamaktadır.[2]
Dolayısıyla çalışma yasalarını düzenleyen yasaların da bu anlayışa ve bu ruha sahip olması gerekmektedir. Bu çerçevede yasaların düzenleyeceği en önemli konuların başında “ücret” gelmektedir. Çünkü, 4857 Sayılı İş Kanunu’nun üçüncü bölümünde madde 32’de “bir kimseye bir iş karşılığında işveren veya üçüncü kişiler tarafından sağlanan ve para ile ödenen tutar” olarak tanımlanan ücret halk arasında alın teri olarak da bilinir ve (genelde) çalışanın tek geçim kaynağıdır. Bu yüzden ücret çeşitli maddelerde koruma altına alınmaya çalışılmıştır. Örneğin; 4857 Sayılı İş Kanunu’nun üçüncü bölümünde madde 34’te “ücretin gününde ödenmemesi” , madde 35’te çalışanın maruz kaldığı hacizler için “ücretin saklı kısmı”, madde 39’da “asgari ücret”, madde 40’ta zorlayıcı nedenlerden ötürü çalışılamaması durumunda “yarım ücret”, madde 41’de “fazla çalışma ücreti”, işverenin yalnızca toplu sözleşme veya iş sözleşmelerinde belirtilen nedenlerle iki günlük sınırı aşamayan madde 38’deki “ücret kesme cezası gibi”.
Çalışan üretim faaliyetinde ya da üretim alanında işverenin sevk ve idaresinde hazır bulunduğu zaman doğal olarak ücretini alacaktır. Diğer taraftan ise çalışanın işte çalışmadığı zamanlarda ücret alıp alamama durumları sözkonusu olmaktadır. Burada da karşımıza izin kavramı ve iznin ücretli mi ücretsiz mi olduğu çıkmaktadır.
Ülkemizde iş hukuku ruhuna uygun olarak, çalışanı koruyucu amaç edinerek genel olarak izinleri ücretli olarak yasal düzeyde düzenlemekle birlikte istisna olarak değerlendirebileceğimiz ücretsiz izin hükümlerine de yer vermiştir. Ancak bunlar çoğunlukla çalışma biçimlerinin türüne göre değişebilen, olağanüstü durumlarda ve son çare olarak görülmüştür.
Bunun en önemli örneği covid-19 nedeniyle ortaya çıkan iş hukuku uygulamalarıdır. Bu dönemde çıkartılan 7244 Sayılı “Yeni Koronavirüs (covid-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”[3] ‘un madde 9 ile 4857 sayılı iş kanununa eklenen geçici madde 10’un ikinci fıkrası uyarınca işverene işçiyi kısmen ya da tamamen ücretsiz izne ayırma hakkı tanımakla birlikte buna üç aylık sınır getirmiştir. Aynı maddenin dördüncü fıkrası uyarınca ise belirtilen “Cumhurbaşkanı birinci ve ikinci fıkrada yer alan üç aylık süreleri altı aya kadar uzatmaya yetkilidir” düzenlemesi ile en son 29.04.2021 tarihli 3930 sayılı[4] Cumhurbaşkanı kararınca 30.06.2021 tarihine kadar uzatılmıştır. Başka bir deyişle 01.07.2021 tarihi itibariyle işverenlere kısa bir süre ücretsiz izin yolunu açan covid-19 durumununun oluşturduğu özel durum yasal olarak sonlandırılmış, yeniden eski hükümlere dönülmüştür.
Diğer bir nokta ise sosyal sigortalar kısmında ücretsiz izinler, eksik gün olarak karşımıza çıkmaktadır.
EKSİK GÜN KODU |
EKSİK GÜN TÜRÜ |
1 |
İstirahat |
3 |
Disiplin cezası |
4 |
Gözaltına alınma |
5 |
Tutukluluk |
6 |
Kısmi istihdam |
7 |
Puantaj kayıtları |
8 |
Grev |
9 |
Lokavt |
10 |
Genel hayatı etkileyen olaylar |
11 |
Doğal afet |
12 |
Birden fazla |
13 |
Diğer Nedenler |
15 |
Devamsızlık |
16 |
Fesih tarihinde çalışmamış |
17 |
Ev hizmetlerinde 30 günden az çalışma |
18 |
Kısa çalışma ödeneği |
19 |
Ücretsiz doğum izni |
20 |
Ücretsiz yol izni |
21 |
Diğer ücretsiz izin |
22 |
5434 SK ek 76, gm 192 |
23 |
Yarım Çalışma |
24 |
Yarım Çalışma ve Diğer Nedenler |
25 |
Diğer Belge/Kanun Türlerinden Gün Tamamlama |
26 |
Kısmi İstihdama İzin Verilen Yabancı Uyruklu |
27 |
Kısa Çalışma Ödeneği ve Diğer Nedenler |
28 |
Pandemi Ücretsiz İzin (4857 GEÇ.10.MD) |
29 |
Pandemi Ücretsiz İzin ve diğer |
Bu eksik gün uygulamalarına da baktığımızda önemli bir bölümünün olağanüstü durumlar olduğu açıktır. Ayrıca işverenlerin bu eksik gün uygulamalarından yararlanması için 5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ‘nun[5] “Prim Belgeleri ve Primlerin Ödenmesi” başlıklı ikinci bölümünde yer alan “Prim belgeleri ve işyeri kayıtları” adlı madde 86/4 uyarınca işverenin, “sigortalıların otuz günden az çalıştıklarını gösteren eksik gün nedenleri ile bu nedenleri ispatlayan belgelerin şekli, içeriği, ekleri, ilgili olduğu dönemi, saklanması ve diğer hususlar Kurumca çıkarılan yönetmelikle belirlenir.” hükmüne istinaden düzenlenmiş olan Sosyal Sigorta İşlem Yönetmeliği’nin “Aylık Prim ve Hizmet Belgesi” başlıklı ikinci bölümünde aylık prim ve hizmet belgesinin düzenlenmesi, verilmesi ve saklanması adlı madde 102/13 uyarınca belirtilen koşulları sağlaması gerekmektedir. Yani işverenin;
a) Kurumca elektronik ortamda alınabilenler hariç Kurumca yetkilendirilmiş sağlık hizmeti sunucularından veya işyeri hekimlerinden alınmış istirahatli olduğunu gösteren rapor,
b) Sigortalı ve işverenin imzasını taşıyan ücretsiz veya aylıksız izinli olduğunu kanıtlayan izin belgesi, c) Sigortalıya tebliğ edilen disiplin cezası uygulamasına ilişkin belge,
ç) Gözaltına alınma ile tutukluluk hâline ilişkin belgeler,
d) Kısmi süreli çalışmalara ait sigortalı ve işverenin imzasını taşıyan yazılı iş sözleşmesi,
e) Sigortalının imzasını taşıyan puantaj kayıtları,
f) Grev, lokavt, genel hayatı etkileyen olaylar, doğal afetler nedeniyle işyerinde faaliyetin durdurulduğunu veya işe ara verildiğini gösteren ilgili resmî makamlardan alınan yazı örneği,
g) İşe devamsızlığa ilişkin belgeler,
ğ) İş sözleşmesinin fesih edildiği tarihte çalışılmadığına dair belge,
h) Kısa çalışma ödeneği alındığına dair ilgili resmî makamlardan alınan belge,
ı) 5434 sayılı Kanunun mülga ek 76 ve mülga geçici 192. maddelerine tabi olunduğunu gösterir belgeleri temin edip, işçi özlük dosyasına koyması ve saklaması, Kurumca istenmesi durumunda da ibraz edilmesi gerekmektedir.
Çünkü; 4857 sayılı iş kanunun ücretten indirim yapılamayacak haller adlı madde 62 uyarınca “Her türlü işte uygulanmakta olan çalışma sürelerinin yasal olarak daha aşağı sınırlara indirilmesi veya işverene düşen yasal bir yükümlülüğün yerine getirilmesi nedeniyle ya da bu kanun hükümlerinden herhangi birinin uygulanması sonucuna dayanılarak işçi ücretlerinden her ne şekilde olursa olsun eksiltme yapılamaz.” biçimde açık, kuşkuya yer bırakmayacak bir düzenleme yapılmıştır.
İşveren sık karşılaşılan bir durumda örneğin; ulusal bayram ve genel tatillerden önce veya sonra işyerinin tatil etmesi durumunda ücretsiz izin kullandırabilir mi? Ya da toplu izin adı altında ücretsiz izin kullandırabilir mi?
4857 sayılı iş kanunu tam bu noktada, telafi çalışması adında madde 64’te bu çalışılmayan süreler için işverene dört ay içinde telafi çalışması yaptırabilme olanağı tanımıştır. Toplu izin ise ücretsiz izin olarak değil, “Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği” hükümleri çerçevesinde düzenlenmiştir.
Ayrıca geçerli bir nedene, kabul edilebilir evraka ya da tarafların makul biçimde karşılıklı rızasına dayanmayan ücretsiz izin uygulaması 4857 sayılı iş kanununun ücret kesme cezası adlı madde 38 hükmünün de doğurabilmesinin önünü açabilir. Bu madde uyarınca işçi ücretlerinden yapılacak “ceza” olarak kesintilerin işçilerin eğitimi ve sosyal hizmetleri için kullanılıp harcanmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hesabına Bakanlıkça belirtilecek Türkiye'de kurulu bulunan ve mevduat kabul etme yetkisini haiz bankalardan birine, kesildiği tarihten itibaren bir ay içinde yatırılmaması durumunda ayrı bir idari para cezasına neden olacaktır.
Dolayısıyla bu hükümlere uygunluk göstermemek, ya da karşılıklı anlaşmaya bağlı olmamak suretiyle ücretsiz izin uygulaması yapmak ileride oluşabilecek hizmet tespit davalarına, idari para cezalarına ve daha da büyük sorunlara neden olabilecektir.
Murat Kalyoncu (Serbest Muhasebeci Mali Müşavir)
Kaynaklar
- Anayasa Mahkemesi Kararları (Esas Sayısı: 1984/9, Karar Sayısı: 1985/4, Karar Günü: 18/2/1985)
- Anayasa Mahkemesi Kararları (Esas Sayısı: 2016/154, Karar Sayısı: 2016/106, Karar Günü: 18/5/2016)
-4857 Sayılı İş Kanunu
-7244 Sayılı Yeni Koronavirüs (covıd-19) Salgınının Ekonomik ve Sosyal Hayata Etkilerinin Azaltılması Hakkında Kanun İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
-5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
- Sosyal Sigorta İşlem Yönetmeliği
-Yıllık Ücretli İzin Yönetmeliği
[1] Anayasa Mahkemesi Kararları (Esas Sayısı: 1984/9, Karar Sayısı: 1985/4, Karar Günü: 18/2/1985)
[2] Anayasa Mahkemesi Kararları (Esas Sayısı: 2016/154, Karar Sayısı: 2016/106, Karar Günü: 18/5/2016)
[3] RG: Sayı 31102, Yayım Tarihi: 17.04.2023
[4] RG: Sayı 31470, Yayım Tarihi: 30.04.2021
[5] RG: Sayı 26200, Yayım Tarihi: 16.06.2006
14.07.2023
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.