Coğrafya kader midir? Ya da coğrafyanın insan hayatına etki eden sonuçlarını kader haline getiren tercihlerimiz ve tutumlarımız mıdır? Ülkemizin son dönemde yaşadığı dertlere bir yenisi daha eklendi, hem de çok ağır bir bilançoyla. Geldi yüzyılın en ağır depremi de bizim insanlarımızı vurdu. Hiç şüphe yok ki bu da geçecek ve kenetlenmeyle, dayanışmayla bu sıkıntılarda bir şekilde geride bırakılacak. Hiçbir şey insan hayatından daha kıymetli değildir. Depremin hayata müessir etkilerini derhal bertaraf edebilmek için bu süreçte her bir kurum kendi uzmanlık ve sorumluluk alanına yönelik gerekli aksiyonları zaman kaybetmeksizin alabilmelidir.
Depremin insani etkilerini gidermek üzere gönüllülerimiz, STK’larımız, yabancı ülkelerin arama ve kurtarma ekipleri AFAD, Kızılay ve İçişleri Bakanlığımızın koordinasyonunda hep birlikte büyük bir çaba ortaya koymaktadır. Bu mücadeleye bütün ülke elinden geldiği kadarıyla katkı sağlamaya çalışıyor.
Peki depremin ekonomik etkilerine ilişkin neler yapılıyor? Bölgedeki işletmelerin piyasaya olan borçları ne olacak? Bu bölgede bulunan şirketlerden keşide edilen ve piyasada ödemeye konu olan çeklerin ödeme vadesi geldiğinde bu çekler ödenebilecek mi, ödenmediğinde çeklerin yazdırılması halinde sonuçlarına kimler, nasıl katlanacak? Bu sorular depremin ekonomik etkilerinin çok ivedi şekilde ele alınıp çözümler geliştirilmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Aksi halde depremin artçı etkileri ekonomik ilişkiler üzerinden deprem dışı bölgelerde bulunan üreticiler, imalatçılar, tacir ve esnafı da etkileyecektir. Bu durumda özellikle piyasada dönen ve deprem bölgesindeki işletmelerimiz tarafından piyasaya verilmiş çek ve senetlerin vadesi geldiğinde ödenmesini teminat altına alan KGF benzeri bir kredi olanağı sağlanmalıdır. Bu sayede ekonomik hayatın devamı sağlanmış olacak ve depremden etkilenen işletmeler ayakta kalabilecektir. Buna ek olarak inanıyorum ki ekonomik bağlılığın gereği olarak diğer bölgelerdeki işletmelerimiz deprem bölgesindeki müşterilerine, tedarikçilerine yahut iş ortaklarına ayağa kalkmalarını sağlayacak gerekli can suyunu verecektir. Bilinmelidir ki devlete olan borç ve yükümlülükler bir işletme için ekonomik yükünün bir kısmıdır, asıl yük piyasaya ve bankalardır. Devlet alacağından tamamen vazgeçse bile bir şekilde ikamesini sağlayacak güç ve imkanlara sahiptir. Ancak deprem bölgesinden alacağı olan işletmeler açısından bu durum bu kadar kolay telafi edilemeyebilir.
Genel olarak ekonomik etkilere yönelik açıklama ve tedbirlere de burada değinelim. Öncelikle borsada ilk iki günde ortaya çıkan kayıplar üzerine bilindiği üzere BİST işlemleri durduruldu. İlk gün itibariyle bu kararın alınması uygun olurdu. BDDK aldığı kararlarla bölgede bulunan kredi geri ödemeleri ve kredi kartları borçlarına yönelik bankalara esnek hareket alanı sağlayacak düzenlemelerde bulundu.
Bölgeye ilişkin OHAL kararına paralel olarak Maliye Bakanlığı mücbir sebep ilanıyla, ilgili kanun hükmünü devreye aldı ve bölgede bulunan mükelleflerin devlete olan tüm borçları ve diğer yükümlülükleri 31 Temmuz tarihine kadar ertelendi. Mücbir sebep ilanına istinaden SGK da prim borçlarının aynı süre içerisinde ertelendiği yönünde bir açıklamada bulundu. Bunun dışında yine Maliye Bakanlığı deprem bölgesine yapılan bağışların vergi kanunları karşısındaki durumunu açıklayan bir metin paylaştı. Ayrıca yine GİB tarafından ilgili birimlere gönderilen 8 Şubat tarihli yazıda İl Afad Müdürlükleri tarafından koordine edilerek konaklama tesisleri tarafından bedelsiz barınma hizmetlerinin sağlanması durumunda ortaya çıkan vergisel yükümlülükler konusunda açıklamalarda bulunulmuştur. Buna göre depremzedelere kapılarını açan otel, motel ve tatil köyü gibi konaklama tesislerinde bu kişilere verilen bedelsiz konaklama hizmetleri karşılığında düzenlenen faturalarda hizmet bedelinin sıfır olarak gösterilmesi gerektiği ve bundan dolayı da KDV ve konaklama vergisinin hesaplanmayacağı ayrıca yapılan giderlerin kurum kazancından indirilmesinde bir beis olmadığı ifade edilmiştir. Buraya kadar ki yapılanlar rutin prosedürlerdir. Bu olağanüstü süreçte yardım ve bağışların beyannamede indirimi yanında basit bir karar ile bağış bütçeleri biraz daha genişletmek söz konusudur. İş dünyası da tüm yurttaşlarımızla beraber, tüm imkanlarıyla seferber olarak deprem bölgelerimizde gereken her türlü ihtiyacı karşılamak ve vatandaşlarımızın yaralarını sarmak adına AFAD ve Kızılay üzerinden nakdi yardımlar yanından ayni destek sağlamak üzere satın almalar yapmaktadır. Temel ihtiyaçları karşılamak için ayni satın almaları yaparken yardımseverlerin bütçelerinin bir kısmını KDV yi de gözeterek planlamaları gerekmektedir. GİB açıklamasında KDV yi indirebilir deniliyor ancak devreden KDVsi yüksek olan şirketler için KDV bir yük oluyor. Yardım bütçelerini genişletmek adına bu süreçte satın alınan mal ve hizmetlerin KDV’ den istisna edilmesi değerlendirilmelidir. Bu sayede şirket ve yardımseverlerin bağış bütçelerinin yardım maksadıyla daha etkili ve esnek kullanma imkanı olacaktır
Netice olarak yaşanan acılar büyük ve derin. Zamanın yine her şeyi tedavi etmesini bekleyeceğiz. Ancak kurumlarımız inisiyatif alarak devlet fonksiyonlarını etkin hale getirdiği sürece o tedavi edecek zaman biraz daha kısalacaktır.
14.02.2023
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.