Daha önce “DEFTER BELGE İBRAZ ETMEME (GİZLEME) FİİLİ VE SONUÇLARI” hakkında yazı kaleme almış ve siz değerli okuyucularımıza, işlenen bu fiilin sebep-sonuç ilişkisi hakkında detaylı bilgi vermeye çalışmıştık. Aynı yazının Değerlendirme kısmında bu fiilin yargısal boyutuyla da ele alacağımızı belirtmiştik. (Not: Söz konusu yazıya https://www.muhasebetr.com/yazarlarimiz/muhammedkutubbagirgan/006/ linkten ulaşabilirsiniz)
Önceki yazımızda, defter ve belgeleri usulünce tutmak ve istenildiğinde ibraz etmekle yükümlü olan mükelleflerin, bu yükümlülüğü yerine getirmemeleri halinde, karşılaşacakları müeyyideler konusunda detaylı bilgi aktarımı yapılmıştı.
İlgili yazıda da görüleceği üzere, yasal defter ve belgelerin ibrazının inceleme elemanlarınca 15 günden az olmamak üzere verilen süre ile yazı ile istenmesi, defter belge isteme yazılarının mükelleflere tebliğinin 213 Sayılı V.U.K. hükümlerine göre yapılması, mükelleflerce mücbir sebep halinin varlığı halinde inceleme elamanlarının bilgilendirilmesi ve neticede Defter ve Belge ibraz edilmemesi yani (GİZLEME) suçunun işlenmesi halinde aşağıda belirtilen müeyyidelerle karşılaşılacağı hususunda detaylı çalışma yapılmıştı.
Vb.
Yukarda görüleceği üzere bu fiilin neticeleri ağır olmaktadır. Bu neticeler üzerine mükellefler idare ile arasında çıkan uyuşmazlığı idari yargıya taşımakta, aynı zamanda haklarında adli yargıda yürütülen soruşturmayla da muhatap olmaktadırlar.
GİZLEME suçuna ilişkin idari yargıda uzun süre istikrar kazanan bir görüş bulunmamaktaydı. Bir kısım idari yargı kararlarında, mükelleflerce incelemeye sunulmayan yasal defter ve belgelerin vergi mahkemelerine sunulabileceği, vergi mahkemeleri de kendilerine sunulan yasal defter ve belgeler üzerinde 2577 Sayılı İYUK’nuna göre kendilerine tanınan “Re’sen Araştırma” ilkesi gereği gerekli inceleme ve araştırmayı yapabileceği yönündeydi.
Yine bir kısım yargı kararlarında ise 2577 Sayılı İYUK’nun “İdari dava türleri ve idari yargı yetkisinin sının” başlıklı 2. maddesinin ikinci fıkrasına atıfta bulunularak, Vergi Mahkemelerinin idarenin yetki alanına müdahalede bulunamayacağı, incelemeden amaçlanan “maksada” ulaşılamayacağı yönündeydi.
Ayrıca Danıştay Dava Dairelerince alınan kararlarda mükelleflerin mücbir sebep halinin ispatında kullanılacak olan belgelerle ilgili istikrarlı kararlar da mevcut değildi.
Bu istikrarsız kararlara yönelik Anayasa Mahkemesi, 05.09.2020 tarih ve 31245 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Bireysel Başvuru Kararı ile uygulamada birlikteliği sağlamaları beklenen yüksek mahkemeler içinde yer alan dairelerin benzer davalarda tatmin edici bir gerekçe göstermeksizin farklı sonuçlara ulaşmaları, bir kararın belirli bir daireye düştüğü takdirde onanacağı, başka bir daire tarafından ele alındığı takdirde bozulacağı gibi ihtimale dayalı ve birbirine zıt sonuçları ortaya çıkaracağı, bunun ise hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik ilkelerine ters düşeceği, bireylerin yargı sistemine ve mahkeme kararlarına duymaları beklenen güvenin zarar göreceği yönünde görüş vererek eleştiri getirmiştir.
Danıştay Dava Dairelerince alınan bu istikrarsız kararların önüne 25 Temmuz 2019 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulun E:2013/3, K:2019/1 sayılı kararı ile geçilmişti.
Yukarıda da görüleceği üzere, defter ve belgelerin incelemeye ibraz edilmeyerek Vergi Mahkemesine İbrazına ilişkin birbirine uyumsuz kararlar mevcuttur. Hem de bu kararların aynı yılda biri 4. Dava Dairesi diğeri 9. Dava Dairesince verildiği de görülmektedir. Bu da Anayasa Mahkemesinin, 5.09.2020 tarih ve 31245 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Bireysel Başvuru Kararında getirdiği eleştirinin ne kadar haklı olduğunu göstermektedir.
Danıştay Dava Dairelerince alınan bu istikrarsız kararların önüne 25 Temmuz 2019 Tarihli Resmi Gazetede yayımlanan Danıştay İçtihatları Birleştirme Kurulun E:2013/3, K:2019/1 sayılı kararı ile geçildi. Kararda Özetle:
Bizce yukarıda özet halinde verilen kararın ilk iki maddesinin eleştirilecek yönü bulunmamaktadır. Mükellefler açısından mücbir sebep halinin ispatı yönünden VUK 13. Madde de herhangi bir sınırlama getirilmemekte ve VUK 3/B madde mucibince de mükelleflere yemin hariç delil serbestisi hakkı verilmektedir. Ayrıca 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu kapsamında Ticaret Mahkemelerinden alınması gereken Zayi Belgesine yönelikte salt VUK hükümlerinde Ticaret Kanuna atıf yapılmamaktadır. Bu nedenle Danıştay İçtihadı Birleştirme Kurulunca alınan ve ihtilafı önleyen bu karar bizce de yerindedir.
Ancak yukarıda üçüncü madde de verilen karar, İdareye ait olan İnceleme Yetkisinin baltalanması anlamına gelmektedir.
İncelemeler esnasında, vergiye uyumu tam olan ve vergilendirmeyle ilgili ödevlerini zamanında ve eksiksiz yerine getiren, belgelendirme ve muhasebe intizamı sorunsuz olan mükellefler, defter ve belgelerini incelemeye ibrazı noktasında herhangi bir problem yaşamamaktadırlar. Problem yaşanan mükellef profili ekseriyetle, ödevlerini yerine getirmeyen, kurumsallaşmayı tamamlayamamış, iş disiplini ve belge disiplini olmayan mükelleflerdir. Bu mükelleflere karar ile tanınan hak, vergi idaresinin denetiminden saklanılmak istenilen kimi durumlarda ve bunların karşıt inceleme yoluyla ortaya çıkarılmasının engellenmesinin amaçlandığı hallerde vergiye uyumu olmayan ve vatandaşlık görevinden kaçan mükelleflerin elini güçlendirmektedir.
Ayrıca idari yargı yerlerine 2577 sayılı Kanun’un 20. Maddesi ile tanınan re’sen araştırma yetkisi, kanunların idari makamlara bıraktığı yetkilerin kullanılışının hukuka uygun olup olmadığının araştırılmasını kapsar; yoksa söz konusu yetkilerin idari yargı yerlerince kullanılması anlamına gelmemektedir.
İdari yargıya İYUK 20. Madde ile tanınan yetkiyi, yerindelik denetimine çevirmesi yani idari yargı yerinin idarece yapılamayan inceleme ve araştırmayı yapması, idarenin yerine geçmesi sonucunu doğuracağından böyle bir inceleme ve araştırma yapılmasının re’sen araştırma yetkisinin kullanılması olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır.
İdari yargı yerlerince yapılacak bu işlemler sonucu, vergilemede esas olan “gerçek mahiyet”in biçimselliğe feda edilmesi anlamına gelir ki, vergiyle ilgili muamelelerinin gerçek mahiyetlerini vergi idaresinin denetiminden kaçırmayı düşünen vergi mükelleflerinin, bunu sağlamak amacıyla, defter ve belgelerinin inceleme elemanı yerine yargı yerlerine ibrazını yeğlemelerine yol açabilecek böyle bir anlayışa kanun koyucunun izin vereceği düşünülemez.
Bununla birlikte, defter ve belgelerin gizlenmesi eylemi kaçakçılık suçunu oluşturduğundan denetim elemanlarınca mükellef adına düzenlenecek Vergi Suçu Raporu sonrası kamu davası açılması adına adli soruşturma da yapılacaktır. Yani mükelleflerce defter ve belgelerin denetim elemanlarından kaçırılarak vergi yargısına sunulması halinde, kendilerine yöneltilecek tüm suçlamalardan feragat edeceklerine dair yanlış bir algı oluşmaktadır.
Çünkü Danıştay içtihadı birleştirme kararlarına yalnız Danıştay daire ve kurulları ile idari mahkemeler ve idare uymak zorunda olduğundan, defter ve belgelerin mazeretsiz olarak ibraz edilmemesi veya mazeretlerin hangi belgelerle kanıtlanabileceği yönündeki karardaki değerlendirmenin ceza mahkemeleri açısından bağlayıcı olmayacaktır.
Yargıtay 11. Ceza Dairesi’nin 2016/12260 E., 2019/8767 K. sayılı kararında: “213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 359/a-2 maddesi uyarınca defter ve belgeleri ibraz etmeme suçu “…varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olan defter ve belgelerin, saklama zorunluluğu olan 5 yıllık süre içerisinde usulüne uygun olarak yapılan tebligata rağmen vergi incelemesi için yetkili memura ibraz edilmemesi” şeklinde oluşacağı ………sanığın 2008 takvim yılına ait defter ve belgeleri bir yıl sonra vergi mahkemesine ibraz etmesi nedeniyle suçun unsurlarının oluşmayacağı şeklindeki yanlış gerekçe ile beraat hükmü kurulması, yasaya aykırı….” Yukarda yer alan yorumu destekler niteliktedir.
Yukarda özetle defter ve belgelerin ibraz edilmemesi halinde bu fiilin sonuçlarına ilişkin yargı kararları irdelenmiştir. Görüleceği üzere Danıştay İ.B.K. Kararı sonrası yeknesanlık oluşturularak, defter ve belgelerin idari yargıya da teslimi mümkün hale gelmiş ve bu konuda yargı erklerinde yaşanan ihtilaf ortadan kaldırılmıştır.
Ancak mükellefler açısından şunu söyleyebilirim ki, müeyyideleri itibariyle çok ağır sonuçlar doğuran defter ve belge ibraz etmeme yani gizleme suçu, her ne kadar idari yargıda bu karar ile bir nebze telafi edilse bile adli yargıda affı olmayacaktır.
Vergi incelemesi ciddi ve üzerine önemle eğilmesi gereken bir idari uygulamadır. Mükellefler vergiye uyumu optimum hale getirmek, ülkesine olan sorumluluğundan ve bir nevi ortağı olan Devletin denetiminden kaçınmamak adına ibraz ödevini kendisinden yasalarla beklenen şekilde yerine getirmesi gerekmektedir.
28.09.2020
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.