Bu aralar herkes gibi bizim gündemimiz de aynı. Eve kapanıp kaldık, TV açsan aynı, internete girsen yine karşında, radyo açsan şarkı arasında bile konu aynı… Eşi dostu zaten ziyaret bile edemiyoruz, telefon açıp hal hatır soralım desek konu yine değişmiyor. Hiçbirini yapmasan, çocuk “baba dışarı çıkmak istiyorum diyor”, “evladım dışarda mikrop var mikrop” diyoruz ve gündem yine ona geliyor. Bir musibetin ismini bu kadar anınca, onu kaçınılmaz bir şekilde üzerimize çekiyoruz. Bu aralar meşhur yine evrensel çekim yasası... Eskiler sırf bu mantıkla malum şeylerden bahsederken ismini anmak istemedikleri için 3 harfliler derlermiş. Biz de eski örf ve adetlerimize uyuyoruz ve zorunlu olmadıkça bu mikrobun adını anmıyoruz onun yerine 19 Numara diyebiliriz artık.
En son yazımızda yazmıştık. Gözümüzle görmediğimiz, elimizle dokunamadığımız, sesini duyamadığımız bir mikrop 6 milyar insanı evine hapsetti ve daha şimdiden dünya ekonomisine 2. Dünya Savaşından bile daha fazla zarar verdi. Geçenlerde bununla ilgili ilginç bir istatistik dolaştı sosyal medyada. Kendileri hacim olarak bilinen meşhur mikroplardan en küçüklerinden biri imiş, ağırlığı 0,0000005 gram imiş ve dünyada hastalığın bulaştığı 2 milyon insanda toplamda yaklaşık 1 gram bu mikroptan bulunuyormuş. Yazımızın yazıldığı tarihte rakamın 4 milyona ulaştığını düşünürsek eh 2 grama çıkmıştır artık!
Bizim Temel bir gün sokakta gidiyormuş yerde bir ihbarname bulmuş, soğolsun hemen koşmuş vergi dairesine ödemiş. Aynı Temel başka bir gün yine yürüyormuş sokakta, bir ihbarname daha bulmuş, bakmış ödeyecek durumu yok, malı mülkü hanıma devredip hoop atlamış uçağa yurtdışına kaçmış…
Eskiden Osmanlı da hayır sahipleri hayır yapmak istedikleri zaman esnafın veresiye defterini isterlermiş ve parasını vererek satın alırmış, yani tüm borçları sildirirmiş. Güzel bir adet… Umarım insanların krizle boğuştukları bu günlerde birileri hatırlıyordur hala atalarının bu tarz güzel geleneklerini...
Esnaf için bu anlatılır ama maalesef vergi dairesi için hiç anlatılmaz bu hikaye. Mesela ben 15 yılı aşan maliye hayatımda vergi dairesine bir gün gelip de “Çıkarın tüm ödeme emirlerini, ödemek istiyorum.” diyen bir babayiğite ne rastladım ne de duydum. Teftiş sırasında veya tahsilatı hızlandırma çalışmaları sırasında biz Kontrolörken isterdik vakti zamanında, tam da tersi bir gayeyle!… Hemen arkasından mükellefi çağırttırıp borcunu ödemek üzere sıkıştırmak için…
Devletimiz de maalesef bugüne kadar yapmamıştır böyle bir babalık. Dava aşamasında olan ihbarnamelerin yarısını affettiği, faizini yapılandırdığı olmuştur, ama nedense ödeme emirlerini zamanaşımı dışında terkin ettirdiği görülmemiştir. Eli varmamıştır işte bir türlü. Temel misali, borçlularımız da çoğu zaman malı mülkü devretmiştir bu durumda, yurtdışına kaçanı henüz görmedik ama yurtiçinde “Devlet aradığı zaman yok deyin!” diyeni çok bulunur...
Bırakın babalık yapmayı devlet alacağımı nasıl kurtarırım düşüncesi ile e-haciz diye bir uygulama başlatmıştır, şak diye banka hesabınıza koyar haczi daha siz ne olduğunu anlamadan. Mecbur ödersiniz borcunuzu. Maliye yetmemiştir artık SGK da öğrenmiştir bu yol yordamı, o da koyar e-haczini vakti gelince…
Aslında kalmadık bir yerde, giremedik bile konuya bir türlü. Geçen ki yazımızda bu krize karşı uygulanabilecek vergi politikalarına 2 güzel örnek vermiştik. Bu yazımızın amacı da çözüm arayışlarının kilitlendiği şu ortam da beyin fırtınası yapmak. Gerçi yine bizi teğet geçecek gibi bu kriz, çünkü dünyanın pek çok gelişmiş ülkesine göre yine bir adım öndeyiz, sağlık sistemimiz kilitlenmedi hala, solunum cihazlarını da ürettik, yetmedi anlı şanlı ülkelere sağlık ekipmanı bile gönderiyoruz artık…
Ama olsun, ekonomilerin bu kadar globalleştiği bir ortamda dış ticaret hacmimizin GSMH’mızın yarısını ulaştığı bir zamanda bizi teğet geçse de komşudan seken serseri kurşun bizi de 12’den vurabilir, birinci dünya savaşı misali… komşumuz kaybettiği için kaybedebiliriz yine. Hele bir de kaybettiğimiz bütçe disiplinini gündeme getirmeye gerek bile yok…
Vergi ile alakalı olarak kullanılması planlanan politikaların devlete maliyeti minimum olurken piyasaya etkisi ve faydasının maksimum olması lazım. Sonuçta hepimiz ekonomi biliyoruz, klasik kitaplarda yazdığı gibi para basmanın da maliyeti sadece kağıttan ibaret değil. Doğru kullanılmazsa bırakın kağıt maliyetini, nominal değerinin dahi kat be kat üstünde ekonomik maliyetinin ortaya çıkması kaçınılmaz. İmar affıydı, vergi affıydı, özelleştirmeydi, yedek akçeydi, işsizlik fonuydu vs. derken bunlar da bitti. Karınca ve ağustos böceği hikayesi gibi çaldık sazı yazın, kaldık ortada kışın… Veya Ramazan dolayısı ile dini terminoloji kullanalım; dinlemedik Yusufları, kestik 7 semiz ineği, yedik bigüzel! O yüzden dönüp dolanıp yine elimizde kümesteki kazlar, yani vergi politikası kalıyor.
Konunun 2 yönü var tabi bir gelir artırıcı tedbirler: Sonuçta su yakmıyor bu devlet denilen mekanizma, anlattık, her ne kadar piyasa da bugün “bas bas paraları” söylemleri yükselse de o iş de çıkmaz sokağa gidiyor en nihayetinde. Kısa vadede hem iyi bir gelir kaynağı hem de arz ve talep desteği ile piyasayı pozitif anlamda hareketlendirecek bir konu. Ancak orta ve uzun vadede kartopu etkisi yüksek, bugünü kurtarırız ama sonra elimizde patlayabilir. Bu işte de fazla gaza gelmemekte fayda var.
Malumunuzdur, Cumhuriyet tarihi boyunca af ve yapılandırma kanunları ortalama 3 yılda bir çıkıyor, hatta son 2 Kanunumuz 1’er yıl arayla çıkıp aynı 4 yılı kapsamış idi. Bir de son Kanun mecliste görüşülürken son yılın beyannamesi henüz verilmemişti bile, bu da içler acısı bir durum tabi. Sonunda baktık olmadı böyle sürekli kanun çıkarmak yoruyor sonuçta Meclisimizi, iyisi mi bunu kalıcı hale getirelim dedik ve birkaç ay önce Dijital Hizmet Vergisi Kanunu’nun arasına sıkıştırdık böyle bir müessese ve adını da “Kanun Yolundan Vazgeçme” olarak koyduk Vergi Usul Kanunumuzun 379. Maddesine.
Nedense yetmemiştir ama bu “Kanun Yolundan Vazgeçme”. Sayın Bakanımız son Bütçe Kanunu gerekçesine yeni bir vergi affının olmayacağını koymuştur ve sık sık yinelemiştir bu söylemlerini… Lakin “Bu çerçevede aflar dönemi bitti… Vergi affı yok. Yapılandırmalar var, sıkıntıda olanlara destek var.” demiştir.
Koskoca İngiltere Devleti Majestelerinin Gelir ve Gümrük İdaresi yürütememiştir, durdurmuştur vergi incelemelerini, ancak bizde ara dahi verilmeden devam edilmiştir incelemelere…
Malumunuzdur ama yine de tekrar edelim, ödemeyi bir süre ertelesek de mecburen sonunda yapılandırma vs. bir şekilde tahsil etmek zorunda kalacağız kamu alacaklarımızı. Ama maalesef biliyoruz ki yetmeyecek bu rakamlar bize, delik büyük yama küçük… Gelir ve kurumlar vergisini artıralım desek, +5 puan gelir vergisine, +3 puan da kurumlar vergisine eklemiştik zaten. Ayrıca krizin toparlanma aşamasında yatırımlara çok ihtiyacımız olacak malum. Bırakın vergiyi yükseltmeyi düşürmek dahi gerekebilir. Sanal dünyaya eğilelim desek; stopaj demiştik yetmedi, Dijital Hizmet Vergisi Kanunu’nu da çıkardık çoktan, bakmadık timsah gözyaşlarına, dayadık %7,5’lik vergiyi, geçmişe dönük de elimizden geleni yaptık zaten. KDV’ye sarılalım desek arz ve talep yönlü oluşan baskıyı artırmaktan öteye gitmeyecek ve piyasa talebini azaltarak duran ekonomiyi harekete geçtiği an yavaşlatabiliriz. ÖTV zaten malumunuz, bu alanda hep maksimum gelir gayesi ile yükselttik oranları, eğer hala geçmediysek de yaklaştık Laffer Eğrisinin pik noktasına, kaldı mı hala orada bir gelir imkanı bilemiyoruz. Biz Bize Yeteriz kampanyası da ciddi rakamlara ulaşsa da devlet bütçesi açısından söylemeye bile değmeyecek küçük rakamlar…
Gerçi OECD geçenlerde yayımladı son kriz raporunu… Bir ticaret savaşı başlatılmaması kaydıyla, kardeş kardeş bilgi paylaşılması yoluyla onlar da çok uluslu şirketleri, off-shore kabilinden sınır ötesi gelirleri işaret etti.
Gerçi arada kriz rantlarının vergilendirilmesini, ek fonların ihdasını ve karbon vergilerini de alternatif olarak sunmadı değil ancak, sivrisinekten yağ çıkarma hikâyesi. İş görür mü bilinmez.
Ne kadar uğraşırsak uğraşalım elimizde kalan tek şey servet vergileri… Görünen o ki bu dönemde finansman ihtiyacımızı sermayeyi ve yatırımı ürkütmeden servet vergilerine yüklenerek gidereceğiz artık, hem daha adil hem de toplaması kolay… Zaten Değerli Konut Vergisini çıkarmış ve 1 yıl ertelemiştik. Onun dilimleri ve oranları ile oynayarak başlayabiliriz işe…
O yüzden konuşmayalım artık devletimiz düşünsün kaynağı nereden bulacağını... Belki de buluruz, sağlam, faiz oranları düşük, uzun vadeli bir dış borç ve konu bir süre daha kapanır kafa yormaya gerek kalmadan.
Bahsettiğimiz gibi ilk husus kamu gelirlerindeki düşüşün giderilmesiydi… ikincisi ise kamu harcamalarının artırılması, yönlendirilmesi… Yani nerde ihtiyaç var gerçekten, piyasaya nasıl para aktarırız? Konumuz da vergi olduğuna göre sosyal yardım ve doğrudan gelir desteklerini, kredileri vs. bırakıyoruz bir köşeye ve dar alanda başlıyoruz oyuna…
Özellikle gerçek usulde vergilendirmeden sapan uygulamalara bakabiliriz artık. Mesela daha yakın zamanda literatürümüze giren hasılat esaslı vergilendirme. Malumunuz sahte fatura kullanımını azaltacağız, millet artık KDV’yi düşüreyim diye piyasada sahte fatura aramasın “cirosunu o sektördeki ortalama kar haddini de göz önünde tutarak belirleyeceğimiz yeni vergi oranıyla çarpalım, bize bunu ödesin mükellef” dediğimiz yeni uygulamamız. Biliyorsunuz bu uygulama şu an otobüs işletmelerine uygulanıyor. Gelirlerin azaldığı, karların zarara döndüğü şu ortamda kar hadlerinin de aşağı yönlü çizgisini göz önünde tutarak herhalde yapmamız gereken ilk iş bu oranları düşürmek veya gerçek usule istedikleri an dönebilmelerine imkan tanımak olabilir.
Daha pek çok şey düşünülebilir ancak biz fikir vermesi açısından yazıyoruz aklımıza ilk gelenleri… Kurumlar ve gelir vergisi indirimi desek zarar eden firmalara bunun bir faydası olmayacaktır ki ilk aşamada desteklenmesi gereken mükellefler de bunlar değil zaten. O yüzden gerek gelir/kurumlar vergisi gerekse de KDV açısından daha önce de önerdiğimiz şekilde geçmişe taşıma yoluyla zarar eden veya KDV devri olan firmalara kısıtlı iade imkanları verilebilir.
Diğer yandan yine Vergi Usul Kanunu 274’de yer alan fiili ve gerçek maliyet yönteminde LIFO’ya geçilmesini tercihli hak olarak mükelleflere vermek de kısa vadede işletmeler için bir finansman kaynağı sağlayabilecektir. Ayrıca orta vadede enflasyonunda yükselme eğiliminde olduğunu düşünürsek vergi idaresi adına çok makul bir öneri olabilir. Benzer şekilde normal amortisman kullanmakta olan mükelleflere bir defaya mahsus olmak üzere hızlandırılmış amortisman uygulamasına geçiş imkanı verilebilir, benzer mantıkla.
Uzun süredir talep edilen bir husus vardı. Değersiz hale gelen alacaklar için yapılan KDV uygulaması aynı zamanda şüpheli alacaklar için de yapılsın diye… Yani hesaplanan KDV’nin indirimine imkan verilmesi… Bu da ödeme güçlüğü yaşayan firmalar arası domino etkisini azaltacaktır.
Kamu maliyesinde mali alan diye bir şey vardır. Mali alan, bir hükümetin, bütçe dengesini bozmadan ilave kaynak oluşturabilme kapasitesidir. Bütçeyi bozmadan ekonomik büyümeyi desteklemek için manevra alanı oluşturulabilmesi amacı yatar ardında. Maalesef çok uzaklaştık bu noktadan artık son krizle… Mevcut durumu koruyabilirsek şanslı addedeceğiz kendimizi.
NOT: Makalemiz www.vergisorunlari.com.tr adresinde yayınlanmıştır.
05.05.2020
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.