Verginin yeşili olur mu hiç? Olur, neden olmasın. Peki, vergiye neden renklendirirsin? Çünkü vergicilik kazı ürkütmeden yolma sanatıdır. Bugün yeşil yarın mavi bu da kırmızısıydı derken, ne olup bittiğini anlamadan böyle sürer gider…
Temel Dursun'a: + Sana bir bilmecem var Tursun. Kafestedur, saridur, cik cik oter?
Dursun -Kanarya! Papağan? Serçe? Temel: +Değul, Değul, Değul usağum!
-E nedur o zaman bilemedum. +Hamsidur !
-Ula Temel! Hamsinin kafeste ne işi var? +Ben koydum.
-Ula hamsi sari mi olur? +Boyadum oni.
-Usağum iyi de, hamsi cik cik diye oter mi hiç? +Ula Dursun o da bilmecenin şaşurtmacasidur daa..
Ekonomi derslerinden hatırlarsınız herhalde “Dışsallık” denilen bir kavram var. Kendi faydanız için yaptığınız bir şeyin karşı tarafa zarar veya fayda sağlaması. Örneğin geniş ve güzel bahçesi olan bir eviniz varsa size yakın komşularınız da bahçenizin hem güzel manzarasından hem de buradan yayılan güzel gül kokularından bedava faydalanır. Bunun tersi de mümkün, çarpık kentleşmiş bir şehirde evinizi ve bahçenizi ne kadar güzel yaparsanız yapın bu kötü görüntü herkesi rahatsız eder. İyi bir belediye yönetiminden bu yönüyle beklenti; olumlu dışsallıkları kamu adına park bahçe vs. yaparak kamu gelirleriyle finanse etmek, olumsuz manada oluşan dışsallıklara da engel olmak veya bunları cezalandırmak şeklinde söyleyebiliriz.
Olumsuz dışsallıklar noktasında bunlarla mücadele ederken devlet erkinin elinde 3 adet güç bulunuyor. 1. Olumsuz dışsallığı yasaklamak 2. aynı konuda oluşan ve olumsuzluk barındırmayan uygulamaları mali yönden teşvik etmek 3. ve sonuncusu da bizim konumuz olan olumsuz dışsallığı olan bu uygulamalar üzerine artı vergi yükleri koymak.
İşsizlik ve fakirliği saymazsak çevresel kaynakların aşırı kullanımı sonucu oluşan çevresel bozulmalar ve kirlilik ile mücadele modern devlet politikasının en önemli araçlarından biri haline gelmiştir.
Yeşil Vergi doğal kaynakların aşırı kullanımını azaltır, emek gücünün ön plana çıkması yoluyla istihdamı artırırken bir yandan da kamu gelirlerinde artışa neden olur.
Özet olarak bir vergi doğal kaynakların ve çevrenin korunmasını fiilen teşvik ediyor veya zarar verilmesi önünde engel teşkil ediyorsa biz bu vergiye “Yeşil Vergi” diyoruz. Biraz teknik olacak ama konumuz açıdan söylemeden geçemeyeceğiz; Yeşil vergi yoluyla kamu erki olumsuz dışsallığı, çevreye verdiği zarar ölçüsünde vergilendirerek üretim mekanizmasına maliyet olarak dahil ediyor ve makroekonomi açısından üretilen ürünün optimal noktada ve etkin üretilmesini sağlıyor, yani devlet bir “Piyasa Başarısızlığı”na engel oluyor.
Son dönemin popüler vergi konuları arasında Yeşil Vergi, namı diğer Çevre Vergisi… Bahsetmiştik, bu konu tohumları çok önce atılsa da yakın zamanda doğmuş ve gittikçe daha popüler hale geliyor. Her kültürde olduğu gibi bizim kültürümüzde de vardır. Yeni doğan çocuğa dedesi, babası, annesi, teyzesi derken herkes bir isim yakıştırır. Bunun gibi bu vergiye de pigou vergisi, çevre vergisi, kirlilik vergisi, ekolojik vergi adları da verilmektedir. Çocuk isimleri gibi kısaltması da mevcuttur ayrıca. Mesela ekolojik vergi yerine, yeterince konuyla haşir neşir olduysanız, kısaca eko-vergi de diyebilirsiniz.
Olayı “Dışsallık” kavramıyla da açıkladıktan sonra “Yeşil Vergi” tarihini ekonomik açıdan çok eskilere dayandırmak mümkün ama bu konu özelinde dünya gündeme gelme hikayesi çok daha yakın. Çevrenin ulusal bir politika sorunu olarak bu yönüyle ortaya çıkması 1960’larda Amerika’ya ve hemen akabinde 70’lerde Avrupa’ya kadar uzanır. Nihayetinde özünü Avrupa Birliğinin kuruluş anlaşması olan Roma Anlaşmasının revizesiyle oluşan Avrupa Tek Senedine 1986 yılında bir prensip olarak girmeyi başarmıştır.
Bu konudaki profesyonel uzun soluklu uygulamaları ile Finlandiya başta olmak üzere İngiltere, İsveç ve İrlanda ön plana çıkıyor. İlginçtir son kırk yılın ekonomik atılımını çevreyi kirletmek pahasına geçekleştiren Çin, son yıllarda dünyanın en büyük yeşil gücü olmaya dönük çok ciddi adımlar atıyor. Yine düşünülenin aksine, bu alanda konunun gündeme gelmesi Amerika’da olsa da, Amerika bu olayı epey geriden takip ediyor. Amerika’nın çevreyi korumaya dönük Kyoto Protokolünü neden hala imzalamadığı araştırılırsa aynı nedenlerle bu alanda neden geride olduğu da anlaşılabilir. Özetle ülke içi maliyetleri artırarak uluslararası rekabette problem yaşamak istemiyor. Detaylarını meraklısı araştırabilir.
Cevap sizi şaşırtabilir ama kâğıt üzerinde objektif kriterlere göre bir sıralama yaptığımız durumda Türkiye bazı kategorilerde ilk 3’te, bazılarında ise ilk 5’te yer alıyor. Peki, nasıl olur bu? Demeyin! Açıklaması çok basit; Sigara, alkol, akaryakıt ve arabalardan alınan özel tüketim vergilerinde dünyada kaçıncı sıradayız desem, herhalde bu yazıyı okuyan herkesin aklına aynı şey gelir.
Açıkçası dünya standartları açısından ilgili ülkeye “Burada senin amacın neydi?” sorusu sorulmuyor. Çevreye zarar veren bir uygulamada ilave vergi varsa niyeti değil rakamı ön plana çıkarıyoruz artık. Sonuçta bu tarz vergilemenin devlet açısından gelir artırıcı etkisi olduğu da her zaman ifade ediliyor.
Ülke olarak sütten çıkmış ak kaşık değiliz ama son zamanlarda çıkarılan poşet vergisi olarak bilinen geri kazanım payı ve hala su faturalarında görmeye alıştığımız atık su bedeli, çevre temizlik vergisi yine imar kanunumuzda yer alan merkezi ısıtma ve binaların izolasyonuna ilişkin hükümler… Hepsinin aynı konuyla ilgili olduğunu unutmayalım.
Bu sorunun cevabını de aslında net olarak vermek mümkün değil. Gerek ülke içi gerekse ülke dışında rekabetin kıyasıya arttığı ve acımasız ticaret savaşlarının başladığı şu dönemde özellikle de gelişmekte olan ekonomiler rekabette zaten zorlanırken bir de bunun üstüne karbon emisyonu, çevresel atık, doğayı kirletme vs. gerekçesiyle ekstra vergilerin alınmasının maliyetleri artırdığı hususunda herhangi bir ihtilaf yok. Bu konunun özellikle de gelişmiş ekonomiler tarafından dile getirilmesinin en büyük nedeni olarak; sanayi devrimini önceden tamamlayıp tabiri caizse çevreyi dibine kadar sömürmüş ülkelerin gelişimlerini tamamladıktan sonra, bariyer görevi görecek bu tarz uygulamalarla gelişmekte olan ekonomilerin bu piyasaya girmesi üzerinde bir engel koyma amacında olduklarını söylemek ve bu maksatla dayatıldığını iddia etmek mümkün hatta makuldür de…
Ancak piyasayı belirleyecek gücünüz yoksa piyasanın şartlarına en kısa sürede uyum sağlamak da gelişmekte olan ülkeler açısından kendi içerisinde tarihi fırsatları barındırıyor olabilir. Çünkü çevreci ürünlerin ilk yatırım maliyetini aştıktan sonra çevreci olmayan ürünlere nazaran fiyat ve maliyet avantajı sağladığı durumların da olduğunu göz ardı etmeyelim. Herkesin bildiği yenilenebilir enerji tam da bu konuyla doğrudan ilgili. Yani “Ben az gelişmiş ülkeyim enerjiyi petrolden-kömürden sağlarım çevreden banane! Onlar kirletirken bir problem yoktu da bana gelince mi çıktı!” demeyin. Elektrikli araba, uçan araba, hatta elektrikli uçak (Drone, İHA), elektrikli toplu taşıma (hızlı tren, metro vb.), kendi elektriğini üreten yeşil evler, rüzgar, güneş enerjisi bu konunun daha iyi anlaşılması adına en güzel örnekleri oluşturuyor.
Haliyle -yazımızın başlarında da değindiğimiz gibi- bu alana devletin müdahalesi 3 şekilde olabiliyor. Bunları değerlendirecek olursak; Çevre dostu üretim için devlet teşvikine kimsenin itirazı olmayacaktır ama malum en sıkıntılı alan çevre dostu olmayan üretimlere dönük sınırlamalar ve ekstra vergiler. Teşvik müessesesinin çok da işe yaramadığı alanda, teşvik müessesesi ile birlikte kilit alanlarda uygulanabilecek gelişmiş ülkelere karşı rekabet avantajı sağlayabilecek güzel bir çözüm olabilir: Yeşil Vergi…
Ayrıca yine burada genellikle atlanılan en önemli hususlardan birisi de sağlanan bu gelirin maksada uygun olarak harcanmasının temini mevzusudur. “Yeşil Vergi”nin mantığı ile, alınan vergi gelirlerinin idare tarafından genel cari harcamalar için kullanılmak üzere havuza atılması yerine yine bu aynı alandaki çevresel zararların giderilmesi yolunda harcanmasını sağlamak bizce çok makul bir öneri olacaktır. Yani siz bir çevresel atık vergisini- namı diğer poşet vergisi- devlet adına alıyorsanız sağlanan bu geliri yine aynı alanda kullanmalısınız. “Belediyelerimiz sağ olsun! Uzun süredir çöp toplama bakımından güzel hizmetler veriyor.” -Evet, haklısınız. Ama sorun sadece bu çöplerin toplanması değil bu gelirlerin -dünyada bu aralar yine çok popüler olan- örneğin çöp geri dönüşümleri için harcanması. Doğrudan devlet tarafından yapılabileceği gibi özel sektör teşvikleri ile de yapılması pekâlâ mümkün. Avrupa’da çok daha sık görmeye alıştığımız farklı cins atıkların ayrı ayrı toplanmasını sağlayacak sistemlerin daha çok yaygınlaştırılması da yine bu gelirlerle sağlanabilir. Yani özetle son söz olarak “Yeşilden gelen neden Yeşile gitmesin?” diyoruz.
NOT: Makalemiz www.vergisorunlari.com.tr adresinde yayınlanmıştır.
24.10.2019
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.