Çalışmada sermaye hareketlerini kısıtlamalar getirmek amacıyla olarak ortaya atılmış olan Tobin vergisinin bütçe açıkları üzerinde etkileri üzerinde durulmuştur. Tobin Vergisi’nin uygulamaya konulması bir krizin oluşmasına engel olamasa bile, bu tarzda verginin uygulamaya konulmadığı klasik bir kriz hâline göre ortaya daha kabul edilebilir bir durum çıkacağı ortadadır. Çünkü bu tarzda bir verginin uygulamaya konulmasıyla hiç olmazsa kriz sırasında çok ihtiyaç duyulacak finansmanın bir bölümünün toplanan bu vergiyle karşılanması mümkün olabilir. İki aşamalı bir Tobin vergisi, döviz kuru oynaklığının etkilerini azaltıcı yönünün yanında, kamu finansman açığını, dolayısıyla bütçe açığını azaltmaya katkısı olacak bir gelir yaratarak bu sorunların çözülmesine de katkılar sunabilir.
Anahtar Kelimeler: Tobin Vergisi, Bütçe Açığı, Spekülasyon, Sermaye Hareketleri
Bütçe, bir ülkenin mali yıla dair gelir ve giderlerini ortaya koyan; bunların uygulamaya konulmasını ve gerçekleşmesini sağlayan bir belgedir. Kamu harcamalarının kamu gelirlerinin altında olmasıyla gerçekleşen bütçe açıkları, günümüzdeki en önemli makroekonomik sorunlarındandır. Dünyada 1929 yılında yaşanan ekonomik krizle üzerinde durulmaya başlanan bütçe açıkları özellikle gelişmekte olan ülkelerde yaşanan en önemli makroekonomik sorunlardandır. Bütçe açıklarının ülke ekonomileri üzerinde olumsuz etkileri vardır; bütçe açıkları, enflasyon, dış ödemeler dengesi, gelir ve kaynak dağılımı adaletsizlikleri, yatırımların azalması, ekonomik büyüme, istihdam ve yatırımlar gibi konular üzerinde genellikle sorun olmak üzere birçok farklı etkilere neden olmaktadır.
Özellikle finansal serbestleşme sürecinde Asya, Güney Amerika ülkeleri ve Türkiye’de çeşitli nedenlerden dolayı önemli birçok finansal kriz yaşanmıştır. Sözü edilen olumsuzluklar, birçok sorunların yanında ülkelerde bütçe açıklarının da yaşanmasına neden olmuştur.
Çağımızda özellikle gelişmekte olan ülkelerin temel makroekonomik sorunlardan olan bütçe açıkları kavramı, “kamu harcamalarının kamu gelirlerini aşması sonucunda meydana gelen negatif fark” biçiminde açıklanmaktadır. Ülkeler için önemli sorunlardan kabul edilen bütçe açıklarının finanse edilmesinde çeşitli kaynaklardan yararlanılmaktadır. Bu kaynaklar; monetizasyon (para basımı), yeni vergilerin konulması veya mevcut vergi oranlarının yükseltilmesi, iç ve dış kaynaklardan borçlanma, döviz rezervlerinin kullanılması, özelleştirme ve kamu varlıklarının satılmasıdır.
Bu çalışmayla Tobin vergisinin Türkiye’deki bütçe açıklarını gidermekte yararlanabilir olduğuna ilişkin tespitler yapmak amaçlanmaktadır. Üç bölümden meydana gelen çalışmanın birinci bölümünde bütçe açıkları hakkında bilgi verilmiş, ikinci bölümde Tobin vergisi uygulamalarına ilişkin açıklamalar yapılmış ve son bölümde ise Tobin vergisinin Türkiye’de bütçe açıklarını gidermekte kullanılabilirliğine dair değerlendirmeler yer almaktadır.
Bir ülkenin huzur, güven ve istikrara içinde yaşaması için devletlerin dış ve iç güvenlik, adalet ve bürokrasi gibi unsurları sürdürmek için gelire ihtiyaçları vardır. Bir başka ifadeyle, kamu harcamalarında kullanmak için devletin gelir kaleminde yer alan ve kamu geliri adı verilen birçok tahsilatlar yapılmakta ve bu kalemler bütçede ayrı cetvellerde gösterilmektedir. Bütçe giderleri (A) cetvelinde tutulurken; bütçe gelirleri, (B) cetvelinde yer almaktadır. Genellikle, denk bütçe biçiminde, yani bütçe amacına uygun şekilde hazırlanabilmektedir. Ne var ki gelir ve gidere göre rakamlar incelendiği zaman sonuç (+) ya da (-) fark biçiminde gerçekleşmektedir. Bu fark pozitif olduğu zaman bütçe fazlası, negatif olduğu zaman ise, bütçe açığı ortaya çıkmaktadır. Bütçe hazırlama sürecinde tahmin edilen giderlerin, normal gelirler kullanılarak karşılanamaması sonucunda ortaya çıkan, bütçede gider bölümünü gelir bölümünden fazla olmasını ifade eden bütçe açıkları, içeriği itibariyle ekonomide genişletici etkiler yaratmaktadır (Evgin, 1994: 19-20).
Bütçenin gelir kalemleri arasında; vergi gelirleri, özel gelirler, fonlar ve vergi dışı normal gelirler yer alırken, bütçe giderlerinde ise; personel giderleri, yatırım harcamaları, faiz ödemeleri, cari harcamalar, KİT’lere yapılan transferler ve diğer transfer giderleri yer almaktadır (Dileyici ve Özkıvrak, 2010: 46).
Hükümetlerin de tıpkı kişilerde olduğu gibi gelirleri ile harcamalarının birbirlerine eşit olması zorunlu değildir. Eğer hükümetin alımları, net faiz ödemeleri ve transfer ödemeleri toplamından meydana gelen hükümet harcamaları vergi gelirlerinin üzerinde seyrediyorsa, bütçe açığı olarak nitelendirilen olgu ortaya çıkmaktadır (Ünsal, 2011:595).
Bütçe Açığı=Hükümet Harcamaları (Hükümet Alımları+Transfer Ödemeleri +Net Fazi Ödemeleri)-Vergi gelirleri
En basit ifadeyle bütçe açığı, kamu harcamalarının kamu gelirlerinin üzerinde olmasıdır. Kamu harcamaları, vergilerden çıkarılarak bütçe dengesi (BD) bulunmaktadır. Bu, matematiksel olarak aşağıdaki gibi ifade edilmektedir:
Bütçe Dengesi = Vergi – Kamu Harcamaları
Bu formülün uygulanmasından sonra çıkan sonuç, Bütçe Dengesi < 0 olarak çıkıyorsa bütçe açığı söz konusudur (Pınar, 2011:120). Bütün dünya ülke ekonomilerinde karşılaşılan ve üzerinde dikkatle durulması gereken makroekonomik bir sorun olan bütçe açığı, ana hatlarıyla devletin harcamalarıyla gelirleri arasında ortaya çıkan farktır (Özen, 2015: 31).
Klasik görüş tarafından kabul edilen bütçe sistemi, devletin kamusal gelirleri ile giderlerinin birbirlerine denk olması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bütçede fonlardan hiçbiri atıl kalmamalı ya da para basımı, borçlanma gibi açıktan finansman yöntemiyle üretim olanakları eğrisinin üzerinde bulunan bir gelire yer verilmesi gerekmektedir. Kamu kesiminin aşırı büyümek yoluyla özel sektörün faaliyetlerinde özel sektör açısından “faiz artışı” ya da “ikame etkisi” yöntemiyle dışlama etkisi oluşturabilme riski, bu yaklaşımın en önemli kaygısıdır (Okutan, 2015:1398-1399).
İyimser-Ricardocu görüş, bütçe açıklarının milli tasarruf sistemini ve bu bağlamda büyümeyi olumsuz yönde etkilemeyeceği düşüncesindedir. Bundan dolayı da bütçe açığının arzu edilmeyen bir olgu olduğunu söylemek mümkün değildir. XIX. yüzyılda İngiliz iktisat bilimci Ricardo tarafından iddia edile eşdeğerlik argümanı, iyimser yaklaşımın hareket noktasıdır. Bun yaklaşıma göre bugün için ve geleceğe dair devlet alımları veriyken; devletin vergi indirimine müracaat etmesi ve böylece bireylerden vergilerde gerçekleştirdiği indirim düzeyinde borçlanması, bireysel tasarrufu ve tüketimi etkilemez (Ünsal, 2011:601).
Keynesyen yaklaşımı kamu harcamalarının çarpan etkisinin gelirlerde artış oluşturacak ve ekonomik büyümenin yaşandığı dönemlerde; artan oranlılık, bir otomatik stabilizatör görevinde bulunarak vergi gelirlerinde otomatik olarak artış sağlayacağı görüşündedir. Bu durum, kamu açıklarının azalmasını sağlayacaktır. Keynesyen kuram, bütçe açıklarının uzun vadeli nominal etkilerinden ziyade, kısa vadeli reel etkileri göz önünde bulundurduğu için, kamu borçlanmalarını ve bütçe açıklarını bir sorun olarak görmemektedir (Kirmanoğlu, 2013: 53-54).
2.1. Bütçe Açıklarına Karşı Kullanılan Çeşitli Araçlar
Kamusal harcamaların kamu gelirlerinin üzerinde olması sonucunda oluşan negatif fark olarak açıklanan bütçe açıklarının finanse edilmesi için de bazı yöntemler müracaat etme zorunluluğu ortaya çıkmaktadır (Günay, 2007:14). Ülkeler için önemli sorunlardan kabul edilen bütçe açıklarının finanse edilmesinde çeşitli kaynaklardan yararlanılmaktadır. Bu kaynaklar; monetizasyon (para basımı), yeni vergilerin konulması veya mevcut vergi oranlarının yükseltilmesi, iç ve dış kaynaklardan borçlanma, döviz rezervlerinin kullanılması, özelleştirme ve kamu varlıklarının satılmasıdır.
2.1.1. Vergileme
Kamusal mal ve hizmet sunulması konusunda temel finansman kaynağı olan, kesin bir gelir olma niteliği taşıyan ve devletler için vazgeçilemez unsurlardan biri vergilerdir. Ayrıca vergilerin önemini daha da artıran bir başka unsur ise maliye politikası araçlarından biri olmasıdır. Bununla birlikte optimal vergi hasılatına ulaşılamaması, devletin iç ya da dış borçlanma yapmasına yol açabilmektedir (Barlas ve Güney, 2017: 178).
Bütçe açıkları ile bütçe gelirleri içinde önemli bir kaynak oluşturan vergiler arasında yakın bir ilişki söz konusudur. Kamu harcamalarında her geçen gün artış olması, bütçe açığı oluşmasını kaçınılmaz hale getirmektedir. Bütçe açığının kapatılabilmesi, kamu harcamaları disiplin altına alınarak veya başta vergiler olmak üzere kamu gelirlerinde artış sağlanmakla gerçekleşebilir (Taş, 1994: 455).
Bütçe denkliği, kamu mali yönetimi alanında önemli başarı göstergelerinden birisidir; ülkelerin ekonomilerinde kalkınma, büyüme, toplumsal ihtiyaçlarının en uygun düzeyde gerçekleştirilmesi ve sosyal gelişim bakımından önem taşımaktadır. (Tüğen ve Güngör, 2013: 19).
Vergi gelirlerinin arttırılması, temel finansman kaynakları içinde ekonomiye en az zararlı ve en sağlıklı olana yöntemdir. Vergiler, yalnızca tüketim üzerinde olumsuz yönde etkiler oluşturarak daha dar bir ekonomide alanda etkili olmaktadır. Fakat kamu harcamalarının finanse edilmesinde zaten bütün imkanlar kullanıldığı ve toplumda meydana getireceği tepkilerden kaçınıldığı için bütçe açıklarının finanse edilmesi konusunda bazen vergilerin arttırılması yoluna gidilmemektedir (Parlaktuna ve Şimşek, 2007:45).
1980’den küreselleşme, liberalleşme ve finansal serbestlik kavramlarının hakim olduğu günümüz ekonomisinde vergi gelirleri çok önemli bir konuma gelmiştir. Özellikle Türkiye gibi yıllar boyu yüksek bütçe açığı sorunuyla karşı karşıya kalan ülkeler düşünüldüğü zaman meydana gelen finansman ihtiyacını giderme noktasında vergilerin önemi daha da iyi anlaşılmaktadır (Tüğen ve Güngör, 2013: 20).
2.1.2. Monetizasyon
Gelişmekte olan Türkiye gibi ülkelerde bütçe açıkları, gelişmiş ülkelere göre daha fazla önem taşırken sonuçları ise daha ciddi sorunlara neden olmaktadır. Bundan dolayı gelişmekte olan ülkeler boyutu büyük ve kronikleşmiş bütçe açıklarını, iç ve dış kaynaklardan borç almanın yanında emisyon yolunu tercih ederek finanse etmektedirler (Çavdar, 2011:31).
Gelişmekte olan ülkelerde her geçen gün artan kamusal harcamalar ve düşük düzeylerde kalan kamu gelirlerinden dolayı ortaya çıkan kamu açıkları finansman ihtiyacı, sözü edilen ülkeler için merkez bankası kaynaklarına müracaat etmeyi zorunlu h3ale getirmektedir (Orhan ve Erdoğan, 2007:244).
Bütçe açıklarının finanse etmek için çıkartılan devlet iç borçlanma senetlerinin merkez bankası aracılığıyla satın alınması veya bütçe açıklarını, doğrudan merkez bankasının finanse etmesi durumunda, bütçe açıklarının para yaratımıyla finanse edilmesi, bir başka söyleyişle; bütçe açıklarının monetizasyonu oluşacaktır (Demirhan, 1998: 37).
Bütçe açığının finans edilmesinde kullanılan senyoraj yararlanılması kolay gibi görüne bir araç olarak görünmesine rağmen ekonomi alanında başta enflasyon olmak üzere negatif birçok etkisi bulunan bir kaynaktır (Parlaktuna ve Şimşek, 2007: 45).
Para arzının artırılması, yani emisyon yöntemi, devletin hakimiyet erkine dalı olarak gerçekleştirdiği bir gelir sağlama yöntemidir. Devlet, ilk olarak piyasadaki bozuk para ihtiyacına cevap vermek için madeni para basma, daha sonra da kağıt para basmak suretiyle piyasaya sürmesiyle gelir sağlayabilmektedir. Bütçe açıklarının finans edilmesi için piyasaya kamu eliyle sürülen borçlanma kağıtlarının Merkez Bankası’nca satın alınması anlamındaki ikinci durum ise monetizasyon ya da para basımı olarak adlandırılmaktadır (Çeliköz ve Yukacı, 2016: 489).
Bütçe açığını kapatma bir araç olarak monetizasyona sık sık başvurulmamalı; bu yönteme kamu finansmanının karşılaması noktasında iç ve dış borçların yetersiz kalması halinde başvurulmalıdır (İnce, 2001: 27).
2.1.3. Borçlanma
Finansman kaynakları, bir ülkenin büyümesinde yaşamsal bir önem taşımaktadır. Ülkeler üretimde artış yakalamak için yurtiçi finansman kaynaklarına müracaat ederek yeni yatırımlar yapmakta veya yabancı yatırımcıları yurtiçinde yatırımlarda bulunmalarını teşvik etmekte ya da yurtdışı kaynaklarından yararlanarak, bir başka ifadeyle borç alarak yurtiçinde yapılacak yeni yatırımlara finansman temin etmektedirler. Fakat günümüzde birçok ülke borçlanmaya devamlı artış gösteren bütçe açıklarını kapatmak amacıyla yönelmektedir. Bütçe finansmanı için yapılan borçlanma, makroekonomik bakımdan kapsamlı ve negatif birçok etkiyi yanında getirmektedir (Parlaktuna ve Şimşek, 2007: 43).
Genellikle kamu açıklarını finansmanında kullanılan devlet borçları, iç ve dış borçlanmadan oluşmaktadır. Klasik yaklaşım, ağırlıklı olarak bu uygulamanın olağanüstü finansman yöntemlerinden biri olduğunu ve başvurudan sonra bu uygulamadan kısa süre içinde kurtulmak gerektiğini iddia etse de Keynes başta olmak üzere birçok iktisatçı borçlanmanın olağan bir finansman türlerinden olduğunu belirtmişlerdir (Sugözü ve Yiyit, 2010: 366).
Kamu kesimi finansman dengesinde ortaya çıkan bozulmalar, devletin iç ve dış borçlanmalara başvurusunu zorunlu hale getirmektedir. Fakat sağlanan borçlar verimli ve etkin alanlarda kullanılmadığında, borç faizlerinin geri ödemelerinde sıkıntılar yaşanırken, borç stokları ve bütçe açıklarında büyük artışlar yaşanmıştır. Netice itibariyle kamu kesimi borçlanma ihtiyacında devamlı bir artış olması, ekonomi açısından kronikleşen ya da kalıcı bir soruna dönüşmüştür (Çukurçayır, 2016: 2).
Merkez Bankası, sosyal güvenlik kurumları, bankalar, özel kuruluş ya da kişiler ve dış finansman, bütçe açıklarının borçlanma yoluyla finanse edilmesinde; önemli bir yere sahiptir (Evgin, 1994:21).
Açıkların kapatılması noktasında alınan borçların, vadesi geldiği zaman yeniden borçlanma yoluyla ödenmesi biçimindeki riskli finansman yaklaşımında ülkeler, kısır borç döngüsü içinde yurt dışına yüksek düzeyde kaynak transferi yapmak durumunda kalmışlardır. Bu süreç, 1980’lerde dünya genelinde borç krizlerine yol açmıştır (Peker ve Göçer, 2012:163).
2.1.4. Döviz Rezervlerinin Kullanımı
Bütçe açıklarının finansmanında kullanılabilecek diğer bir kaynak olan döviz rezervlerinin kullanımı, özelleştirme gelirleri ile birlikte diğer gelir kaynakları başlığı altında da ele alınmaktadır. Devlet, döviz rezervlerin kullanarak belli bir süreyle için bütçe açıklarının oluşturduğu enflasyonist etkileri frenleyebilmektedir (Şen, Sağbaş ve Keskin, 2007: 106).
Bütçe açıklarının döviz rezervleri kullanılarak kapatılması, emisyona ve döviz verilerek alınan milli paranın kamu gideri şeklinde harcanmasına neden olduğundan dolayı enflasyonist etki meydana getirmektedir. Ayrıca bütçe açıklarını kapatmakta döviz rezervlerinden yararlanmak; ithalat olanaklarında daraltma yaratacağı ve buna bağlı olarak da toplam arzı olumsuz yönde etkileyeceğinden dolayı enflasyon düzeyinin artmasına neden olacaktır (Duran, Sağbaş ve Keskin, 1996: 450).
2.1.5. Özelleştirme (Kamu Varlıklarının Satılması)
Bütçe açıklarının finansmanında kullanılan diğer bir kaynak olan kamu varlıklarının satılması, kamu mülkiyeti kamuya ait taşınmazlar ile iktisadi teşebbüslerinin özel sektöre satılmasını içermektedir. Bu satıştan sonra elde edilen gelir, istisnai bir niteliktedir (Duran ve ark., 1996: 451).
Finansman sorunları olan ya da bütçe açıklarını kapatmak amacında olan hükümetler, özelleştirmeyi ciddi bir finansman veya gelir kaynağı olarak görebilmektedirler. Bundan dolayı özelleştirme, mali ve makro iktisadi yansımaları olan olgulardan birisidir (Bolatoğlu ve Erden, 2015:39).
Kamu Kesimi Borçlanma Gereksinimi’ni (KKBG) azaltan unsurlardan birisi de özelleştirmeden sağlanan gelirlerdir. Ne var ki kamu kuruluşunun satışı, piyasa değerinin üzerinde bir bedelle satılmazsa devlet özelleştirmeyle net bir gelir elde etmesi mümkün olamamakta ve yapılan satış, kamu kesimi ile özel sektör arasında gerçekleştirilen bir varlık transferi işlemini özelliği kazanmaktadır (Egeli, 2002: 31).
Bütçe açığı ile özelleştirme arasında önemli bir ilişki söz konusudur. Özelleştirme sonucunda elde edilen gelirler, bütçe açığını finanse etmekte kullanılabilmektedir. bütçe açığını finanse etmek için kullanılan özelleştirme gelirlerinin pozitif etkisinin sürdürülebilir nitelikte olması, buradaki önemli noktadır (Özen, 2015:36).
Uluslararası iktisat bilimi alanında Tobin vergisi adıyla birleştirilebilecek iki temel öneri söz konusudur. Bu önerilerden birincisi, finansal istikrar katkısı adıyla bankacılık işlemlerine sabit oranlı bir ek vergi konulması, ikinci öneri ise ülkelerin tercihlerine bırakılarak uluslararası düzeyde bir finansal işlem vergisinin uygulanmasıdır (Yeldan, 2010: 17).
Dünya genelinde 1973’te Bretton Woods para sisteminin terk edilmesinden sonra küreselleşme, özellikle teknolojide ve ekonomide ağırlık kazanmıştır. Bu sürecin para piyasalarına etkisi, üretim etkenlerinden ziyade, paranın bizzat para kazanma aracı olmasına yönelik mekanizmalarda artış olmasıdır. Nitekim bu süreçte atipik sözleşme türleri, hisse senedi, devlet bonosu, devlet tahvilleri gibi yatırım araçlarına ilgi artmıştır. Petrol fiyatlarında yaşanan yükselme; üretim maliyetlerinde artışlara, maliyetlerde artışlar ise istihdamın düşmesine yol açmış; sermayenin üretim yapmaya dönük alanlara yatırılması yerine riski düşük ve kârı para yönetimine yönlendirilmesi eğilimini oluşturmuştur. Bu durum, paranın spekülatif sermaye hareketlerine yönelmesine yol açmıştır. Dünyada tanımı genel olarak spekülatif bir ticari araç olarak yapılsa da, doğal olarak buna karşıt görüşler de ortaya çıkmıştır. Uluslararası mali sistemin spekülatif sermaye hareketlerinden muhafaz edilmesinin gerekli olduğuna dair düşünceler önerilse de, bu düşüncelerden Prof. Dr. James Tobin’in ismiyle özdeşleşmiş “Tobin Vergisi” önerisi, genel olarak benimsenmiştir (Göker, 2013:596).
Tobin yaptığı çalışmada, spekülatif sermaye hareketlerinden korunmak amacıyla farklı iki yöntem olduğuna vurgu yapmıştır. Bu yollardan birincisi, tüm dünyada uygulamaya konulacak ortak bir maliye ve para politikası ve ekonomik entegrasyonken, ikinci yol bölgesel ya da ulusal seviyede finansal ayrışmalara uygun olarak kendilerine özgü ekonomik amaçlara ve kurumlara yönelik hükümetlerine ve merkez bankalarına düzenleme yetkileri verilmesidir. Çalışmada, seçeneklerden ilkinin yakın gelecekte geçerliliğin mümkün olmayacağı ifade edilirken, ikinci seçeneğin bundan dolayı önerildiği ve sözü edilen önerinin “aşırı derecede etkin uluslararası döviz piyasasının arasına biraz kum serpmek” anlamında olduğuna dikkat çekilmiştir. Tobin’in 1972’de ve 1978’de yaptığı çalışmalarıyla getirdiği öneri, döviz işlemlerinin tamamında transferin büyüklüğüyle orantılı ve sabit uluslararası nitelikte bir vergi alınmasıdır. Sözü edilen verginin kısa vadeli sermaye hareketlerinin bir ülkeden diğer bir ülkeye kaçmasının çözümleneceğini düşünmüştür (Tobin, 1978:154-155).
Tobin vergisi, ülkeye çok kısa sürelerde girebilen, tıpkı bunun gibi istikrarsızlık veya kriz durumlarında ülkeden hızlıca çıkabilen, yüksek akışkanlığa sahip parasal akım şeklinde belirtilen kısa vadeli sermaye akımlarının ani girişlerine ve çıkışlarına engel olmak amacıyla kullanılan yöntemlerden birisidir (Çınar ve Gök, 2012:81).
Tobin vergisi düşüncesi, Keynes’in kısa vadeli sermaye hareketlerinin vergilendirilmesi önerisine dayanmaktadır. Keynes ilave maliyetler ve riskle uzun dönemli yatırımlara zararı dokunmadan vadesi kısa parasal akımların azaltılabileceğini ve oranı düşük bir transfer vergisinin spekülasyon etkisinde hafifleme sağlanabileceğini ifade etmiştir. Keynes, menkul kıymetler piyasasında oluşan fiyatlandırmalarda yalnızca dönüşümden kar sağlamayı amaçlayanların etkilendiğini ve kalıcı ya da uzun vadeli olarak gelen yabancı sermayede önemli bir yüke yol açmadığını; yalnızca kısa süreli yabancı sermaye üzerinde etkili olduğunu gözlemleyerek uzun vadeli yatırım yapma amacında olanların öneride iddia edildiği gibi fazla etkilenmediklerini ispat etmiştir (Akdiş, 2004:42).
Sermaye piyasalarında ortaya çıkan spekülatif hareketler ile bunların yol açtığı dalgalanmalar Tobin’in vergi önerilerinin esas yapısını meydana getirse de, sözü edilen vergi önerilerinde bazı temel farklılıklar bulunmaktadır. Aynı konuda Keynes tarafından önerilen verginin, mal ve hizmet ticaretinden ziyade yalnızca menkul kıymet işlemleri üzerinde durması; Tobin tarafından önerilmiş olan verginin ise ticari akımları da içine alarak bütün döviz işlemlerini konu amaçlar ve kurumlara yönelik hükümetlerine ve merkez bankalarına düzenleme yetkileri verilmiş olmasıdır. Çalışmada, yakın gelecekte ilk seçeneğin geçerli olmayacağı ifade edilirken, ikinci tercihin bundan dolayın önerildiği ve önerinin “aşırı derecede etkin uluslararası döviz piyasasının arasına biraz kum serpmek” anlamı taşıdığına dikkat çekilmiştir (Tobin, 1978:154).
3.1. Tobin Vergisinin Amacı
Tobin vergisinin amacı, spekülatif faaliyetlerin vergilendirilmesi ile buna benzer işlemleri azaltmaktadır. Bu bir çeşit, ikame etkisidir. İkame etkisinin hedefine vararak döviz işlemlerini yüksek maliyetli yapması ve miktarını düşürmesi beklenmektedir. Tobin vergisinin etkinliği, döviz işlemlerinde fiyat esnekliğinin büyüklük durumuna bağlıdır. Büyük fiyat esnekliği varsa, vergi döviz işlemlerini azaltmak suretiyle istikrar sağlamaya yardım eder. Fiyat esnekliğinin küçük olması durumunda ise döviz işlemlerinin maliyetlenmesi işlemlerinde azalma olmadığı gibi yalnızca vergi yükünde artışa yol açmaktadır (Balseven, 2003:102). Döviz işlemlerinin fiyat esnekliğine bağlı olması, Tobin vergisinin başarılı olma şartlarından ilkidir.
Temelde mali krize yol açan temel sebeplerden biri olan spekülatif sermaye akımlarına engel olmak konulmuş olan Tobin vergisinin doğrudan olmasa da başka amaçları da bulunmaktadır. Tobin 1970’li yıllarda sıklıkla ifade ettiği gibi amacı, uluslararası sermaye akımlarını kontrol altında tutmak suretiyle ekonomide istikrarlı bir yapı oluşturmak, kalkınmayı sağlayarak refah düzeyini yükseltmekti. Bu ana amacın yanı sıra Tobin vergisinin dolaylı olarak vergi gelirlerini arttırmak, vergide adalet sağlamak, mali tampon oluşturmak gibi işlevleri de bulunmaktadır.
Mali amaçlarla konulmuş bir vergi türü olmayan Tobin vergisi, yapılması uygun görülmeyen iktisadi işlemleri cezalandırmak suretiyle o işlemleri yapanları bundan vazgeçirmeye çalışmaktadır. Tobin vergisinin uygulamasından sonraki basamakta elde edilen gelirin o işlemden zararlı çıkanlara tahsis edilmesi, uygulanmanın mantığıyla çelişmektedir. Bundan dolayı bu verginin dalgalanmalardan zarar gören kişi ve kurumlar için asıl yararı, zarara neden olmayacak bir ekonomi ortamının oluşturulmasıdır.
3.2. Tobin Vergisi Uygulaması
Normal dönemlerde mali oynaklığın azalması konusunda etkili olarak krizden kaçınmaya yardım eden ve küresel bir vergi olan Tobin Vergisi, döviz kurlarında büyük spekülatif hareketlerin olduğu durumlarda etkin değildir. Öte yandan Tobin Vergisi bir ülke tarafından tek başına uygulamaya konulması da uygun değildir. P. Bernd Spahn, bu sorunlara bir çözüm önerisinde bulunmuştur. Spahn’ın önerisi; döviz piyasasında yapılan işlemlerin tamamına %0.001 gibi çok düşük bir vergi oranıyla, spekülatif işlem dönemlerinde kendiliğinden aktifleşecek ve bir çevrim kırıcı işlevini üstlenebilecek artırımlı bir vergiden (exchange surcharge) meydana gelmektedir (Spahn, 1995).
Makroekonomik istikrarı sağlama konusunda bu türde bir verginin işlevselliğinin yanında, Spahn önerisi Tobin Vergisi’nin uygulanabilir olduğuna dair itirazları da çürütmüştür. Öncelikle Tobin Vergisi’nden olumlu sonuçlar sağlaması için uygulamaya öteki ülkelerin de katılmasına gerek yoktur. Bununla birlikte bu verginin ulusal seviyede etkin biçimde uygulanabilmesi muhtemel görünmektedir. Belçika Federal Parlamentosunun 15 Haziran 2004 tarihinde bu tür bir vergiyi AB içindeki diğer ülkelerin de katılması hâlinde uygulamaya koyacağını duyurması, bu görüşe destek olan bir gelişmedir. Bununla birlikte Spahn tarafından önerilen ikili yapıya sahip bir verginin normal dönemlerde uygulamaya konulacak oranı çok düşük olduğu için, piyasadaki kaynak ve likidite dağılımındaki etkisinin düşük seviyede olacağı kesindir. Verginin ilk kademesi, vadesi kısa işlemleri düşürdüğü ölçüde kur oranının istikrar kazanmasında yararlı olacaktır. Ne var ki verginin kriz dönemlerinde otomatik olarak devreye girecek oranı çok yüksek ikinci kademesi, bu verginin istikrarı sağlayan asıl işlevini ortaya koyacaktır (Erdoğdu, 2007: 264).
İkili yapıya sahip Tobin Vergisi’nin uygulamaya konulabilmesi için en başta döviz kurlarının artırımlı verginin aktifleşmeden serbest olarak dalgalanma gösterebileceği bir aralığın veya bir diğer ifadeyle bir dalgalanma bandının tanımlanması gerekmektedir. Sözü edilen dönemde aralıktan hangi ölçüde sapılabileceğini belirlemek, bu tanımlamanın amacıdır. Beklenen değerin bulunmasıyla, bu değerin standart sapmasıyla sözü edilen aralığın hangi genişlikte olacağı belirlenir. İfade edildiği gibi tanımlanan “sürünen kur oranı bandı” (crawling exchange-rate band) aralığında yapılan işlemlerde vergilendirme yapılmaz ve bu suretle normal likit işlemler, vergiden korunmuş olur. Döviz kurlarının ifade edilen bandın dışına taşmasına yola açan işlemler, vergiyi tetiklemektedir. Dalgalanma bandından taşan işlemlerde yüksek vergi oranları uygulanmaktadır. Bu noktadaki efektif vergi yükü, sözü edilen dalgalanma bandından sapılma düzeyine göre artırılabilir (Spahn, 2002). Uygulamaya konulacak oranların %50, hatta %100 gibi yüksek düzeylerde tespit edilmesinde bir engel bulunmamaktadır. Dalgalanma bandı genişliği ve vergi oranlarını, her ülke bağımsız olarak, kendi ekonomik ve toplumsal önceliklerini dikkate alarak tespit edebilir.
İkili yapıya sahip Tobin Vergisi’nin bir krizin oluşmasına büyük ölçüde engel olabilme yeteneğinden başka, uzun dönem kur oranı beklentilerinin bir istikrara kavuşması gibi bir fonksiyonu da bulunmaktadır. Çünkü rasyonel yatırımcılar, yüksek oranlara sahip vergi tetiklendiği zaman kazançlarına kısmen de olsa el konacağının farkındadırlar ve bu türden bir vergi uygulamaları yapan ülkelere sermaye girişlerini ve bu ülke paralarına yönelik kısa dönemli spekülatif hareketleri azaltırlar. Böylece, mali kırılganlıkta azalma olur ve kur oranlarının temel göstergeleri yüksek doğrulukla yansıtılması mümkün olabilir. Bu türde bir verginin mali istikrarı sağlamaktaki etkisinin yanında, azımsanmayacak bir finansman sağlaması da mümkündür.
Tobin Vergisi, kuramsal olarak özellikle kırılgan ekonomilerde kısa vadeli spekülatif hareketleri kontrol altına alarak ani kur dalgalanmalarına engel olunmasında bir çözüm sunacağı ileri sürülmektedir; bu vergiyle makroekonomik stabilizasyonun ortamı kurulabileceği öngörülmektedir. Tobin Vergisi verginin amacı, kriz durumlarında ülke parasına karşı yapılması mümkün spekülatif saldırıların krizlere neden olmasına imkan vermemektir. İki aşamalı bir Tobin Vergisi’nin uygulamaya konulması bir krizin oluşmasına engel olamasa bile, bu tarzda verginin uygulamaya konulmadığı klasik bir kriz hâline göre ortaya daha kabul edilebilir bir durum çıkacağı ortadadır. Çünkü bu tarzda bir verginin uygulamaya konulmasıyla hiç olmazsa kriz sırasında çok ihtiyaç duyulacak finansmanın bir bölümünün toplanan bu vergiyle karşılanması mümkün olabilir.
İki aşamalı bir Tobin vergisi, döviz kuru oynaklığının etkilerini azaltıcı yönünün yanında, kamu finansman açığını, dolayısıyla bütçe açığını azaltmaya katkısı olacak bir gelir yaratarak bu sorunların çözülmesine de katkılar sunabilir. Çünkü bu türde bir vergi konulmasıyla, kısa vadeli sermayenin tedirgin olmasına neden olarak ülkeyi terk etmeleri yönünde psikolojik bir etkisi de olabilmektedir. Bu durumun gerçekleşmesi hâlinde, yurt dışına çıkan döviz miktarına bağlı olarak kur yükselir ki bu durum da ithalattan vazgeçiren ve ihracatı teşvik eden bir etki sağlayarak cari açığın azalmasına katkıda bulunur.
KAYNAKÇA
Akdiş, M. (2004). Kısa Vadeli Sermaye Hareketlerinin Yol Açtığı Finansal Krizler ve Bu Krizleri Önlemede Kullanılabilecek Araçlar: Tobin Vergisi. Active Bankacılık ve Finans Dergisi, 6(36), 36-48.
Balseven, H. ve Erdoğdu, M. (2005). Mali Kriz Riski Bağlamında Tobin Vergisi ve Türkiye’de Uygulanabilir Bir Versiyonu. Marmara Üniversitesi İktisadi ve idari Bilimler Fakültesi Dergisi, 20(1), 297-319.
Barlas, E. ve Güney, G. (2017). Üniversite Öğrencilerinin Vergi Bilinç Düzeylerinin ve Fatura Duyarlılıklarının Ölçülmesi, GOÜ Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi (SBAD), 12(2):177-197.
Bolatoğlu, N. ve Erden, L. (2015). Türkiye’de Özelleştirmenin Kamu Mali Davranışları Üzerine Etkileri. Hacettepe Üniversitesi İİBF Dergisi. 33(4):39-58.
Çeliköz, Y. ve Yukacı, İ. (2016). Konsolide Bütçe Açıkları ve İç Borç-Dış Borç İlişkisi: Türkiye Örneği. İnsan ve Toplum Bilimleri Araştırmaları Dergisi. 5(3):478-504.
Çınar, S., Gök, A.K. (2012). Tobin Vergisi. Finans Politik & Ekonomik Yorumlar. 49(571), 81.
Çukurçayır, S. (2016). Türkiye’de Bütçe Açıkları ve Dış Borç Sorunu Üzerine Bir İnceleme. Maliye Araştırmaları Dergisi. 2(2):1-12.
Demirhan, E. (1998). Kamu Açıklarının Finansmanında Monetizasyon Politikası. Celal Bayar Üniversitesi İİBF Dergisi. (4): 33-46.
Dileyici, D. ve Özkıvrak, Ö. (2010). Bütçe Anlayışındaki Değişim Süreci: Bütçe İlkesinin Erozyonu ve Açık Bütçe Politikası. Hukuk ve İktisat Araştırmaları Dergisi. 2(1):33-55.
Egeli, H. (2002). Mali Açıkların Ölçümüne Yönelik Bazı Gözlemler ve Bu Konuda Geliştirilmiş Alternatif Açık Ölçüleri. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi. 4(2):29-41.
Erdoğdu, M. M. (2007). “Türkiye’nin Mali Kriz Riskini Azaltabilecek Vergi Politikaları.” Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Hakemli Dergisi Öneri, Yıl 13, C. 7, S. 27, ss. 259 – 279.
Evgin, T. (1994). 90’lı Yıllarda Bütçe ve Bütçe Açığının Finansmanı. Ekonomik Yaklaşım. 5(13):19-46.
Göker, C. (2013). Tobin Vergisi Üzerine Bir Deneme. Prof. Dr. İsmail Türk’e Armağan, T. Bulutay. S. Soydemir. D. Özkök Çubukçu (Editörler), Mülkiyeliler Birliği Yayınları, 2013/1, 595-608.
Günay, A. (2007). Mali Disiplinin Sağlanmasında Anayasal Denk Bütçe Yaklaşımı ve Türkiye’de Uygulanabilirliği. Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirmesi Dairesi Başkanlığı. Ankara: Ümit Ofset Matbaacılık.
İnce, M. (2001). Devlet Borçları ve Türkiye. Ankara: Gazi Kitabevi.
Kirmanoğlu, H.(2013). Kamu Ekonomisi Analizi. İstanbul: Beta Yayıncılık.
Okutan, Ş. (2015). 2000-2014 Yılları Türkiye Ekonomisindeki Kamu Açıkları ve Makroekonomik Etkileri. International Journal of Social Sciences and Education Research. 1(4):1397-1415.
Orhan, O. ve Erdoğan, S. (2008). Para Politikası. Ankara: Sözkesen Matbaacılık.
Özen, E. (2015). Özelleştirmenin Bütçe Açığı Üzerindeki Etkisi: Geçiş Ekonomileri Örneği. Balkan ve Yakın Doğu Sosyal Bilimler Dergisi. 1(1):30-37.
Parlaktuna, İ. ve Şimşek, S. (2007). Bütçe Finansman Kaynaklarının Belirlenmesi ve Ekonomi Üzerindeki Etkileri: Türkiye Uygulaması (1989-2005). Eskişehir Osmangazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi. 8(2):43-67.
Peker, O. ve Göçer, İ. (2012). Bütçe Açıklarının Ampirik Analizi. Yönetim ve Ekonomi. 9(1):163-178.
Spahn, P. B. (1995). ”International Financial Flows and Transaction Taxes: Survey and Options”, IMF Working Paper, No. 60, 1-53.
Spahn, P. B. (2002). On the Feasibility of a Tax on Foreign Exchange Transaction, Federal Ministry for Economic Cooperation and Development, 29 Mart, 1-23, available at https://www.wiwi.uni-frankfurt.de/professoren/spahn/Spahn_010618.pdf, (Erişim tarihi: 15.12.2019).
Sugözü, İ. H. ve Yiyit, M. (2010). Borçlanmanın Enflasyona Etkisi Üzerine Teorik Yaklaşımların Temel Özellikleri. Maliye Dergisi. (158):365-373.
Şen, H., Sağbaş, İ. ve Keskin, A. (2007). Bütçe Açıkları ve Açık Finansman Politikası Teori ve Türkiye Uygulaması. Ankara: Orion Kitabevi.
Taş, M. (1996). Türkiye’de Vergi Gelirlerinin Arttırılmasına Yönelik Önlemler. Kamu Kesimi Finansman Açıkları. X. Maliye Sempozyumu (ss.455-471), İ.Ü Basımevi. İstanbul. 14-18 Mayıs 1994.
Tobin, J. (1978). A Proposal For Inernational Monetary Reform. The Eastern Economy Journal, 1978-4, 153-159.
Tüğen, K. ve ve Güngör, G. (2013). Türkiye’de 1980-2011 Döneminde Bütçe Açıkları ve Açıkların Finansmanında Vergilerin Rolü. Finans Politik & Ekonomik Yorumlar. 50(575):19-29.
Ünsal, E. (2011). Makro İktisat. Ankara: İmaj Yayıncılık.
Yeldan, E. (2010). “Büyük Durgunluğun Öğrettikleri”. İktisat ve Toplum. Ekim 2010, S.1.
14.04.2022
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.