I. GİRİŞ
213 sayılı Vergi Usul Kanununun 175 ve mükerrer 257. maddelerinin, Maliye Bakanlığı’na verdiği yetkiye dayanılarak yayımlanan, “1 Sıra Nolu Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği”ne göre, 100. Kasa hesabı; “İşletmenin elinde bulunan ulusal ve yabancı paraların TL. karşılığının izlenmesi için kullanılır” olarak açıklanmış, hesabın işleyişi ile ilgili devam eden paragrafında ise, “… Hesap daima borç bakiyesi verir veya sıfır olur. Hiçbir şekilde alacak bakiyesi vermez” ifadesine yer verilerek, kasa hesabının daime borç bakiyesi veya sıfır bakiye vereceği, kesinlikle alacak bakiyesi veremeyeceği belirtilmiştir.
Söz konusu tebliğin, “V-YAPILAN DÜZENLEMENİN VERGİ MEVZUATI İLE İLİŞKİSİ VE YAPTIRIMI:” başlıklı bölümünde; “Bu düzenleme kapsamında bulunan işletmeler, muhasebe sistemlerini bu Tebliğ ve Eki’nde öngörülen kurallara uygun olarak yürüteceklerdir. Ancak vergiye tabi kârın tesbiti aşamasında vergi kanunlarında yer alan özel hükümleri gözönünde bulundurmak zorundadırlar. Diğer bir anlatımla, bu düzenlemede yer alan kavram ve ilkeler ile mali tabloların düzenlenmesi ve sunulmasına ilişkin esaslar çerçevesinde düzenlenecek mali tabloların tekliği değiştirilemez olup; işletmeler söz konusu mali tablolardan hareketle vergiye tabi safi kazancın tespitinde vergi mevzuatı uyarınca istenilen bilgileri sağlayacak şekilde gerekli düzenleme ve hesaplamaları yapacaklardır.” şeklindeki, alıntı yapılan kısmında da görüleceği üzere, vergi kanunlarında yer alan özel hükümler gözönünde bulundurulmak suretiyle, bu tebliğde yer alan hükümlere uyulması zorunludur.
Bu çalışmada, kasa hesabında aşırı miktarda para olması, ters bakiye vermesi vb. anormal durumların, vergisel açıdan ne gibi sıkıntılara yol açacağı açıklanmaya çalışılmıştır.
II. KONUNUN VERGİ MEVZUATI AÇISINDAN İNCELENMESİ
Vergi Usul Kanunu’nun, 30. maddesinde,
“… Aşağıdaki hallerin birinin bulunması durumunda, vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitinin mümkün olmadığı kabul edilir:”
…
“4. Defter kayıtları ve bularla ilgili vesikalar, vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine imkan vermeyecek derecede noksan, usulsüz ve karışık olması dolayısıyla ihticaca Salih bulunmazsa.”
...
6. (2365 sayılı Kanunun 4. maddesiyle eklenen bent) Tutulması zorunlu olan defterlerin veya verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil bulunursa."
Yer alan bazı hükümlere göre, defter kayıtları ve ilgili evraklar, vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine imkan veremeyecek derecede, NOKSAN, USULSÜZ ve KARIŞIK olursa, ve bu noksanlık, usulsüzlük ve karışıklıkla ilgili birtakım deliller bulunursa, vergi matrahı resen matrah takdir edilir.
Bununla beraber, Vergi kanunlarımızda; ‘NOKSAN’, USULSÜZ ve KARIŞIK’ olma durumunun, ne anlama geldiği açıklanmamıştır.
Yine VUK’nun, “Kaçakçılık Suçları ve Cezaları” başlıklı, 359. maddesine göre;
“a) Vergi kanunlarına göre tutulan veya düzenlenen ve saklanma ve ibraz mecburiyeti bulunan;
1) Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapanlar, gerçek olmayan veya kayda konu işlemlerle ilgisi bulunmayan kişiler adına hesap açanlar veya defterlere kaydı gereken hesap ve işlemleri vergi matrahının azalması sonucunu doğuracak şekilde tamamen veya kısmen başka defter, belge veya diğer kayıt ortamlarına kaydedenler,
2) Defter, kayıt ve belgeleri tahrif edenler veya gizleyenler (varlığı noter tasdik kayıtları veya sair suretlerle sabit olduğu halde, inceleme sırasında vergi incelemesine yetkili kimselere defter ve belgelerin ibraz edilmemesi gizleme demektir.) veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyenler veya bu belgeleri kullananlar (Muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge, gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belgedir.”
Kaçakçılık suçunu oluşturan hallerin ne olduğu belirtilmiştir. Bu maddeyi unsurlarına ayırıp, VUK’nun 30. maddesiyle bağlantı kurmak suretiyle incelediğimizde, ortaya şu sonuçlar çıkmaktadır:
· Defter ve kayıtlarda hesap ve muhasebe hileleri yapma (USULSÜZ VE KARIŞIK),
· Gerçek olmayan kişi veya kurumlar adına hesap açma, belge düzenleme (USULSÜZ VE KARIŞIK),
· Defterlere kaydı gereken işlemleri başka ortamlara kaydetme (Örneğin, cari hesapların tutulduğu özel defterler, kayıtdışı işlemlerle ilgili tahsilatlar veya çekler), (NOKSAN Kayda, Hem de USULSÜZ ve KARIŞIK olma durumuna birer örnektir),
· Defter, kayıt ve belgeleri tahrif etme veya gizleme (NOKSAN),
· sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanma (USULSÜZ VE KARIŞIKLIK),
· Sahte belge düzenleme veya kullanma (USULSÜZ ve KARIŞIK),
· Defter veya belgelerin tahrif etme, yaprakları koparma veya değiştirme vb. hallerde bulunma (NOKSAN, KARIŞIK VE USULSÜZ OLMA),
· Satışlarını gizleme veya faturasız satışlar/alışlar yapma (NOKSAN, USULSÜZ ve KARIŞIK OLMA).
Yukarıdaki hallerin olması ve bu hallerin inceleme raporu ve ispat edici ekleriyle birlikte ile tespit edilmesi durumunda, yukarıdaki madde hükmünden de anlaşılabileceği gibi mükellefin, evrak ve kayıtların vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine imkan vermeyecek derecede, noksan, usulsüz ve karışık olduğu sonucuna varılacaktır.
Aynı şekilde kasa hesabının ters bakiye vermesi veya kasa da ticari örf ve adetlere aykırı bir şekilde yüksek meblağlar bulundurulması durumunu da, yukarıdaki hükümlere ekleyerek, Re’sen takdire bir gerekçe olarak gösterebiliriz. Nitekim, Danıştay 4. Dairesinin, 18.06.1979 tarih, 1978/4002 Esas-1979/1869 Karar No’lu kararında; “kasa hesabı aktif karakterli bir hesap olup, kasaya giren paradan daha fazlasının çıkacağı düşünülemeyeceğinden, bu hesabın alacak bakiyesi vermesi defter kayıtlarının sağlıklı bir vergi incelemesine yeterli olmadığının kanıtı sayılacağından re'sen takdire gidilmesinde yasaya aykırılık görülmediğine” açıklamasına/yorumuna yer verilerek, VUK’nun 30/4. maddesinde yer alan “Defter kayıtları ve bularla ilgili vesikalar, vergi matrahının doğru ve kesin olarak tespitine imkan vermeyecek derecede noksan, usulsüz ve karışık olması dolayısıyla ihticaca Salih bulunmazsa” hükmüyle bağlantı kurulmuştur.
Eğer kasa hesabı ters bakiye verirse veya kasada ticari örf ve adetlere aykırı bir şekilde sürekli olarak yüksek meblağlar bulundurulursa (Danıştay 7. Dairesinin, 1999/2671 Esas No, 2000/3 Karar No’lu kararında, “Sermayesine yakın bir miktarda parayı, bir yıl boyunca kasasında bekletmesinin iş kolunun özelliğine ve ekonomik icaplara uymaması nedeniyle, kurum kazancının gizlendiği sonucuna varılıp, kasada atıl olarak bırakılan para miktarı esas alınarak davacı Şirket adına cezalı tarhiyat yapılmasında isabetsizlik bulunmadığı” ile ilgili kararı örnek olarak verilebilir.):
· Kasa hesabının, 1 Sıra Nolu Muhasebe Sistemi Genel Tebliği’nde de belirtildiği gibi, borç bakiyesi veya sıfır bakiye vermesi gerekmektedir. Zaten, bir masrafın yapılabilmesi için kasada belirli bir miktar paranın olması veya yapılan işlemin kredili olarak yapılması gerekmektedir. Aksi halde, olmayan bir paranın harcanması gibi, mantıksız bir durum ortaya çıkar.
· Veya, şu şekilde düşünülebilir !
- Bazı tahsilatların defterlere işlenmemesi,
- Bazı mal/hizmetlerin belgesiz olarak (kayıtdışı) satılması,
- Kasa hesabının alacak bölümüne işlenen işlemlerin, gerçekte olup olmadığı izlenimi yaratması, yani kasa hesabından çıkışların gerçek olmadığı,
- Hem tahsilat hem de ödeme gerektirsen, birden fazla evrak/işlemin mükellefin tuttuğu tasdiksiz defter, kayıt, bilgisayar ortamına kaydedilmesi fakat, resmi defter veya kayıtlara geçirilmemesi,
- Ortakların işletme ile ilgili tahsilatları, işletmenin kişiliğinden bağımsız hareket ederek kendisinin tahsil etmesi ve bu paraları resmi kayıtlara geçirmeden kendisinin kullanması,
- Defterlere kayıt yapılırken, kasten veya ihmalen başka hesaplara kayıt yapılması,
- Kasa hesabına işlenen giriş ve çıkışların gerçeği yansıtmadığı gibi birçok ihtimal akla gelebilir.
Yukarıdaki örnekleri incelediğimizde hepsinin de, VUK'nun 30/4 maddesinde Re'sen takdirle ilgili olarak belirtilen, NOKSAN, KARIŞIK VE USULSÜZ olma hali ile tamamen örtüştüğü görülmektedir. Danıştay 4. Dairesinin, 15.04.1987 Tarihli, 1986/1546 Esas No, 1987/1382 Karar No’lu bir başka kararında, “Kasa giriş ve çıkışlarının sıhhatli olmadığının tesbit edilmesi halinde olayda re'sen takdir sebebinin varlığının kabul edilmesi gerekir.” şeklinde bir yoruma gidilerek, söz konusu durumun re’sen takdir nedeni olduğu ifade edilmiştir.
Dolayısıyla, Kasa hesabının (-) bakiye vermesi, Re'sen takdir nedenidir.
III. SONUÇ
Yazının II. Bölümünde belirtilen hususların tespiti durumunda, bu tespitler, re’sen takdirin delili/dayanağı olacağından, Vergi Usul Kanunu’nun re’sen takdirle ilgili 30. maddesinde hükümlerine göre re’sen takdire sebebiyet verebilecektir.
Mükelleflerin kasa ile ilgili işlemlerine dikkat etmesi, özellikle de işletmenin büyüklüğü ve iş hacmi gözönünde bulundurularak, yıl içindeki kasa hareketlerini ve bakiyelerini sıkı bir şekilde takip etmeleri, aşırı dalgalanmaların veya meblağların önüne geçilmesi gerekmektedir.
15.05.2006
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.