Bilindiği üzere ülkemizde İşsizlik sigortası fonu 2000 Yılında oluşturuldu ve 2 yıl boyunca fonda birikim oluşmaya başladı. 2002 Yılının Mart ayından bu yana yani 20 yılı aşkın bir süredir de işini kendi kusuru dışında bir nedenle kaybedenlere belirli bir prim ödeme gün şartı koşulunda bu fondan ödeme yapılıyor.
Türkiye İş Kurumu tarafından yönetilen Fon aradan geçen bu sürede ciddi birikimlere ulaşmakla birlikte gerek yararlanma koşullarının ağırlığı, gerekse ödeneklerin tutar ve süre yönünden yetersiz oluşu ile ilgili olarak çok eleştirildi. Ancak bu koşullarda herhangi bir esnemeye gidilmedi. Pandemi döneminde geçici olarak kısa bir süre için prim ödeme gün sayısına esneklik getirilse de daha sonra yine mevcut uygulamaya dönüldü.
Diğer taraftan emek cephesi tarafından fonun işsizlere değil ağırlıklı olarak işveren teşvikleri için kullanıldığı ve giderek eritildiği eleştirilerini de göz ardı edemeyiz.
Fona ilişkin bu kısa bilgilerin ardından şimdi dilerseniz başlığımıza konu olan ve Yargıtay’ın bu yıl içinde verdiği ilgimizi çeken kararına bakalım.
Konu özetle şöyle:
İşveren tarafından haklı fesih gerekçesiyle işten çıkarılan bir işçi bu feshe karşı dava açarak davayı kazanıyor. Bu arada dava sürecinde bir suçtan dolayı hükümlü duruma düşüyor. İşten çıkışı işveren tarafından 25/2 yani İşverenin haklı nedenle feshi şeklinde yapıldığı içinde işsizlik ödeneğinden yararlanamıyor. Ancak işverene açtığı davayı kazanması ile birlikte işsizlik ödeneğine de hak kazanacağından Türkiye İş Kurumundan vasisi vasıtası ile işsizlik ödeneği talep ediyor.
Kurum tarafından başvurunun süresinde olmaması ve bizzat yapılmaması nedeni ile işsizlik ödeneği talebi reddedicdxyor. Bunun üzerine konu yasal husumete dönüşüyor ve hükümlü kişi vekili aracılığı ile Kuruma dava açıyor.
“Davalı kurum vekili cevap dilekçesinde; müvekkili Kuruma yapılan başvurunun başvuru hakkına sahip davacı tarafından yapılmadığını, işsizlik ödeneği işlemlerinin sonuçlandırılmasını müteakip vasiye ödenmesini içeren dilekçenin haklı olarak işleme alınmadığını savunarak davanın reddini istemiştir.”
İlk derece mahkemesi davanın dava şartı yokluğundan reddine karar vermiş. Bunun üzerine Davacı vekili dosyayı istinafa götürmüştür.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde; işsizlik ödeneğine süresinde başvurulmamasının müeyyidesinin gecikilen süre kadar ödenekten mahsup edilmesi olduğunu, mücbir sebebin varlığı hâlinde ise mahsubun yapılamayacağını, vasi tarafından yapılan başvurunun kanuni zorunluluktan dolayı kabul edilmesi gerektiğini ve dilekçede belirttiği diğer hususları ileri sürerek İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasını istemiştir.
Bölge idare mahkemesi ise davacı işçiyi haklı bularak kararında özetle şöyle demiştir:
“Kanuni zorunluluktan dolayı davacı adına vasinin işsizlik maaşına başvurabileceği açıktır. İşsizlik ödeneğinde hak sahibi işsiz kalan davacı olup, vasi adına ödenmesi mümkün değildir. Ancak kısıtlı davacıya bağlanması durumunda işsizlik ödeneğini davacı adına tasarruf etme yetkisine sahip olan vasinin, salt el yazılı dilekçesinde ki "vasisine ödenmesi" ibaresine önem atfetmek suretiyle davacının işsizlik ödeneğinden yararlandırılmamasına yönelik Kurum işlemi yerinde değildir. Bu nedenle, davacının işsizlik ödeneğine hak kazandığına ve faizi ile birlikte davalı Kurumdan alınarak davacıya ödenmesine ilişkin davanın esası hakkında yeniden karar vermek gerekmiştir." gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (2) nci alt bendi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılmasına ve yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.”
Kurum vekili Bölge idare mahkemesinin bu kararını temyiz yoluna götürünce de son sözü artık Yargıtay söylemiş ve özetle aşağıdaki gibi hüküm kurmuştur:
“ Somut uyuşmazlıkta; Bölge Adliye Mahkemesi tarafından davanın kabulü ile "Davacıya işsizlik ödeneğinin bağlanmamasına yönelik Kurum işleminin iptali ile vasinin 30.07.2019 tarihli dilekçesi doğrultusunda davacının işsizlik ödeneği almaya hak kazandığının tespitine ve ödenmeyen işsizlik ödeneğinin ödenmesi gereken tarihlerden itibaren yasal faizi ile birlikte davacıya ödenmesi gerektiğinin tespitine," dair hüküm kurulmuştur. Ancak dava dilekçesinin sonuç kısmında, Kurum işleminin yerinde olmadığının tespiti ve iptali ile bağlanması gereken işsizlik ödeneğinin gecikme süresince işleyen faizi ile birlikte ödenmesi talep edilmiştir. Dava dilekçesindeki bu açıklama çerçevesinde bakıldığında açılan dava; Kurum işleminin iptali ile işsizlik ödeneğinin ödenmesine yönelik eda davasıdır.
4. Mahkemece yapılacak iş, 6100 sayılı Kanun'un 31 inci maddesinde belirtilen "Hakimin Davayı Aydınlatma Ödevi" çerçevesinde talep edilen işsizlik ödeneği miktarını, davacı tarafa açıklattırarak gerekirse harçlarını tamamlatmak ve varsa işsizlik ödeneğinin hüküm altına alınmasına dair karar vermektir.” (Y. 9. H. D. E. 2022/6771 - K. 2022/8224 T. 23.06.2022)
Hükümlü bir kişinin kısıtlı durumda olduğu için yasal süresinde ve bizzat kuruma başvuru yapamayacağı açıktır. Buna karşın bu kişinin hakkı olan işsizlik ödeneği karşısında Kurumun katı mevzuatçı ve anlamsız direnişi ilginçtir. Netice itibarı ile geç ve güç olsa da kısıtlı durumda olan kişinin işsizlik ödeneğini alabilmesi sevindirici olmakla birlikte ortada mücbir sebebin var olmasına karşın konunun bu kadar uzaması ve mahkemelere yük olması ilginçtir.
09.01.2023
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> YIL SONU KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL yerine 999 TL + KDV
Ayrıntılar için tıklayın.
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.