YAZARLARIMIZ
Harun Açıkgöz
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
info@vizyonersmmm.com.tr



Şirketlerin Kar Dağıtım Politikaları ve Vergisel Boyutu

Giriş

Kurumlar Vergisi Beyannamelerinin verildiği, bilançoların açıklandığı, dağıtılabilir karların tespit edildiği bu dönemlerde özelliklede adat faizleri için yaklaşık %50’lerin konuşulduğu bu zamanlarda şirket ortakları için kar dağıtım kararı alınırken izlenecek politikalara değinmek ve derinlemesine bir bakış açısı sunmak istiyorum.

Kâr payı, pay sahipleri ile kara katılan diğer kimselere dağıtılmasına karar verilen ve bunların her birine düşen payı ifade eden bir terimdir.  Diğer bir tanımlamaya göre kâr payı hakkı, kanun ve esas sözleşme hükümlerine veya genel kurul kararlarına göre dağıtılmaya tahsis edilen yıllık kara veya dağıtılmaya tahsis olunan yedek akçelere pay sahibinin katılma hakkıdır. Buradan hareketle, işletmelerin kar dağıtım politikalarını belirleyen birçok faktörün varlığından söz etmek mümkündür. Bu faktörler hem işletmeye bağlı hem de işletmenin dışında meydana gelen faktörlerdir.

İşletmelerin kâr payı dağıtımında etkili olan faktörlerden biri de vergi uygulamalarıdır. Farklı vergi oranları ve kurallar, işletmelerin kâr dağıtımı konusunda farklı kararlar almasına neden olabiliyor. Öte yandan, bir firmanın piyasa değeri; yaptığı yatırımlara, finansman tercihlerine ve kâr dağıtım kararlarına göre değişebiliyor. Finans alanında uzun süredir tartışılan konulardan biri, vergi uygulamalarının kâr dağıtım kararlarını gerçekten etkileyip etkilemediği ve kâr dağıtım politikasının hisse senedi fiyatı üzerinde bir etkisi olup olmadığıdır. Her ne kadar bu konuda fikir ayrılıkları olsa da uygulamada kâr dağıtımının hisse fiyatlarına etkisini ölçmeye yönelik bazı değerleme modelleri geliştirilmiştir. Yapılan çalışmalara bakıldığında, çoğu zaman vergi düzenlemelerinin kâr dağıtım politikalarını ve dolaylı olarak da şirket değerini etkilediği sonucu ortaya çıkmıştır.

Temettü Alan Ortak Açısından Vergisel Boyut

Şirketler kâr payı dağıttıklarında, yatırımcılara temettü öderken önce bir vergi kesintisi yaparlar. Bu kesintiye stopaj denir ve oranı şu anda %15’tir. Şirket, dağıttığı brüt temettü tutarının %15'ini vergi olarak keser ve devlete öder. Yatırımcı ise bu kesinti yapıldıktan sonra kalan tutarı alır.

Gerek Borsa İstanbul’da (BİST) işlem görenler ve gerekse aile şirketlerinden tahsil edilen kâr payları aynı esaslara tabidir. Gelir Vergisi mevzuatımıza göre, tam mükellef gerçek kişilerin Anonim Şirket veya Limited şirketlerden elde ettiği kâr payı “menkul sermaye iradı” olarak yıllık beyan esasında Gelir Vergisi’ne tabidir (G.V.K. Madde 75). Şirketin genel kurulu kâr dağıtımına karar verdikten sonra bu kâr kısmının ortaklarına nakden veya hesaben dağıtıldığı zaman temettü geliri elde edilmiş olur. Vergiyi doğran olay gerçekleşmiş olur. Kişinin bunu tahsil edip etmemesi sonucu değiştirmez. Kanunu’na göre; tam mükellef kurumlardan elde edilen kâr paylarının yarısı gelir vergisinden istisna olup “istisna edilen tutar dâhil toplam temettü” üzerinden şirketçe yapılan stopajın tamamı, beyan edilen temettü üzerinden hesaplanan vergiden mahsup edilir.

Kurumların dönem karlarını veya yedek akçelerini (Kâr Yedekleri) sermayelerine eklemeleri halinde gerçek kişi ortaklarca alınan bedelsiz hisse senetleri ise kâr payı(=temettü) geliri sayılmamakta ve vergi beyanına konu olmamaktadır.

Beyan sırasında önemli bir avantaj vardır: Temettü gelirinin yarısı vergiden istisna edilir. Yani sadece kalan yarısı üzerinden gelir vergisi hesaplanır.

Yukarıda bahsettiğimiz üzere, elde edilen brüt kâr payının yarısı ½ gelir vergisinden istisnadır. Beyan edilecek %50’lik temettü üzerinden hesaplanan vergiden şirketçe yapılan kâr payı vergi kesintisinin tamamı mahsup edilmektedir. Yürürlükteki Mevzuata göre şirketler kâr dağıttıkları sırada gerçek kişilerde (ve dar mükelleflerde) %15 vergisi kesintisi yaparlar.

Kar Dağıtımı ve Dağıtım Politikası

İşletmelerin dönem sonu karı olarak elde ettiği karın bir bölümünü pay sahipleri veya ortaklarına dağıtmasına 'temettü" veya 'kâr payı dağıtımı" adı verilmektedir. Kar dağıtım politikası, işletmelerin elde ettiği net karın ortaklar ve dağıtılmamış kar kalemi ve yedek akçeler arasındaki dağılımını belirleyen bir politika olarak tanımlanmaktadır İşletmeler, pay senetlerinin piyasa değerlerini arttırmaları veya en azından koruyabilmeleri için ortakların beklentileri doğrultusunda, belli bir orandaki kâr payını dağıtmak zorunda kalmaktadırlar. Bu dağıtım en genel şekliyle ya nakit olarak ya da yeni pay senedi ihraç edip eski pay senedi sahiplerine bedelsiz hisse senedi verilmesi şeklinde olabilmektedir. Böyle olmakla birlikte işletmeler, bazen de oto finansman amacıyla karın bir kısmını işletmede bırakma yoluna gitmektedirler. İşletmede bırakılan karlar da daha sonra belli amaçlar doğrultusunda dağıtılabilmektedir.

İşletmeler, kar dağıtımının kendi gelecekleri açısından önemine inanarak kendi görüşleri doğrultusunda bir kar dağıtım politikası belirlemektedirler. Bu nedenle uygulamada, kar dağıtımı konusunda işletmelerin farklı politikalara sahip oldukları görülmektedir. Kar dağıtımı konusunda tutucu davranarak karların aşırı şekilde işletmede bırakılması yani, çok az miktarlarda kar dağıtımı, işletmenin pay senetleri değeri üzerinde olumsuz etkide bulunarak hisse senedinin piyasa fiyatının dolayısıyla firmanın piyasa değerliliğinin azalmasına yol açmaktadır. Bu nedenle işletmeler, kendi finansal yapıları ve gelecekle ilgili yatırım planlarını da dikkate alarak en azından belli ölçülerde istikrarlı ve sürekli bir şekilde kar dağıtmayı sürdürmeye çalışmaktadırlar.

İşletmelerin kâr payı dağıtım politikalarını etkileyen bazı faktörlerin bulunduğundan yukarıda söz ettik. Kâr payı dağıtımına yönelik karar verme aşamasında firma yönetimi gerek işletme içi gerekse işletme dışı birtakım sınırlamaları ve güçlükleri de dikkate almak zorundadır.

İşletmelerin kâr payı dağıtım politikalarını etkileyen faktörlerden birisi de vergi uygulamalarıdır. Değişik vergi oranları ve uygulamaları, işletmeleri kar dağıtım politikaları konusunda değişik tutumlar içerisinde bırakabilmektedir.

Türk hukukunda kar dağıtım politikası, Türk Ticaret Kanunu (TTK) ve Sermaye Piyasası Kanunu (SPK)'da düzenlenmiştir. Anonim şirketlerde bilanço karını tevzi konusunda TTK bazı esaslar koymuştur. Sermaye Piyasası Kanunu ise, halka açık şirketlerde kar dağıtımına ortaklar lehine bazı hükümler getirmiştir. Öncelikle her iki kanuna göre de kar dağıtılabilmesi için bilanço da karın oluşması gerekmektedir. Genel kurul karar verirse, her iki halde de şirketler bilançoda kar gözükmese bile birikmiş ihtiyatlardan kâr payı dağıtabilirler. Ancak, bu konuda hiçbir kanun şirketleri zorlamamaktadır.

Kâr Payı Dağıtımına Yönelik Karar Verme Aşamasında Dikkat Edilmesi Gerekenler

1- Geçmiş Yıl Zararlarının Durumu:

Şirketler, kâr dağıtımına karar vermeden önce geçmiş yıllardan kalan zararları gözden geçirmelidir. Eğer geçmiş yıllarda zarar edilmişse, bu zararlar yeni dönem kârından mahsup edilmelidir. Yani önce zararlar kapatılır, kalan bir kâr varsa dağıtım gündeme gelir. Aksi takdirde zararlar dururken kâr dağıtmak hem hukuki hem de mali açıdan sorunlara yol açabilir.

2- Nakit Akışı ve Likidite Analizi:

Şirketler dönem sonunda kârlı görünse bile, bu kârın gerçekten kasada veya banka hesaplarında nakit olarak bulunup bulunmadığı çok önemlidir. Çünkü kâr muhasebe üzerinde görülebilir, ancak kâr payı dağıtımı nakit ödemeyi gerektirir. Nakit akışı zayıfsa veya ciddi tahsilat sorunları varsa, kâr payı dağıtımı işletmenin finansal dengesini bozabilir.

3- Yatırım ve Büyüme Planları:

Şirketin kısa ve orta vadede büyüme hedefleri varsa, yeni projeler, teknoloji yatırımları veya kapasite artışı gibi planlar için öz kaynaklara ihtiyaç duyulabilir. Bu gibi durumlarda şirket, elde ettiği kârı tamamen veya kısmen işletme içinde tutarak yatırımlara yönlendirmeyi tercih edebilir. Bu yaklaşım, şirketin uzun vadeli değerini artırabilir.

4- Ortakların ve Yatırımcıların Beklentileri:

Özellikle çok sayıda ortağı olan veya halka açık şirketlerde, yatırımcılar düzenli ve tatmin edici bir kâr payı beklentisi içindedir. Şirketlerin bu beklentiyi dikkate alarak karar vermeleri önemlidir. Aksi halde düşük kâr payı dağıtımı, ortakların güven kaybına ve hisse senedi fiyatlarının düşmesine yol açabilir.

5- Sermaye Yapısı ve Öz Sermaye Güçlendirme İhtiyacı:

Şirketler, finansal sağlamlıklarını korumak için bazen kârlarını dağıtmayarak öz sermayelerini güçlendirme yoluna gidebilirler. Özellikle ekonomik dalgalanmaların yoğun olduğu dönemlerde, güçlü bir öz sermaye yapısı, şirketi dış şoklara karşı daha dayanıklı hale getirir.

6- Piyasa Koşulları ve Ekonomik Ortam:

Faiz oranlarının yüksek olduğu, enflasyonun arttığı veya ekonomik belirsizliklerin yoğunlaştığı dönemlerde şirketlerin kâr dağıtımı konusunda daha temkinli davranması gerekebilir. Ekonomik ortamın istikrarsız olduğu zamanlarda, elde edilen kârı içeride tutmak ve finansal sağlamlığı korumak daha akıllıca bir strateji olabilir.

7- Kredi Sözleşmeleri ve Borç Yükümlülükleri:

Bazı banka kredileri ve finansal borç sözleşmeleri, şirketlerin belirli finansal oranları korumasını şart koşabilir. Örneğin, belirli bir borç/öz se

rmaye oranını aşmamak gibi. Bu şartlar, aşılması durumunda kâr dağıtımına kısıtlama getirebilir. Bu nedenle şirketler kredi yükümlülüklerini de analiz ederek kâr dağıtım kararı vermelidir.

8- Kurumsal Yönetim İlkeleri ve SPK Düzenlemeleri:

Halka açık şirketler için Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) kâr dağıtımına ilişkin belirli ilke ve kurallar getirmiştir. Şeffaflık, adillik ve hesap verebilirlik gibi kurumsal yönetim ilkeleri çerçevesinde kâr dağıtım kararlarının gerekçeleri yatırımcılarla paylaşılmalı, karar süreci açık ve net olmalıdır.

9- Rasyolar:

Özkaynaktan çekilen paranın aktif karşısındaki oranı, yeterliliğinin doğru tespit edilmesi, dağıtım sonrası hazır değerlerden çekilen paranın cari oran ve nakit orana etkileri içinde ayrıca uzmanlara danışılması gerekmektedir.

Sonuç

İşletmelerin temel amacı kâr elde etmek, yani ortaklarının servetini artırmaktır. Özellikle anonim şirketler, dönem sonunda elde ettikleri kârın bir kısmını işletme içinde farklı amaçlarla kullanmak için tutarken, kalan kısmı da ortaklarına dağıtırlar.

Kâr dağıtım politikası, işletmelerin net kârlarını ortaklara dağıtmak ile işletme bünyesinde yedek akçeler ya da dağıtılmayan kârlar olarak bırakmak arasındaki oranı belirleyen bir stratejidir. Bu politikayı etkileyen önemli faktörlerden biri de vergi uygulamalarıdır. Farklı vergi düzenlemeleri, şirketlerin kâr dağıtımı konusunda farklı tercihler yapmasına yol açabilmektedir. Özellikle sermaye piyasalarının gelişmiş olduğu ülkelerde, bireysel yatırımcılar, kurumsal yatırımcılar ve vergi muafiyeti bulunan kuruluşlar için kâr payı ve sermaye kazançlarına farklı vergilendirme kuralları uygulanmaktadır. Bu farklılıklar da şirketlerin kâr dağıtım kararlarını doğrudan etkiler.

Bunun yanında, vergi oranlarında yapılan değişiklikler de işletmelerin dağıtılabilir kârlarını etkiler. Gelir ve kurumlar vergisi oranlarının artması, şirketlerin dağıtılabilir kârlarını azaltır ve dolayısıyla dağıtılan kâr payı miktarını düşürür. Kâr paylarındaki bu azalma, hisse senedi fiyatlarını ve dolayısıyla şirket değerini olumsuz etkileyebilir. Çünkü araştırmalar, yüksek kâr payı dağıtan şirketlerin hisse senetlerinin, düşük kâr payı dağıtan şirketlerin hisse senetlerine göre daha fazla değer kazandığını göstermektedir. Bazı şirketler ise, vergi sonrası kâr elde etmelerine rağmen, geçmiş yıl zararlarını kapatmak veya öz sermayelerini güçlendirmek amacıyla kâr payı dağıtımı yapmayabilirler.

Tabi burada akla şirket ortakları nasıl geçiniyor sorusu gelecektir. Şirket ortaklarının çektikleri paraları geri öderken ciddi adat faizine mahsur kalacak olması üzerine birde KDV tahakkuku gibi uygulamalar nedeni ile kar dağıtımı daha cazip hala gelmiştir.

Önerime gelirsek,

Gelir İdaresinin %15 olan Kurum Stopaj oranını düşürmesi, buna belirli bir tarih vermesi ve ½ olan temettü istisnasının oranının artırılması kısa vadede hazineye ciddi bir katkı sunacağı gibi bilançolarda alacak olarak bekleyen, aslında fiktif haldeki ortaklardan alacaklar hesabının da mümkün olduğunca azalmasını sağlayacak ve başta bağımsız denetçiler olmak üzere bilanço rasyoları üzerinden karar veren yatırımcılar ile finans kurumlarının da doğru verilere ulaşmasını sağlayacaktır.

KAYNAKÇA:

-Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Y.2001, C.6, S.1 s.55-71. Arş.Gör.Dr.Yusuf DEMİR.

-Gelir Vergisi Kanunu

-Kurumlar Vergisi Kanunu

-Sermaye Piyasası Kanunu

-Türk Ticaret Kanunu

28.04.2025

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.

>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL + KDV  Ayrıntılar için tıklayın.

GÜNDEM