YAZARLARIMIZ
Harun Açıkgöz
Serbest Muhasebeci Mali Müşavir
Bağımsız Denetçi
info@vizyonersmmm.com.tr



Ticari Kar ve Mali Kar Kavramları Üzerine Derinlemesine Bakış

Giriş

Kurumlar vergisi beyannamelerinin verildiği bu dönemde iş insanları açısından en fazla irdelenen konu olan ve ödenecek vergileri doğrudan ilgilendirirken şirket kredibilitesi açısından da hayati öneme sahip kriterlerin başında gelen Ticari Kar ile Mali Kar hakkında bu makaleyi yazma gereği duydum.

Kâr kelimesi aslında tek bir anlama gelse de işletmeyle ilgili farklı taraflar için farklı anlamlar taşıyabiliyor. Örneğin, devlet için önemli olan “mali kârken, işletmenin kendisi için asıl olan “ticari kârdır. Ama unutmayalım ki bir işletmenin resmi olarak varlık kazanması, yani tüzel kişilik haline gelmesi kanunlarla olur. Bu kanunları da devlet yapar. Bu yüzden, bir işletmenin sadece ortaklarına değil, aynı zamanda devlete de ait olduğunu aslında ortak olduğumuzu söyleyebiliriz. Ortaklar işletmenin ayakta kalmasını ne kadar istiyorsa, devlet de aynı şekilde hem ekonomik dengeyi korumak hem de kendi sürekliliğini sağlamak için işletmelerin yaşamasını ister.

Kavramlar üzerine değerlendirme

Mali kâr ve ticari kâr birbirinden farklı kavramlardır. Bu iki kârın birbirinden farklı olmasının temel nedeni farklı esaslar dikkate alınarak hesaplanmalarıdır. Mali kâr vergi kanunlarında yer alan düzenlemeler sonucunda tespit edilen kârdır ve genelde verginin matrahını da teşkil eder. Bu aşamada ticari kâr ile mali kâr arasındaki en önemli farklılık ticari kârın tespitinde indirim konusu yapılabilen bazı giderler, vergi uygulaması açısından kanunen kabul edilmeyen gider niteliğine sahiptir ve mali kârın tespitinde dikkate alınmaz. Mali kâr ile ticari kâr arasındaki farklılık gider yönünden olduğu kadar gelir yönünden de mevcuttur. Vergi uygulaması açısından bazı kazanç ve iratlar vergiden istisna tutulmuştur. Dolayısıyla mali kârın tespitinde bu kazançlar vergi matrahına dahil edilmeyecektir. Oysa bu kazançlar ticari kârın içinde yer alabilecektir.

Genel değerlendirme

Muhasebe işlemlerinin kayıt altına alınması işletmelerin sosyal sorumluluk ilkesi gereği yapılır. Sosyal sorumluluk işletmelerin mal ve hizmet üretimi yaparken toplumum tüm taraflarına fayda sağlaması ile tanımlanabilir. Satıcılardan hammadde, teçhizat ve diğer işletme malzemelerini alarak ekonomiyi hareketlendirmesi, işçi çalıştırıp ücret ödemesi yaparak toplumun satın alma gücünü arttırması, banka ve kredi veren kuruluşlara faiz ödemesi yaparak ülkenin sermaye ihtiyacını sağlayan kuruluşların güçlenmesini sağlaması, ortaklara kâr vererek yine ülkenin sermaye ve müteşebbis gücünü arttırması, toplumun mal ve hizmet ihtiyacını karşılayarak toplum refahını arttırması, devlete vergi vererek ülkenin gücünü ve gelişmişliğini arttırması bu faydalardan birkaçıdır. Her ne kadar durum böyle olsa da aslında işletme için taraf olan herkes işletme faaliyetlerinden gerekli olan payı elde etmek isteyecektir. İşletme için taraflar; ortak, devlet, kredi veren kuruluşlar, tedarikçi firmalar, çalışanlar, yöneticiler, yatırımcılar, tüketiciler vb.dir. Her bir tarafın işletmelerden beklentileri kâr üzerinden payını almaktır. Ortak temettüsünü, devlet vergisini, kredi veren kuruluşlar faizini, tedarikçiler satış bedellerini (işletmemiz için satış maliyetleri), çalışanlar ve yöneticiler ücret ve primlerini talep etmektedir. Bu durum tüzel kişiliğe sahip işletmenin aslında kişilik kavramına kanıt niteliği de taşımaktadır.  İşletmenin tüzel kişiliğe sahip olması kanunlarla olmaktadır. Yani birkaç müteşebbis bir araya gelerek işletme kurmak için mutlaka devletten izin alması gerekir. Bu durum devletin işletmelerin gerçek sahibi olduğunu bize gösterir. Ortaklar işletmenin tüzel kişiliği karşısında taraftır ve işletmenin “dış” taraflarındandır. Sorumlulukları sadece malî sorumluluktur. İşletme faaliyetlerinden cezaî sorumlulukları yoktur. Devlet izninin dışında kaçak olarak yapılan faaliyetlerin anında devlet tarafından cezalandırılması ve işletmeye kayyum atanması devletin işletmenin gerçek sahibi olduğuna kanıt niteliği taşır. Devletin (Kurumlar vergisi oranı) kâra %25 ortak olması (Sermaye şirketleri için) aslında bu durumun bir göstergesidir. O zaman devlet kârın nasıl dağıtılacağına da karar verecektir. Yani muhasebe biliminde vergi kanunlarınca belirlenmiş kâr dağıtım ölçüleri vardır. I. Tertip yasal yedek akçe, I. Yasal temettü, II. Tertip yasal yedek akçe, statü yedeği, olağanüstü yedekler vb. bunlardan birkaçıdır. İşletmenin kontrolü kısmı olarak devletin kontrolündedir. 

Devlet vergisini talep ederken işletmenin elde ettiği kâr üzerinden değil kendisinin belirlemiş olduğu kurallar çerçevesinde hesaplanan kâr üzerinden vergisini talep etmektedir. Bu amaçla her ne kadar muhasebe standartlarına uygun kayıt altına alınmış olsa bile muhasebe kârı, vergilendirmede bu kârı etkileyen ve devletin ilgili yasalarına uygun belirlenmiş kâr olarak belirlenmelidir. Bu şekilde düşünüldüğünde kârın işletmelere ve devlete göre farklılık gösterdiği ve vergilendirmede esas devletin belirlediği kâr olduğu görülebilmektedir. Bundan dolayıdır ki muhasebenin elde ettiği kâr ile devletin belirlediği kâr farklıdır.

Muhasebe Kârı, Ticari Kâr, Mali Kârın Tanımı ve Farklılıkları

İşletmelerin tutmuş olduğu muhasebe kayıtları kurallara ve tek düzene sıkı sıkıya bağlıdır. Muhasebe kayıtları geçmişte Muhasebe Sistemi Uygulama Genel Tebliği (MSUGT) hükümleri çerçevesinde işletmenin gerçek durumunu yansıtacak şekilde tutulurken, günümüzde Kamu Gözetim Kurumunun görevlendirilmesi ile Türkiye Muhasebe Standartları ve Türkiye Finansal Raporlama Standartları kapsamında bu kurallar genişletilmiştir. İşte genel tebliğler ile aslında işletme faaliyetleri sonucunda tutulan muhasebe kayıtlarının devlet müdahalesi ile nasıl tutulacağına dair kurallar belirlenmekte aynı zamanda bu kurallar içerisinde vergilendirmenin de nasıl yapılacağı sıkı bir şekilde anlatılmaktadır. Bunun sebebi devletin işletmeler için taraf olmasıdır. İşletmenin kişiliği kavramı gereği işletmelerin tüm taraflardan bağımsız bir kişiliği mevcuttur. İşletmeler devletin belirlemiş olduğu kurallar çerçevesinde kurulur. O zaman devlet bu kuruluş aşamasının tarafı olduğundan kârdan kendisine pay istemekte ve buna sermaye şirketleri için kurumlar vergisi denilmektedir. Şahıs şirketleri için ise zaten gelir vergisine tabi ticari kazançlar üzerinden vergilendirme yapılmaktadır. Bu durumda devlet işletmenin kayıtlı olmayan fiili sahiplerindendir ve payı da sermaye şirketlerinde %25, şahıs şirketlerinde ise %15 ila %40 arasında kazanca göre artan oranlıdır diyebiliriz.

O zaman devlet belirlenen kârın doğruluğuna nasıl inanacaktır sorunu ortaya çıkmaktadır. Bu sorunu serbest muhasebeci mali müşavirler ve yeminli mali müşavirlerle çözerken, verginin hesaplanmasını da sıkı kurallara bağlayarak bu kişiler tarafından yapılması gerektiğini belirlemiştir.  Konuya bu çerçevede baktığımızda işletmelerin hesaplamış olduğu kâr devlet için farklıdır diyebiliriz. Yani işletme o dönem zarar etmiş olsa da aslında devlet için kâr etmiş olabilir ve hatta vergi veriyor olabilir.

Örneğin işletmenin olağan kârı 100.000 TL iken olağandışı gideri 110.000 TL (vergi ve diğer para cezaları olduğunu varsayarsak) ise oluşan 10.000 TL’lik zarar işletmenin tüm tarafları (devlet hariç) için zarar olur. Ancak oluşan 110.000 TL’lik gider devlet için gider olarak kabul edilmemektedir. Bu durumda işletmenin 100.000 TL kârda olduğu belirlenip devlet tarafından %25 kurumlar vergisi talep edilir.

İşte bu durumda hangi kâr neyi ifade ediyor sorusuna cevap bulmak gerekir.  İşletmeler yukarıda yazılan gerekçelerle elde ettiği gelirler ile bu gelirleri elde etmek için katlandığı giderleri ayrı ayrı göstermek ve gelir-giderler arasında ki farkları da gelir tablosunda çeşitli kârlar üzerinden göstermek zorundadır. Örneğin Brüt kâr, faaliyet kârı, olağan kâr, dönem kârı ve dönem net kârı ayrı ayrı gösterilmelidir. Bu ayrımdaki amaç; “brüt kâr” yöneticileri ve çalışanları ilgilendirmesi; “faaliyet kârı” kredi veren kuruluşlar ile faiz talep eden tarafları ilgilendirmesi; “olağan kâr” faiz sonrası kârdır; “dönem kârı” devletin vergi talep ettiği kâr olmasıdır. Son olarak “dönem net kârı” ortakların baktığı ve temettü talep ettiği kârdır. İşte devlet dönem kârından sonra belli bazı kuralları işletmektedir. Bundan dolayı dönem kârı işletmeler için “Ticari Kâr” iken devlet için kuralların uygulanacağı kârdır. O zaman devlet kabul ettiği ve kabul etmediği gelir ve giderlere bu kârdan sonra bakacaktır. Yani devlet için ticari kâr aslında verginin hesaplanacağı ve eksiltme ile artırmaların yapılacağı matrahtır. O zaman genel tebliğlerinde belirttiği üzere dönem kârı aynı zamanda işletme için bir ticari kârdır. Bu kâr üzerinden devletin kabul etmediği giderler ve vergiden istisna tutulacak gelirler eklenip çıkarılarak mali kâr elde edilecektir. Muhasebe Kârı; işletmenin belli bir dönemdeki gelir ve giderleri arasındaki farktır. Bu fark dönem sonunda gelir tablosunda Dönem Kârı olarak gösterilir. Bu kâr aynı zamanda ticari terimlerde ticari faaliyetler sonucunda elde edilen kâr olduğundan Ticari Kâr anlamına da gelmektedir. Bu şekli ile muhasebe kârı, dönem kârı ve ticari kâr anlam olarak paralellik göstermektedir.  Mali kâr ise dönem kârı üzerinden vergilendirmeye dair kuralların uygulandığı vergi matrahıdır. Bu matraha kanunun kabul etmediği giderler eklenir ve yine kanunun daha önce vergilendirdiği gelirler ile istisna ve muafiyetler çıkarılır. Bulunan sonuç Mali Kâr olur. Bu kâr üzerinden vergi hesaplanır. Ancak bu vergi dönem kârından mahsup edilir (veya zarar varsa işletme için ayrıca zarara eklenir).  İşletmeler ticari kârı işletmenin ticari konusu ile ilgili faaliyetlerden elde etmektedir. Fakat günümüzde işletmeler ticari olmayan faaliyetleri sonucunda da bir gelir veya gidere katlanabilmektedir. 

İşte, gerçekte, işletmeler faaliyet konusu ile ilgili elde ettiği kâr ticari kâr iken, belli dönemdeki tüm gelir ve giderleri arasındaki kâr da muhasebe kârı olarak karşımıza çıkmaktadır.  Yine, gerçekte, aralarında pek bir fark olmazken bu ince ayrımda göz ardı edilmemelidir. Mali Kâr da ise durum biraz farklıdır. Vergi Usul Kanunu’na (VUK) göre indirilecek ve eklenecek gelir ve giderler belirlenip ticari kâra eklenip çıkarılması sonucu mali kâra ulaşılır. Bunun sonucunda vergi matrahı elde edilip vergiler hesaplanır. Vergi Usul Kanununa göre Ticari kazanç gerçek usulde tespit edilir. Gerçek usulde kazanç tespiti işletme ve bilanço esasına göre belirlenir. Türkiye’de uygulanan muhasebe sisteminde tahakkuk esası geçerli olup elde edilen gelirin tahakkuku yeterlidir, ayrıca tahsil edilmesine bakılmaz (faturası kesilen bir malın tahsilatı sonraki ayın 28’ine kadar yapılmaz ise kdv si peşin olarak vergi dairesine ödenir. Kurumlar vergisi ise döneme göre vaktinde tahakkuk eder ama alacağın tahsil edilmemesi vergi ödemesine engel değildir. Tek istisnası alacağın yasal takibe konması ve karşılık gideri yazılmasıdır.)   Gelir tablosu hesaplarında gelir ve giderler dağınıktır, ancak belli bir sistematiğe göre kurulmuştur. Bu sistematik uygulanırken genelde geliri elde etmek için katlanılan gider esası dikkate alınmıştır. O zaman gelir yazıldıktan hemen sonra bu gelirin elde edilmesinde katlanılan giderler de hemen altına yazılmalıdır. Bu şekli ile Tek Düzen Hesap Planında 60 Brüt satışlar iken; “61 Satış İndirimleri”, “62 Satışların Maliyeti” ve “63 Faaliyet Giderleri” brüt satışları elde ederken katlanılan ve oluşan giderleri temsil edecektir. O zaman tek düzen hesap planında 60 Brüt satışlar, 64 Olağan faaliyetlerden gelir ve kârlar ile 67 olağandışı faaliyetlerden gelir ve kârlar hesap grupları geliri temsil etmekte; 61, 62, 63, 65, 66, 68 hesap grupları da giderleri temsil etmektedir. Gelir ve gider hesap grupları 690 nolu hesapta karşılaştırılarak işletmenin dönem kârı bulunur. İşte bu kâr vergi sonrası 590 hesaba atılarak yedek akçeler sonrası dağıtıma konu olur. İşletmenin muhasebe kârı yani ticari kârı olmaktadır. Bu kâr aynı zamanda vergi matrahının temeli olacaktır.

Ticari Kârdan Malî Kâra Geçişte İndirilecek ve Eklenecek Unsurlar

Ticari kârdan mali kâra ulaşırken Vergi Usul Kanunun da bazı kurallar belirlenmiştir. Bu kurallar çerçevesinde önce dönem kârı yani ticari kâr bulunur. Daha sonra kurallar çerçevesinde hesaplanan dönem kârına eklenen bazı giderler yine bu dönem kârından çıkarılır.

Bunlar; a) vergiye tabi olmayan gelirler ve benzerlerinin indirilmesi, b) indirilecek istisna ve indirimlerin düşülmesi, c) geçmiş yıl zararlarının düşülmesi ve d) kazancın bulunması halinde indirilecek istisna ve indirimlerin düşülmesidir. Sonrasında ise; Kanunen Kabul Edilmeyen Giderler “Ticari Kâra” eklenir. Bunları örneklendirirsek eğer;  Belgesi olmayan giderler, GVK’nun (Gelir Vergisi Kanunu) 40-41’nci maddeleri ile KVK’nun (Kurumlar Vergisi Kanunu) 14-15’nci maddeleri hükümleri uyarınca matrahtan indirilmesi mümkün olmayan giderler, Kıdem tazminatı karşılığı, Ödenmemiş SSK primleri, Özel iletişim vergisi, Alınan vadeli çek reeskontları,  Senetsiz alacak reeskontları, Önceki yıl matrahtan indirilen reeskont gelirlerinin bu yıl iptali nedeniyle gider yazılan tutar, VUK hükümlerine uygun olmayan karşılıklar (menkul kıymet değer düşüklüğü karşılığı vb), Kanunen kabul edilmeyen giderlere ilişkin KDV vb. belirlenen giderlerdir.  Bunların yanında, belirlenen ticari gelirden daha önce vergilendirilmiş gelirler ile devletin bazı işletmelere veya gelirlere uyguladığı istisna ve muafiyetler çıkarılır. Bunları örneklendirecek olursak eğer; Verilen vadeli çeklere ait reeskont faiz geliri, Önceki dönem kanunen kabul edilmeyen gider yazılan alınan vadeli çeklere ilişkin reeskont faiz giderinin bu yıl iptali nedeniyle gelir yazılan tutarı, Önceki dönemde kanunen kabul edilmeyen gider yazılan dövizli borçların döviz satış kuru ile değerlenmesinden kaynaklanan döviz satış kuru ile döviz alış kuru arasındaki farkın bu yıl iptal amacıyla gelir yazılan tutarı, Personele ödenmesine karar verilen temettü ikramiyesi, Önceki dönem kanunen kabul edilmeyen gider yazılmış karşılıkların iptalinden oluşan konusu kalmayan karşılık vb. gelirlerdir. İndirilecek ve eklenecek gelir veya giderler hesaplanan kârın zarar olması durumunda da dikkate alınır.

Yani sadece “ticari kârda” değil “ticari zararda” da bu gelir ve giderler eklenip çıkarılır.

Kurumlar Vergisi Beyannamesinde, Ticari Bilanço Karından indirilecek olan indirim ve istisnalar şu şekilde ikiye ayrılır.

  1. Zarar olsa dahi indirilecek istisna ve indirimler
  2. Kazancın bulunması halinde indirilecek istisna ve indirimler

Vergi matrahının oluşması açısından bu iki kalem çok önemlidir. Ayrıca oluşacak gelecek yıllara ait zararların tespiti açısından da belirleyicidir.

 

MUHASEBE KAYITLARI    ------>

TİCARİ KÂR-------------------->  [ (+) KKEG (-) İstisnalar (-) Geçmiş Yıl Zararları (-) Diğer İndirimler] -------------------> MALİ KÂR ------------> VERGİ MATRAHI

Kârın Dağıtımında Uygulanan Unsurların İrdelenmesi

Bu konu başlığında yukarıda belirlenen dönem net kârının dağıtımına ilişkin işlemler incelenecektir. Ancak bu işlemlerin gerçekleşebilmesi için dağıtıma ilişkin bazı kavramların tanımlanması ve Tek Düzen Hesap Planında kârın dağıtımına ilişkin hangi hesapların aktif olarak kullanıldığının bilinmesi gerekir.  Karın dağıtımında kanunun ve muhasebe biliminin belirlemiş olduğu bazı kurallar vardır. Örneğin TTK 519. Maddesinde kâr dağıtılmadan önce yasal olarak yedeklerin ayrılması gerekmektedir. Aynı zamanda bu yedeklerin yanında gerek işletme sözleşmelerinde gerekse yönetim kurulunun dağıtılmasını istemediği yedeklerde bulunmaktadır. Bunların muhasebe sistemindeki karşılığı “Kâr Yedekleri” olarak sınıflandırılmıştır. Kâr yedekleri isminden de anlaşılacağı üzere kârın dağıtımına karar vermeden önce kârda zorunlu veya ihtiyari olarak ayrılması gereken yedeklerdir.

54 nolu hesap grubunda bulunan kâr yedeklerinin hesapları muhasebe literatüründe 540-Yasal Yedekler, 541-Statü Yedekleri ve 542 Olağanüstü Yedekler olarak ayrıma tabi tutulmuştur.

Bunları kapsamlı şekilde açıklamak gerekirse

Yasal yedekler; devletin kanunlarla zorunlu kıldığı yasal yedekledir. Bu yedekler muhasebe biliminde kanununun emrettiği şekli ile 6102 sayılı TTK MADDE 519-  Yıllık karın yüzde beşi, ödenmiş sermayenin yüzde yirmisine ulaşıncaya kadar genel kanuni yedek akçeye ayrılır. Birinci fıkradaki sınıra ulaşıldıktan sonra da; a) Yeni payların çıkarılması dolayısıyla sağlanan primin, çıkarılma giderleri, itfa karşılıkları ve hayır amaçlı ödemeler için kullanılmamış bulunan kısmı, b) Iskat sebebiyle iptal edilen pay senetlerinin bedeli için ödenmiş olan tutardan, bunların yerine verilecek yeni senetlerin çıkarılma giderlerinin düşülmesinden sonra kalan kısmı, c) Pay sahiplerine yüzde beş oranında kar payı ödendikten sonra, kardan pay alacak kişilere dağıtılacak toplam tutarın yüzde onu, genel kanuni yedek akçeye eklenir. Tertip Yasal Yedek Akçe (T.Y.Y.A) ve II. Tertip Yasal Yedek Akçe olarak ayrıma tabi tutulmuştur. Birinci T.Y.Y.A ödenmiş sermayenin %20’sine kadar dönem kârından %5 ayrılmasıdır. İkinci T.Y.Y.A ise; yine dağıtılmasına karar verilen kârın dağıtılan kısmından %10 ayrılan yedektir.

Burada neden %20’sine kadar sorusuna cevap aranabilir. Bunun cevabını şu şekilde verebiliriz. İşletmenin kişiliği kavramı gereği; işletmenin ortaklarından bağımsız bir kişiliği vardır. İşletme bu tüzel kişiliği kanunlarla almaktadır. Kanunu düzenleyen devlet olduğundan işletmenin kişiliğinin sahibi dolaylı olarak devlettir. Devlet işletme kârından %25 kurumlar vergisi talep eder. Yani işletmenin %25 kâr ortağı devlettir. Eğer işletme iflas eder veya tasfiye olursa devletin işletmeden olan alacağını garantiye almak için böyle bir oran belirlemiş olması muhtemeldir. ( bu oran %20 iken sonradan %25 e yükseldi) Yani ödenmiş sermayenin %25 ortağı dolaylı olarak devlettir ve devlet işletmeden olan vergi vb. alacaklarını işletmenin tasfiyesi halinde bu yasal yedek akçeden talep edecektir. Toplum refahının devamlılığı da işletmenin devamlılığına bağlıdır ve işletmenin devamlılığı için de devlet her zaman işletmelere müdahale etmek için bu argümanı kullanmak isteyecektir. Statü yedekleri; bu yedeğin ayrılmasındaki amaç işletmenin kuruluş sözleşmesi (Ana sözleşme hükümleri) çerçevesinde belirtilen yedeklerdir. Statü yedeklerinin ayrılmasındaki amaç nedir sorusu da sorulabilir. Bu soruya birinci yorumda belirtmiş olduğumuz gerekçeyi belirtebiliriz. İşletme bir kişi ise; ortaklar (Ortaklar Kurulu veya Genel Kurul) da yine işletme için bir taraftır. Devlet toplumun refahı için işletmenin devamlılığın isterken; işletme tanımında belirtilen ve ikincil amacı kâr olan şirketlerin ortakları da işletme kârlılığının devamlılığı için çaba gösterecektir. İşletme kârlılığının devamlılığı işletmenin devamlılığına bağlıdır. İşletmenin daha fazla büyümesi daha fazla kârlılığı ortaya çıkaracaktır. İşletmenin daha fazla büyümesi içinde daha fazla yatırım ile mümkün olmaktadır. Daha fazla yatırım içinde tasarrufa ihtiyaç vardır. İşte bu tasarruf statü yedeğidir. İşletme ortakları hem yatırımları garantiye almak için hem de kârın tamamının dağıtılması ile işletmenin likidite sıkıntısına düşmesini engellemek için kuruluş genel kanuni yedek akçe sermayenin veya çıkarılmış sermayenin yarısını aşmadığı takdirde, sadece zararların kapatılmasına, işlerin iyi gitmediği zamanlarda işletmeyi devam ettirmeye veya işsizliğin önüne geçmeye ve sonuçlarını hafifletmeye elverişli önlemler alınması için kullanılabilir. İkinci fıkranın (c) bendi ve üçüncü fıkra hükümleri, başlıca amacı başka işletmelere katılmaktan ibaret olan holding şirketler hakkında uygulanmaz.  Özel kanunlara tabi olan anonim şirketlerin yedek akçelerine ilişkin hükümler saklıdır." 6102 sayılı TTK MADDE 521- Yedek akçeye yıllık kârın yüzde beşinden fazla bir tutarın ayrılacağı ve yedek akçenin ödenmiş sermayenin yüzde yirmisini aşabileceği hakkında esas sözleşmeye hüküm konabilir. Esas sözleşme ile başka yedek akçe ayrılması da öngörülebilir ve bunların özgülenme amacıyla harcanma yolları ve şartları belirlenebilir. Sözleşmesinde kârın belli bir kısmının yedek olarak ayrılmasını isteyebilir. Şirket ana sözleşmesinde belirtilen hususlar sözleşme Resmî Gazetede ilan edildiğinden dolayı kanun hükmündedir. Değiştirilmesi yine Resmî Gazetede ilan ile mümkündür. Ancak belli bir oranı yoktur. Yani yedeğin hangi oranda ayrılması gerektiği tamamen ihtiyaridir ve ortakların kararı ile olmaktadır. 

Olağanüstü yedekler; bu yedeğin ayrılmasındaki amaç kanun ve esas sözleşmenin dışında işletmenin kâr yedeği ayırmak istemesidir. İşletme ortakları işletmenin ve kârlılığın devamı için statü yedeği ayrılmasına ana sözleşmede yer vermesine rağmen olağanüstü yedeğin kanunlarda belirtildiği üzere ve muhasebe biliminde yer almasındaki amaç ne olabilir sorusu da cevaplanması gerekir. Cevap aslında yine işletme kişiliği kavramında gizlidir. Devlet toplum refahını, ortaklar kârlılığın devamını sağlamak üzere işletmenin devamlılığını istemektedir. O zaman işletmenin devamlılığını kim sağlar sorusuna cevap verilmesi gerekir ve bu cevap işletme çalışanları olmaktadır. İşletmenin ortakları işletme faaliyetlerinden dolayı mali sorumluluk altındayken (basiretli iş adamı olma hükmü) işletmenin faaliyetlerinden esas sorumlu işletme yönetim kurulu ve çalışanları olmaktadır. Yani işletme yönetim kurulu, işletmeyi işletme ortakları adına ve devletin verdiği yetki ile (Yönetim Kurulu Resmî Gazetede ilan edilir) yönetir. İşletmenin devamlılığını sağlamak ile yükümlü olan yönetim kurulu belli bazı koşullardan dolayı işletmenin likiditesini ve borçluluğunu dengelemek, işletmeyi gelecekte oluşabilecek ekonomik risklerden korumak amacıyla kârın belli bir kısmının dağıtılmamasını isteyebilir. Ancak dağıtılmamasına karar verecek olan yine kârın sahibi ortaklar kurulu yani genel kuruldur.

Yasal Temettü; kanuna göre ödenmiş sermayenin %5 oranında dağıtılması gerekir. Yasal temettünün dağıtılmasının zorunlu koşulmasındaki amaç; aslında ticari işletmenin ikincil amacı kâr olduğundan, ortaklar getirmiş oldukları sermayeden 6102 sayılı TTK MADDE 523- Kanuni ve esas sözleşmede öngörülen isteğe bağlı yedek akçeler ayrılmadıkça pay sahiplerine dağıtılacak kâr payı belirlenemez.

Genel kurul; a) Aktiflerin yeniden sağlanabilmesi için gerekliyse, b) Bütün pay sahiplerinin menfaatleri dikkate alındığında, şirketin sürekli gelişimi ve olabildiğince kararlı kâr payı dağıtımı yönünden haklı görülüyorsa, Kanunda ve esas sözleşmede öngörülenlerden başka yedek akçe ayrılmasına da karar verebilir. Esas sözleşmede hüküm bulunmasa bile, genel kurul, şirketin işçileri için yardım sandıkları ve diğer yardım örgütleri kurulması veya bunların sürdürülebilmesi amacıyla veya diğer yardım ve hayır amaçlarına hizmet etmek üzere, bilanço kârından yedek akçe ayırabilir. 6102 sayılı TTK MADDE 511- Yönetim kurulu üyelerine kazanç payları, sadece net kârdan ve ancak kanuni yedek akçe için belirli ayrım yapıldıktan ve pay sahiplerine ödenmiş sermayenin yüzde beşi oranında veya esas sözleşmede öngörülen daha yüksek bir oranda kâr payı dağıtıldıktan sonra verilebilir. Kâr elde etme iddiaları ve dönem kârından mutlaka sermayenin belli bir kısmına kadar kâr dağıtılması gerektiğidir. Ancak dikkat edilirse “dönem kârından” belli bir oran değil “sermayeden” belli bir oran belirlenmiştir. Burada temel amaç şöyle oluşturtulmuştur; Ortaklar getirmiş oldukları sermayeden kâr elde etme iddiasında bulunmaktadır, o zaman kâr dağıtımı da yine sermayenin belli bir oranı kadar yapılmalıdır. Dikkat edilirse kâr tüm tarafları ilgilendirmekte ve ortakların kârın yüksek bir kısmına ulaşması engellenmektedir. Yasal yedekler devletin zorunlu koştuğu ve toplum refahının devamlılığını sağlamak için belirlediği sabit oranlı bir yedek iken, statü yedeği ortaklar kurulunun kârlılığının devamlılığı için gerekli, oranın sabit olmadığı ve ihtiyarî olarak belirlenmiş yedek olmaktadır. Aynı zamanda yönetim kurulunun da ortaklardan talep ettiği ve kârlılığın devamlılığı için işletmenin devamlılığını sağlamak üzere yine ihtiyarî olarak belirlediği olağanüstü yedekler bulunmaktadır. Kanunda da belirtildiği üzere bu yedekler ayrılmadan kâr dağıtımına başlanamaz.

Sonuç

İşletmeler faaliyet alanlarına ve sundukları mal ve hizmetlere göre farklılık gösterir. Genel olarak kâr elde etmek temel amaç gibi görünse de işletmelerin asıl amacı öncelikle mal ve hizmet üretmektir. Kâr elde etmek ise ticaretin ardından gelmektedir. Buradan hareketle devlet, işletmelerin sadece ortaklarına ait olmadığını, toplumun geneline hizmet ettiğini kabul eder. Bu yüzden işletmelerin elde ettiği kâr sadece ortakları değil, devleti de ilgilendirir. Devlet, işletmelerin kuruluşundan kapanışına kadar her aşamada sürece dahil olur çünkü işletmeler kanunlarla kurulur.

İşletmelerin hesapladığı kâr ile devletin kabul ettiği kâr aynı değildir. Devlet, yalnızca mali müşavir ve yeminli mali müşavirler tarafından belirlenen, kurallara uygun şekilde hesaplanmış mali kârı dikkate alır.

Bu nedenle, ticari kâr ile mali kâr arasında mutlaka fark oluşur. Ticari kârdan mali kâra ulaşmak için "kanunen kabul edilmeyen giderler" ve "vergiye tabi olmayan gelirler" dikkate alınır. Bu hesaplamalar genellikle Tek Düzen Hesap Planı’nda yer almaz; ancak nazım hesaplar aracılığıyla izlenmelidir. (Nazım Hesaplar Bilançolarda yer almaz.) Kârın dağıtımında da devletin önemli bir etkisi vardır. Yasal yedek akçeler, işletmenin sürdürülebilirliğini sağlamak için ayrılır. Statü yedekleri, kuruluş sözleşmesine göre belirlenir; olağanüstü yedekler ise yönetici ve çalışanların önerisiyle ayrılabilir.

Özetle,

TİCARİ KÂR; Bir işletmenin ticari faaliyet sonucunda elde edilen hasılat ile ticari faaliyetin sürdürülmesi için yapılan giderler arasındaki farktır.

MALİ KÂR (vergiye tabi); vergi mevzuatında yer alan düzenlemeler sonucunda tespit edilen kâr olup, verginin matrahını teşkil eder.

Devlet için önemli olan Mali Kar iken, İşletme ve Finans Kuruluşları ile yatırımcılar için ise Ticari Kar önemlidir.

KAYNAKÇA :

- 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu

- 5520 Sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu

- 193 Sayılı Gelir Vergisi Kanunu

  • İzmir YMMO Dergisi  Yıl/Year: 2020 Cilt/Volume: 2 Sayı/No:2 Dönem/Period:  Aralık/December 2020 Sayfa: 27-45 Ticari Kârdan Mali Kâra Geçiş ve Kârın Dağıtımının Muhasebeleştirilmesi: Bir Uygulama Örneği Dr. Öğr. Üyesi Zülkif YALÇIN

21.04.2025

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.

>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL + KDV  Ayrıntılar için tıklayın.

GÜNDEM