Kıdem tazminatı dünyada ilk defa 1896 yılında Almanya’da işten ayrılma tazminatı adı altında uygulanmaya başlanmıştır. Osmanlı Devletinde sanayi gelişmediği için kıdem tazminatı uygulanmamıştır. Nüfusun büyük çoğunluğu o dönem askerlerden, memurlardan ve çiftçilerden oluşmaktaydı. Cumhuriyetin kuruluşundan itibaren işçi ve işveren ilişkilerini düzenlemek üzere 1936 yılında 3008 sayılı İş Kanunu’nun kabul edilmesiyle ülkemizde ilk defa kıdem tazminatı ortaya çıkmıştır. İlk kanunla, tüm fesihlerde 5 yıl kıdemi olan işçilere 15 günlük tutar kıdem tazminatı olarak ödenmekteydi. İşçilerin haklarında iyileştirme yapılması maksadıyla 1950 yılında 5 yıl olan kıdem süresi 3 yıla indirilmiş ayrıca kıdem tazminatına hak kazanabilmek için iş sözleşmesinin belirli şartlar dahilinde feshedilmesi kuralı getirilmiştir. Böylece fesih sebebi ne olursa olsun kıdem tazminatı alabilme imkanı ortadan kaldırılmış oldu.1967 yılında 931 sayılı kanun kabul edilerek 3008 sayılı kanun kaldırılmış, mevcut şartlar korunarak mülga olan kanuna ek askerlik hizmetiyle işten ayrılışlarda da kıdem tazminatının ödenmesi kararlaştırılmıştır.
1971 yılında 1475 sayılı iş kanunu yürürlüğe girmiş ve 3 yıl olan kıdem süresi 1 yıla, 15 gün olan kıdem ücret miktarı 30 güne çıkarılmış ve kıdem tazminatı bugünkü halini almıştır.2003 yılında çalışma hayatını düzenleyen 4857 sayılı İş Kanunu kabul edilerek 1475 sayılı kanun sadece kıdem tazminatı maddesi yürürlükte kalacak şekilde kaldırılmıştır. Kıdem tazminatı maddesinin yürürlükte kalmasının sebebi, kurulması planlanan ve yıllardan beri tartışma konusu olan kıdem tazminatı fonuyla alakalıdır. Geçici 6.maddeyle kıdem tazminatı fonu kurulması kararlaştırılmış fakat bugüne kadar tarafların ortak paydada buluşamaması sebebiyle kurulamamıştır. Kıdem tazminatının fondan karşılanma düşüncesi ilk olarak, 1954 yılında toplanan II.Çalışma Meclisinde ele alınmıştır. Takip eden yıllarda birçok kez fon üzerine taslaklar hazırlanmıştır. En son 2004 yılında hazırlanan taslak üzerinde de mutabakat sağlanamamış konu çözümsüz kalmıştır. Birkaç yılda bir,her hükümet değişikliğinde kıdem tazminatı fonu tartışılmış fakat 66 yıldır bir sonuca varılamamış olmasının nedeni bu konuya kalıcı ve her kesimin mutabık kalacağı ciddiyette bir çalışma ortaya konulmamasından kaynaklandığı kanaatindeyim.Kıdem tazminatının bugünkü şeklinde her ne kadar kanunen emredici hükümler bulunsa da maalesef işverenlerin çoğu bu hakkı vermekten imtina etmektedirler.İşçileri istifa ediyor gibi göstererek bunu yasal zemine oturtuyorlar. Gerçekte kıdem tazminatı alabilen işçi oranı % 10 dolaylarındadır. Geçtiğimiz yıllarda hükümet kıdem tazminatı zaman aşımı süresini 10 yıldan 5 yıla düşürerek bu konuda ki mağduriyeti artırmıştır.
Bugün bir işçi için yıllık maliyet asgari ücretin % 8,33’ü dür.Kıdem tazminatının fona dönüştürülmesi tartışmalarının yaşandığı bu günlerde % 3 lük bir oranın fona yatırılması % 5,33 lük kısmın yine işveren tarafından karşılanması öngörülmektedir. Kıdem tazminatının devlet güvencesi altına alınması işçiler açısından olumlu olacaktır.Fakat bir kısmını fona bir kısmını yine işveren üzerinde bırakmak çözüm olmayacaktır. Kıdem tazminatının işverene maliyeti azaltılmalı ama aynı zamanda işçileri mağdur etmemeli. İşverenlerin işgücü maliyetinin azalması için aylık fona yatıracağı oranın %8,33 ten daha az olması durumu çalışanlar açısından mevcut haklarının daha kötüye gitmesi olarak görülmektedir. Kıdem Tazminatı Fonu’nu etkileyen üç adet değişken belirlenmiştir. Bu değişkenler, sigortalı işçi sayısı, ortalama aylık ücret ve prim oranıdır ve fonun büyüklüğünü ve miktarını doğrudan etkilemektedir. Fonun büyüklüğünün hesaplanabilmesi ve gerekli aktüeryal hesapların yapılabilmesi için bu değişkenlerin her birinin tahmin edilmesi gerekmektedir. Fondaki birikiminin çeşitli finansal araçlarda değerlendirilmesi ile daha fazla getiri elde etmesi mümkündür.
Böylece fonun değeri daha fazla artacak ve prim oranı daha düşük bir seviyeye çekilebilecektir. Fonun getirisine göre yatırılacak prim oranını %8,33 ün altında bir seviyeye çekerek işveren üzerindeki mali yük azaltılabileceği gibi işçilerinde kazanılmış haklarında bir kayıp yaşanmaması sağlanabilecektir. Bu doğrultuda oluşturulacak fona işveren her ay % 5 oranında prim ödemeli ve bunu gelir ve kurumlar vergisinde gider olarak kayıtlara alabilmeli, fondaki parayı da çeşitli yatırımlarla % 8,33 oranına getirmeli hatta daha fazla değerlendirilmesi sağlanarak işçinin de mağdur olmasının önüne geçilmelidir.
07.07.2020
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.