YAZARLARIMIZ
Ertuğrul Tuncer
Yeminli Mali Müşavir
Köker YMM Bağımsız Denetim A.Ş.
etuncer@kokerymm.com



Krediye Kefalet İşleminin KDV Karşısındaki Durumunu Tartışırken Bir De Bu Açıdan Bakalım

İster nakdi isterse gayri nakdi olsun bir krediye kefalet etmenin KDV’ne tabi tutulup tutulmayacağı tartışması yeni bir konu değil ama değerli  meslektaşımız Abdullah Tolu’nun makalesi ile konunun  tartışılması yeniden alevleneceğe benziyor.

Konuyu değerlendirmek için önce kefalet işleminin bizzat kendisinin bir kredi olup olmadığına bakmalıyız.

Kefalet ister şahıslar isterse kurumlar tarafından verilsin yapılan işlemin  bir  “gayri nakdi kredi kullanımı”  olduğu konusunda Bakanlığın tereddütü yoktur. Zira,  1  Seri No'lu Kurumlar Vergisi Genel Tebliğinin 12.2.1. bölümünde;

"Kurumun kasasında veya bankada bulunan yerli veya yabancı paralar ile her an nakde çevrilebilen çekler, altın, Devlet Tahvili, Hazine bonosu, Toplu Konut İdaresince çıkarılan veya İMKB'de işlem gören hisse senetleri, tahvil ve bonolar dışındaki her türlü teminat gayri nakdi teminat olarak değerlendirilecektir." Denilmektedir.

Dolayısıyla  sayılan bu maddi teminatlar dışındaki  şahsi kefalet işleminin  gayri nakdi kredi/ teminat   olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.

 Kontrol altındaki bir şirketin kullandığı bir krediye  kefil olmanın özellikle KDV Kanunu açısından taşıdığı anlam değerlendirilirken konuya iki açıdan bakılması gerekmektedir;

-Kefaletin niteliği ve kefilin statüsünün hizmet ifasına etkileri açısından

- Kefalet hizmetinden esas olarak kimin yararlandığı açısından

a. Kefalet verenin hukuki statüsü açısından ;

Kefalet verenin hukuki durumu,  yüklenilen kefalet borcunun bir menfaat mi hizmet mi olduğunu belirlemek bakımından önem kazanmaktadır.

Kefalet yükümlülüğü altına giren kişinin  iştirakçi tüzel kişilik veya iştirakçi (hissedar) gerçek kişi olması durumunda, kefaletin bir görevden mi ?  yükümlülükten  mi ?  kaynaklandığı önem taşımaktadır.

İştirakçi tüzel kişiliğin veya gerçek kişinin yönetim kurulu üyesi olması durumunda, konu iki açıdan değerlendirilir;

  • Yönetim kurulunun sorumlulukları ve görevleri açısından;   

İştirakçi tüzel kişiliğin veya iştirakçi bir gerçek kişinin yönetim kurulu üyesi olması durumunda, bu kişilerin her hangi bir bedel söz konusu olmaksızın vereceği kefaletin,  bir yönetim sorumluluğundan  ve  gereklilikten  kaynaklandığı  düşünülebilir.

Bu yönde verilen  bir kefaletin  ticarilik vasfı  olduğu öne sürülemez. Bu durum, özellikle KDV hukuku açısından özellik taşır.

Böyle bir kefalet işleminin  adına ister finansal hizmet denilsin isterse menfaat temini olarak nitelensin sonuçta ticari bir özelliği bulunmadığına göre KDV’nin konusuna dahil edilmesi mümkün  olmayacaktır.

  • Yönetilen Şirketin kullanacağı Krediye verilen Kefaletin Yönetim İlkelerinden doğup doğmadığı Açısından ;

 Yönetim ve kontrolü altında bulunan bir şirketin kullanacağı kredi için Kefalet  verilmesi, bir finansal hizmet değil, menfaat teminidir. Ancak bu menfaat, bedeli karşılığı değil, “kaynak kullanımının”  organizasyonu çerçevesinde yapılmaktadır.

Krediyi kullanan şirketin karşılaşacağı risk ve uğrayacağı zarar, sonuçta  yönetim kurulu üyelerinin “yönetimden doğan” sorumluluğunu gerektirdiğine göre yönetim kurulunun riski  telafi imkanlarını araması bir gerekliliktir.

Özellikle Holding Şirket statüsündeki bir tüzel kişiliğin,  misyonu gereği,  kontrol altında tuttuğu, fiilen yönetimine iştirak ettiği bir başka tüzel kişiliğe bu tarz menfaatleri sağlaması ekonomik ve ticari hayatın olağan durumlarındandır. Zira Holding Şirketler, (ve hatta grup şirketlerinde pivot şirketler) temelde iştirakten sağlanacak  kazanç gayesiyle kuruldukları için, iştirak ettikleri şirketlerin,  yönetim ve  denetim işlemlerini bizzat organize etmek zorundadırlar.

Holdinglerin temin ettikleri finansman kaynaklarını, her hangi bir kar kısmı ilave etmeksizin iştirak ettiği şirketlere kullandırmasında KDV uygulanamayacağına dair müstakar hale gelmiş Danıştay Kararlarının temel dayanağı da, yapılan işlemin, holding şirket misyonunun gereği sayılacağı,  bir kazanç gayesi taşımadığı  ve  ticarilik vasfı bulunmadığı  anlayışıdır. 

b- iştirakçi olmayan kişiler ile   faaliyetleri kefalet vermek olan kişiliklerin vereceği kefalet açısından;

Bir şirketin finansman kurumlarından kullanacağı kredilere, şirket ortaklığı yada yönetimi ile ilgisi olmayan kişilerin yada kurumların kefaleti bir hizmettir. Bu hizmet, tamamen ticari yada iktisadi gayelerle verildiği için “profesyonel hizmet arzı”  çerçevesinde değerlendirilir ve KDV’nin konusuna girer. Zira, kefaleti veren müşterek bir borç altına girmekte ve  borcun ödenmesini taahhüt  etmektedir. Yani olay sadece kredi verenin riskini  yüklenmek değil, bu  hizmetten menfaat sağlamaktır.

Esnaf Kefalet Kooperatifleri, Kredi Garanti Fonu gibi kuruluşlar, ekonomik bir misyon ve yasayla belirlenmiş görev çerçevesinde kefalet ilişkisinde bulunsa bile sonuçta, yapılan işlem bir ücret karşılığıdır.  Bedel  karşılığı bir profesyonel hizmet  verildiği için KDV Kanunu kapsamında vergilenmesi gerekmektedir.

c- Karşılıklı Kefalet Yoluyla oluşturulan Kredi Havuzlarında Durum

Özellikle belirli büyüklükte şirketlerden oluşan Grup Şirketlerde, gruba mensup kişilikler bir diğerine kefil olmak üzere kredi limitini yükselterek banka/finans kurumunda bir kredi fonu oluşturmaktadır. Meydana gelen kredi fonu grup şirketleri tarafından ihtiyaçları ölçüsünde kullanılmaktadır.

Bu yolla sağlanan kredi işlemlerinde, krediyi veren finans kurumu için önemli olan verilen kefaletler toplamıdır. Oluşan kredi fonundan hangi şirketin ne kadar kredi kullanacağı finans kurumunun sorunu olmamaktadır. Finans kurumu riski paylaştırmamakta, kefalet akdi ile bağlanan tüm şirketleri muhatap olarak görmektedir.

Bu şekilde  ortaya çıkan “karşılıklı kefalet” ilişkisinde üç özellik ortaya çıkmaktadır.

  • Kefaletler,  diğer  şirketler  için verildiğinden, karşılıklı olarak “finansal hizmetler” doğmuş olmakta ve “hizmet takası” denilebilen bu işte her şirket, gruba mensup diğer şirketlere komisyon faturası kesmesi gerekecektir.
  • Her şirket kendi aktif gücü veya kredibilitesi oranında kefalet verdiği halde çok daha yüksek bir kredi limitine sahip olabilmektedir.
  • Ancak, verilen kefaletin bedelini tespit etmek olanaksız hale gelmektedir.

Bu konunun bir örnek üzerinden açıklanması daha uygun olacaktır.

A,B,C ve D tüzel kişiliklerinden oluşan grup şirketleri,  karşılıklı kefalet ilişkisi ile ( X ) bankasından 10.000.000._ TL kredi temin etmiştir. Kredinin tahsis döneminde hangi şirketin ne kadar kredi kullanacağı bilinmemektedir.

Dönem içerisinde, A şirketi  5.000.000.-TL,  C şirketi 3.000.000.-TL ve B şirketi de 1.000.000.-TL  kredi kullanmış, D şirketinin krediye ihtiyacı olmamış, 1. 000.000.-TL kredi kısmı kullanılmamıştır.

Böyle bir  durumda, hangi şirketin kefaletinin ne kadar “kefalet riski/finansman hizmeti “   yüklendiği nasıl hesaplanacaktır.

Kendisine kefil olunan ancak kredi kullanmayan D tüzel kişiliği için  kefaletten dolayı komisyon hesaplanacak mıdır?

Şirketler, birbirlerine kefalet vererek, 10. Milyon TL kredi limitine ulaştıklarına göre, finansal hizmet faturası hangi tutardan kesilecektir?

Kefalet, belirli veya en azından kefaletin verildiği anda belirlenebilir olması halinde geçerlidir. Kefalet borcunun feri karakteri, ferdileştirilmiş belli bir borç için tekeffülü zorunlu  kılmaktadır. Asıl borç belli olmaksızın sadece kefilin sorumlu olacağı en yüksek meblağ gösterilmek suretiyle verilen kefalet geçerli değildir. Örneğin kefilin - borçlunun doğmuş veya doğacak herhangi bir borcuna  “....TL ye kadar kefil oluyorum- şeklindeki tekeffülü geçersizdir.

Yargıtay 13 HD. 1991/7229 E sayılı kararında,  aynen,  "Asıl borcun sözleşmede yeteri kadar tanımlanmış veya belli edilebilir olması gereklidir. Herhangi bir borç için verilmiş soyut bir kefalet geçerli olmaz"  ifadelerine yer vermiştir.

Bu durumda da kefaletin değerinin  nasıl belirleneceği belli değildir. Kefaletin değeri belirlenemiyorsa ya KDV’ne tabi olan bir işlem yoktur ya da KDV’nin matrahı ölçülememektedir. ( Bu değerin emsal bedel takdiri yoluyla olamayacağına  aşağıda ayrıca yer verilmektedir. )  

KEFALET AKDİ  KDV KANUNUNDA SAYILAN BİR HİZMET MİDİR?

Maliye Bakanlığının konu hakkındaki görüşü nettir. Gelir İdaresi Başkanlığı’nın  özelgelerine göre, kredi aktarma işlemi  bir finansman hizmetidir.

Grup şirketlerde veya Holdinglerde kendi kaynaklarından kullandırılan krediler için normal oranda KDV  hesaplanacak, fakat  grup şirketince bankalardan ve diğer finans kuruluşlarından temin edilen kredilerin diğer grup şirketine herhangi bir bedel eklenmeksizin anapara, faiz ve masraflarıyla birlikte aynen aktarılması işleminde aynen aktarılan bu bedeller için KDV hesaplanmayacaktır. 

Ancak,  aktarılan kredi tutarına ilaveten herhangi bir bedel alınması halinde ise bu bedel, şirketin sunduğu hizmetin karşılığını teşkil edeceğinden, genel oranda katma değer vergisine tabi tutulacaktır.

Bakanlığın bu görüşü bir çok özelgede tekrar edilmiştir. Verilen görüşler, kredi temini veya kredi aktarması üzerinedir.  

Ancak krediye  kefalet işlemine ilişkin  konunun bir başka bakış açısıyla değerlendirilmesine de ihtiyaç vardır.

Krediye Kefalet işleminde kefaletin “finansal Hizmet” sayılabilmesi bakımından  öncelikle şu iki hususun açıklığa kavuşması gerekmektedir.

  • Bir kredi ilişkisinde Kefalet verilmesi hangi hallerde hizmet niteliğindedir?
  • Kredi ilişkisinde Kefalet bir hizmet sayılırsa bu hizmetin yararlanıcısı kimdir?

3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 1. Maddesine göre, “Ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler” katma değer vergisine tabidir.

Mesleki nitelikte olmayan bir hizmetin KDV konusu olmasının temel şartı bu hizmet ifasının ticari amaçlı olup olmamasıdır.

Zira, ticarilik niteliği tartışılabilen  diğer hizmet çeşitleri maddede ayrıca sayılmıştır.

KDV Kanununun 4. Maddesinde, hizmetin tanımı ayrıca yapılmıştır. Bu maddeye göre hizmet, “teslim ve teslim sayılan haller ile mal ithalatı dışında kalan işlemlerdir.

Bu işlemler; bir şeyi yapmak, işlemek, meydana getirmek, imal etmek, onarmak, temizlemek, muhafaza etmek, hazırlamak, değerlendirmek, kiralamak, bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek gibi şekillerde gerçekleşebilir.”

Kanunun 5. Maddesinde de hizmet sayılan haller açıklanırken “ vergiye tabi bir hizmetten, işletme sahibinin, işletme personelinin veya diğer şahısların karşılıksız yararlandırılması hizmet sayılır.” denilmektedir.

 Görüldüğü gibi, hizmetin tanımı değil, vergiye tabi olup olmaması önem taşımaktadır.

Kanunun 1. Maddesinin ikinci fıkrasında ise ticari, sınai, zirai faaliyet ile serbest meslek faaliyetinin devamlılığının, niteliğinin ve kapsamının Gelir Vergisi Kanununa göre belirleneceği hüküm altına alınmıştır.

Bu faaliyetlerin yasal  veya idari nedenlerle yapılıyor olup olmaması önemli değildir.

Hizmetin KDV’ne tabi tutulabilmesinin bir diğer şartı ise bu hizmetin, ifa eden nezdinde  bir katma değer yaratıp yaratmadığıdır. Dolayısıyla hizmetin karşılığının olup olmadığıdır.  Bu durum hizmetin ne şekilde ve kime verildiğini tayin açısından da önemlidir. 

Yasada yer alan  bu  düzenlemeler dikkate alınarak yukarıda belirttiğimiz iki hususu  açıklamaya çalışmamız gerekmektedir.

* Bir kredi ilişkisinde Kefalet verilmesi hangi hallerde hizmet niteliğindedir?

Kefalet verilmesi, bir borcun ödeme taahhüdü niteliğindedir. Lafzi olarak bu işlem KDV Kanununun 4. Maddesinde sayılan hizmet türleri arasına girmemektedir. Maddede, taahhüt niteliğindeki işler “bir şeyi yapmamayı taahhüt etmek.” Şeklinde belirtilmiştir.

Kefalette, yapmamak değil, aksine birlikte veya “yerine” yapmak söz konusudur.

Ancak, kefalet, lehine kefil olunan kişiliğe sağlanan bir menfaat şeklinde değerlendirildiğinde hizmet ifası olduğu ileri sürülebilir.  

Ancak, bu düşünce şekli bile kefaletin KDV’ne tabi olması için yeterli değildir.

  • Kefalet ilişkisi profesyonel bir hizmet ifası mıdır?
  • Bedeli var mıdır? nedir? Nasıl ölçülür?
  • Kefil olan kişi bu kefalet işlemi ile nasıl bir  katma değer yaratmıştır?

Sorularına cevap bulunması gerekmektedir.

Şu halde, öncelikle,  bir şirketin kullandığı kredi için, o şirketin yönetim kurulunda yer alan tüzel kişiliğin ( genellikle holdingin) kefil olması, bu holding açısından  hangi katma değerin  yaratıldığının belirlenmesi gerekmektedir.

İkinci olarak, -varsa- bu menfaatin yani katma değerin bir bedelinin olup olmadığının ve bu bedelin nasıl ölçülebileceği  ortaya konulmalıdır.

Zira, ilişkili kişiler arasında, hukuktan ve yönetim ilkelerinden kaynaklanan, ayrıca, sürekliliği olmayan ve gerçekleşmesi tamamen olumsuz şartlara bağlı kılınan bir taahhüdün değeri emsal değer tespiti yoluyla  belirlenemez.

Tamamen üçüncü kişilerce veya bu iş için oluşturulmuş organizasyonlarca, normal ve profesyonel çerçevede sağlanan kefalet  işleminde, kefaleti veren ticari bir hizmet katma değeri yaratmakta ve bir bedel tayin etmektedir. Bu nitelikteki bir ücretin, sürekli olmayan, kefalet veren için katma değer yaratıcı yönü bulunmayan, bedeli bulunmayan ve tamamen olumsuzluklara bağlı olarak gerçekleşecek menfaat temininde emsal olarak alınması mümkün değildir.

Katma Değer Vergisi Kanununun 27. Maddesine göre, “bedeli bulunmayan veya bilinmeyen işlemler ile bedelin, mal, menfaat, hizmet gibi paradan başka değerler olması halinde, matrahın işlemin mahiyetine göre emsal bedeli veya emsal ücretidir.”

Bu konuda özellik taşıyan husus, emsal bedel yada ücretin tayininde “işlemin mahiyetine uygunluk “ tur.  Yönetim kurulu üyesi bir tüzel kişiliğin kefalet akdi ile faaliyeti veya var oluş amacı “kefalet vermek “ olan bir kuruluşun aynı mahiyette olduğu ileri sürülemez.  Ayrıca, yasal nitelikli kredi kefalet işlemlerinde bile komisyon hesaplama oranı değişebilmektedir.

Bu konuda,   Kredi Garanti Fonu ile 4749 Sayılı Kanun Kapsamında Dış Finansman Sağlanması hakkındaki Kanun örnek verilebilir.

İkisi de kanunla kurulmuş fonlar  olmasına rağmen KGF, her defasında ve   yıllık %1-2 arasında bir komisyon alırken,  dış finansman garantisi veren Hazinenin komisyon ücreti  bir defadır ve  %1’e kadardır.

Şu halde emsal değer tespiti (emsal oran tespiti) başlı başına bir sorundur.

Üçüncü olarak ta, yönetim kurulu üyesi tüzel kişiliğin verdiği kefaletin ticari niteliğinin var olup olmadığının tespiti gerekmektedir. Yukarıda açıklandığı gibi, yönetim kurulu üyesi tüzel kişilik bir holding şirket yada grup şirketlerin lider kuruluşu ise kredi karşılığı sağlanan menfaat, krediyi kullanan şirkete değil, kendisinedir. Zira, finansal işlemlerin organizasyonu holding şirketlerin amaçlarından birisidir.

KREDİ İLİŞKİSİNDE KEFALET BİR HİZMET SAYILIRSA BU HİZMETİN YARARLANICISI KİMDİR?

Yönetim kurulu üyesi bir holding ya da lider şirketin, iştirak edilen şirket tarafından kullanılacak krediye kefil olması,

  • Finansman hizmeti sayılır mı? 
  • Sayılırsa,  bu hizmetten kim yararlanmaktadır ?

sorularının cevabının bulunması KDV’ne tabi olup olmayacağı açısından bir zorunluluktur.

Verilen kefalet, bir krediye ilişkin olarak veriliyorsa, amaç;

  • Kredinin sağlanması mıdır?(Finansman hizmeti)
  • Yoksa kredi verenin riskinin ortadan kaldırılması mıdır?

Kefalet sözleşmesine ilişkin  6098 Sayılı Borçlar Kanunun 581. Maddesinde durum şöyle düzenlenmiştir.

            MADDE 581- Kefalet sözleşmesi, kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.

 Kanundaki bu ifade tarzına göre, kefil alacaklıya (kredi verene)  karşı sorumluluk yüklenmektedir.

Garanti edilen şey krediyi verenin alacağıdır.

Madde metninden,  Kefilin taahhüdünün,  borçlunun ifasının taahhüdü olmadığı,  borçlunun borcunu  ifa etmemesi halinde ortaya çıkan sonuçlardan malvarlığıyla sorumlu olacağı konusunda alacaklıya karşı verilen bir garanti olduğu açıkça anlaşılmaktadır.

Bu konuda,  öncelikle açıklığa kavuşması gereken husus, kefaletin, kredi sağlanmasına mı yoksa kredi verilmesine mi ilişkin olduğudur. 

Her hangi bir Holding kuruluşun kendi imkanlarıyla sağladığı krediyi iştiraklerine kullandırması halinde,  tartışma konusu olan “finansal hizmet temini” olayı,  aynı holdingin kredi verene karşı kefaletinde söz konusu olamaz.

Zira, kefalet kredinin sağlanmasında esas unsur olarak görülüyorsa, hizmet finans kuruluşuna verilmektedir. 

Kredi kullanan açısından kefalet, kredinin temini ve  ileride doğacak olumsuzluk ve geri ödeme sorunlarına ilişkin olarak anlam ifade etmektedir.

Kredinin temini durumu hariç, diğer,  şarta bağlı ve müphem gelişmeler bir menfaat temini değildir.

Kredinin temini konusunda da kefalete  ve muteber bir kişiliğin garantisine ihtiyaç duyan esas kurum finansman kuruluşudur.

Kefalet krediyi kullanan için değil, krediyi kullandıran için temel ihtiyaçtır. 

Zira, verilen kefalet,  krediyi veren kuruluşun riskini ortadan kaldırmaktadır. Dolayısıyla ortada bir finansal hizmet yada finansal menfaat temininin varlığı iddia ediliyorsa bu hizmetten yada menfaatten asıl yararlanan finansman şirketidir.

 Bu çalışmada,  Kefalet vermek suretiyle gayri nakdi kredi sağlanması konusuna farklı bir bakış açısıyla yaklaşılmış ve kefaletin bir hizmet mi yoksa görev/ ödev sonucu yapılması gereken bir işlem mi olduğu ile kefaletin bir hizmet sayılması durumunda bu hizmetin asıl yararlanıcısının kimler olduğu ve kefaletin bedelinin tespiti konuları değerlendirilmeye çalışılmıştır.

Şahsi görüşümüze göre ;

  1. Kredi kullanan bir iştirakine Holding şirketin veya grup şirketlerin finans kuruluşlarına verdiği kefalet, Holding olmanın ya da grup oluşturmanın yarattığı misyona bağlı görevden doğan bir hizmet olup ticari maksatlı ve gelir elde etme saikiyle yapılan bir işlem değildir.
  2. Ticari, sınai, zirai yada mesleki çerçeve içerisinde verilen hizmetler KDV konusu olup niteliği farklı olsa bile kanunen “hizmet” sayılan hususlar KDV Kanununda ayrıca belirtilmiştir. KDV Kanunundaki tanım ve işlemlere uymayan bir işlemin KDV uygulamasına konu edilmesi söz konusu olamaz.
  3. Kefalet ilişkisinin “gayri nakdi kredi” mahiyetinde görülmesi ancak, faaliyeti bu nitelikte olan finans kuruluşlarınca veya kuruluş amacı teminat sağlamak olan  kurumlarca verilmesi halinde mümkündür. Zira, finansal faaliyeti düzenleyen mevzuata göre oluşan veya çalışan kuruluşlar “gayri nakdi kredi” sağlayabilir.
  4. Açılacak bir nakdi kredi için verilecek kefaletin finansal hizmet sayılması halinde bu hizmetten kimin yararlandığının doğru tespit edilmesi gerekmektedir.
  5. Krediyi kullanan için kefalet ya da benzeri bir teminat,   kredi temininde olmazsa olmaz şart değildir. Nitekim teminatsız krediler de söz konusudur. Ancak, krediyi kullandıran finans kurumlarınca teminat (kefalet) kendi mevzuatında şart koşulan bir unsurdur.
  6. Krediyi kullanan lehine verilen kefalette hizmetin bedelinin  emsal değer (oran) yöntemiyle belirlenmesi -işin özelliğinden dolayı- mümkün değildir. Zira, verilen kefaletin kapsamı ile kullanılan kredinin tutarı her zaman aynı değildir. Özellikle karşılıklı kefalet ilişkisinde karşılıklı finansal hizmet faturası kesilmesi halinde çok sayıda mükerrer KDV tarhiyatına yol açacaktır.
  7. Kredi kullanan bir şirkete her hangi bir iştirak yada yönetim  ilişkisi olmayan kişiler tarafından verilen teminatlar (kefalet) mali hizmet sayılır ve üzerinden komisyon hesaplanarak KDV’ne tabi tutulur.
  8. Kanunla kurulan veya kuruluş maksadı kredi garantisi vermek olan kurumların bu işlemler karşılığında aldıkları komisyon, bunların üçüncü kişi olarak garanti sağlamasından kaynaklanmaktadır.

Bahsettiğimiz konular mevzuattan,  yorumlar kendi görüşümüzden kaynaklanmaktadır.  Ortada, netleşmiş, istikrar kazanmış bir yüksek yarı i kararı bulunmadığı için  değerlendirmeler ve tartışmalar ara mahkeme  kararları üzerinden yapılmaktadır.

Sektör ve Konu itibariyle yürütülen vergi incelemeleri arttıkça ihtilafların artacağını  söylemek  yanlış olmayacaktır.

 Umarız yakın bir gelecekte bu konudaki yargı kararları istikrara kavuşur veya Mali İdare, -biraz da mükellef hukukunu dikkate alarak-  sorunu çözecek görüşleri paylaşır.

21.03.2025

Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.

>> YILIN KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL + KDV  Ayrıntılar için tıklayın.

GÜNDEM