Vergi Usul Kanununda son zamanlarda yapılan pişmanlığa ilişkin düzenlemelerin, bu Kanunun 359. Maddesine ilişkin olduğunu fark etmişsinizdir. Bunun nedeni, VUK’da öteden beri mevcut olan pişmanlık ve ıslah müessesinin, fiilin tespitinden önceki aşamalarda geçerli olması, vergi kaybına yol açmış olsun olmasın 359. Maddede yer alan fillerin soruşturmaya, kovuşturmaya başlamasından sonra artık pişmanlık/nedamet çabalarına yer olmamasıydı.
Konuya tam olarak girmeden önce, açıklamayı kolay anlaşılır kılmak amacıyla, bir iki hususu kısaca ele almakta fayda görüyoruz.
Öncelikle belirtelim ki; vergi sistemimizdeki usule aykırılık veya vergi ziyaı’ına yol açan eylemler nedeniyle kesilen “Usulsüzlük, özel usulsüzlük ve vergi ziyaı cezaları” genel ceza hukukundaki “Kabahatlere uygulanan idari para cezası “ mahiyetindedir.
Bu fiiller, usul hükümlerine, idari yetkilerle getirilen şekli hususlara uyulmaması (usul kabahatleri) şeklinde olabileceği gibi hiçbir özel niyet taşımasa bile “verginin ziyaına” yol açan eylemler şeklinde de olabilir.
Usulsüzlük sayılan kabahatler için ceza uygulanması, bu kabahat, fillerinin Usul Yasasında ya da Yasanın verdiği yetkiyle oluşturulan İdari Düzenlemelerde tek tek tanımlanmış olması şartına bağlıdır. Usulsüzlük cezası gerektiren fiillerin önceden tanımlanmış olması şarttır.
Vergi kaybına yol açan eylemler için önceden belirlenmiş olma şartı yoktur. (VUK 341. Maddede yer alan; “haksız yere geri alınan” vergilerin de vergi ziyaı sayılması, özel bir durumdur ve geriye dönük tahakkuk hatası sayılmaktadır)
Vergi sistemimizin “Tahakkuk Esasına” göre dizayn edilmiştir. Bu nedenle vergi ziyaı cezasında ana unsur, 344. Maddede tanımlandığı gibi; “tahakkukun zamanında olmaması ve ya eksik/ yanlış olmasıdır. ”
Neden “Vergi Ziyaı” ifadesinin seçildiğine de bir kısa vurgu yapalım.
Vergi Ziyaı ifadesi, eskiden de vardı. Ancak söz olarak mevcuttu ve vergi hukukumuzda yazılı olarak yer almıyordu. 1998 yılında yapılan büyük vergi düzenleme çalışmalarının sonucu olan 4369 sayılı Yasa ile vergi terminolojisinde “yazılı olarak” yer aldı.
Değişiklikler yapılmadan önce usul hukukumuzda, vergi cezası gerektiren fiiller “kusur, ağır kusur ve kaçakçılık” şeklinde düzenleniyor ve eylemin niteliğine ve yol açtığı vergi kaybına bağlı olarak cezası tertip ediliyordu. Bu tanımlara ayrıca, teşvik ve yardım gibi eylemler de ekleniyordu.
Özel nitelikli ve kasıt unsuru eylemin kendisinde var olan, kasıt olmaksızın işlenemeyecek fiiller “Hileli Vergi Suçu” adı altında toplanıyordu.
Genel olarak bakıldığında VUK’un önceki ceza hükümleri, esasen bireysel teşebbüslerin hakim olduğu bir ekonomik düzene uygundu.
4369 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeyle ceza sistematiği büyük çapta değiştirilmiş, vergi kaybına yol açsın açmasın usule ilişkin (genel ve Özel usulsüzlükler) hatalar ve kabahatler ile vergi kaybına yol açan fiiller ayrılmıştır.
Ceza hukuku açısından ele alındığında her ikisi de kabahat niteliğinde olup idari para cezalarının isimleri farklılaşmıştır. Usulsüzlük, özel usulsüzlük ve hatta vergi ziyaı cezası kabahatler için kesildiğine göre neden 5326 sayılı Kabahatler Kanununa göre kesilmiyor da VUK hükümleri uygulanıyor diye sorulabilir.
5326 sayılı Kabahatler Kanunu bir “Genel tanımlama kanunudur.” Kabahati genel olarak tanımlar ancak nelerin kabahat olduğunu belirlemez.
Kanunun 2. 3. Ve 4. Maddelerinde bu durum şu şekilde açıklanmaktadır;
Tanım;
MADDE 2;
Kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idarî yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılır.
Genel kanun niteliği
MADDE 3.- (1) Bu Kanunun genel hükümleri diğer kanunlardaki kabahatler hakkında da uygulanır.
Kanunîlik ilkesi
MADDE 4.- (1) Hangi fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir.
Kabahatlerin İdarece belirlenmesine bağlı olarak, Kanunun 22. Maddesinde de İdari Para Cezasının hangi kişi, kuruluş ya da makam tarafından kesileceği belirlenmiştir. Madde şu şekildedir;
İdarî yaptırım kararı verme yetkisi
MADDE 22.- (1) Kabahat dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye ilgili kanunda açıkça gösterilen idarî kurul, makam veya kamu görevlileri yetkilidir.
(2) Kanunda açık hüküm bulunmayan hallerde ilgili kamu kurum ve kuruluşunun en üst amiri bu konuda yetkilidir.
(3) İdarî kurul, makam veya kamu görevlileri, ancak ilgili kamu kurum ve kuruluşunun görev alanına giren yerlerde işlenen kabahatler dolayısıyla idarî yaptırım kararı vermeye yetkilidir.
(4) …………………………………………
Bu düzenlemeler nedeniyle VUK’nda yazılı kabahatler için mali idare (Vergi tarh etmeye ve vergi cezalarını kesmeye yetkili olan yer, mali idarenin bütünü değil, sadece vergi daireleridir) ikincil mevzuatı düzenlemeye de ceza tertibine de yetkilidir.
“VERGİ ZİYAINA” YOL AÇAN KABAHATLER
Türk Vergi Sisteminde vergi kaybına yol açan ana unsur verginin tahakkuk tarihidir. Vergi kaybına bağlı ceza ile gecikme faizi gibi türev cezalar tahakkuk tarihine bağlı olarak, ortaya çıkar. Ancak, vergi ziyaı cezası için tahakkuka bağlı olmayan durumlar da vardır.
Vergi kaybına yol açan, Kusur, Ağır kusur/ Kabahat ve kaçakçılık için kullanılan ceza isimleri de değiştiği için, bunları genel olarak kavrayacak ve doğrudan vergi kaybını hedefleyecek bir ifade olarak “vergi ziyaı” tanımı usul hukukuna monte edilmiştir.
Vergi Ziyaı cezası da bir idari para cezası hükmündedir. Bunda, eylemin niteliğine değil, sonucuna bakılır. Kabahat sayılan fiilin “kasten” işlenmesi, onun kabahat olma vasfını değiştirmez.
VUK’un 359. Maddesindeki fiiller ise Vergi Kaçakçılığı suçu olarak tanımlanmıştır. Maddenin gerekçesinde bu fiiller, “mali sistem aleyhine cürümler” olarak tanımlanmıştır. Maddede yazılı fiillerin suç olarak kabulünde vergi kaybına yol açıp açmadığına bakılmaz.
Fiilin kendisi suç niteliği taşımaktadır. Kasıt olmaksızın bu fillerin işlenemeyeceği kabul edilmiştir. Bu nedenle bu fiillerde “ kasıt aranmaz.” (Bu konuda Maliye Bakanlığı, yarım ağız, “kasıt aranması gerektiğini” söylüyor ama köklü ve net bir tanımlama yoktur)
Vergilemede, hem idari para cezası (Usulsüzlük, özel usulsüzlük ve vergi ziyaı cezaları) hem de adli yargı konusu suçların bulunması, doğal olarak, cezaların kesilmemesini, hafifletilmesini veya kaldırılmasını sağlayacak yöntemlere de ihtiyaç duyurmuştur.
Türk vergi hukukunun temellerinden biri olan “pişmanlık” ve “beyanı ıslah” VUK’un 371. Maddesinde düzenlenmiştir. Aslında bu iki müessese aynı maddede yer aldığı için genellikle “pişmanlık” olarak bilinir. Ancak, dikkatli okununca iki düzenlemenin nedeni, başvuru şartları ve sonuçları itibariyle temel bazı farklara sahip olduğu görülecektir.
Gerek pişmanlık gerekse beyan ıslahı uygulaması, kabahatlere mahsus idari para cezaları yanında 359. Maddede yer alan ve “suç niteliğindeki “ eylemlerle de yakından ilgilidir.
Pişmanlık uygulamasının temel etkisi ceza kesilmesini önlemektir.
VUK’un 371. Maddesinin sistematiği şu şekildedir;
Pişmanlıkla beyan ve düzeltme yoluyla vergi ziyaı cezasının önlenebildiğini yukarıda açıklamaya çalıştık. Pişmanlığın kapsamı, sadece idari para cezası sayılan usulsüzlük, özel usulsüzlük ve vergi ziyaı cezalarının kesilmesini önlemek değildir. VUK’un 359. Maddesinde sayılan VERGİ SUÇLARI da pişmanlık kapsamına girmektedir.
Vergisel suçların yer aldığı ve hem vergi ziyaı cezası kesilen hem de adli yargıya konu olan VUK’nun 359. Maddesinde yazılı eylemler için de pişmanlığın geçerli olduğunu maddenin şu fıkrasında görüyoruz; “371 inci maddedeki pişmanlık şartlarına uygun olarak durumu ilgili makamlara bildirenler hakkında bu madde hükmü uygulanmaz.”
“ Bu madde hükmü uygulanmaz” ifadesinin sadece 359. Madde kapsamında vergi ziyaı cezası kesilmeyeceğini, ancak, savcılığa suç duyurusunun bu maddeye göre değil, 376. Maddeye dayanılarak yapıldığı, dolayısıyla pişmanlık uygulamasının adli yargıyı önlemeyeceği” şeklinde yorumlandığına da şahit olduk.
Bu düşünceye bir başka gerekçe olarak da; pişmanlık -ve ıslah- uygulamasın vergi kaybının bulunduğu haller için geçerli olduğu, halbuki, 359. Maddede yazılı fiillerle vergi ziyaına yol açılmaması durumunda bile adli cezanın söz konusu olduğu ileri sürülmektedir.
Bu düşünce tarzını şu nedenlerle doğru bulmuyoruz.
371. Maddede; “ Kaçakçılık suçunu teşkil eden fiillerin işlendiğinin tespitinden önce verilmiş ve resmi kayıtlara geçirilmiş olması. “ gerektiği yolunda bir hüküm vardır. Maddeye göre esas olan, fiilin, fail ya da iştirakçi tarafından haber verilmesidir. Yani durum, normal pişmanlık kurallarından sapmaktadır. 359. Maddede, Mali İdarece veya -maddede belirtildiği gibi- C.Savcılıklarınca haricen tespit edildiği hallerde pişmanlık hükümlerinden yararlanılamaz.
VUK’un 359. Maddesinde sayılan fiillerle ilgili olarak 7394 sayılı Yasa ile getirilen ve Türk Ceza hukukunda yer alan “etkin pişmanlık “ uygulamasına da kısaca değinmek yararlı olacaktır.
7394 sayılı Yasa ile yapılan değişiklik iki hususu kapsamaktadır;
Birinci değişiklik, 359. Maddede sayılan fiiller nedeniyle yapılacak soruşturma (Savcılık aşaması) ve kovuşturma (yargılama aşaması) safhasında, “tarh olunan vergi ve cezalar ile zamların belirli bölümünün ödenmesi” şartıyla cezalarda indirim yapılmasını düzenlemektedir.
İkincisi ise, Yasanın yayımlandığı dönemde soruşturma ve kovuşturma ve infaz aşamasında bulunan fiiller için benzer nitelikteki düzenlemelerdir.
7394 sayılı Kanununun yayınlandığı/yürürlüğe girdiği 15.04.2022 tarihinden önce tespit edilmiş ancak soruşturma safhası devam eden fiiller için; “sonradan ihdas edilen ve suçlunun lehine olan hükümler ceza tertibinde dikkate alınır” şeklindeki genel hukuk prensibi nedeniyle, Geçici 34. Madde konulmuştur.
7394 sayılı Yasanın VUK’a eklediği Geçici 34. Maddesi ile yapılan değişiklik, soruşturma safhası için etkin pişmanlık, kovuşturma safhası için de özel nitelikli kısmi af ile ilgilidir.
Aslında, geçici madde ile yapılan düzenleme, Yasanın yürürlüğü tarihindeki soruşturma, kovuşturma ve infaz safhalarını kapsamakla birlikte, Anayasa Mahkemesi, 28.09.2022 tarihli E.2022/ 59 K. 2022/111 sayılı Kararıyla, (23.03.2023 tarihli RG de yayımlanmıştır) “…kovuşturma…” ve “infaz” ibarelerinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, karar vermiştir. Dolayısıyla geçici 34. Madde hükmü sadece “soruşturma” aşamasında uygulanabilecektir.
359. maddede yer alan ve özellikle ceza hukukçuları tarafından “Etkin Pişmanlık” olarak nitelenen husus, VUK’un genel pişmanlık hükümlerinden farklıdır.
359. maddeye eklenen fıkralar adli yargı safhasıyla ilgilidir. Yani, beyan ve nedamet safhası geçmiş olayları kapsamaktadır. Genel pişmanlık hükümlerindeki “beyannamenin hiç verilmemiş veya eksik verilmiş olması” durumuyla ilgisi yoktur.
Esas konu, kayba uğratılan verginin ve zam ve faizlerinin tamamının, ödenmesi kaydıyla, - adli safahata göre- cezanın indirilmesidir. Bu durumun “nedamet” kavramı ile bir ilişkisi bulunmamaktadır.
Yani bu düzenleme bir pişmanlık müessesesi değildir. Uygulama esas itibariyle “ceza indirimidir”. Ödeme şartı yerine geldiği takdirde hem vergi ziyaı cezası hem de adli ceza indirimli olarak uygulanacaktır.
359. maddede yer alan; “Bu maddede yazılı fiillerle verginin ziyaa uğratıldığının tespit edilmesine bağlı olarak tarh edilen verginin, gecikme faizi ve gecikme zammının tamamı ile kesilen cezaların yarısı ve buna isabet eden gecikme zammının; soruşturma evresinde ödenmesi halinde verilecek ceza yarı oranında, kovuşturma evresinde hüküm verilinceye kadar ödenmesi halinde ise verilecek ceza üçte bir oranında indirilir.” İbaresinden, etkin pişmanlığın ancak vergi kaybına yol açan eylemler için uygulanabileceği düşünülmektedir.
Ancak, maddenin bir sonraki fıkrasında yer alan ; “Tarh edilen vergi ve vergi aslına bağlı olarak kesilen cezanın bulunmadığı durumlarda verilecek ceza yarı oranında indirilir.” Hükmüne göre, vergi kaybı ve buna bağlı ceza olmasa bile adli cezada indirim yapılacaktır.
Vergi Ziyaının bulunmadığı hallerde, ceza indirimi düzenlemesi, ödemeye bağlı ceza indiriminden de farklı bir durumdur.
Buradaki ceza indirimi, doğrudan vergi kaybı yaratmayan ancak suç sayılan eylemlerin varlığıyla ilgili adli yargılamanın konusudur.
Yapılan Düzenleme, 359. Maddenin “ Adli Yargı” yönünün yumuşatılmasını ve ceza uygulamasında “Tazmin” olanağını düzenlemektedir.
213 sayılı Yasanın 359. Maddesinde yazılı fiillerde, kasıt aranmaz. Kastın, fiilin içinde mevcut olduğu, kast olmaksızın bu fillerin işlenemeyeceği kabul edilir. Bu düşünce 4369 sayılı Yasa ile yapılan temel düzenlemenin gerekçesinde de yer almaktadır.
Ancak Hazine ve Maliye Bakanlığı, özellikle vergi incelemelerinde 359. Maddenin uygulanması ve TC Savcılığına suç duyurusunda bulunulması konusunda, mükellefin kastının olup olmadığının araştırılması gerektiğini belirtmektedir.
359. maddede yazılı fiillerin, kast unsuru aranmayacak suçlardan oluştuğunun genel kabulü nedeniyle, madde kapsamındaki tüm eylemlerin ceza hukuku kapsamında yargılamaya gitmesinin “ekonomik suça ekonomik ceza” anlayışına uygun düşmediği tartışması mevcuttu.
Yapılan düzenleme ile, kayba uğratılan verginin, fer’ileriyle (Zam veya faizleriyle) beraber, ancak, hafifleştirilmiş /yarıya indirilmiş vergi ziyaı cezası ile birlikte ödenmesi kaydıyla eylemlerin adli yargıya intikali önlenmektedir.
Bu düzenlemenin pratikte ne kadar etkili olacağı belli değildir. Konuyla ilgili olarak teorik ve pratik konusunda daha yoğun bir tartışmanın olması gerekirdi.
Düzenleme hakkındaki ilk tereddüt noktası, verginin, zam ve faizleriyle birlikte ödenmesinde bir indirim olmamasıdır. Amacın, kayba uğratılan verginin tazmini olduğu için faiz ve zammın büyük çapta indirimli uygulanması daha makul bir düzenleme olacaktı.
Vergi ziyaı cezasının yarı oranda uygulanması konusunda ise şunları belirtmemiz gerekmektedir.
Etkin Pişmanlık TCK 168. Maddesinde düzenlenen bir müessesedir. Buna göre; bir insanın işlemiş olduğu suçtan dolayı pişman olmasıdır. Suçlu kişi; suç olarak tanımlanan söz konusu fiilin ortaya çıkardığı olumsuzlukları gidermek veya yargılanma sürecine katkıda bulunmak suretiyle pişmanlıktan yararlanır.
Etkin pişmanlık şartları iştirakçiler açısından farklılıklar gösterir. Birden çok kişinin işlediği suçlarda yalnızca bir kişinin mağdurun zararını karşılama niyeti varsa yalnızca onun etkin pişmanlıktan faydalanabileceği anlaşılmaktadır. Bu noktada, suça iştirak eden diğer kişilerin etkin pişmanlıktan faydalanabilmesi tartışmalı hale gelmektedir.
Halbuki, VUK 359. Maddedeki fiiller için, eylemi gerçekleştirmek ya da yönlendirmek, kolaylaştırmak nedeniyle iştirakten dolayı ceza uygulanmaktadır.
VUK’un 359. Maddesine getirilen “ilave pişmanlık düzenlemeleri” konusunda, düzenlemenin etkinliği açısından, -en azından- ikincil yasal düzenlemelerde, amaca uygun yorumlarda bulunulması gerekmektedir.
Konu, yukarıda yer verilen hususlardan ibaret değildir. Yine 7394 sayılı Yasa ile 359. Maddede yapılan bir başka düzenleme, zincirleme suç uygulamasını gündeme getirmiştir. Aslında, adli yargıdaki “zincirleme suçta kasıt” tartışmasına açıklık getirilmesini amaçlayan bu durum da vergi hukuku ile uğraşanlar açısından önemli bir değişiklik olacaktır.
259. maddeye eklenen fıkrada; “Bu maddede düzenlenen suçların birden fazla takvim yılı veya vergilendirme dönemi içinde aynı suç işleme kararının icrası kapsamında işlenmesi halinde, Türk Ceza Kanununun 43 üncü maddesi uygulanır.” Denilmektedir.
Bu düzenleme ayrı bir yazı ve değerlendirme konusudur.
14.03.2024
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.