Vergi, Türk toplum geleneğinde de askerlikle birlikte bir vatandaşlık ve tabiyet yükümlülüğüdür. İnsanlar tabi oldukları siyasi ve mülki yapının idaresine ve savunmasına yönelik tedbirlere “zorunlu gönüllü” olarak katılmak durumundadır.
Katılım ve ödemenin zorunluluğuna rağmen tebaa ile yöneten arasında sistemik bir adalet çabası bulunmaktadır. Bu nedenle vergilemede, keyfiliğin önüne geçilmesi, sosyal ve ekonomik dengenin sağlanması, gönüllü uyumun artırılabilmesi için özel kurumlar oluşmuştur.
Vergilemede keyfiliğin önüne geçilebilmesi tarihi bir çabadır. Bu nedenle, üzerinden vergi alınacak matrahın tespiti için getirilmiş düzenekler ve sistemler bulunmaktadır.
Yöntem ne olursa olsun adaletin tesisi açısından sistemin dört özelliği bulunmaktadır:
1-Vergilenecek konu bir gelir, kazanç yada varlık üzerinden alınmalıdır. (imece, salma yada zorunlu çalışmaya bu nedenle vergi denilemez)
2-Matrahın, vergi ölçüsünün yada vergi tutarının tespiti, mükellefin işini yada gelir sağlama fonksiyonunu ağır biçimde etkilememelidir. (Bu durum Anayasamızda, “Ödeme Gücü” ilkesi olarak düzenlenmiştir.)
3- Matrahın yada –götürü vergilemede olduğu gibi- ödenecek verginin tespitinde, mükellefin kendisi olmasa bile, mahallesinden, köyünden, meslek örgütünden birilerinin de bulunması suretiyle, gerçeğe yakın doğrulukta vergileme yapılmalıdır.
Bu üç unsurun sağlanabilmesi için Vergi Usul Kanunumuzda, matrahın tespiti konusunda, tarhiyatın şekline göre değişen Komisyonlar düzenlenmiştir. VUK un 30 ila 92. Maddeleri arasında 60 tan fazla madde bu komisyonları, oluşumunu ve çalışma düzenini belirlemektedir. Hepsinin bir yazı kapsamında işlenmesi mümkün değildir. Ancak şu özel durumların açıklanması da bir ihtiyaçtır;
4-Vergilemede dördüncü ve çok önemli bir diğer özellik ise zamanaşımıdır. Zamanaşımı, vergilemede, vatandaşlık mükellefiyetinin “ ila nihaye” devam edemeyeceği, yükümlülüğün de zamansal bir sınırının olması gerektiği, idarenin vergileme fonksiyonundaki aksaklığın mükellefe yüklenemeyeceği anlayışından kaynaklanmaktadır.
Modern vergileme tekniği beyan esasına dayanmakla birlikte, değer ve miktarların, haricen ve uzman kişiler tarafından belirlenerek kontrol altında tutulması da söz konusudur. VUK 30. İle düzenlenen Re’sen takdir işlemleri daha önceleri sadece uzmanlaşmış-daimi görevli (muvazzaf) Takdir Komisyonlarına ait olduğu halde, gerek iş yükü gerekse incelemeyi yapan elemanların da yetkinliği göz önüne alınarak, daha sonraları Kanunda sayılı inceleme elemanlarının da takdir yetkisini kullanabilmesine olanak sağlanmıştır. Böylece takdir işlemi iki kaynaktan yapılmaktadır. Takdir için oluşturulmuş komisyonlar ve inceleme elemanları..
Aslında burada dikkat edilmesi gereken husus, takdir yetkisinin inceleme elemanlarına verilmesinde Komisyonun yerine geçmesini sağlamak çabasının olmadığıdır. İnceleme elemanının tespitleri için “takdir olunmuş matrah-vergi farkı sayılacağı” ifadesi kullanılmış, bu yetkinin, yukarda önemli özellik olarak belirtilen “zaman aşımı” ile ilişkisi kurulmamıştır. Bu nedenle, VUK 30. Maddede Re’sen tarh inceleme elemanına tanınan yetki, zamanaşımını kesme yada durdurma açısından hüküm ifade etmemektedir. Böyle bir düzenleme, vergide adalet ilkesinin ihlali olurdu.
Vergilemede zamanaşımının düzenlendiği VUK un 114. Maddesinde, bu nedenle sadece takdir Komisyonlarındaki takdir işlemlerinin zamanaşımını durduracağı düzenlenmiştir. Vergi dairelerinin matrah takdirleri için Takdir komisyonuna ne zaman baş vuracağı yasada düzenlenmemiştir. Bu durum idarenin görevi açısından zorlayıcı bir unsur olan zamanaşımı hükümlerini kullanılamaz hale getirmektedir.
Uygulamada vergi daireleri, zaman aşımı yılının son aylarında hatta –yapılan tarama sonuçlarına göre- son günlerinde matrah takdiri için Takdir Komisyonuna başvurmakta ve zaman aşımını durdurmaktadır. Takdir Komisyonunda geçebilecek süre en fazla bir yıl olacaktır. Buraya kadar olan işlemler bir ölçüde normal karşılanabilse de, vergi dairesi takdir komisyonundan aldığı, karar numarası, tarihi, matrahı vs. gibi bilgilere göre vergi/ceza ihbarnamelerini hazırlayıp Mükellefe tebliğ etmektedir. Tebligatın gerçekleşmesi üzerine, aynı tarihte Takdir Komisyonu Kararının vergi dairesine intikali sağlanmaktadır. Böylece, işin takdir komisyonuna havalesi ile duran zaman aşımının yeniden ancak kaldığı yerden başlaması sorun teşkil etmemektedir.
Bu uygulama sadece vergi daireleri tarafından yapılmamaktadır.
Artık vergi inceleme elemanları da, zaman aşımı süresinin sonlarında kendilerine verilen incelemelerde işe başlama ve bitirme süreleri yetişmeyeceği için, sadece zaman kazanmak için vergi dairesinin matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurmasını talep etmekte, inceleme için fazladan bir yıla yakın bir süre elde etmektedir. Bu süre içerisinde tamamlanan ve inceleme sonuçlarını gösteren raporlar, takdirde kullanılmak üzere Takdir Komisyonuna intikal ettirilmektedir. Böylece, tarh zamanaşımı dolaylı yoldan ve takdir komisyonları kullanılarak uzatılmaktadır.
Uygulama, son yıllarda biraz daha genişletilmiştir. İnceleme elemanları, tarh zamanaşımının dolmasından sonraki zamanlarda da “tarhiyat için değil, tetkikat için” gerekçesini öne sürerek defter belge ibrazı istemekte, düzenlenen tutanaklara “ tutanakta yer alan bilgilerin veri olarak kullanılacağı” ibaresini kullanmaktadır. Bu tutanaklara dayanılarak yapılan tespitler takdir komisyonlarında, takdirin dayanağı olarak kullanılmaktadır.
Gerek vergi dairelerinin, gerekse inceleme elemanlarının bu tutumu “görünüşte” yasal imkanların kullanılması gibi değerlendirilse de hukuka ne kadar uygunluğu tartışmalıdır.
Uygulamanın hukuka uygunluğu veya aykırılığı hakkında değerleme yapılırken Anayasa Mahkemesinin, 15.10.2009 tarih ve 2006/124 sayılı Kararındaki bazı açıklamaların göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Söz konusu Kararda vergilemede zamanaşımının önemi ve özelliği konusu şu şekilde açıklanmaktadır:
“Kişi ile devlet arasında vergiden kaynaklanan hukuksal ilişki sadece alacak-borç ilişkisi değil aynı zamanda Anayasa’nın 73. maddesinin niteliği gereği bir ödev ilişkisidir. Bu karşılıklı ödev gereği, mükelleflerin yükümlüklerini zamanında, usulüne uygun ve eksiksiz yerine getirmesi, idarenin de vergiyi zamanında tarh, tahakkuk ve tahsil etmesi gerekir. Vergi yasalarının vergiyi bağladığı olayın vukuu veya hukuki durumun tekemmülü ile doğan vergi alacağı, mükellef bakımından vergi borcunu teşkil eder.
213 sayılı Yasa’nın 113. maddesinde vergi borcunu sona erdiren nedenler arasında sayılan zamanaşımı, “süre geçmesi suretiyle vergi alacağının kalkması” olarak tanımlanmıştır. Kamu yararı düşüncesiyle kabul edilen ve vergi idaresini borçlarını takip etme konusunda dikkatli olmaya yönelttiği gibi disipline de eden ve bu anlamda vergi idaresinin etkinliğini artıran zamanaşımı, mükellefin müracaatı olup olmadığına bakılmaksızın hüküm ifade etmektedir.
213 sayılı Yasa’daki tarh zamanaşımı süresinin dolmasıyla vergi idaresinin vergiyi tarh ve tebliğ etme yetkisi sona ermektedir. Mükellefe bu süreden sonra vergi ihbarnamesi veya ödeme emri gönderilemez. Verginin eksik tarh edilmesi nedeniyle ikmalen tarhiyata gidilebilmesi, usule aykırılık nedeniyle yargı kararıyla kaldırılan bir verginin yeniden tarh edilebilmesi zamanaşımı süresinin dolmamış olmasına bağlıdır. Zamanaşımı süresinin geçmesiyle artık vergi incelemesi de yapılamayacaktır.”
Görüldüğü gibi zaman aşımı, dolaylı yollardan uzatılması makul sayılamayacak bir müessesedir.
Aynı Kararda, vergileme sürecinde idarenin tutum ve davranışlarının ne kadar önem taşıdığı konusunda şöyle denilmektedir:
Verginin yasallığı ilkesi, vergi kurumunun hukuksal yapısının temel koşulu olup oranının, salınma biçiminin, alınma zamanının yönetim ve yükümlüler bakımından belirginliğine dayanır. Yükümlülere güven veren bu ilke, vergi yönetiminde de kararlılık sağlamakta, herkesi eşit biçimde kapsamına alan bir yurttaşlık görevinin göstergesini oluşturmaktadır.”
Vergi daireleri ile inceleme elemanlarının takdir komisyonunu kullanarak yaptıkları, yukarıda belirtilen uygulamalar “Hukukun genel ilkelerinden olan hak ve nefaset ilkesini zorlamakta,alacağını takip ve tahsil noktasında alacağını takip etmeyen alacaklıların alacağını eksik borç haline getirmeyi amaçlayan zamanaşımı müessesesini işlemez hale getirmekte diğer taraftan idarenin iç işleyişinden kaynaklanan gecikme sebebiyle mükellef aleyhine fazladan gecikme faizi hesaplanmasına sebep olmaktadır.”
Özellikle tartışma konusu olan husus, vergi inceleme elemanlarının zaman aşımını kesmek için –çoğu zaman vergi dairesi üzerinden- konuyu takdir komisyonuna intikal ettirerek, gönüllü olarak ibraz olunan defter ve belgelerden hareket etmek suretiyle inceleme yapmak ancak Takdir Komisyonu kararına dayalı tarhiyatı sağlamak çabalarıdır.
Bu konuda özellik taşıyan birkaç hususun altını çizmek gerekmektedir;
Yukarda yapılan açıklamaları özetlemek gerekirse ;
Usul hukukunun ve mükellef haklarının açık bir ihlali olup hukuki yönünün varlığı savunulamaz.
06.08.2019
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.