Bilindiği üzere ülkemizde gümrük idareleri tarafından alınan vergi ve resimler hariç vergi, resim, harçlar ve bunlara bağlı zam ve cezalar[1] 213 sayılı Vergi Usul Kanununa[2] tabidir. Beş ayrı kitaptan (Vergilendirme, Mükellefin Ödevleri, Değerleme, Ceza Hükümleri ve Vergi Davaları) terettüp eden VUK, vergilendirme ile ilgili olarak mükelleflere bir takım yükümlülükler getirmenin yanında haklar da tanımıştır. Mükelleflere verilen ödevlerin yerine getirilmediğinin tespiti halinde olayın mahiyetine göre farklı farklı olmak üzere VUK’un 4. kitabında hüküm altına alınan bir takım cezai müeyyideler tatbik edilmektedir. Buna karşın VUK’ta hüküm altına alınan bir takım müesseseler sayesinde öngörülen şartların oluşması halinde vergi cezaları uygulanmaması prensibi de bulunmaktadır. Bunlardan biri VUK’un 371. Maddesinde hüküm altına alınan ‘Pişmanlık ve Islah’ müessesesidir. Bir takım kıstaslar belirlenmek suretiyle madde hükmünün kapsamı ortaya koyulmuş ve şartların sağlanması halinde ‘vergi ziyaı cezası’ kesilmeyeceği hususu kanuna emredici bir hüküm olarak dercedilmiştir. Buna karşılık bazı durumlarda ise ‘Pişmanlık ve Islah’ müessesesi işlerlik kazanamamaktadır. Bu çalışmamızın ana teması da buradan yola çıkarak oluşturulmuştur. Bu husustan mütevellit bu çalışmamızda önce bahse konu müesseseye dair kısa bilgiler verilmiş, akabinde 05/12/2019 tarihli 7194 sayılı kanunla Türk Vergi Sistemine dâhil edilen Değerli Konut Vergisi’nin[3] bu müesseseden yararlanıp yararlanamayacağı hususu yasal mevzuat ışığında değerlendirilmiştir.
Bu bölüme ‘Pişmanlık ve Islah’ müessesesinin yasal dayanağı, kapsamı ve kapsam dışı kalan özel durumlar konu edilmiştir.
2-1 Pişmanlık ve Islah Müessesesinin Yasal Dayanağı:
‘Pişmanlık ve Islah’ müessesesini, vergi mükellefleri ve vergi ziyaı cezasını gerektiren bir fiilin işlenişine iştirak edenlerin vergi kanunlarına aykırı davranışlarıyla vergi kaybına sebebiyet verdikleri durumlarda yaşadıkları nedâmet hissiyatının vergi ziyaı cezası uygulanmaksızın sonuç doğurması hali olarak tanımlayabiliriz. Gerçekten de bu müessese VUK’un 371. Maddesinde; “Beyana dayanan vergilerde vergi ziyaı cezasını gerektiren fiilleri işleyen mükelleflerle bunların işlenişine iştirak eden diğer kişilerin kanuna aykırı hareketlerini ilgili makamlara kendiliğinden dilekçe ile haber vermesi hâlinde, haklarında aşağıda yazılı kayıt ve şartlarla vergi ziyaı cezası kesilmez.’’ şeklinde hükme bağlanmıştır. Bu müessese sayesinde olası bir vergi uyuşmazlığı yargı merhalesine gelmeden idari işlemlerle çözümlenmektedir.
Yukarıya alıntılanan kanun hükmünde geçen ‘aşağıda yazılı kayıt ve şartlar’ tadadi bir şekilde sıralanan 5 maddeden oluşmaktadır. Bunlar;
‘1. Mükellefin keyfiyeti haber verdiği tarihten önce bir muhbir tarafından herhangi resmi bir makama dilekçe ile veya şifahi beyanı tutanakla tevsik edilmek suretiyle haber verilen husus hakkında ihbarda bulunulmamış olması (Dilekçe veya tutanağın resmi kayıtlara geçirilmiş olması şarttır.)
2. Haber verme dilekçesinin yetkili memurlar tarafından mükellef nezdinde haber verilen olayın ilgili olduğu vergi türüne ilişkin bir vergi incelemesine başlandığı veya olayın ve ilgili olduğu vergi türünün takdir komisyonuna intikal ettirildiği günden evvel (Kaçakçılık suçu teşkil eden fiillerin işlendiğinin tespitinden önce) verilmiş ve resmi kayıtlara geçirilmiş olması.
3. Hiç verilmemiş olan vergi beyannamelerinin mükellefin haber verme dilekçesinin verildiği tarihten başlayarak 15 gün içinde tevdi olunması.
4. Eksik veya yanlış yapılan vergi beyanının mükellefin keyfiyeti haber verme tarihinden başlayarak 15 gün içinde tamamlanması veya düzeltilmesi.
5. Mükellefçe haber verilen ve ödeme süresi geçmiş bulunan vergilerin, ödemenin geciktiği her ay ve kesri için, 6183 sayılı Kanunun 51 inci maddesinde belirtilen nispette uygulanacak gecikme zammı oranında bir zamla birlikte haber verme tarihinden başlayarak 15 gün içinde ödenmesi.’ olarak belirlenmiştir.
2-2 Pişmanlık ve Islah Müessesesine İlişkin Kapmasına Girmeyen Özel Bazı Durumlar:
VUK’un 371. Maddesi hükümleri bu çalışmanın 2.1. bölümüne konu edilmiştir. Mezkûr hükümler tetkik edildiğinde dikkat çekici bazı hususlar ortaya çıkmaktadır. Bunları maddeler halinde sıralayacak olursak;
05/12/2019 tarihli 7194 sayılı kanunla Türk Vergi Sistemine dâhil edilen vergilerden biri de ‘Değerli Konut Vergisi’dir. Bu vergi 1319 Emlak Vergisi Kanunu’na hüküm eklenmek suretiyle yasal hale gelmiştir. Detay vermek gerekirse Emlak Vergisi Kanununda “Dördüncü Kısım” oluşturulmuş ve bu bölüme eklenen 42 ila 49. Maddelerle “Değerli Konut Vergisi” adı altında vergi ihdas edilmiştir. İlk etapta kanununu yürürlük yılı 2020 olarak belirlenmiş olmasına rağmen gelen taleplere istinaden mezkûr verginin uygulaması (değerli konut vergisi mükelleflerine yönelik beyan ve ödeme ödevleri) 7221 sayılı Kanunla Emlak Vergisi Kanununa eklenen geçici 24. madde mucibince 2021 yılına ertelenmiştir. Bu vergiye ilişkin olarak 15 Ocak 2021 tarihli Resmi Gazetede ‘Değerli Konut Vergisi Uygulama Genel Tebliği’ yayımlanmış ve ‘Değerli Konut Vergisi’ne ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir. Sonuç olarak 2021 yılı ve sonraki yıllarda uygulanacak olan Değerli Konut Vergisine dair ilk vergi beyannamesi 20.02.2021 tarihi olarak belirlenmiştir.
Değerli Konut Vergisine ilişkin bazı özellikli hususlar aşağıda maddeler halinde yer almaktadır.
3.1. Değerli Konut Vergisinin Emlak Vergisi Kanunundaki Yeri ve Bunun VUK 3/A maddesi kapsamında değerlendirilmesi:
Emlak Vergisi Kanununun 42 ila 49 maddelerinde düzenlemiş olması hasebiyle emlak vergisi kanununun yapısı ve VUK’un 3/A madde hükümlerine değinmekte fayda bulunmaktadır. Emlak vergisi 4 kısım ve 51 maddeden oluşmaktadır. Birinci kısım ‘Bina Vergisi’, ikinci kısım ‘Arazi Vergisi’, üçüncü kısım ‘Kısımlar Arasında Müşterek Hükümler’ ve son olarak dördüncü kısım ‘Değerli konut vergisi’ olarak hüküm altına alınmıştır. İşte tam da bu noktada VUK’un 371. Maddesinin 2. Fıkrasında yer alan ‘Bu madde hükümleri, emlak vergisi ile ilgili olarak uygulanmaz.’ Hükmü gündeme gelmekte ve değerli konut vergisinin emlak vergisi olup olmadığı sorunsalı ortaya çıkmaktadır. Gerçekten de sırf Emlak Vergisi Kanununu içerisinde hüküm altına alınması değerli konut vergisinin VUK’ 371/2 kapsamında ‘emlak vergisi’ tanımına dâhil etmek için yeterli midir? sorusunun cevabını bulmak oldukça önemli bir husustur. Emlak vergisi kanunun sistematiğine baktığımızda değerli konut vergisinin emlak vergisinden (bina ve arazi vergisi) ayrılan yönleri bulunmaktadır. Bu hususu şöyle açıklayabiliriz. Emlak Vergisi Kanununun ilk iki kısmını oluşturan bina vergisi ve arazi vergisi belediyelerce tarh ve tahsil edilir ve bildirim usulü geçerlidir. Fakat değerli konut vergisi 48. Maddede yer alan; ‘Tahsil edilen değerli konut vergisi, genel bütçe geliri olarak kaydedilir ve 2/7/2008 tarihli ve 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun ile diğer kanunlara göre mahalli idarelere verilecek payların hesabında dikkate alınmaz.’ hükmü ve bu kanuni hükümlerin madde gerekçeleri de dikkate alındığında vergi daireleri tarafından tarh ve tahsil edilen genel bütçe geliri mahiyetinde olan bir vergidir ve beyanname usulüne tabiidir. Yine değerli konut vergisinden mahalli idarelere pay verilmemesi bina ve arazi vergisinden ayrılan başka bir yöndür.
Bu açıklamalardan sonra VUK’un ‘Vergi Kanunlarının Uygulanması ve İspat’ başlıklı 3. Maddesinin A fıkrasına (Vergi kanunlarının uygulanması) değinmenin önemi ortaya çıkmaktadır. Madde hükmü tetkik edildiğinde vergi usul kanununda kullanılan "Vergi Kanunu" tabirinin VUK ve VUK hükümlerine tabi vergi, resim ve harç kanunlarını ifade ettiği, vergi kanunlarının lafzı ve ruhu ile hüküm ifade edeceği, lafzın açık olmadığı durumlarda vergi kanunlarının hükümlerinin, konuluşundaki maksat, hükümlerin kanunun yapısındaki yeri ve diğer maddelerle olan bağlantısı göz önünde tutularak uygulanacağı kolaylıkla anlaşılmaktadır. Bu hüküm ışığında bakıldığında Emlak Vergisi Kanununun bir vergi kanunu olduğu izahtan varestedir. Buna karşılık VUK’un 371/2 maddesinde geçen ‘emlak vergisi’ ibaresinin lafzi anlamda emlak vergisi kanununa tekabül edip etmediği noktasında ortaya bir belirsizlik çıkardığını düşünmekteyiz. Bu belirsizlik sebebiyle değerli konut vergisi hükümlerinin getirilişindeki maksadı araştırmak gerekecektir. Bu açıdan bakıldığında değerli konut vergisinin maksadının genel bütçeye bir gelir sağlamak olduğu, lüks konutları kapsadığı ve bu verginin tek meskene sahip olanlara muafiyet sağladığı görülmektedir. Yine gerek kanun maddeleri gerekse de genel tebliğ hükümleri irdelendiğinde verginin konuluşundaki başka bir maksat da ortaya çıkmaktadır. Bu maksadı şöyle açıklayabiliriz. Bilindiği üzere hem bina vergisi ve hem arazi vergisi beyan usulüne değil bildirim usulüne tabidir. Her iki vergi de belediyelere ‘emlak vergisi bildirimi’ başlıklı bir form yardımıyla arazi veya bina vasıfları işaret edilmek suretiyle bildirilmektedir. Değerli konut vergisi ise vergi dairelerine muhteviyatında hiçbir şekilde emlak vergisi ibaresi geçmeyen ‘değerli konut beyannamesi’ verilmek suretiyle beyan edilmektedir. Yine emlak vergisinin pişmanlık ve ıslah hükümleri kapsamına dâhil edilmemesine dair madde gerekçesine bakıldığında emlak vergisi mükelleflerinin oldukça fazla bir sayıya tekabül etmesi ve emlak vergisinin uygulanmasında diğer vergilere göre görece bazı kolaylıklar ve ilave imkânlar sağlaması düşüncesinin hâkim olması, buna karşılık değerli konut vergisinin sadece lüks sayılabilecek birden fazla meskenleri kapsaması ve bundan mütevellit hitap ettiği mükellef sayısının kıyaslanmayacak kadar az olması hususu dikkate alındığında emlak vergisinin pişmanlık ve ıslah hükümleri kapsamı dışında tutulma gerekçeleriyle değerli konut vergisinin konuluşundaki maksat farklılaşmaktadır. Bu hususları bir arada düşündüğümüzde değerli konut vergisi kanun koyucu tarafından bir emlak vergisi olarak görülmediği değerlendirmesini yapmaktayız. Dolayısıyla bu durumda değerli konut vergisinin, VUK’un 371. Maddesinde hüküm altına alınan şartları sağlaması halinde ‘Pişmanlık ve Islah’ müessesesi kapsamına girdiğini söyleyebiliriz. Nitekim Gelir İdaresi Başkanlığı da hazırlayıp yayınladığı ‘Vergilerde Pişmanlıkla Beyan Uygulaması Rehberi’ adlı rehberde değerli konut vergisini kapsam dâhilinde görmüştür. Vergi idaresinin bu görüşü de değerli konut vergisinin emlak vergisi olmadığı yönündedir. Her ne kadar bizim de kanaatimiz bu yönde bile bu durum VUK’un 371. Maddesinin 2. Fıkrasına yönelik olarak bu çalışmamızın ‘4. Sonuç’ başlıklı bölümünde yer alan görüşlerimiz minvalinde kanuni bir düzenleme yapılması gerekliliği yönündeki görüşümüzü değiştirmemektedir.
1950 yılında vergi hukukumuza giren ‘Pişmanlık ve Islah’ müessesesi yıllar içerisinde kapsam noktasında birçok değişikliğe uğramıştır. Bu uygulama sayesinde olası bir vergi uyuşmazlığı yargı merhalesine gelmeden idari işlemlerle çözümlenmektedir. Bu açıdan düşünüldüğünde ve uygulamadaki etkilerine bakıldığında fayda sağladığı aşikârdır. VUK’un 371. Maddesinde düzenlenen bu müessese güncel haliyle beyan esasına tabi vergileri hedeflemektedir. Fakat ihdas edilen değerli konut vergisi sebebiyle VUK’un 371. maddesinin 2. Fıkrası hükmü noktasında tereddütlü bir durum ortaya çıkmıştır. Konuyu kısaca tekrar açıklayacak olursak 4751 Sayılı Kanunla 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununda değişiklikler yapılarak emlak vergisinde beyan usulü terkedilip bildirim yönteminin benimsenmesiyle işlevsiz hale gelen ‘Bu madde hükümleri, emlak vergisi ile ilgili olarak uygulanmaz.’ şeklindeki VUK’un 371. maddesinin 2. Fıkrası hükmü Değerli Konut Vergisinin Emlak Vergisi Kanunu içinde düzenlenmesi sebebiyle pişmanlık ve ıslah müessesesi açısından yeni bir tartışma doğurmuştur. Bize göre konuluşundaki maksat ve tabi olduğu usul ve esaslar dikkate alındığında VUK’un 371/2. maddesinde geçen ‘emlak vergisi’ tanımı kapsamına girmeyen değerli konut vergisi açısından pişmanlık ve ıslah hükümlerinden yararlanma açısından bir problem bulunmamakla birlikte bir yasal düzenlemenin yapılması da şarttır. Şöyle ki ilerleyen süreçte kanun koyucunun emlak vergisinde bildirim esasından vazgeçip beyanname esasına geçme tasarrufunda bulunması halinde yeniden aktif hale gelecek bu fıkra hükmünün madde metninden çıkarılması yerine emlak vergisi kanununda emlak vergisine dair bir tanımlama yapılmak suretiyle değerli konut vergisinin netleştirilmesi veyahut genel bütçe geliri olarak tasarlanan değerli konut vergisinin mahalli idare geliri olan emlak vergisi kanunundan çıkarılarak ayrı bir kanun olarak tekrardan düzenlenmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Bize göre bu yönde atılacak adım hem uygulamada çıkan tereddütleri gidermesi açısından hem hukuki güvenlik ilkesi ve vergilemede belirlilik ilkesi yönünden önemi haiz bir husustur.
Kaynakça:
[1] Mezkûr kanunun 1. Maddesinin 3. Fıkrasına mucibince kaldırılan vergi, resim ve harçlar hakkında da VUK hükümleri tatbik edilmektedir.
[2] Çalışmamızın bundan sonraki kısımlarında kısaca ‘VUK’ olarak ifade edilecektir.
[3] Değerli Konut Vergisi, 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununun “Değerli Konut Vergisi” başlıklı 42 ilâ 49 uncu maddelerinde düzenlenmek suretiyle 05/12/2019 tarihli ve 7194 sayılı kanunla getirilmiştir.
[4] Ahmet AK ve Şebnem EKERYILMAZ, “Türk Vergi Hukukunda Pişmanlık ve Islah Müessesesinin Geçirdiği Aşamalar ve Mevcut Halinin Değerlendirilmesi”, Sosyal ve Beşeri Bilimleri Dergisi, Cilt 8, Sayı 2, 2016 ISSN: 1309 -8039 (Online), Sayfa:11.
[5] 4751 sayılı Vergi Usul Kanunu, Emlâk Vergisi Kanunu ve Harçlar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
[6] Bina vergi değeri, 1319 sayılı Kanunun 29 uncu maddesine göre binalar için hesaplanan bedeli ifade etmektedir.
20.06.2023
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.