Değerli okurlarımız, mükellefler iş yaptıkları firmaların bir kısmını tanıması mümkün olmakla birlikte, bir kısmını ise tanıyamayabilir. Mükelleflerden iş yapılan firmaların tamamının sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullandığını veya düzenlediğini bilmelerini beklemek mantıklı da değildir.
Bilindiği üzere, Maliye Bakanlığı sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge düzenleyen veya kullanan mükellefleri koda (özel esaslara tabi mükellefler listesine) almakta ve koda giren firmaların iş hayatları olumsuz etkilenmektedir. Nitekim Türkiye’nin en büyük firmaları dahi koda girebilmektedir. İsim vermek vergi mahremiyeti nedeniyle mümkün olmamakla birlikte, Türkiye’nin en büyük iletişim firması dahi bir dönem koda alınmıştı.
Kod uygulamasının yasal dayanağı bulunmakta mıdır? Yargının kod uygulamasına bakışı nasıldır?
Sahte fatura kullandığı gerekçesi ile koda alınan bir firma konuyu yargıya taşımıştır ve yargı kararını aşağıda ele alacağız.
İstanbul 3. Vergi Mahkemesi 26.03.2013 tarih ve 2012/683 Esas Nolu Kararında; vergi idarelerinin, idari işlevleriyle vergi hukuku alanında tesis ettikleri işlemlerin 2577 sayılı İdari yargılama Usulü Kanununun 2’nci maddesi kapsamında idari yargının görev alanına girdiğini kabul ederek, Anayasa’nın çalışma ve sözleşme hürriyetini düzenleyen 48’inci maddesinin 2’nci fıkrasında, devletin, özel teşebbüslerin, milli ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri alacağı, çalışma hakkı ve ödevi başlıklı 49’uncu maddesinin 2’nci fıkrasında, devletin, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı hükmüne yer verilmiş, “Vergi Ödevi” başlığını taşıyan 73’üncü maddesinin 3’üncü fıkrasında da, vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülüklerin kanunla konulacağı, değiştirileceği veya kaldırılacağı belirtilmiştir.
Dayanağını Anayasaya uygun olarak çıkarılmış olan bu Kanunlardan almayan düzenlemelerle birtakım hak ve yükümlülükler getirilemez. Bu suretle çalışma barışının sağlanması yanında, özel teşebbüslerin güvenlik ve kararlılık içinde çalışması da temin edilmiş olur.
Davacı, hakkında sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanma şüphesi bulunduğundan bahisle özel esaslara tabi mükellefler listesine alınmış ise de; gerek davalı idarenin, gerek bağlı bulunduğu hiyerarşik üst makamların mükellefleri bu şekilde kategorize edebilmelerine olanak sağlayan hiçbir yasal düzenleme bulunmadığı gibi, Anayasa’da da buna izin veren bir hüküm yer almamaktadır. Bu şekilde yasal dayanağı olmadan yapılacak bir sınıflandırma, vergi barışını bozucu etki yaratacağı gibi, Anayasa’da güvence altına alınan temel kişi hak ve hürriyetlerine de aykırılık teşkil eder. Dolayısıyla, yasal dayanağı olmadan, hukuka aykırı bir biçimde idarenin kendi içerisinde oluşturduğu bir sınıflandırma ile özel esaslara tabi mükellefler listesi olarak adlandırılan listeye alınan davacı adına tesis edilen işlemde hukuka uyarlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, hukuka aykırılığı açık olan dava konusu işlemin uygulanması halinde telafisi güç zararlar doğurabileceğinden 2577 sayılı Kanunun 27’nci maddesi uyarınca yürütmesinin durdurulmasına oybirliği ile karar verilmiştir.
Hemen belirtelim ki söz konusu karar yürütmeyi durdurmaya ilişkin olmakla birlikte, vergi mahkemesi kararı da mükellef lehine çıkmıştır ve üst yargıda da mükellef lehine karar çıkmıştır. İleriki yazılarımızda söz konusu kararları da ele alacağımızı vurgulayalım.
Vergi Mahkemesi kod uygulamasının yasal dayanağı olmadığını ve uygulamanın Anayasaya aykırı olduğunu vurgulamaktadır. Söz konusu karar Danıştay Dava daireleri Genel Kurulunda da mükellef lehine çıkması halinde kod uygulamasının yasal dayanağa kavuşturulması ya da kaldırılması gerekecektir. Nitekim, mükellefler özel esaslara alınarak, özel esaslara alınan mükellefler için özel uygulamalar yapılmaktadır. Örneğin, 84 nolu KDV Genel Tebliğinde özel esaslara tabi mükelleflerin hem kendi iadeleri olsun hem de bunlardan mal alanların iadeleri olsun farklı esaslara tabi tutulmuştur.
Kod uygulamasının ticari hayatta yarattığı en büyük sıkıntılardan başlıcası bu mükelleflerden mal alanların mal alımını bırakması ve ödemeleri gereken mal bedellerini ödemek istememesidir. Böylelikle mükellefler alacaklarını tahsil edememekte ve mal satamamaktadırlar. Örneğin, büyük çaplı bir inşaat firması çok sayıda şantiyesi nedeniyle birçok mükelleften alım yapabilmektedir. Mal aldığı firmalardan bazılarının koda girmesi halinde firma da koda girebilmekte ve iş yapamaz duruma gelinebilmektedir.
Sonuç olarak kod uygulamasının mevcut hali yasal dayanaktan yoksundur. Mahkeme kararı da bunu söylemektedir. Kod uygulaması yasal dayanağa kavuşturulmalıdır. Ancak, yasal dayanağa kavuşturulurken iyi niyetli mükellefler korunmalıdır. Elmalar ile armutlar aynı sepete konulmamalıdır.
06.01.2014
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.