S.1. Yeni bir Varlık Barışına Neden ihtiyaç Duyuldu?
C.1. Halihazırda reel mevduat faizi TL bazında eksiye düşmüş durumda. Buna rağmen halen TL. faiz oranlarımız yurtdışındaki sıcak paracılara cazip geliyor. Dolayısıyla döviz arzı ara vermeden devam ederek TL’nin değerli kalmasını sağlıyor. Bu durum enflasyon-devalüasyon sarmalına girmemizi engellerken diğer taraftan cari açık problemini yapısal hâle dönüştürdü.
2012 yılı başında bu sorunun üzerine eğilen ekonomi kurmayları özellikle tüketimi kısmaya dönük tedbirlere başvurdular. Cari açığı bir miktar düşürmeleri karşılığında bu seferde büyüme rakamının hedeflerin altında kalması gibi bir olumsuzlukla karşılaşıldı.
İşte, yukarıda bahsettiğim olumsuzlukları aşmak için ortaya konan reçeteler sürekli başka olumsuzlukları ortaya çıkardı. En son çıkarılan Af Yasası ile yani 6111 sayılı kanunla kriz dönemine rağmen oldukça iyi düzeyde gelir elde edildi. Maliye Bakanlığı 22 milyar TL ve SGK ise 10 milyar TL olmak üzere toplamda 32 milyar TL başka bir ifadeyle 18 milyar dolar yani 3 tane Tüpraş özelleştirmesinden gelen para kadar tahsilat yapıldı.
Cari açık bir ülkenin döviz gelirleri (ihracat, turizm, kâr payı ve faiz, işçi döviz gelirleri) ile giderleri (ithalat, seyahat çıkışları, kâr payı ve faiz ödemeleri) arasındaki olumsuz farkı gösterir. Eğer cari açığınız mevcutsa bir yerlerden para bularak bunu kapatmanız gerekir. Eğer kapatamazsanız 2001 yılındaki krizi yaşamanız kaçınılmaz olacaktır.
Bu gerçeğin farkında olan ekonomi yönetimi, Türklerin yurtdışında değerlendirmeyi tercih ettiği 130 milyar doların ülkemize gelmesi için yeni bir çalışma başlattığını duyurdu. İşte bunun adı “Varlık Barışı”.
Asıl amaç ülkemizin finansal krize girmesini engellemek. Geçen günlerde Eski Maliye Bakanlarımızdan Sayın Ekrem Pakdemirli’nin anılarının yer aldığı Özal’ın Mirası isimli bir kitabı yayımlandı. Demirel’in tabiriyle 70 sente muhtaç olduğumuz dönemlerde, ülkemize gelen turistlere her bozdurduğu 100 dolar karşılığında 3 yıllık faizin peşin ödendiği günleri hatırlatıyor bizlere.
Şunu demek istiyorum; bir ülke için döviz eksikliği inanılmaz tehlikeli ve ekonomi yönetimleri bu tehlikeyle karşılaşmamak için akla hayale gelmeyecek tedbirler almaktan çekinmiyorlar. Dolayısıyla bu günkü Varlık Barışı gibi çalışmalar sosyolojik riskler taşısa da getirisi maddi ve manevi çok daha fazla olduğundan hükümetlerin vazgeçemediği bir uygulama.
S.2. Tek Nedeni Cari Açık mı?
C.2. Elbette değil. Kamu harcamalarının en sağlam kaynağı başka bir ifadeyle devletlerin başat geliri ‘vergi’dir. Vergi gelirlerinin milli gelirimize oranı gelişmiş ülkelere nazaran sürekli düşük kalıyor ancak düzenli bir artış olduğunu söylemeden geçemeyiz.
1990 yılında 11,4; 2000 yılında 20,7; 2005 yılında 21,98 ve 2011 yılında vergi gelirleri toplamı 297 milyar TL tutarında gerçekleşmiş olup GSMH ise 1295 milyar TL olduğuna göre 2011 yılı için vergi gelirlerinin milli gelire oranının yüzde 23 olduğunu söyleyebiliriz. Görüleceği üzere vergi rasyomuz sürekli bir artış eğilimi içerisindedir. Ancak gelişmiş ülkelerde “vergi rasyosu” dediğimiz bu oranın ortalaması 30-45 bandında seyretmektedir. Mesela Fransa’da %46.
Rakamlara boğmak istemiyorum. Özetle vergi gelirlerimiz düşük. Hatta gayri safi milli gelirimiz arttıkça vergi gelirleri buna paralel bir artış gösteremediğinde bu oranın artışı daha da azalmaktadır.
Bunun yanında artık herkesin bildiği hatta duymaktan sıkıldığı bir gerçek var ki, “Varlık Barışı” adı altında ekonomik afların açıklanmasını sürekli mecbur kılan bir durumdur bu. Bizim vergi gelirlerimizdeki çarpık durum yıllardan beri devam ettiğinden artık kimse konuşmak bile istemiyor. Yani hepimiz bıktık. Ancak söylemekten geri kalmamak lazım. Nedir bu? Ülkemizin yıllık vergi, resim ve harç tahsilatı toplamı, Maliye Bakanlığı faaliyet raporuna göre 300 milyar TL dolayında. Bu rakamın % 30 ‘u ise, vergi literatüründe dolaysız veya direkt vergi olarak adlandırdığımız şirket ve şahısların ticari faaliyetleri sonucu elde ettikleri kârları üzerinden alınmaktadır. Kalan % 70’lik geniş dilim ise tüketim, mülkiyetin el değiştirmesi gibi harcama kalemleri üzerinden başka bir ifadeyle dolaylı şekilde alınmaktadır.
Haliyle “Varlık Barışı” “Vergi Affı” gibi kavramlar sadece reel sektörün aktörleri tarafından değil vatandaş düzeyinde geniş bir kesimin dikkatini çekmektedir. Zira, insanların günlük kullanımında zorunlu olan telefon, elektrik, su, akaryakıt ve sayısız ürünün içinde görünmeyen vergi kalemleri mevcut ve vatandaşımız artık bunun farkında.
Her ekonomiden yapılabilecek azami vergi tahsilatı bellidir yani şirketlerden veya insanlardan sonsuz vergi alamazsınız. Ülkemizde vergi tahsilatları ve gayri safi milli ekonomik rakamlar üzerinden yapılan araştırmalarda “tahmin edilen vergi rasyosu ile fiili vergi rasyosu” yani tahsil edebilme kabiliyeti birbirine yakın seviyededir.
Bu tabloyu iyi okuyan ekonomi yönetimi bizzat Başbakan’ın talimatıyla yeni bir çalışma başlattığını duyurdu.
S.3. Varlık Barışı Ne Zaman Yasalaşacaktır?
C.3. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan ve Maliye Bakanı Şimşek’in ilk açıklamalarından sonra her basın karşısına çıktıklarında beklentilerin üzerinde bir ilgiyle karşılaşmaları süreci planladıklarının biraz daha önüne çekeceğe benziyor. Ben, hükümetin özellikle toplum psikolojisi üzerine dikkatli giderek çalışmalarını yönlendirdiklerini görüyorum. Kamuoyundan gelen talebe duyarsız kalmayan Sayın Şimşek ilk açıklamalarındaki, meclis kapanmadan yasalaşır ifadesini bir hafta içinde çalışmalarımızı tamamlarız, şekline revize etmesini bu şekilde yorumlamak gerektiğini düşünüyorum.
Yani şöyle de söyleyebiliriz. Bakanlık gerekli hazırlıkları tamamlamış ve kamuoyunun tepkisini ölçerek sonuçta işi biraz hızlandırmayı uygun gördüler. Bu noktada, bir önceki Varlık Barışı adı altında çıkarılan vergi affında ise bizzat Sayın Başbakan’ın ilk açıklamayı yaptığını hatırlıyorum. Ancak, hazırlıklar uzun sürmüş ve Sayın Erdoğan’ın müjdelediği 6111 sayılı düzenlemenin yasalaşması eğer hafızam beni yanıltmıyorsa 6 ayı bulmuştu. Şimdi bu hataya tekrar düşülmek istenmediğini açıklamaların gidişatından okumak mümkün.
S.4. Varlık Barışı Kanunu İçinde Af Olucak mı?
C.4. Geçen hafta Perşembe günü Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek özellikle bu soruya dönük olarak, “Hiç kimse bir af beklentisine girmesin. Böyle bir çalışma içinde değiliz.” Hatta ülke içindeki varlıklara yönelik değil, sadece yurtdışında parası olan Türklere dönük bir çalışma yaptıklarını açıkladı.
Bu açıklamanın altında ise, özellikle Fransa, Yunanistan, Kuzey Kıbrıs gibi ülkeler başta olmak üzere krizle boğuşan Avrupa ülkelerinin kişi ve kurumların varlıkların üzerindeki yüksek orandaki re’sen vergilendirme politikasından rahatsız olanları çekmek olduğunu düşünüyorum. Hatırlarsanız, geçtiğimiz aylarda meşhur Fransız aktör Gerard Depardieu bile Rus vatandaşlığına geçerek ülkesinde varlık sahibi insanlara karşı gerçekleştirilen kanuni düzenlemeleri eleştirmiş ve bizzat Putin’in elinden Kremlin Sarayındaki törende, Rus vatandaşlığı belgesini almıştı. Yani, belli bir limitin üzerindeki yasal düzenlemeler 60 yıllık vatandaşınızı bile küstürerek insanları hiç akla hayale gelmeyecek adımlar atmalarına sebep olabiliyor. İşte ekonomi kurmayları Avrupadaki bu olumsuz konjoktürden faydalanmak istiyor.
Bir de, Vergi Cenneti olarak adlandırılan bölgelerde pek çok insan yatırımlarını kaybetti. Avrupa Birliği ülkelerinde virüs gibi yayılan kriz hükümetlerin varlıklı insanların peşine düşmelerine neden oldu. Bu yatırımcılarda güvenli yeni limanların peşinde.
Bunun yanında, ABD, Almanya ve İngiltere gibi önemli devletlerin başını çektiği yeni anlayış çerçevesince gizli hesap olgusu kaldırılıyor. İsviçre ve Lüksemburg gibi ülkelerde para tutmayı tercih eden Türkler, bu ülkelerle yapılan vergi anlaşmaları sonucu, Türkiye’deki Gelir ve Kurumlar Vergisi mükellefleri hakkında bilgi talep edebilecek yapının oluştuğunun farkındalar. Haliyle, sözünü ettiğimiz ülkelerde kaynağı belirli veya belirsiz para tutan kişi ve kurumların, getirdikleri para karşılığında % 2-3 lerde bir vergi oranıyla, bu paralarının kaynağının temizlenmesi yani herhangi bir inceleme veya soruşturmaya maruz kalınmama garantisinin kanunen sağlanarak, diğer taraftan cari açığı azaltmak arzu edilmektedir.
Bu tahminlerin doğruluğuna bir örnek vermek gerekirse, bankaların kısa vadeli borç kalemi olan “mevduat hesabı” toplamları 22 milyar dolara yükseldi. Son iki ayın artış hızı ise % 18’e ulaşmış durumda. Uzmanlar, bu hesapların büyük bir kısmının “fiduciary” olarak adlandırılan ve dilimize yedi eminlik veya emanet olarak çevirebileceğimiz hesaplar olduğunu ifade ediyor. Sistem ise şöyle işliyor; varlıklarını İsviçre, Lüksemburg mukimi bankalara yatıran Türk vatandaşları, mevduatlarının Türkiye’deki bir bankada değerlendirilmesi talimatı vermeyi ihmal etmiyor. Müşterisinin bu talimatını yerine getiren İsviçre bankası ise gelip buradaki bir bankada kendi adına hesap açarak, aslında Türk olan bir kişinin parasını ise yine Türkiye’de mukim bir bankada değerlendiriyor. Özetle, Türkiye’de yerleşik bir bankaya İsviçre’de yerleşik bir bankadan yatırılmış gözüken mevduatlar aslında yine bir Türk vatandaşına ait.
Zaten, hükümet “Varlık Barışı”nın gereğini özellikle rakamlar bazında görmemiş olsaydı bu çalışmayı yapmaya gerek bulmazdı. Gözden kaçmaması gereken bir konu ise hükümetin hedeflediği paraların bir kısmı yabancı isimlerle zaten ülkemize gelmiş vaziyette. Bu para sahiplerinin istikrarlı bir hükümetten ziyade, bağımsız çalışan vergi inceleme elemanları ile yine bağımsız ve adil bir yargı sistemini tercih ettiklerini göz ardı etmemeliyiz.
Açıkçası, “Varlık Barışı” adından anlaşılacağı üzere, hani Anadolu tabiriyle varlıklı insanları hedef alan bir çalışma, daha açık bir ifadeyle ‘kümesteki tavuk değil dışarıdaki tilkinin’ peşine farklı enstrümanlarla gitmek her zaman faydalı olacaktır.
S.5. Varlık Barışı, Vergi Affına Dönüşür mü?
C.5. Dönüşmezse zaten barıştan bahsetmek mümkün değil. Neden derseniz?
Varlık Barışı kapsamında, yurtdışından Türkiye’ye gelmesi için hazırlanan bu yasanın hedeflediği paralar yani varlıklar halk deyimiyle “sütten çıkmış ak kaşık değil”. Bu durum tüm kesimlerin malumu. Şimdi, en hafif tabirle üzerinde şaibe olan bir kesimle barışırken, kayıt dışılık başta olmak üzere vergi incelemelerin düşük seviyede seyrettiği ekonomimizin aktörleriyle “matrah artırımı” denilen ve önceki uygulamalar neticesinde zorunluluk halini alan vergi affının yasalaşması zorunluluk haline gelmiştir.
10.07.2009 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6111 sayılı kanun yani bilinen adıyla Varlık Barışı adlı yasal düzenleme, 22.11.2008 tarihli Bazı Varlıkların Milli Ekonomiye Kazandırılması Kanunu’nun eki niteliğindeydi. Maliye Bakanının belirttiği gibi sadece yurt dışındaki varlıkları çekebilmek adına çıkarılsa bile yurt içinden gelecek çağrılara duyarsız kalamayacak olan hükümet, buna benzer şekilde ek bir düzenlemeye gitmek durumunda kalacaktır diye düşünüyorum.
Elbette ki, son kararı Yüce Meclis verecektir.
S.6. Muhtemel Matrah Artırımı Hangi Yılları Kapsayacaktır?
C.6. Bir önceki barışta, en son 2007 takvim yılı hesaplarının Gelir Vergisi, Kurumlar, KDV ve stopaj yönünden incelenmeyeceği hüküm altına alınmıştı. Dolayısıyla, şimdi hazırlanan yasal düzenleme içerisinde yer alacak muhtemel bir matrah artırımının 2008, 2009, 2010 ve 2011 yıllarını kapsaması kaçınılmaz gözüküyor.
Ancak 2012 yılının inceleme dışına bırakılacağını söyleyebilmek, maliyenin mutad uygulamalarına baktığımızda oldukça zor. Ancak 2012 yılı son dönem geçici vergi beyannamelerinin iki ay önce verildiğini düşünürsek 2012 yılının kapsama alınmasında bir sakınca görülmemektedir. Tabiidir ki, geçici vergi beyanında açıklanan kâr rakamını azaltan mükellefleri inceleme dışında bırakılmaması kaydıyla.
S.7. Vergi Borçlularına Taksitlendirme Bekleniyor mu?
C.7. Özellikle sosyal güvenlik alacaklarına yönelik bir tahsilatı hızlandırma formülü birkaç aydır kulağımıza gelmekteydi. Amme alacağı olarak tabir ettiğimiz devletin tüm alacaklarına bağlı, gecikme zammını sıfırlayarak taksitlendirme imkânı getirilmesi, matrah artımına bağlı olarak yüksek beklenen bir ayrıntı.
S.8. “Varlık Barışı” kapsamına giren varlıkları sayar mısınız?
C.8. Önceki düzenlemelere benzer şekilde, Para, Döviz, Altın, Menkul Kıymet, Sermaye Piyasası araçları (tahvil, hisse senedi vb.), varlığı kanaat verici bir belgeyle ispat edilen taşınmazlar (arazi, arsa, tapu kütüğüne kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ve kat mülkiyet kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümler), şirketin ortaklarına olan borçları şeklinde mümkün olan çok sayıda varlık kaleminin yer alması muhtemeldir.
S.9. Kanun’daki yurt dışı tabiri tüm ülkeleri kapsamakta mıdır?
C.9. Önceki kanunda vergi cenneti olarak bilinen Anguilla, Andora, Antıqua, Aruba, Bahamalar, İngiliz Virjin Adaları, Isle of Man, Seyşeller, Turks and Caicos, Amerikan Virjin Adaları ve ayrıca aramızda vergi anlaşması bulunmayan Cayman adaları, Bermuda Adaları, Amerikan Virjin Adaları, Kıbrıs Rum Kesimi, Malta ve İsviçre gibi ülkelerde varlığı bulunan ve bu varlıklarını getirmek isteyen kişi ve kurumlar 5917 sayılı yasa hükümlerinden faydalanamayacaklar hükmü mevcut idi. Hazırlanan yeni düzenlemede bu çerçevenin daha da genişletileceğini bekliyoruz.
S.10. Ülkemizdeki Vergi Aflarının Tarihçesi
C.10. Ülkemizdeki ilk vergi affının üzerinde 17 Mayıs 1924 tarihi yazılı. 90 yıllık cumhuriyet tarihinde toplam 31 (Otuz bir) adet vergi affı kanunu, çeşitli adlarla yasalaşmış eğer gelecek olan düzenleme vergisel beyanlara ve vergi borçlarına kolaylık getiren hükümler içerir ise 32. sayıya ulaşmış olacağız.
Vergi affı, devletlerin kanunla eliyle amme alacaklarından belli koşullarda vazgeçmesi ve bu suretle kamu alacağının ortadan kalkmasını ifade eder. Vergi aflarını, gönüllü uyuma çeşitli nedenlerle çekimser kalan vergi mükelleflerine son bir çağrı olarak değerlendirmek mümkündür. Kamuya borçlu mükelleflere gerek parasal ve gerekse cezai kovuşturmalardan tamamen veya kısmen kurtulma vaadi ile yapılan bir çağrıdır aslında.
Özetle, vergi affı vergisel mükellefiyetlere aykırı hareket edenlere karşı uygulanacak yaptırımlardan devletin vazgeçmesidir.
S.11. Bu Tür Düzenlemelerin Sakıncaları Nelerdir?
C.11. Bildiğiniz üzere, ülkemizde vergi sistemi modern devletlerde olduğu üzere “beyan esasına” tabidir. Öncelikle bu tür söylentiler, vergi mükelleflerinin gerek beyanlarını düşük gösterme ve gerekse tahakkuk etmiş boçlarını geciktirme açısından gevşekliğe neden olmaktadır. Özellikle, varlık barışı, vergi affı gibi adlandırmalarla konu biraz daha sulandırılıp uzatıldıkça mükellefler beklenen disiplinden uzaklaşmaktadırlar. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, Varlık Barışı’nın açıklandığı saatten itibaren beyan edilecek herhangi bir vergi kalemlerinin vergi affı kapsamına alınacağını beklemek komik olur. Bu nedenle insanlar haliyle barış geliyor, af geliyor nerden neyi kurtarsak diye şöyle bir sağa sola koşturacak olsalar da, kazın ayağının öyle olmadığını gördüklerinde en fazla ödemeler noktasında kayıtsız kalabileceklerdir.
Vergi affı yasaları, çoğunlukla belli dönemlere ilişkin vergiler ve bu vergilere bağlı olarak kesilmiş cezaları kapsayacak şekilde çıkarılmıştır. Bu yasaların çoğunda vergi cezalarının affedilebilmesi için, vergi aslının ödenmesi zorunlu kılınmıştır.
Sonuçta, devletin her an 18 yaşında bir delikanlı olduğunu yani er ya da geç yakanıza yapışacağını bilmeyen bir kimsenin ticari arenada hayatını idame ettirmesi zaten söz konusu bile değildir.
Benim açımdan bu tür düzenlemeleri çok daha sakıncalı hale getiren husus ise şudur;
Vergi aflarının kısa dönemde sağladığı faydalar, uzun dönemde yol açtığı maliyetleri telafi edememektedir. Vergi afları, kısa dönemde, özellikle vergi gelirlerinde hızlı bir yükseliş sağlamasına rağmen, uzun dönemde vergi gelirlerinin azalmasına yol açmaktadır. Çünkü vergi afları, vergilendirmenin temeli olan adalet ilkesini zedelemekte ve gönüllü uyumu azaltmaktadır. Öte taraftan sıkça çıkartılan vergi afları; vergi ödeme bilincinin yok olmasına, cezaların caydırıcılığının azalmasına neden olmakta, kayıt dışılığı beslemekte ve vergi ahlakını bozmaktadır.
Publilius Syrus, (İsa’dan önce 1.yüzyılda yaşamış, Roma’lı düşünür) şöyle der: “Suçluyu affeden hakim, kendini mahkum etmiş olur.
Varlık Barışı veya Vergi affı gibi yasal düzenlemelere ihtiyaç duymayan, böyle bir beklenti içinde olmayan çok geniş bir kesim var ülkemizde. Bu düzenlemelerin dikkatli, titiz, dürüst tavırlara sahip vatandaş ve mükelleflerin örnek duruşlarından vazgeçmelerini teşvik eden bir yönü olmasına karşın unutmamak gerekir ki; herkes kendisi için iyi insan olur, yoksa başkası şunu veya bunu desin diye, değil.
22.04.2013
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.