Kanun koyucu tarafından son yıllarda istihdam ve dolaysız “vergi oranlarında” önemli derecelerde fedakârlıkta bulunulduğunu görmekteyiz. Sigorta primleri ile gelir ve kurumlar vergisi kalemlerinde indirime gidilmesine rağmen, reel sektör temsilcileri vergilerini öderken ciddi şekilde finansal sıkıntılara düşmektedir. Banka kredisi ile vergi borcunu ödeyen işletmelerin sayısı hiç de azımsanmayacak düzeydedir. Zira uygulamaya konulan bu indirimler, ancak geçmiş dönemlerin birikmiş yüklerini gidermektedir.
Gerçektende 10.12.2010 tarihinde www.muhasebetr.com sitesinde yayımlanan “Hayal Üzerinden Alınan Gerçek Vergiler” başlıklı makalemize gelen destek mesajları bu düşüncemizi güçlendirmektedir. Öncelikle yukarıdaki yazımızda nelerden bahsettiğimizi kısaca hatırlatalım, ardından vergideki finansman sorununa ilişkin çözüm önerilerimizi sunarak makalemizi tamamlayalım.
...
Dolaysız vergiler olarak adlandırılan gelir ve kurumlar vergilerinin özü “Tahakkuk Esasına” dayanmaktadır. Tahakkuk esası, vergi mükellefleri, ilgili dönemde beyan ettikleri gelirlerinin müşterilerinden tahsil edilip edilmediğine bakmaksızın, dönem kârı üzerinden hesaplanan gelir veya kurumlar vergilerini ödemek zorunda olduğunu ifade eder. Aynı durum aylık beyan sistemi uygulanan katma değer vergisi içinde geçerlidir.
Dolayısıyla, satış faturası üzerindeki katma değer vergisi, aynı dönemdeki alışlara ilişkin KDV toplamı düşüldükten sonra takip eden ay sonunda ödenmelidir. Keza aynı fatura bedeli üzerinden elde edilen net kârın vergisi ise üç aylık dönemlerde beyan edilerek ödenmek durumundadır.
Öte yandan, günümüzde ticari işletmelerin ödeme ve tahsil vadeleri ortalama 6 ay ile 1 yıl arasında geniş bir süreye yayılmıştır. Ortalama 6 ay sonra tahsil edilecek bir satış bedeli üzerinden yüzde 20 oranında gelir veya kurumlar vergisi, yüzde 18 oranında KDV istenmesi matematiksel olarak gerçekçi gözükmemektedir.
***
Gerek sanayicilerin, gerekse tüccar ve esnafın finansal açıdan belini büken en önemli vergi kalemlerinin başında katma değer vergisi gelmektedir. Ülkemizdeki yıllık enflasyon oranının iki katına ulaşan genel katma değer vergisi oranı (yüzde 18), ortalama kâr marjlarının da çok üzerinde seyretmektedir.
Yıllık enflasyonun üç haneli rakamlarda seyrettiği geçmiş dönemlerde çok fazla sıkıntıya neden olmayan KDV oranı, yıllık enflasyonun yüzde 10 seviyelerine gerilemesiyle birlikte önemli bir finansal yükümlülük halini almaktadır.
Gevşeyen enflasyon oranları, faizlerin düşük seyretmesine, vade farkının neredeyse ortadan kalkmasına ve birçok sektördeki ticari vadelerin bir yıla kadar uzamasına sebep olmuştur. Ortaya çıkan zincirleme reaksiyon sonucunda kâr marjları da enflasyon oranlarının altına düşmüştür.
Katma değer vergisi beyanında, baz alınan dönem “ay” dır. Başka bir ifadeyle bir takvim yılı içerisinde 12 adet KDV beyanı verilmektedir. Her bir aya ait satış ve alışlara ilişkin hesaplanan ve indirilecek katma değer vergileri karşılaştırılarak, ay bazında beyan edilmesi ve hazine lehine ortaya çıkan farkın bir sonraki ay ödenmesi gerekmektedir.
Önceki yazımızda dikkat çekmek istediğimiz husus, aylık yüz bin lira tutarında satış yapan bir hizmet işletmesinin, aylar sonra tahsil edeceği bir alacağına dayanarak, faturanın düzenlenmesinden bir ay sonra, tahsil edilmemiş 18 bin liralık KDV’nin ödenmesi zorunluluğu, işletme sermayesi yetersiz olan kişi ve kurumları zor durumda bırakmaktadır.
Aslında emanetçi durumda olan yukarıdaki KDV borçluları, müşterilerinden aylar sonra tahsil edecekleri KDV’leri yönünden aylar öncesinden maliyeye borçlanmaktadır. Katma değer vergisi ve geçici vergiler, vergi dairelerinin tahsilatını yapmak için en istekli oldukları vergi türleri arasındadır. Bu nedenle katma değer vergisi ve geçici vergi borçlarının, vergi daireleri tarafından tecil ve taksitlendirilemediğinin altını çizelim.
Hayal üzerinden alınan vergilere yönelik çözüm önerilerimiz
Çözüm 1: Katma değer vergisi sisteminde gerçek yükümlünün nihai tüketici veya son alıcı olduğu göz önüne alındığında, aradaki safhalarda taşıyıcı konumunda olan tüm firmaların doğrudan maliyeye borçlu veya alacaklı olacağı bir yapı oluşturulabilir. Cari hesap mantığı ile çalışacak sistem uyarınca, kişi veya kurumlar mal veya hizmet satın aldığında, her bir fatura bazında karşıdaki satıcı firma yerine doğrudan devlete borçlanırken, mal veya hizmet satışında bulunan mükellefler ise, müşterisinden sadece mal veya hizmetin KDV’siz bedelini tahsil ederken, kestiği faturada yer alan KDV miktarını ise devletten alacaktır.
Bu yaklaşıma göre, her firma otomatikman kendi beyanını vermiş olacağından beyan yönünden mevcut sistem ile arasında bir fark bulunmamaktadır. Öte yandan, tahsil etmediği KDV için devlete borçlanan veya satıcısına ödemediği KDV’leri üzerinden indirim imkânı kazanmış şirketlerin çelişen durumları ortadan kalkacak olup tarafların durumu gerçeğe daha yakın olacağından, sistemden şikâyet eden birçok mükellefin sıkıntısı çözülmüş olacaktır.
Çözüm 2: KDV sisteminde beyan döneminin aylık usulde devamında sakınca olmamakla birlikte, katma değer vergisine ilişkin ödeme vadeleri 3 aya çıkarılabilir. Zaten katma değer vergisinin ilk uygulamaya konulduğu 1985 yılından beri geçerli olan, “Vergilendirme Dönemi” başlıklı 39.maddesinde yer aldığı üzere, KDV’nin beyan tarihi üç aylık periyotlar halinde uygulamaya müsait bir yapı arz etmektedir.
Çözüm 3: İkinci önerimizin uygulanmadığı durum için geçerli olabilecek, diğer çözüm önerimiz şudur; gerçek vergi yükümlüsünün, gerçek vergi borçlusu olmasına imkân tanıyan bir sistemin oluşturulması ki bunun için yürürlükteki tevkifat sisteminin biraz daha genişletilmesi gerekmektedir.
Bu günkü ticari sistemde KDV’nin asıl yükümlüsü, ilgili malın veya hizmetin son kullanıcısıdır. Bu zincirin halkalarında imalatçı, toptancı veya perakendeci olan tüm işletmeler katma değer vergisinin taşıyıcısıdır aslında. Mal veya hizmet sağlayan şirketlerin tahsil etmediği KDV yükünü derhal devretmesini sağlayacak adımlar atılmalıdır.
Zira, KDV’nin gerçek yükümlüsü olarak kabul edilen nihai tüketiciye ulaşana kadar gözükmeyen bir mağduriyet zinciri oluşmaktadır. Dolaylı vergi kalemlerinin önemli bir ayağını oluşturan KDV’nin gerçek yükümlüsüne yansıtılmasını yani mal veya hizmetten en son faydalanan üzerinde bırakılmasını kolaylaştıran yasal düzenlemelere duyulan ihtiyaç kaçınılmaz bir noktaya gelmiş durumdadır.
Çözüm 4: Bilhassa yeni kurulan ve sanayi yatırımı yapan işletmelerin sırtında önemli derecede devreden KDV yükü birikmektedir. Bu memlekete yatırım yapan, fabrika açan müteşebbisleri “destekleyen” idari düzenlemelerin sadece muhatabına değil, her kesime faydası olacaktır.
Yatırımcı şirketlerin taşıdığı birikmiş KDV yükü ile muhatap olmasını engellemek amacıyla üzerinde düşünmeye değer gördüğümüz önerimiz şöyledir; süregelen aylık beyan ve ödeme sistemi devam etmekle birlikte mükelleflerin aylık KDV hesabı yapılırken, nasıl ki devlet alacaklı çıktığında hemen talep ediyorsa, aynı şekilde mükellefin devreden KDV’si çıkması halinde ise başka bir ifadeyle mükellef devletten alacaklı duruma geçtiğinde, sözü edilen alacağın aylık olarak mahsuben veya nakden geri iade edilmesine imkân tanınmalıdır.
Çoğunuzun, “Biz daha ihracat işlemlerinden doğan KDV iadelerimizi zamanında alamıyoruz, aylık devreden katma değer vergilerimizi nasıl alacağız?” şeklinde sitem ettiğini duyar gibiyim. Ancak maliye ve hazine, gerek ihracattan doğan iadeleri gerekse her ay devreden KDV’si çıkan şirketlerin vergilerini otomatikman ödeyecek mekanizmayı kurup, işletebilecek altyapıya sahiptir. Eksik olan sadece hayal ile gerçek arasındaki farkı sorgulayacak bir perspektiftir.
Bu güzel hayallere ulaşabilmek için ceza sisteminde yasal düzenleme desteğine ihtiyaç gözüküyor. Kötü niyetlilerin sisteme zarar vermesine mani olacak cezai müeyyidelerin arttırılması ve sürdürülebilir iradenin güçlü şekilde gösterilmesiyle bu sorunun aşılabileceğine inancımız tamdır.
Çözüm 5: Mal veya hizmet satışında bulunan işletmelerin, geçici vergi borçlarının ödenmesi aşamasında ortaya çıkan finansal sorunun çözümü, katma değer vergisine kıyasla çok daha kolay ve uygulanabilir niteliktedir.
Geçici vergi, otuz yıldan beri uygulana gelen peşin verginin günümüze uyarlanmış halini temsil etmektedir. Yüksek enflasyon nedeniyle vergi gelirlerinde meydana gelebilecek aşınmadan korunmak isteyen bir anlayışın sonucu olarak eski adıyla peşin vergi yeni adıyla geçici vergi müessesesi ihdas edilmiştir. Ancak günümüzdeki düşük enflasyon oranının hakim olduğu ekonomik iklim koşullarında, dolaysız vergi gelirlerinin 3 ay yerine 6 ay sonra talep edilmesi halinde hazinenin uğrayacağı vade kaybı geçmiş dönemlerle kıyaslanamayacak derecelerde düşüş göstermiştir.
Ekonomideki olumlu şartların varlığı da göz önüne alınarak, geçici vergi beyan dönemlerinin dolayısıyla ödeme zamanlarının 3 ay yerine 6 aylık dönemlerde talep edilmesi mükelleflerin finansal sıkıntılarını çözmeye yönelik önemli bir adım olarak gözükmektedir.
Mümkün olduğunca yüksek kâr payı alabilmek her şirket ortağının hayalidir. Dönem kârı üzerinden alınan geçici vergi ve kurumlar vergisi, sadece kâğıt üzerinde kârlı gözüken hayali gelirler üzerinden alınmaktadır. Bilançoda kârlı gözükmesine rağmen ortaklarına kâr (nakit) dağıtmaktan aciz şirketlerin, vergi daireleri ve müşterileri nezdinde itibar kaybına uğramasının önüne geçilmesi gerekmektedir. agi 2011
Çözüm 6: Artan özelleştirme satışlarına rağmen kamunun ekonomideki payı yüzde 18 civarındadır.
Genel bütçeye dahil daireler, katma bütçeli idareler, il özel idareleri, belediyeler ve bunların teşkil ettikleri birlikler, kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, üniversiteler, emekli ve yardım sandıkları, kamu iktisadi teşebbüsleri ile yarıdan fazla hissesi doğrudan yukarıda sayılan kurum ve kuruluşlara ait olan kurum, kuruluş ve işletmelerce alınan tüm mal ve hizmetlere ait katma değer vergisinin tamamı tevkifata tabi tutulmalı veya istisna kapsamına alınmalıdır.
SONUÇ:
Dünya ekonomik liginin 17. sırasında yer alan ülkemiz, dünya rekabet sıralamasında 60. sırada yer almaktadır. Bu sıralamanın beraberinde getirdiği tasarruf açığı ile birlikte düşünüldüğünde, mükelleflerin tahsil etmedikleri gelirleri üzerinden katma değer vergisi ve geçici vergi ödemelerinde ortaya çıkan likidite sorununu çözüm önerileriyle tartışmaya açmanın fayda sağlayacağına inanıyorum.
Yukarıda yer alan önerilerin hiç birisinde hazinenin vergi kaybı yaşamayacağını özellikle belirtirken, “zamanın ruhunu” vergi oranlarını indirerek yakalayan mali idarenin, ödeme vadelerini de uzatarak kalkınmanın sürdürülebilmesi noktasında atacağı önemli adımlarla birlikte, birikmiş vergi borçlarının tahsilinde gerçekçi bir yapılandırma ve şüpheli alacak coğrafyasını genişletecek yasal düzenlemelerin desteğiyle, "hayal üzerinden" vergi ödeyenlerin finansal kâbuslarına son verecek paradigma değişikliğini gerçekleştirebilecek güce ve yeterliliğe sahip olduğuna inanıyoruz.
28.12.2010
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.