GİRİŞ
Şirketlerin yatırım ve işletme faaliyetleri için gerek duydukları fonları temin edebileceği en önemli ve ilk adres şirket ortakları olmalıdır.
Sermaye artırma imkanı olan firmaların yabancı kaynak yerine ortaklardan sermaye tahsisi ile kaynak temin etme yoluna gitmesinin bu gün ve ileride firmalara sağlayacağı öne çıkan olumlu katkılar, altı başlık halinde bu yazımızın konusunu oluşturmaktadır.
1. Basel II (New Basel Capital Accord) Uzlaşısı;
Bankaların sermaye yeterliliklerinin ölçümü ve değerlendirilmesine ilişkin olarak Basel Bankacılık Denetim Komitesi (Basel Committee on Banking Supervision-BCBS) tarafından yayınlanan ve AB ülkelerindeki tüm banka ve menkul kıymet şirketlerinde 2007 yılında yürürlüğe girmesi beklenen uluslar arası standartlar bütünüdür. Üç ana temel üzerine oturtulmuş kriterler ; 1.Minimum sermaye gerekliliği 2. Düzenleyici Denetim Süreci 3. Piyasa Disiplini ‘ni kapsamaktadır.
Bu kriterler ile etkin risk yönetimi sağlayarak, piyasa disiplini artırmak, ve sermaye yeterliliğini yükseltmek amaçlanmaktadır.
Basel II sistemi bankacılık odaklı standartlar getirmekle beraber söz konusu düzenlemenin Bankaların müşterisi konumunda olan KOBİ’lere de muhtemel etkileri olacağı muhakkaktır.
Basel II sistemine geçildiğinde, KOBİ’lerin tüm bankalarda bir kredibilite notu olacak ve bir KOBİ işletmesinin mali tablolarına göre yapılacak değerlendirmenin sonucu tüm bankalarda aynı sonucu verecektir. Bu kredilendirme çalışmasında özkaynakları güçlü olan firmaların, riski daha az olacağından bankalardan talep edeceği krediler için ödeyeceği faizler ise kuşkusuz diğer firmalara oranla daha az maliyetli olacaktır.
Basel II uzlaşısının amaçlarından birisi, tüm bankaların kredilendirme aşamasında ortak dil kullanmasını sağlamaktır. Bu arada firmalara uygulanacak olan bu derecelendirme, sadece kredi kullanacak firmalara değil bankada hesabı olan tüm firmalar için geçerlidir.
Dolayısıyla ödenmiş sermayesini artırarak, Basel II sistemine şimdiden uyum sağlamış firmalar finansal piyasa enstrümanlarından, daha az maliyet ile istedikleri ölçüde faydalanma imkanına sahip olacaklardır.
2. Örtülü Sermaye müessesinde beklenen yeni düzenlemeler, şirketlerin ödenmiş sermayelerini yükseltmelerini zorunlu hale getirmektedir.
Halihazırdaki Örtülü Sermaye (örtülü yoldan konmuş sermaye) müessesesindeki belirsizlikler, idare ile mükellefler arasında bir çok anlaşmazlığı beraberinde getirmektedir. Yeni düzenlemede ise, sınırlar daha net ifadelerle çizilerek; şirketlerin ortakları ve ortakları ile ilişkili olduğu kişilerden yapacağı borçlanmalar, şirket özsermayesinin iki katına ulaştığı anda ayrıca banka ve benzeri finans kurumlarından yapılan borçlanmaların ise özsermayenin dört katına ulaşması durumunda söz konusu borçlanmanın örtülü sermaye sayılacağı hüküm altına alınacaktır.
Bunun sonucunda, ortaklarından ve ortakları ile ilişkili kişilerden veya bankalardan yapılacak borçlanma sonucunda, örtülü sermaye üzerinden ödenen faizler ve buna bağlı giderler kanunen gider olarak kabul edilmeyecektir.
İleride örtülü sermaye tenkidi ile karşılaşmamak isteyen şirketlerin yatırım veya işletme sermayesi ihtiyaçlarını, yukarıda sayılan kişi ve kurumlardan karşılamak yerine şirket sermayesini artırarak özkaynaklar yoluyla karşılamayı tercih etmesi daha yerinde olacaktır.
3. Fiktif Vergi Yükü (reel olarak elde edilmeyen kazancın vergisi) ;
Döviz, enflasyon ve faizin sürekli arttığı ekonomik konjonktür, ödenmiş sermayesi gereğinden yüksek olan firmalara fiktif vergi yükü doğurmaktaydı. Artık günümüzde şirketlerin atıl sermayelerinin fiktif vergi doğurmak bir yana atıl kalabilecek sermayelerini dövizle değerlendirmek durumundaki firmaların fiktif zararlar ile karşılaşmasına neden olmaktadır.
Örneğin, kuruluşunda 1.500.000 .-USD. tutarında komple yeni yatırım planlamış bir şirket, o yıl içinde toplam yatırımının yarısını gerçekleştirebildiğinde, şirketin bankada sermayesinden atıl kalan 750.000 USD.’nin kur farkından dolayı vergi doğuyordu. Bir sonraki sene ise sadece kur farkı gelirinin vergisi ödendikten sonra sermaye 650.000 USD’ye geriliyor başka bir ifadeyle atıl kalan sermaye durduğu yerde 100.000 USD kayba uğruyordu.
İşte fiktif vergi yükü olarak adlandırdığımız bu vergi kurların artmadığı yeni ekonomik konjonktürde doğmayacağından atıl kalabilecek sermayelerin şirketlere artı bir yükü olmamaktadır.
4. Enflasyon Düzeltmesi uygulamasına 01.01.2004 tarihi itibari ile geçilmesi 5024 sayılı yasayla VUK.’na eklenen mükerrer 298 nci madde ile hüküm altına alınmıştır.
Enflasyonun, mali tabloların üzerindeki olumsuz etkilerini gidermek amacını taşıyan bu uygulamada, bilançodaki ödenmiş sermaye kalemi de düzeltmeye tabi tutularak o dönemdeki katsayı oranında artırılmaktadır. Ödenmiş sermayenin düzeltilmesi sonucunda ortaya çıkan tutar ise şirketin ilgili dönemdeki kurum kazancını azaltan bir unsur olacaktır.
Dolayısıyla ödenmiş sermayesini artırmış, güçlü bir sermaye yapısına sahip firmalar daha az vergi ödemek durumunda kalmaktadırlar.
5. Ödenmiş Sermayenin TTK ile İlişkisi; TTK’nın 324.maddesinin ikinci fıkrasında bir A.Ş.’nin sermayesinin 2/3’sinin karşılıksız kalması yani kaybedilmiş olması “aciz hali” olarak kabul edilmiştir. Uygulamada bir çok şirket ticari faaliyetine devam ederken ihtiyacı olan işletme sermayesini ortaklardan sermaye tahsisi şeklinde gerçekleştirmek yerine ortaklar cari hesabından borçlanarak karşılamaktadır. Bu yaklaşım satışları ve kârlılığı düşen firmaların zamanla sermayelerinin karşılıksız kalmasına sebep olmaktadır. Bunun sonucunda da yönetim kurulu durumu derhal mahkemeye bildirmek zorunda olup mahkeme ise şirketin iflasına hükmetmektedir.
6. Ödenmiş Sermayenin Ortaklar Cari Hesabı ile İlişkisi; Yukarıdaki maddenin devamı olarak sermaye ihtiyacını ortaklar cari hesabından karşılama yolunu seçmiş (şirketin ortaklara borçlanması) şirketlerin vergi incelemesinde yoğun olarak tenkide uğradığını görmekteyiz.
Şirkete gereken sermayenin ortakların cari hesabından borçlanma yoluyla temin edilmesi şirketleri gereksiz vergi incelemeleri ile uğraştıracağı gibi hiç ummadıkları anda Türk Ticaret Kanunu hükümleri gereği mahkeme kararı ile şirketlerinin tasfiyesine neden olabilecektir.
SONUÇ
Artık entellektüel sermayenin uygulanmaya başladığı günümüz iş dünyasında, şirketlerimizin öz kaynak grubunu güçlendirmek için harekete geçmesi hukuki, finansal ve vergisel kazanımlar elde ederek başarılı bir ticari hayat sürdürmelerine destek olacaktır.
Şirketlerin stareteji geliştirmek için üzerinde çalıştıkları üretim, pazarlama, kârlılık ve benzeri konular yanında hukuki, mali ve finansal açılardan da yapacakları çalışmalar uluslararası rekabette bir adım önde olmalarını sağlayacaktır.
Önemli bir tedbir ve ince bir nokta olarak değerlendirdiğimiz özkaynakların güçlendirilmesinin, başlıca pozitif yönlerini bu yazımızda açıklamaya çalıştık.
NOT: BU YAZI 29 MART 2006 TARİHİNDE DÜNYA GAZETESİ'NDE YAYINLANMIŞTIR.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1- Veysi SEVİĞ, Yaklaşım Dergisi/Ekim 2002
2 -Şükrü KIZILOT "Türk Vergi Hukukunda Örtülü Kazanç ve Örtülü Sermaye" Yaklaşım Yayınları 2002. Ankara Sf:105)
3- Fatih ÇİL. Ekovizyon Dergisi/Eylül 2001“ Yeni Ekonomi”
4- YMM.Vedat BÜKCÜ “Enflasyon Düzeltmesi Sunumu”
5- Erdoğan SAĞLAM “ Yaklaşım Eylül 2001 Sf.206”
6- BDDK Araştırma Raporları 2005/4 “Basel II ‘nin KOBİ Kredilerine Muhtemel Etkileri”
7- www.kobinet.org.tr
8- www.ueapme.com Basel Committee, (2003) “European Association Of Craft, Small and Medıum Enterprises, Basel II Posistion Paper On The 3rd Consultative Document”
04.04.2006
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.