Türkiye, 6 Şubat sabahına maalesef yıkıcı bir afetle uyandı. Türkiye’ nin neredeyse yarısında hissedilen ve 9 saat arayla meydana gelen 2 deprem geride yıkılmış kentler ve kaybolmuş hayatlar bıraktı. Türkiye, depreme hazırlıksız yakalanmıştı.
Depremin, Türkiye ekonomisine maliyeti 20 ile 35 milyar dolar arasında olacağı ön görülmektedir. Son dönemde enflasyonist tüm veriler aşağı doğru eğim kazanmışken, depremin olmasının maalesef tekrardan enflasyonist bir baskı yaratacağı çok aşikardır. 17 Ağustos depreminin ardından çıkarılan özel iletişim vergisi , afet zamanlarında kullanılmak üzere çıkarılan bir fondu. Fakat, bu vergiler zamanla fon olmaktan çıkarak devlet harcamaları için sıradan bir vergi haline geldiği için artık depreme yönelik özel bir kaynak değildir.
Üzülerek tekrardan ifade etmek gerekirse, yapılan binaların dayanıksız olması, afetin büyüklüğü ve bu tür felaketler için yeterince fon birikmemiş olması depremin maliyetini kat be kat arttırmıştır. Üstelik, borsa da büyük bir düşüşle ard arda birden daha fazla devre kesmek zorunda kalmış ve günlerce kapanmıştır. Yatırımcılar, elbette kendilerini geri çekerek borsanın daha da düşmesine neden olacaktır. Son zamanlarda baskılanan dolar ise artış eğilimine girecektir.
Depremle birlikte, depremzedelere yönelik arz edilen mallara talep fazlalığı oluşacağından bu malların denge fiyatı kendini yukarı yönlü çekecek ve enflasyonun normal artış hızından daha fazla artmasını sağlayacaktır. Zaten, depremzedelerin ihtiyaç duyduğu mallara, satıcılar tarafından zam yapıldığı konuşulmaktadır. Bu durumda doların yükselmesi de enflasyona eşlik edeceğinden ekonomik olarak zor bir döneme girmiş olacağız. Bunun yanında yaklaşan seçimler için de ne olacağı şu an için muallakta kalan bir durumdur. Her şeyden önce Türkiye, şu an depremin yaralarını sarmaktadır.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, demeçlerinde yıkılan şehirlerdeki enkazların bir an önce kaldırılarak, 1 yıl içinde toplu konutlara başlanıp bitirileceğini duyurdu. Ancak bunun da bir maliyeti elbette ki olacak, artan enflasyonist baskı konut maliyetini de ister istemez arttıracaktır. Devlet, hem konut maliyetini hem de depremin zararlarını karşılayabilmek için ek bütçe arayışına gidecektir. Her ne kadar başka ülkelerden gelen yardımlar Türkiye için değerliyse de, enflasyonist baskı ve depremin verdiği hasarın karşılanması konularında bizi zor günler beklemektedir.
Bildiğiniz üzere, deprem olmadan önce vergi affı ve matrah arttırımı gündemdeydi. Hükümet, ekonomik olarak her gün yeni bir paket açıklıyor, enflasyonist ortamın düşme eğilimine girdiğini vurguluyordu. Ayrıca gündemde EYT düzenlemesi de vardı. Ancak tüm bu hızlı gelişmelerden sonra, depremin ansızın olması hükümetin birden daha fazla gelişmeyle aynı anda uğraşmasına yol açtı. Hele ki bunlardan en tarifsiz olanı ise apaçık deprem ve yarattığı zarardı. Depremin olması, devletin ekonomik alanda attığı olumlu adımların hepsini rafa kaldırdı. Bir anlamda, deprem sadece ülkemizi değil ekonomimizi de sarstı.
Türkiye’ nin boydan boya fay hatları üzerinde bulunduğu herkesin bildiği bir gerçek. Ama toplumsal olarak bu gerçekliği ve depremin yıkıcı etkilerini kabul etmemiz çok zor. Bugüne kadar da hep böyle oldu. Maalesef insanlarımız, ekonomik olarak tüm birikimlerini korumaya çalışmaktalar fakat yıllarca birikim yapıp yatırımda bulunduğu evlerini aynı şekilde korumaya meyilli değiller. Bunda toplumsal olarak “bize bir şey olmaz” anlayışının da payı çok büyüktür.
Yapısal olarak tamamlanan inşaatlar, sadece kağıt üzerinde kontrol edilmektedir. Yapıların, toprak zemine uygunluğu zaman zaman etüt edilmiş olsa da , meskun kesimlerde ve köy, ilçe gibi mahalli bölgelerde yapıların denetimi ve uygunluğu elbette kontrol edilememektedir. Bunu, tek başına devletten beklemek de oldukça zordur. Zira, vatandaşların geleceğe en büyük miras olarak bırakacağı tek şey depremlere dayanıklı yapılarda yaşayan bir toplum olacaktır.
Türkiye’ de müteahhitlik sisteminin de baştan başa değişmesi gerekmektedir. Müteahhidin yerinde ve doğru malzeme kullanıp kullanmadığı tespit edilmelidir. Hatta, inşaatlarda kullanılan beton ve demiri devletin kendisi kontrollü bir şekilde vermelidir. Her binanın altına sismik hareketleri dengeleyen sistemlerin yerleştirilmesi zorunlu olmalıdır. Sismik hareketleri dengeleyici sistemler de inşaat maliyetini yaklaşık olarak % 10 arttırsa da en azından binanın enkaz haline gelmesi ve depreme yapılacak masrafların önlenmesi açısından inşaat maliyetlerini uzun dönemde daha da azaltacaktır. Yapı denetim şirketleri, inşaatı yerinde kontrol etmeli ve devlet bünyesinde bir kurum oluşturularak tüm binaların malzemeleri, deprem dayanıklılık testleri dosyalanmalıdır. Tüm işlemler bittikten sonra ruhsat verilip oturum sağlanmalıdır. Ez cümle, müteahhitlik sistemi ve inşaat sistemi sil baştan yeniden düzenlenmelidir.
Yine aynı şekilde yeni bir inşaat fonu kurulmalıdır. Uluslararası fiyat dalgalanmalarında bu fon kullanılarak inşaat malzemelerinin fiyatı arttığında peyderpey kullanılarak yurtiçi inşaat maliyetlerini de dengeleyici bir unsur yaratacaktır. Her ihaleli iş ve inşaatlardan belirli oranlarda “inşaat fonu” katılım payı kesilmelidir. Fakat, fonda toplanan bu paralar kesinlikle harcanmamalı ve sadece inşaat işlerine ayrılmalıdır. Böylece hem fiyat dengeleyici bir unsur hem de deprem gibi büyük afetlerde kullanılacak bir tutar hazır olacaktır.
Maalesef deprem gibi büyük felaketlerden faydalanan bir kesim olduğunu da gördük. Yağmacılar tarihin her döneminde vardı fakat yol kesebilecek kadar cesaretli davranacakları hiçbir zaman tahmin edilemezdi. İnsanlar bir yandan deprem yaralarını sararken, bir yandan da yağmacılarla uğraşmakta ve acıları katlanarak artmaktadır. Umuyoruz ki, sadece deprem alanında değil her yerde yağmacılar bir an önce biteceklerdir.
Tarihte eşi benzeri zor görülen art arda 2 deprem yaşadık. Bu deprem büyük yıkımları, acıları, ölümleri, yağmacıları gösterdi bize. Fakat toplum olarak da birbirimize o kadar kenetlendik ki, bir yerlerde yıkılan binanın altındaki canları kendimizin yerine koyduk. Kilometrelerce öteden ağladık, umutlandık. Bunun yanı sıra, ezeli rakip ve düşmanımız olarak gördüğümüz ülkelerdeki insanların bize yardıma koştuğunu da gördük. Acımızı hissettiklerine şahit olduk. Hiç bilmediğimiz ülkelerden bilmediğimiz yardımlar geldi. Yabancılar da ülkemizde bir çok enkaza girdi ve insanları çıkardılar. Umutlarımız büyüdü, değerimizi hissettik. Biliyoruz ve umut ediyoruz ki depremin yaralarını sardıktan sonra, Hatay yine “künefesiyle”, KahramanMaraş “dondurmasıyla”, Adana “kebabıyla”, Malatya “kayısısıyla” , Besni “üzümüyle” anılacak...
Bu ve buna benzer depremlerin bir daha olmamasını diliyor, ölenleri rahmetle anıyor ve yaralarımızın bir an önce iyileşmesini umuyorum.
14.02.2023
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.