Asgari ücretin beklenenden fazla yükselmesiyle işçilerin yüzü bir nebze olsun güldü; fakat işverenler için aynı sevinç maalesef mümkün değil. Hem döviz piyasasındaki keskin hareketler hem de artan ücret maliyetleri için ve ülke genelinde talep azlığı nedeniyle üretim ekonomisi çok farklı bir hale gelmiş durumda.
Artan ücret maliyetlerinin stabil tutulması için toplumsal olarak “işverenlerin işçi çıkarmaya gidebileceği” düşünülmektedir. Nitekim etkin bir ticaret için bu durum kaçınılmaz bir hale de gelmiştir. Fakat , işçi çıkarmaya gidilmesiyle üretim verimliliği de doğru orantılı olarak azalacaktır. Azalan verimlilik de işverenler açısından krizi daha da derinleştirecektir.
İşverenler cephesinden bakmak gerekirse , döviz kurlarındaki ani artış ve azalışlar yani volatilitesinin düşük olmaması sebebiyle piyasa güveni oluşamamaktadır. Piyasa güveninin kırılması demek de , her ne kadar ücret artışları olsa bile , artan ücretlerin stagflasyon (ekonomik durgunluk) yaratması anlamına gelecektir.
Günümüzde piyasa ekonomisinin stagflasyon içerisinde olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz. Yani işsizlik artmakta fakat enflasyon da sürekli yükselmektedir. Kişilerin kendince belirlediği enflasyon da piyasada olumsuz bir durum yaratmaktadır. İlerleyen zamanlarda işverenden , işçiye geçen bu “bulaşıcı durgunluk” kendini ekonomik belirsizlik olarak sürdürecek hatta arttıracaktır.
İşverenler için her ne kadar asgari ücret üzerinden “ vergi istisnası “ getirilmiş olsa da , artan ücretlerin hem sgk payını arttıracağı hem de işçinin yasal haklarını da arttırmış olacağı bir gerçektir. Kanımızca, artan enflasyon karşısında elbette ki ücret düzenlemeleri getirilmelidir ; ancak ücret düzenlemeleri yapılırken ücretin sadece vergisel unsurunun belirleyici olmayacağı, ücret artışının işverenlere yaratacağı diğer mali yüklerin de açıklığa kavuşturulması gerekirdi.
Ülkemizde sermayenin çoğunun taahhütlü olması , yani ortada gerçek bir sermaye ile şirketlerin ticaret yapmıyor oluşu nedeniyle yerli olarak üretilen ürünlerde bile dışsal bağımlılığın etkileri her alanda hissedilmektedir. Örneğin , akaryakıta gelen her zam, “yerli ve milli” üretimleri bile etkilemekte, maliyet artışı yaratmaktadır. Artan maliyet artışı yine üreticiye yansıtılmaktadır. Hem işgücü azaltılması hem de maliyetin üreticiye yansıtılması sonucunda durgunluk daha da ileri safhalara ulaşmaktadır.
Ekonomik enstrümanların ülkemizde çok fazla oluşu ve dışsal bağımlılık nedeniyle, tedbirlerin temelden sağlamlaştırılması gerektiği açıktır. Zira, dövizin düşürülmesi veya tasarruf sahiplerine sağlanan kolaylıklar sadece lokal müdahaleden ibarettir. Lokal müdahale , ekonomide dengesizlik yaratan geri kalan unsurların etkisini önleyemeyecektir.
Tüm bunların yanı sıra , döviz piyasasındaki dalgalanmalar sonucunda , üreticilerden tüketici fiyatlarının indirilmesi beklenmektedir. Fakat , döviz yüksekken alınan hammadde veya ticari malların fiyatları tüketiciye yansıtılmadan ürün fiyatlarının düşürülmesinin beklenmesi abesle iştigaldir. Tabi bunların haricinde , ürünleri stoklayan , kasıtlı olarak piyasaya sürmeyen “ piyasa bozucuların” da varlığını inkâr etmemek gerekir. Piyasa bozucular nedeniyle , gerçek ticaret erbabları da ticaretlerini sürdürememekte ve sanki pahalılığın sebebi “kendileriymiş” gibi zan altında kalmaktadır.
Öncelikle piyasayı bozan depocu ve stokçulara acilen müdahale edilmeli, bu veya bu kişilerin ellerindeki malların alış fiyatı belirlenerek bu mallara gerekirse devlet el koymalı, el konulan mallar raiç bir kâr ile devlet eliyle satılarak ürün sahiplerine geri ödeme yapılmalıdır. Piyasa bozucular bu şekilde önlenmiş olacaktır.
Diğer ticaret erbablarının ise alım fiyatına göre makul bir düzeyde satış yapmaları teşvik edilmeli, gerekirse arz edilen malların , son tüketiciye ulaştırılması devlet eliyle sağlanmalıdır. Ayrıca işverenlere istihdam teşvikleri çok daha fazla sağlanmalıdır.
Son olarak ; artan fiyatlar , stagflasyon ve döviz dalgalanmalarının yüksek oluş sebebiyle devlet, serbest piyasa ekonomisinden sıyrılmalıdır. Ekonomide alacağı önlemler, istihdam arttırıcı paketler ve teşviklerin yanı sıra , piyasa bozucuların yarattığı etkiyi minimize etmelidir. Devlet, piyasayı kendi haline bırakmamalı , aksine böyle durumlarda piyasaya bizzat müdahale etmelidir.
Ticarete ve piyasaya devlet müdahalesi olmadan , piyasa içinde önemli bir role sahip olan küçük esnaflar, son tüketiciler ve işsiz kesim var olduğu sürece , riskler artmaya devam edecektir. Devlet istihdam yaratarak öncelikle işten çıkarmaların önüne geçmeli , hem üretici hem de tüketici arasında bir denge olacak köprüler bulmalıdır. Yerli üretim teşvik edilmeli, dışa bağımlılık azaltılmalıdır. Böylece , belirsizliklerin arttığı bir dönemde , krizin yaratacağı durumlar daha da azaltılmış olacaktır.
28.12.2021
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> YIL SONU KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL yerine 999 TL + KDV
Ayrıntılar için tıklayın.
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.