213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 13’üncü maddesi ile hükme bağlanmış olan “mücbir sebepler”, mükelleflere tanınmış çok önemli haklardan bir tanesidir. Mücbir sebeplerin mükellef hakları içindeki konumu ile olası etki ve sonuçlarının mühlet verme ve beklenmeyen durumla beraber irdelenmesi yazımın konusunu oluşturmaktadır. Mucbir sebepler, üç bölüm halinde yazılacak olup , 1. ve 2. bölüm daha önce yazılmış, son bölümde ise konunun daha iyi anlaşılması için detaylı olarak izah edilecektir.
VUK, mücbir sebebi tanımlamadan, mücbir sebep durumlarını belirtmeyi yeğlemiştir. VUK’un 13’üncü maddesi, “Mücbir sebepler:” şeklinde bir girişin ardından dört bent halinde bunların neler olduğunu belirtmiştir. Durum böyle olunca da, vergi hukuku alanında mücbir sebebin ne olduğu gerek bu maddede sayılan durumlardan ve gerekse içtihatlardan hareketle tanımlanmaya ve kapsamı belirlenmeye çalışılmaktadır.
VUK’un 13’üncü maddesindeki mücbir sebepler şunlardır:
1. Vergi ödevlerinden herhangi birinin yerine getirilmesine engel olacak derecede ağır kaza, ağır hastalık ve tutukluluk;
2. Vergi ödevlerinin yerine getirilmesine engel olacak yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler;
3. Kişinin iradesi dışında vukua gelen mecburi gaybubetler;
4. Sahibinin iradesi dışındaki sebepler dolayısıyle defter ve vesikalarının elinden çıkmış bulunması,
gibi hallerdir.
Yazımın 1 ve 2.bölümünde VUK'daki mücbir sebep halleri detaylı olarak belirtilmiş olup, bu bölümde mücbir sebeplere ilişkin özellik arz eden hususlarla mücbir sebep nedeniyle borcun ifa edilememesi hakkında detaylı bilgi verilecektir.
VUK’un 13’üncü maddesindeki mücbir sebep halleri esas itibariyle vergi mükellefi, vergi sorumlusu ve ceza muhatabına tanınmış bir hukuki korunma yoludur. Bu korunma yoluyla mükellef, vergi sorumlusu ve ceza muhatabı güçlü olan devletten ceza almaktan kurtulur ve VUK kapsamındaki bazı haklarını (dava açma, uzlaşma vb) süresel anlamda kanıtlanabilir ve VUK 13’üncü madde kapsamına giren mazeretinin sona ermesinden itibaren daha makul sürede kullanma yetisini kazanır. Çok sayıda Danıştay kararı VUK 13’üncü maddedeki düzenlemelerin mükellef ödevlerine yönelik olduğunu, mükelleflerin hakkı konumundaki maddelere yönelik olarak VUK 13’üncü maddenin kullanılamayacağını söylese de, bunun aksini savunan Danıştay kararları ile teorisyen görüşleri de vardır. VUK’un 13’üncü maddesindeki mücbir sebep hallerinin dava açma ve uzlaşma gibi mükellef hakkı konumundaki vergi hukuku işlemleri yönünden de kullanılabileceğini savunanlardanım. Her ne kadar, mükellef haklarının vekilleri aracılığıyla da yerine getirilebileceğini savunarak bu maddenin mükellef hakları yönünden kullanılmayacağını savunulmaktadırlar. Bu görüş sahiplerine mükellef ödevleri de vekiller aracılığıyla yerine getirilebilecekken o konuda VUK 13’ün geçerli, diğer durumda geçersiz olduğunu söylemek çok da tutarlılık arz etmemektedir diye yanıt vermekteyim. Bir ağır hastalık halinde mükellefin beyanname verme ödevini yerine getiremeyeceğini ve bu çerçevede VUK’un 13’üncü maddesinin geçerli olacağını; ancak, ağır hasta durumdaki mükellefin kendisi hakkında yapılmış cezalı tarhiyata karşı dava açma süresinin ağır hastalığı boyunca duramayacağını; dava açma hakkını vekili aracılığıyla kullanabileceğini savunabilmek çok da hukuki tutarlılık arz etmemektedir.
Mükellef, vergi sorumlusu ve ceza muhatabına VUK’un 13’üncü maddesiyle tanınmış korunma yollarından, vergi idaresinin yararlanıp yararlanamayacağı tartışılan bir konudur. Düşünceme göre; verginin aktif süjesi konumunda bulunan ve vergiye ilişkin her türlü düzenleme yapma hak ve yetkisini elinde bulunduran vergi idaresinin, daha zayıf ve edilgen halde bulunan verginin pasif süjesi
konumundaki vergi mükellefine tanınmış olan VUK’un 13’üncü maddesindeki korunma hükümlerinden yararlanamaz. Danıştay 9’uncu Dairesi, mükellefin defter ve belgelerinin muhafaza etmesiyle ilgili beş yıllık zamanaşımı süresini, yaşanan 1999 Marmara Bölgesi depreminin durdurmuş olduğunu ileri süren vergi idaresinin görüşünü uygun bulmamış ve bu yönde yapılan cezalı tarhiyatı kabul etmemiştir.
Bu karar da, VUK’un 13’üncü maddesindeki mücbir sebep hallerinden vergi idaresinin yararlanamayacağını kanıtlamaktadır.
VUK 13’teki mücbir sebep hallerinin VUK kapsamındaki bütün kanunlardaki süreleri etkileyeceğini söylemek mümkündür. VUK’un 13’üncü maddesindeki mücbir sebep hallerinden bir tanesi var ise mükellef, vergi sorumlusu veya ceza muhatabına yönelik olarak VUK kapsamındaki bütün kanunlardaki mükellef ödevi veya hakkı konumundaki süreler mücbir sebep hali ortadan kalkıncaya kadar durur.
Bu çerçeve de, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’daki (AATUHK) süreler de, mücbir sebep hali ortadan kalkana kadar durur. VUK’un 13’üncü maddesinde, tutukluluk halinin vergi ödevlerinden herhangi birinin yerine getirilmesine engel olacak mücbir sebeplerden olduğu, aynı kanunun 15’inci maddesinde de mücbir sebeplerden herhangi birinin bulunması halinde bu sebep ortadan kalkıncaya kadar sürelerin işlemeyeceği hükme bağlanmıştır. 6183 sayılı AATUHK’nın 8’inci maddesinde de hilafına bir hüküm bulunmadıkça bu kanunda yazılı müddetlerin hesaplanmasında ve tebliğlerin yapılmasında Vergi Usul Kanunu hükümlerinin uygulanacağı açıklanmıştır. Bu durumda aksine bir hüküm bulunmadığına göre, VUK’un 15’inci maddesinde sürelerin işlemesini engellediği kabul edilen mücbir sebeplerin bulunması halinde AATUHK’daki yer alan sürelerin de bu sebep ortadan kalkıncaya kadar işlemeyeceğinin kabulü gerekmektedir.
Vekâlet görevinin yürütülmesi sırasında ve vekilin geçici iş göremezliği halinde kanuni sürelerin, ilgililerin istemi üzerine baro başkanı tarafından işleri geçici olarak takip etmek ve yürütmek için görevlendirilen avukata dosyaların devir ve teslimine kadar ve üç ayı geçmemek üzere işlemeyeceği; Avukatlık Kanunu’nun 42’nci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında kurala bağlanmıştır. Durum böyle olunca, vergi mükellefinin kendisinin ağır hastalığını veya VUK’un 13’üncü maddesindeki başka bir mücbir sebep halini gerekçe göstererek mükellefiyet ödevini yerine getirmemesinin veya dava açma işlemini süresinde yapmamasını hukuken kabul etmek mümkün değildir. Davacı vekili tarafından bu yol izlenmediği gibi Kuşadası İkinci Noterliğince 15.9.2005 tarihinde 13752 yevmiye sayısıyla düzenlenen ve onaylı örneği dosyada bulunan vekâletnamesinden kendisine,münferiden başkalarını tevkil yetkisi tanınmasına karşın, bu yetki de kullanılmadığından, ileri sürülen iddialar isteme konu yapılan kararın bozulmasını gerektirecek durumda görülmemiştir. Durum böyle olmasına karşın, mükellefin, vergi sorumlusunun ve ceza muhatabının VUK’un 13’üncü maddesindeki mücbir sebeplerden bir tanesinin varlığı halinde vekâlet müessesesine yönelmeksizin hukuki korunma hakkının baki olduğuna inanmaktayım. Vekâlet müessesesi bir zorunluluk değil, bir olanak ve seçimlik bir haktır. Mükellefin, vergi sorumlusunun ve ceza muhatabının bu yolu seçme olanağı vardı diyerek emredici hukuk hükümlerinin görmezden gelinmesi veya devre dışı bırakılması doğru değildir. Ancak, mükellef, vergi sorumlusu ve ceza muhatabı mükellefiyet ödevini yerine getirmek veya dava açmak veya uzlaşmak için bir vekâlet işlemi yapmayı tercih etmiş ise ve böyle bir durumda örneğin seçilen ya da tayin edilen vekilin başına VUK’un 13’üncü maddesinde hükme bağlanmış mücbir sebeplerden bir tanesi gelmiş ise, bu durumda mükellefe sen yeni bir vekil atayarak yoluna devam edebilirdin, burada artık VUK’un 13’üncü maddesine sığınamazsın denilebilir.
Bir kişi kendi yararına sonuçlar elde etmek üzere bir savı ileri sürüyorsa, o kişinin bu kanıtlaması yükümlülüğü vardır. VUK’un 3’üncü maddesi uyarınca vergilendirmede vergiyi doğuran olay ve buna ilişkin işlemlerin gerçek mahiyeti esastır. Vergiyi doğuran olay ve bu olaya ilişkin işlemlerin gerçek mahiyeti yemin hariç bir türlü delille ispatlanabilir; Şu kadarki, vergiyi doğuran olayın ilgilisi tabi ve açık bulunmayan, şahit ifadesi, ispatlama vasıtası olarak kullanılamaz. İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir. VUK’un 13’üncü maddesindeki mücbir sebep halleri idare tarafından bilinmesi gereken boyutta ise, böyle bir durumda kişilerin münferiden kanıtlama çabasına girmelerine gerek bulunmamaktadır. Örneğin; 2023 yılında Hatay ve çevre illerinde meydana gelen deprem gibi herkes tarafından bilinen bir yıkımın bireyler ya da tüzel kişiler tarafından iddia edilip, kanıtlanması gereği yoktur. Çünkü yıkım bütün sonuçları itibariyle zaten bilinmektedir. Ancak, burada sadece bu yıkımdan mükellefin veya vergi sorumlusunun ne boyutta etkilendiğinin kanıtlanmasında mükellefe veya vergi sorumlusuna görev düşebilir.
VUK’un 15’inci maddesi uyarınca, Maliye Bakanlığı, mücbir sebep sayılan haller nedeniyle; bölge, il, ilçe, mahal veya afete maruz kalanlar itibariyle mücbir sebep hali ilan etmeye ve bu sürede vergi ödevlerinden yerine getirilemeyecek olanları tespit etmeye yetkilidir. Mücbir sebepler, VUK’un 13’üncü maddesinde, vergi ödevlerinden herhangi birinin yerine getirilmesine engel olacak derecede ağır kaza, ağır hastalık ve tutukluluk hali; yangın, yer sarsıntısı ve su basması gibi afetler; kişinin iradesi dışında vukua gelen mecburi gaybubetler; sahibinin iradesi dışındaki nedenlerle defter ve vesikalarının elden çıkması olarak belirlenmiştir. Yasanın 15’inci maddesinin birinci fıkrasında, mücbir sebeplerden herhangi birinin bulunması halinde bu sebep ortadan kalkıncaya kadar sürelerin işlemeyeceği; bu takdirde tarh zamanaşımının işlemeyen süreler kadar uzayacağı, ikinci fıkrasında ise bu hükmün uygulanabilmesi için mücbir sebebin malum olması veya ilgililer tarafından ispat veya tevsik edilmesi gerektiği kurala bağlanmıştır. VUK’un vergi ziyaını, mükellef veya sorumlunun vergi ile ilgili ödevlerini zamanında yerine getirmemesi veya eksik yerine getirmesi yüzünden verginin zamanında tahakkuk ettirilmemesi yahut eksik tahakkuk ettirilmesi olarak tanımlayan 341’inci maddesi ve mükellef veya sorumlu tarafından 341’inci maddede yazılı hallerde yol açılan vergi kaybından dolayı vergi ziyaı cezası kesilmesini öngören 344’üncü maddesinden sonra yer alan 373’üncü maddede; aynı yasada yazılı zorlayıcı nedenlerin varlığı bilinir veya kanıtlanırsa vergi cezası kesilmeyeceği düzenlenmiştir.
Bütün bu düzenlemelerden;bir vergi ödevinin zamanında yerine getirilmemesi veya eksik yerine getirilmesine zorlayıcı bir nedenin varlığı yol açmış ve bu durum kanıtlanmış olmak koşuluyla mükellef veya sorumlular adına ceza kesilemeyeceği sonucu çıktığından, zorlayıcı nedenle, gereği gibi yerine getirilmeyen vergi ödevi arasında nedensellik ilişkisi bulunmadıkça zorlayıcı nedeninin varlığı, ceza kesilmesini önleyen bir durum olarak kabul edilmemiştir Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na göre sulh hukuk mahkemelerinden verilen tespit kararları, hasımsız verilen ve bir durum saptayan, ileride açılacak davada delil olarak kullanılması amaçlanan kararlardan olup davacı tarafından, defter ve belgelerin iş yerinde çıkan yangında yanması nedeniyle ibraz edilemediğini kanıtlamak amacıyla dosyaya sunulan Ağrı Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 03.10.2000 günlü ve E:2000/15, K:2000/8 sayılı tespit kararı, Türk Ticaret Kanunu’nun 68’inci maddesinde öngörülen zorunluluk gereği alınması gereken ve defter ve belgelerin zayi olduğunun kabulünü gerektiren bir karar olmadığı gibi kayıtlı istihkak hasılatına ilişkin giderlerini gerek inceleme gerek dava aşamasında kanıtlayamayan davacının, gerçek giderlerinin tespit edilememesi nedeniyle hasılatının %20’inin safi kazanç olduğu kabul edilerek belirlenen tarh matrahı ile iş yerinde 28.09.2000 tarihinde çıkan yangın arasında herhangi bir nedensellik ilişkisi bulunmadığından, kanıtlayamadığı giderleri nedeniyle bir kısım hasılatını kayıt ve beyan dışı bıraktığı saptanan davacının bu eylemiyle yol açtığı vergi kaybından dolayı kesilen vergi ziyaı cezasının VUK’un 373’üncü maddesi uyarınca kaldırılması hukuka uygun görülmemiştir.
Bir mükellef veya vergi sorumlusu defter ve belgelerinin yandığını iddia ediyorsa bu durumda iddiasını itfaiye yangın raporu ve mahkemeden aldığı yangına yönelik tespit kararı ile kanıtlaması gerekir.
Eğer vergi mükellefi veya vergi sorumlusu bu kanıtlama yükümlülüğünü yerine getiriyor ve kanıtlayıcı belgelerde herhangi bir şüpheyi davet eder durum söz konusu değil ise, vergi idaresinin bunları kabul etmesi gerekir. İdarenin bu kanıtlayıcı belgeleri yönelik bir itirazı var ise, bu kez de idarenin karşı savını yemin dışında herhangi bir yolla ortaya koyması beklenir. Aksi takdirde, yapılacak cezalı tarhiyat yargıda kabul görmez.
Mücbir sebeplerden birinin varlığını hukuken itibar edilecek belgelerle ortaya koymadan defter ve belgelerini inceleme elemanına ibraz etmeyen mükellefin, başka belgelere dayanarak KDV indirimlerini
kanıtlaması hukuken kabul edilemez.
Uygulamada zaman zaman vergi mükellefleri veya vergi sorumluları işyerine giren hırsızlarca defter ve belgelerinin çalındığını ileri sürebilmektedirler. Böyle bir durumda, bu çalınma olayının mutlaka bir karakol tespit tutanağı, sigorta tespit tutanağı ve yasal defter ve belgelerinin hırsızlık yapılan işyerinde bulunduğuna ilişkin çeşitli emareler ile tanık ifadeleriyle ortaya konulması beklenir. Böyle bir durumda olayın aslı ve ayrıntıları araştırılmadan mükellef lehine karar ihdası doğru olmaz.
Yükümlünün 1980 yılında silah kaçakçılığı nedeniyle tutuklandığı ve tutukluluk halinin 29.02.1984 tarihinde sona erdiği çekişmesizdir. VUK’un 13/1’inci maddesinde vergi ödemelerinden herhangi birinin yerine getirilmesine engel olacak derecede ağır kaza, ağır hastalık ve tutukluluk halinin mücbir sebep olduğu, aynı kanunun 15’inci maddesinde de 13’üncü maddede yazılı mücbir sebeplerden birinin bulunması halinde bu sebep ortadan kalkıncaya kadar sürelerin işlemeyeceği, bu takdirde tarh zamanaşımının işlemeyen süre kadar uzayacağı hükme bağlanmış, anılan kanunun ceza kesmede zamanaşımını düzenleyen 374.maddesinin olay tarihinde yürürlükte olan şeklinde ise, cezanın bağlı olduğu vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın birinci gününden başlayarak kaçakçılıkta beş yıl ve kusurda üç yıl, usulsüzlükte usulsüzlüğün yapıldığı yılı takip eden yılın birinci gününden başlayarak iki yıl geçtikten sonra vergi cezası kesilmeyeceği, bu süreler içinde ceza ihbarnamesi tebliğ edilmekle zamanaşımının kesilmiş olacağı hükmüne yer verilmiştir.
Yukarıda hükmü açıklanan 15’inci maddede, mücbir sebep bulunması halinde işlemeyen süre kadar tarh zamanaşımının uzayacağı belirtilmekle yetinilmiş, ceza zamanaşımının uzayacağına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir.
Ceza zamanaşımını düzenleyen 374’üncü maddede ise, ceza zamanaşımının sadece ceza ihbarnamesi tebliğ edilmekle kesileceği öngörülmüştür. Maddede mücbir sebebin ceza zamanaşımını durduracağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bu bakımdan mücbir sebep halinin ceza zamanaşımını durduracağının kabulü olanaksızdır.
VUK’un 15’inci maddesi uyarınca; 13’üncü maddede yazılı mücbir sebeplerden herhangi birinin bulunması halinde bu sebep ortadan kalkıncaya kadar süreler işlemez. Bu takdirde tarh zamanaşımı işlemeyen süreler kadar uzar.
Bu hükmün uygulanması için mücbir sebebin malum olması veya ilgililer tarafından ispat veya tevsik edilmesi lazımdır. Maliye Bakanlığı, mücbir sebep sayılan haller nedeniyle; bölge, il, ilçe, mahal veya afete maruz kalanlar itibarıyla mücbir sebep hali ilân etmeye ve bu sürede vergi ödevlerinden yerine getirilemeyecek olanları tespit etmeye yetkilidir. Bu yetki vergi türleri ve işyerleri itibarıyla; beyannamelerin toplulaştırılması, yeni beyanname verme süreleri belirlenmesi ve beyanname verme zorunluluğunun kaldırılması şeklinde de kullanılabilir.
VUK’un 373’üncü maddesi uyarınca; kanunda yazılı mücbir sebeplerden herhangi birinin vukua geldiği malum ise veya tevsik ve ispat olunursa vergi cezası kesilmez.VUK’un 373’üncü maddesinin işleyebilmesi için iki koşuldan bir tanesinin gerçekleşmiş olması gerekir. Bunlar:
1. VUK’un 13’üncü maddesindeki mücbir sebebin herhangi birinin meydana geldiğinin herkesçe ve doğal olarak da Maliye Bakanlığı’nca biliniyor olması. Örneğin; 1999 Marmara Bölgesi Depremi ya da 1990 yılı Trabzon Sel Felaketi gibi.
2. Vuk’un 13’üncü maddesinde hükme bağlanmış olan mücbir sebeplerden herhangi birinin meydana geldiğinin mükellef, vergi sorumlusu ve ceza muhatabı tarafından hukuken tartışmasız kanıtlarla ispat edilmesi. Örneğin; ağır hastalık halinin hastane raporlarıyla ortaya konulması; defter ve belgelerin yandığının itfaiye raporu, mahkeme tespit kararı ile kanıtlanması; işyerine hırsız girip defter ve belgelerin çalındığının karakol tutanağı, sigorta tespit raporu, mahkeme tespiti ve tanık ifadeleri ile ortaya konulması;defter ve belgelerin ibraz edilememesi halinde söz konusu defter ve belgelerin daha önce bir inceleme elemanı tarafından alındığının defter teslim alma tutanağı ile kanıtlanması gibi.
Mücbir sebep nedeniyle cezaya muhatap olmamak bakımından genel hukuk kuralları gereği mücbir sebep ile cezaya neden olan eylem arasında hukuki güçlü nedensellik bağının tartışmasız biçimde
ortaya konulması gerekir. Aksi taktirde birbiriyle ilgisi bulunmayan eylem ve mücbir sebebe dayanarak VUK’un 13’üncü maddesi ve 373’üncü maddesindeki korunma hükümlerinden yararlanılamaz. Ör-
neğin; mükellef 01.01.2024-31.03.2024 tarihleri arasında ağır hastalık nedeniyle hastanede yatarak tedavi görmüş ve 01.04.2024-30.05.2024 tarihleri arasında da doktor raporuyla evinde kesin istirahat etmesi istenmiş olsun. 01.01.2024-30.05.2024 tarihleri arasındaki mükellefiyete ilişkin ödevlerini yerine getirmemiş olmaktan dolayı bu mükellefe herhangi bir cezai işlem uygulanamaz. Söz konusu mükellefin yerine getiremediği ödevlerine ilişkin süreler VUK’un 15’inci maddesi uyarınca uzar. Ancak, söz konusu mükellefin Haziran 2024 dönemine ait olup, Temmuz 2024’de vermesi gereken KDV beyannamesini süresinde vermemiş olmasını, 01.01.2024-30.05.2024 arasındaki mücbir sebep haline dayandırarak izah edemez ve yapılacak cezalı tarhiyattan kurtulamaz
Öğretide mücbir sebep, borçlunun borcunu ihlaline mutlak olarak kaçınılmaz surette neden olan öngörülemeyen harici olay olarak tanımlanmaktadır. Buna göre, mücbir sebebin unsurları; bir olayın varlığı, olayın harici, olayın sonuçlarının öngörülemez ve kaçınılmaz olması, borcun ihlal edilmesi ve olay ile borcun ihlali arasında illiyet bağının bulunmasıdır.
Mücbir sebep için gerçekten bir olayın varlığı, bu olayın sözleşmenin kurulduğu sırada öngörülemez olması ve sonuçlarının kaçınılmaz olması gerekir. Ancak, Türk hukukundan farklı olarak, milletlerarası hukuku yeknesaklaştırmaya ilişkin metinlerde ve Fransız Medeni Kanunu’nda haricilik unsurunun yerine borçlunun etki alanının dışında kalan olayın varlığı aranmaktadır. Bunun nedeni bu düzenlemelerde borcunu ifa etmeyen borçlunun sorumluluktan kurtulduğu tek halin mücbir sebep olmasıdır. Kanaatimce, Türk hukukunda borcunu yerine getirmeyen borçlunun sorumluluktan kurtulduğu tek
durum, kural olarak mücbir sebep olmadığı için mücbir sebep teşkil edecek olayın borçlunun etki alanı dışında kalması değil, harici olması gerekir.
Mücbir sebebin varlığı için öğretide aranan bir başka unsur borcun ihlalidir. Borcun ihlali; borcun hiç veya gereği gibi ifa edilmemesi, kusurlu ifa imkansızlığı, borçlunun sorumlu olmadığı sonraki imkansızlık, aşırı ifa güçlüğü gibi sözleşmeye aykırılık hallerini de kapsayacak şekilde anlaşılabilmektedir. Ancak, mücbir sebep borcun hiç veya gereği gibi ifa edilememesine neden olur. Dolayısıyla, mücbir sebep sonucu borcun ihlal edilmesinden anlaşılması gereken borcun ifasının sürekli veya geçici olarak imkansızlaşmasıdır. Mücbir sebep borçlunun sorumlu olmadığı sonraki imkansızlık sonucunu doğurduğunda borçlu, kusuru bulunmadığı için tazminat ödemek zorunda olmaksızın
borcu ifa yükümlülüğünden kurtulur ve borç sona erer. Mücbir sebebin gereği gibi ifa etmeme sonucunu doğurduğu hallerde ise mücbir sebep borçlunun kusursuz temerrüdüne neden olur. Buna karşılık, mücbir sebep aşırı ifa güçlüğü sonucunu doğurmaz. Bu unsurlar dışında, Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu m. 10/II’de bir olayın bu kanun acısından mücbir sebep olarak nitelendirilmesi için “mücbir sebebin meydana geldiği tarihi izleyen yirmi gün içinde yüklenicinin idareye yazılı olarak bildirimde bulunması…” ve mücbir sebebin “…yetkili merciiler tarafından belgelendirilmesi…”
gerektiğine yer verilmiştir. Ancak, bu şartlar bir olayın mücbir sebep sayılması için değil, borçlunun mücbir sebebe dayanarak sorumluluktan kurtulması için gerekir. Zira, mücbir sebep bir olay olduğu için hüküm ve sonuçlarını meydana geldiği anda kendiliğinden doğurur. Sonuç olarak kanaatimce mücbir sebep; mutlak olarak kaçınılmaz olan, sözleşmenin kurulması sırasında öngörülemeyen ve borcun ihlali sonucunu doğuran harici olaydır. Mücbir sebep sonucu borçlunun borcunun ifası sürekli veya geçici olarak imkansızlaştığı için mücbir sebep borcun ihlaline neden olmaktadır.
VUK’un 13’üncü maddesinde düzenlenmiş olan mücbir sebep halleri vergi mükellefleri, vergi sorumluları ve ceza muhatapları bakımından bir korunma hakkıdır. Bu öyle bir korunma hakkıdır ki, vergi mükellefine mücbir sebep halini geçerli olduğu dönemde ödevlerini yerine getirmemekten dolayı gelmesi olası cezalı işlemleri önler ve hak kayıplarını ortadan kaldırır. Ancak, “hak kaybı” denilince; Danıştay kararlarında ağırlıklı olarak mücbir sebep hallerinin sadece mükelleflerin ödevlerine yönelik olduğu; mükellef hakkı durumundaki dava açma, uzlaşma, zamanaşımı gibi müesseselere yönelik etkisinin bulunmadığı savunulmaktadır. Bu uygulamada haksızlığa ve hukuki karar karmaşasına yol açmaktadır. Bu bakımdan, VUK’un 13’üncü maddesindeki mücbir sebeplerin mükellef haklarına yönelik de sonuçlar hükmettiğinin VUK’un 13’üncü maddesine yazılmasında yarar vardır. VUK’un 13’üncü maddesiyle ilgili yargı kararlarında bulanıklık yaratan “ödev” ve “hak” hususunun mutlaka mükellefler lehine olarak aydınlatılması ve mücbir sebep hallerinin mükellef haklarını da kapsar kılınması önemlidir.
Ayrıca, idarenin VUK 140/6’daki sürelere yönelik olarak vergi inceleme elemanlarının mücbir sebep hallerinden (yıllık izin, mazeret izni, hastalık hali, tutukluluk vb.) kaynaklanan veya mali tatil gibi
çeşitli yasal düzenlemelerden kaynaklanan ve idareyi zorunlu olarak görevini yapamaz kılan durumların söz konusu vergi inceleme sürelerini durduracağına ilişkin bir düzenlemenin mutlaka VUK 140/6’da yapılması gerekir.
Kısaca değindiğim mücbir sebep nedeniyle borcun ifa edilememesi konusunu önümüz haftalarda detaylı bir şekilde yazmayı düşünmekteyim. Faydalı olmasını canı gönülden dilerim.
26.07.2024
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.