Yargı aşamalarının hepsinden geçti, kesinleşti, davayı ben kazandım, yazabilirim artık.
21.12.2009 günü bir tebliğ zarfını uzattı Tepecik Vergi Dairesi’nin görevlisi. Aldık kabul ettik, açtık heyecanla içini. Açtık ki, 2008 yılına ilişkin olarak 618,81 TL vergi tarh etmiş idaremiz bize, 618,81 TL de vergi ziyaı cezası kesmiş. Şaşırdık, Allah Allah yahu ne ettik ki, ne etmişiz ki? Vergi/Ceza İhbarnamesinin ilgili bölümüne kaydı gözümüz. Bir muğlak, ne idüğü ve ne dediği belirsiz bir ifade var orada: “Liste eksik onaylandığından”.
Oturduk bir düzeltme dilekçesi yazdık, vardık vergi dairesine, bayan vergi dairesi müdürü dilekçemdeki “Ne listesi, neyin listesi, hangi liste?” cümlesini beğenmedi, dudak büktü, “biraz alaycı olmuş ifadeleriniz” dedi. “Hanımefendi ne listesi, deyin de bilelim, ben yeminli mali müşavirim, böyle gayri ciddilik olur mu? Ceza veriyorsunuz, gerekçe belli değil!” Ellerini kaldırdı müdür yardımcısı Hanım “Tamam havale ediyorum, gidin servise baksınlar”. Serviste de çokbilmiş bir bayan şef var, “Ne demek ne listesi, gelirsiniz buraya söyleriz, ne listesi olduğunu” diye kükrüyor. “Gelmek zorunda değilim, gerekçesini açık olarak yazmak zorundasın” diyorum, tartışıyoruz, düzeltmeyiz diyor, dava ederim, diyorum. Sinirlenip çıkıyorum vergi dairesinden.
İşin esası şu imiş efendim, yıllık gelir vergisi beyannamemde, yıl içinde tevkif yoluyla ödenen vergileri mahsup etmişim, iade olunacak vergi çıkmış, onların da vergi borçlarıma mahsubunu istemişim, onu da yapmışlar, fakat daha sonra Körfez Vergi Dairesi’nden bir yazı gelmiş, demiş ki Körfez Vergi Dairesi, “Bu mükellefler bu vergileri beyan etmemiş ve dolayısıyla yatırmamışlar”. Tepecik Vergi Dairesi de bana “madem onlar yatırmamışlar, ben senden alırım” demekte. Bu nedenle düzeltme talebim alelacele reddolunuyor (iade talebim gerçek olmayan belgelere dayanıyormuş, 252 Seri Nolu Gelir Vergisi Genel Tebliği gereğince işlem yapmışlar).
Ben de Kocaeli Vergi Dairesinde alelacele dava açıyorum.
Dava dilekçemde usul yönünden itirazlarımı sıralıyordum önce:
“Davalı, düzenlendiği vergi/ceza ihbarnamesinde ‘yapılan tarhiyatın/kesinle cezanın nedeni’ bölümüne ‘liste eksik onaylandığından’ ifadesini yazmıştır. Ne listesi, neyin listesi, hangi liste, listede eksik olan nedir? Tüm bunlar yazılmamıştır. Bu durum, devlet ve maliye ciddiyeti ile bağdaşmadığı gibi, mükellef hakları ve savunma hakkını engelleme niteliği de taşımaktadır. Dolayısıyla usul ve şekil hükümlerine aykırı olan bu ihbarnamenin hukukî geçerliliği olmaması gerekir”
Sonra da esasa yönelik gerekçelerim:
“Davalı vergi dairesi, serbest meslek kazancım dolayısıyla, bu kazançlarımdan vergi kesen Körfez Vergi Dairesi mükellefi olan bazı “vergi sorumluları”nın bu ödevlerini eksik yerine getirdiği ya da hiç getirmediği gerekçesiyle bu vergiyi tarh etmiş, cezayı kesmiştir. Bu uygulama birçok bakımdan yasaya aykırılık taşıdığı gibi, mantık ve ahlak bakımından da sakat bir anlayışı yansıtmaktadır.
Yansıtmaktadır çünkü:
Bu vergiler, vergi sorumluları tarafından benim serbest meslek kazancımdan Gelir Vergisi Kanunu’nun 94.maddesi uyarınca, ödeme esansında kesilmişlerdir. Davalı idare, ilgili vergi sorumluları adına düzenlediğim serbest meslek makbuzlarını görmek istese idi, işin gerçek suçlusu ve sorumlusunu ortaya çıkarır ve onun hakkında işlem yaparak; hukuka, hakka ve ahlaka uygun hareket etmiş olurdu. Kaldı ki, ben yeminli mali müşavirim, tüm işlerim sözleşmeye dayalı olarak yapılmak zorundadır. Sözü edilen vergi sorumlusu mükelleflerle aramda sözleşmeler bulunduğu gibi, düzenlediğim tasdik raporlarının Körfez Vergi Dairesi’ne teslimiyle ilgili ‘rapor teslim tutanakları’ ve kestiğim serbest meslek makbuzlarının dip koçan suretleri elbette ki bulunmaktadır. Davalı taraf, bunları nazara almayarak, vergi sorumlusu hakkında hiçbir işlem yapmaksızın mükellefe vergi tarh ettirme ve ceza verme yoluna gitmektedir. Yani mükelleften, ödediği vergiyi, ikinci kez, hem de cezalı olarak ödemesi istenmektedir. Davalı, düzeltme dilekçeme verdiği cevapta 252 seri nolu Gelir Vergisi Genel Tebliğinin 4.1 maddesine yaslanarak, verdiğim kesinti listesindeki bilgilerin gerçeği yansıtmadığını öne sürmektedir. Bu sorumlulara ilişkin sözleşme, rapor teslim tutanakları ve serbest meslek makbuzları ekte sunulmaktadır. Bunlar tetkik buyrulduğu takdirde aslında gerçeğe aykırı bilgi, verenin ben değil, davalı tarafın olduğu rahatlıkla ve açıklıkla görülecektir.
Davalıya bir kez daha 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun “vergi sorumlusu” hakkındaki maddesini hatırlatmak gerek. VUK 8.maddesi şöyle diyor: “Vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir.”
Davalı, bu muhatapla muhatap olmak istememekte, Körfez Vergi Dairesi’nin yasak savma kabilinden verdiği bilgileri yeterli görerek, bu vergi dairesinden ilgili vergi sorumluları hakkında kestikleri vergileri beyan etmemeleri sebebiyle işlem yapmasını istemek yerine, mükellef olarak beni, zayi etmediğim ve vergi sorumlularına ödemiş olduğum vergiler yüzünden vergi cezasıyla cezalandırma yoluna gitmektedir. Tepecik Vergi Dairesi ilgililerine bu durumu düzeltme dilekçesi verirken izah etmek istedim, ancak anlamadılar, anlamak istemediler. Vergi sorumlularına gidecekmişim, onları ikna edip bu vergileri beyan edip yatırmalarını sağlayacakmışım, sonra Körfez Vergi dairesinden aldığım bir yazıyla Tepecik Vergi Dairesine gelecekmişim, işte o zaman düzeltme olabilirmiş.
Sayın Yargıç, ben yeminli mali müşavirim ve otuz yıldır vergi mükellefiyim, böylesine sakat mantığa ilk kez tanık oluyorum.
Davalı idare, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 11. maddesinin 1.fıkrasını da yok saymaktadır. Bu madde ve fıkrada şöyle deniliyor: “Yaptıkları ve yapacakları ödemelerden vergi kesmeye mecbur olanlar, verginin tam olarak kesilip ödenmesinden ve bununla ilgili diğer ödevleri yerine getirmekten sorumludurlar”. Yani yeminli mali müşavirlik faaliyetim sebebiyle (tüm faaliyetimin sözleşmeye bağlanmış olduğunu tekrar hatırlatırım) tarafıma ödenecek serbest meslek kazançlarımdan bu ödemeyi yapanlar GVK 94. maddesi uyarınca vergi kesecek ve muhtasar beyanname ile beyan edecektir. VUK 8 ve 11. maddeleri bunu emrediyor Bu ödevler sorumlularca yerine getirilmezse bunlar hakkında yasal işlem yapılacaktır. Vergi Usul Kanunu 341.maddesi, vergi sorumlularına da vergi ziyaı cezasının kesilebileceğini ifade etmektedir açıkça. Vergi sorumluları orada dururken ve kestiği vergiyi de elinde tutarken, İdare’nin yasaya uygunluğu tartışma götürür bir tebliğin bu olayla asla ilgisi bulunmayan bir maddesini bahane ederek, bu bağlamda hiçbir kastı ve ihmali-bulunmayan asıl mükellef hakkında işlem yapması, davalı idarenin ilgili ve yetkililerini kanun karşısında idari ve cezai açıdan da sorumlu kılar. Öyle, Tepecik vergi Dairesi topu Körfez Vergi Dairesine atarak sorumluluktan kutulamaz, idare bir bütündür, bu daireler aynı idarenin birimleridirler, birbirleriyle eşgüdümlü olarak çalışmalıdırlar.”
Sonra savunmalar, vergi dairesi aynı iddialarını kör değneğini beller gibi yineledi, biz de cevapladık.
Ve geldik karara. Ben haklıydım, hayatımda hiç vergi davası da kaybetmemiştim. Bunu da kazanacağıma emindim. Fakat kaybettim. Sayın Yargıç, belli ki benim dava dilekçem ve savunma dilekçelerimi hiç dikkate almamıştı, vergi dairesinin iddialarını yineleyen bir karar vererek tarhiyatı aynen tasdik etmişti. Şöyle deniliyordu 2010/1203 sayılı o kararda: “kesinti yoluyla ödenen vergilere ilişkin listede kayıtlı mükelleflerin bağlı bulundukları vergi dairelerinden söz konusu tevkifatlar ile ilgili olarak yapılan tahakkuk işlemleri hakkında istenilen bilgiler üzerine, verilen cevabi yazıda davacının listesindeki turalar ile sorumlular tarafından söz konusu dairelere beyan edilen tutarlar arasında bulunduğu saptanan fark üzerinden, re’sen yapılan cezalı vergilemede yasal uyarsızlık görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle davanın reddine…”
Hırsla oturdum bilgisayarın başına ve oldukça sert ifadeler içeren bir itiraz dilekçesi yazarak Sakarya Bölge İdare Mahkemesi’ne itirazda bulundum.
Dilekçemdeki ifadelerin bir bölümünü sizlerle paylaşayım:
“Kocaeli Vergi Mahkemesi, itiraz olunan kararında, gerek dava dilekçemde, gerek savunma dilekçelerimde öne sürdüğüm hukuki gerekçelerin çoğunu dikkate almamış, dilekçeme eklediğim kanıt ve belgeleri ciddi anlamda inceleyip irdelemeyerek, davalının savunma ve iddialarını neredeyse ‘olduğu gibi’ tekrar ederek karar verme yoluna gitmiştir.
Bu dediklerimi daha ayrıntılı olarak arz ve izah etmek istiyorum.
Dava dilekçemde 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun 8 ve 11. maddelerinin davalı idarece dikkate alınmadığını, hatta yok sayıldığını öne sürmüştüm. Vergi Usul Kanunu’nun ‘vergi sorumlusu’ başlıklı 8.maddesinde ‘vergi sorumlusu, verginin ödenmesi bakımından alacaklı vergi dairesine karşı muhatap olan kişidir’ denmektedir. Gelir Vergisi Kanunu 94.maddesi uyarınca, serbest meslek kazancım dolayısıyla benden vergi kesen ancak bunu ilgili vergi dairesine beyan etmeyip ödemeyenler de doğaldır ki birer vergi sorumlusudurlar. Dava dilekçemde bu sorumluluğun yerine getirilmemesinin hukuksal yaptırımları olması gerektiğini, davalı idarenin vergi sorumlusunu bırakarak asıl mükellef hakkında vergi ve ceza tarhiyatı yapmasının çarpıklığına ve haksızlığına işaret etmiştim. Savunma dilekçemde ise bunun hukuksallık ve adalet açısından tehlikesine dikkat çekerek, ‘Aksi halde bundan böyle vergi sorumluluğu kavramının hiçbir yasal ve hukuksal anlamı kalmayacak, canı isteyen kestiği vergiyi beyan edip ödeyecek, istemeyene ise hiçbir yaptırım uygulanmayacak, vergi daireleri vur abalıya misali, asıl mükellefi cezalandırarak karakuşî bir yol izleyeceklerdir’ demiştim. Bunu derken, yalnızca geçerli hukuksal sav ve gerekçelerim değil, kanıtlarım da vardı. Bir yeminli mali müşavirin sözleşmesiz iş kabulü, hukuken ve fiilen mümkün değildir. Benden, vergi sorumlusu sıfatıyla vergi kesenlerle aramda sözleşmeler vardır ve bunlar dava dilekçesine eklenmiştir. Sözleşme ile alınan bu işler için serbest meslek makbuzu düzenlenerek karşı taraf verilmiş ve bu makbuzlarda vergi kesintisi gösterilmiştir. Bu kadar da değil, yapılan bu işlerle ilgili olarak düzenlenen tasdik raporları ilgili vergi dairelerine tutanakla teslim edilmiştir. Makbuz ve teslim tutanakları da dava dilekçesine eklenmiştir.
(…) Sayın Yargıç, belli ki konuyu anlayıp kavrayamamıştır ve de vergi kesintileri ile bunların beyanı konusundaki idari süreç ve işleyişi bilmemektedir. (…) Ortada vergi daireleri ve Sayın Yargıç’ın sandığı gibi bir ‘fark’ yoktur, ‘ihmal’, ‘keyfilik’, ‘beyan etmeme’, ‘aldığı parayı vergi olarak yatırma yerine, üzerine yatıp kullanma’ söz konusudur. Bunlardan bu beyanın neden yapılmadığı sorulmamış, bu beyan yaptırılmamış, benim ‘gerçeğe aykırı bilgi verdiğim’ iddiası ortaya atılarak yapılan cezalı tarhiyat ve vergi mahkemesi kararı bunun üzerine bina edilmiştir. Gerçeğe aykırı bilgi veren kimdir Tanrı aşkına?”
İtiraz dilekçemin bundan sonraki bölümünde Bölge İdare Mahkemesi’ni uyarıyordum açıkça:
“Eğer değerli mahkemeniz itiraz olunan Kocaeli Vergi Mahkemesi’nin bu kararını aynen onarsa, vergi kesintileri konusunda o tarihten sonra yapacağım işlem şudur: Sürekli denetim yaptığım tam tasdik sözleşmem bulunan mükellefler dışındaki hiçbir mükellefin, alacağım ücretten gelir vergisi stopajı yapmasına izin vermeyeceğim, stopajı serbest meslek makbuzunda göstermeyeceğim, dolayısıyla GVK 121. maddesine göre mahsup da söz konusu olmayacağı için, stopaj olarak beyan edilememiş olan vergiler yıllık gelir vergisi beyannamesi ile tarafımdan beyan edilip ödenilmiş olacaktır. Bu bağlamda cezai bir işleme muhatap olursam, ilgili mahkeme kararlarını ve Tepecik Vergi Dairesi’nin savunma ve uygulamalarını göstereceğim. Bunu tersi –af buyurun- enayiliktir, kim aynı vergiyi iki kez ödeyip (vergi sorumlularına bir kez ödedim, şimdi ikinci kez isteniyor), sonra da vergi dairesi ve mahkeme kapılarında sürünmek ister.
19 yıl Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik yaptım, 10 yıldır da Yeminli Mali Müşavirlik yapmaktayım. Bu dava ve vergi mahkemesinin bu kararı, bütün doğrularımı altüst etti, şaşkınlık ve öfke içindeyim.
(…) Sayın Yargıçlar, ben 11 kitabı (3 şiir, 3 araştırma-inceleme, 2 deneme, 2 öykü ve 1 adet oyun ve senaryo) olan bir yazarım aynı zamanda. 20 yıldır da köşe yazarlığı yapıyorum (halen ulusal ölçekte yayınlanan Yeniçağ Gazetesi’nde haftalık yazılar yazmaktayım). “Edebiyatlaşan Vergiler/Vergi ve Muhasebede Çok Bilinmeyenler” adlı özgün ve özel bir çalışmam 500 sayfalık bir kitap olarak yayımlandı 2007 yılında. Birçok yayın organında da vergi ve muhasebe konulu makaleler yazdım. Bunları şunun için söylüyorum, bu işin peşini bırakacak değilim, eğer itiraz aşamasında da iddialarıma uygun sonuç alamazsam, hayatımda ilk kez kişisel bir sorunumu gazetedeki köşeme taşıyacağım. Bununla da yetinmeyecek, TÜRMOB’a bağlı tüm meslek odalarına bu davanın tüm safahatını duyuracak ve bu kararla ‘vergi sorumluluğu’ kavramının ve kurumunun ne hale getirildiğini sergileyeceğim. Ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne kesinlikle başvuracağım.”
9.6.2010 tarihinde yapmıştım itirazımı, aradan 1 yıla yakın bir zaman geçmişti, araştırdım mahkemeden, dilekçem orada öylece duruyormuş. Anlaşıldı şikâyet istiyor bunların canı. Onu da yaptım, hem Adalet Bakanlığı’na, hem HSYK’ya şikâyette bulundum. Adalet Bakanlığı teftişlerde, bu tür davalar için makul süre olarak 3 ayı esas alıyordu bunu belirttim. Şikâyetimden dolayı bu mahkemenin sorumluları hakkında bir şey çıkmadı ama, bu pres sonuncunda dava dosyam ele alındı ve 19.04.2011 günü mahkeme 2011/651 nolu kararını verdi. Zafer benimdi, vergi mahkemesinin kararı bozuluyor ve dava konusu vergi ve ceza tarhiyatı tamamen kaldırılıyordu.
Bu dava bana birçok ilkleri yaşatmıştı, ne ki, bu ilklerin daha bitmediğini Tepecik Vergi Dairesi’nin 30.05.2011 tarihli “Karar Düzeltme Dilekçesi” elime geçince anladım. İdare, tüm yargı yollarını tüketmek istiyordu tüm haksızlığına karşın. Oturup yazdım savunmamı, yine veryansın ettim:
“Davalı İdare, 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanunu’nun ‘Kararın Düzeltilmesi’ başlıklı 54. maddesine dayanarak düzeltme talebinde bulunduğunu ifade ve iddia ediyor, bu maddenin aşağıda yazdığım 1.fıkrasının a, b, c, ve d bentlerini sıralıyor fakat bu bentlerden hangisine göre düzeltme talep ettiğini belirtmiyor ya ad belirtemiyor.
İşte o bentler:
1. (Değişik birinci cümle: 5.4.1990 – 3622/23 md.) Danıştay dava daireleri ve İdari veya Vergi Dava Daireleri Kurullarının temyiz üzerine verdikleri kararlar ile bölge idare mahkemelerinin itiraz üzerine verdikleri kararlar hakkında, bir defaya mahsus olmak üzere kararın tebliğ tarihini izleyen on beş gün içinde taraflarca;
a) Kararın esasına etkisi olan iddia ve itirazların, kararda karşılanmamış olması,
b) Bir kararda birbirine aykırı hükümler bulunması,
c) Kararın usul ve kanuna aykırı bulunması,
d) (Değişik: 5.4.1990 – 3622/23 md.) Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekârlığın ortaya çıkmış olması,
Hallerinde kararın düzeltilmesi istenebilir.
Evet ben şimdi soruyorum, ne oldu da düzeltme istiyorsunuz?
A bendine göre ‘İddia ve itirazlarınız kararda karşılanmadı mı?’ Karşılanmadı diyorsanız, hangi iddia ve itirazlarınızın karşılanmadığını açık ve somut olarak ortaya koymak zorundasınız.
B bendine göre ‘kararda birbirine aykırı hükümler var’ diyorsanız, nedir bu hükümler açıklamak zorundasınız.
C bendine göre ‘kararı usul ve kanuna aykırı’ buluyorsanız, bunu ayrıntılamanız, gerekçe koymanız gerekir.
D bendine göre ‘Hükmün esasını etkileyen belgelerde hile ve sahtekârlık’ tespit etti iseniz, bunları oryaya dökmeniz lazım gelir.
Bunların hiçbiri yok, yargı yollarının tamamını kullanmak ve tüketmek amacıyla karar düzeltme talebinde bulunuluyor ve ‘yerel mahkemenin kararının onanması gerekmektedir’ deniliyor. 2577 sayılı İYUK’nun 55. maddesi 3. bendinde ‘Yargılamanın yenilenmesi ve kararın düzetilmesi istemleri, kanunda yazılı sebeplere dayanmıyor ise, istemin reddine karar verilir’ denmektedir. Yukarıda izah ettiğim üzere, davalının karar düzeltme talebi, kanunda yazılı sebeplere dayanmamaktadır.”
Sakarya Bölge İdare Mahkemesi, karar düzeltme talebini reddetti, 2011/1600 sayılı kararında benim gerekçelerim aynen tekrar ediliyordu: “Bölge İdare Mahkemesi tarafından verilen kararların düzeltilebilmesi 2577 sayılı İdari Yargılama Usul kanunu 54’üncü maddesinde yazılı sebeplerden birinin bulunması halinde mümkün olup, kararın düzeltilmesi istemine ilişkin dilekçede ileri sürülen sebepler bunlardan hiçbirine uymadığından istemin reddine..”
Bu karar 08.12.2011 tarihinde alınmıştı. Mesleki deneyimim, inatçılığım, dik kafalılığım işe yaramıştı. Yaramıştı ama yaklaşık 2 yıl uğraştırmışlardı beni. Vergi Dairesi’nin yasaya uygunluğu tartışma götürür bir tebliği, hukuk hiyerarşisini hiçe sayarak yasadan üstün olarak görmesi, bazı işgüzar ve yalaka meslekdaşlarımızın vergi dairelerini memnun etmek için, vergi sorumlularının yatıracakları stopajları kendilerinin onlar adına takip ve beyan edip, kesintiyi kendilerinin yatırmaları, vergi makbuzlarını iade ve mahsup taleplerine eklemeleri, başımıza bu işi açmıştı. Meslek onurunu zerrece düşünmeyen, vergi dairelerine karşı başları eğik olan, bu gibi angarya ve ayak işlerinden kişisel bir çıkar uman ve sağlayan bu meslekdaşlarımızı bu vesile ile şiddetle kınıyorum.
Diğer onurlu meslekdaşlarımızla, aldığım bu mahkeme kararını paylaşmak için yazdım ben bu yazıyı. Bilsin herkes, makbuz kesmişseniz, o işi yaptığınızı sözleşme ile de kanıtlıyorsanız, gerisi sizi hiç ırgalamaz arkadaşlar, vergi dairelerinin görevidir, sorumluluğunu yerine getirmeyen bu vergi sorumluları hakkında gerekli işlemleri yapmak, bunu SMMM ya da YMM’lere yükleyemez, buna hakkı ve yetkisi yoktur.
28.02.2012
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> YIL SONU KAMPANYASI: Muhasebecilere Özel Web Sitesi 1.249 TL yerine 999 TL + KDV
Ayrıntılar için tıklayın.
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.