Efendim, bu hafta da gündemimiz çok yoğundu, dolu dolu bir hafta geçirdik. Yolumuz önce İzmir’e düştü. Ekimin ortasını bulduk ama İzmir’de hala yazdan kalma günler vardı, caddeler kalabalık, insanlar cıvıl cıvıl ve hareketliydi. Sonrasında İstanbul’a geçtik, bana mı öyle geldi bilmiyorum ama İstanbul’da insanlar sanki eski neşesini kaybetmiş.
Maliyeci bir arkadaşımızı ziyarete gittim. Bir dokundum bin ah işittim. İstanbul’da vergi dairelerimizin personel sayılarında maalesef çok ciddi kayıplar var, acilen önlem alınmasında fayda görüyoruz, yoksa önümüzdeki aylarda sıkıntılarla karşılaşabiliriz.
İktisatçı Daron Acemoğlu hocamız Nobel’e uzanan isimler arasında yerini alarak gurumuzu okşadı. Ancak her zaman olduğu üzere, hemen ismi üzerinde tartışmalar başladı. Başarılı olmuş insanlarımızı yermek ve yerin dibine batırmaya çalışmak, artık milli sporumuz oldu sanırım.
Haftanın sürpriz olayı, kamuoyunda doğan yoğun tepkiler karşısında, meclise getirilen yeni vergilerden son anda vazgeçilmesi oldu sanırım. Yatırımcıya enflasyon düzeltmesi kolaylığı diyerek ertelenecek vergileri kredi kartı kullanıcısından, verilen beyannamelerden ve noterde yapılan işlemlerden çıkarmayı amaçlayan kanun teklifi şimdilik rafa kaldırıldı, hepimize geçmiş olsun diyelim.
Geçtiğimiz haftanın panoraması için meslektaşımızdan bir hayli olumlu dönüş aldım, çoğu keyifle okuduklarını iletti, kendilerine teşekkür ederim. Şimdi hazırsanız, haydi bu haftanın panoramasını birlikte çizmeye başlayalım.
İstanbul, bir zamanlar aldığı iç göç nedeniyle taşı toprağı altın olan şehrimiz, şimdilerde öylesine büyüdü ki bir ucu İzmit’te başlıyor, diğer ucu Tekirdağ’da bitiyor, nüfusu ise uzunca bir süredir birçok Avrupa ülkesinden daha fazla. Ekonomimizin kalbi doğal olarak bu şehirde atıyor. Vergi gelirlerimizin de yaklaşık %45’i bu şehirde toplanıyor.
Bu gidişimde insanları sanki ekonomik bir savaştan çıkmışçasına bir hayli yorgun, mecalsiz ve moralsiz gördüm. Geçim derdinin yanına yeni dertler eklenmiş, kiralar almış başını gitmiş, sabit ve dar gelirli insanımız artık başını sokacak yer bulmakta zorlanıyor.
Hafta başında maliyeci bir arkadaşımızın ziyaretine gitmiştim, aldığım haberler maalesef hiç iyi değil. Kiralar memur maaşlarıyla yarışır hale geldiğinden, memurumuz İstanbul’dan kaçar olmuş. Son bir yıl içinde İstanbul’daki vergi dairelerimizdeki memur sayımızın 12.000’lerden, 6.500’lere kadar düştüğü yönünde bilgi aldım, inanılmaz bir kan kaybı var.
Gelir İdaresi Başkanı Sn. Bekir Bayrakdar kardeşimiz, hesap uzmanlığından yetişmiş, vergide ve idarede deneyimi çok fazla, son derece başarılı. Pandemi döneminde yaşanan tüm sıkıntılara rağmen, Gelir İdaremiz kesintisiz ve kusursuz bir şekilde mükelleflerimize hizmet vermeye devam etti, bu süreçten başarıyla ve alnının akıyla çıktı. Başkanımızın daha önce İstanbul Defterdarı olarak, sonrasında İstanbul Vergi Dairesi Başkanı olarak, bu kadim şehrimizde uzun yıllar başarıyla dolu hizmetleri bulunuyor.
Bu nedenle, vergi gelirlerimizin neredeyse yarısına yakınının toplandığı İstanbul’daki vergi dairelerimizde yaşanan personel kaybı üzerinde özellikle duracağını düşünüyorum. Aksi takdirde, personelin göstereceği tüm gayretlere rağmen, önümüzdeki aylarda mükelleflerimize verilecek hizmetlerde bir takım aksamaların görülmesi muhtemeldir.
Bu haftanın yüzümüzü güldüren ve moral veren olaylarından birisi, sevgili Daron Acemoğlu hocamızın Nobel ödülüne uzanması oldu. Hocamızı bu büyük başarısı ve bilgi dağarcığımıza kattıkları için içtenlikle kutluyorum.
Ülkemiz gerçekten çok enteresan. İçimizde yetişmiş insanlardan birisi, uluslararası düzeyde yüzümüzü güldüren bir başarıya ne zaman imza atsa, bir “kötüleme lobisi” derhal harekete geçiyor. Aslında ülkemizde ondan çok daha iyilerinin olduğunun gün gibi açık olduğunu, ödül alanın nasıl kirli oyunların içerisine girdiğini ve başkalarının piyonu olduğuna yemin billâh ediyorlar. Bu konuda gerçekten inanılmaz yetenekli insanlar var, ödül alan şahsı iki dakikada yerin dibine batırma kapasiteleri var.
Fakat başarıya hasetlikle yaklaşan bu tuhaf lobinin etkisinde kalmasak iyi olur. İçimizde başarılarıyla sivrilen, topluma örnek teşkil eden insanları ayakta alkışlamamız ve yüreğimize basmamız gerekir. İlerleme ve gelişme dediğimiz şey, bu insanların omuzları üzerinde adım adım yükseliyor. O omuzları aşağıya bastırarak, bir yere varma imkânımız bulunmuyor.
Efendim bakanlıklar artık eski bakanlıklar gibi güçlü değil, bürokratik ve idari kademelerin gücü son derece azalmış durumda. Diğer taraftan, Hazine ile Maliye birleşti ama bu defa da Maliye Bakanlığının iki önemli genel müdürlüğü bakanlıktan ayrıldı, Bütçe Genel Müdürlüğü Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığına bağlandı, Milli Emlak Genel Müdürlüğü ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığına bağlandı.
Ayrıca, bakanlıkların yanı sıra Cumhurbaşkanlığına bağlı oluşturulan kurullarda da ayrı bir bürokratik yapı ve karar mekanizması oluşturulmuş durumda. Zaman zaman bu durum karar alma süreçlerinde kafa karışıklığına ve koordinasyon sorunlarına yol açabiliyor.
Hatta bazen önce karar alınıyor, arkasından alınan bu karara göre yasal düzenleme yapılmaya çalışılıyor. Yani arabayı atın önüne koşmaya çalışıyoruz. O nedenle, sahadaki gerçekler gözetilmeden alınan bu kararlar, uygulamada duraksamaya ve karışıklıklara sebep olabiliyor.
Yasama sürecinde yapılan değişiklik de aslında işimizi zorlaştıran unsurlardan birisi oldu. Eskiden yasal düzenlemelerin çoğu hükümet tarafından, uygulamanın içinde olan ilgili bakanlığın bürokratik kademelerinde kanun taslağı olarak hazırlanırdı, bu nedenle yasama kalitesi günümüze göre son derece daha üst düzeydeydi.
Yeni sistemimizde ise kanun teklifleri sadece milletvekilleri tarafından hazırlanıp, meclise teklif olarak sunulabiliyor. Bu nedenle, her ne kadar idari kademelerden ve uzmanlardan destek alınmış olsa dahi, bakanlık bürokrasisinin deneyiminden uzak kişilerce hazırlanan vergi kanunu teklifleri, sorun çıkarabilecek unsurları da içinde taşıyabiliyor.
Hazine ve Maliye Bakanımız Mehmet Şimşek, zor şartlarda büyümüş, Mülkiye’den mezun olmuş, kendisini çok iyi yetiştirmiş, uluslararası kurumlarda çalışmış, geçmiş dönem hükümetlerinde bakanlık yapmış ve geçtiğimiz yıllarda enflasyonun tek hanelere indirilmesi başarısına imza atmış ekipte yer almış, çok başarılı birisi.
Doğrusunu söylemek gerekirse, Sn. Bakan yeni dönemde tam bir enkaz devir aldı. Kolay değil, bir ara gerçek dünyadan kopmuş ve doğacak tüm hasarları ertelemiştik, şimdi faturayı ödeme zamanı, ancak ülkemiz ekonomide sert bir iniş yaşamamak için, rasyonel dünyaya temkinli ama emin adımlarla yaklaşıyor.
Hazine ve Maliye Bakanlığı, bütçe dengeleri ve açığı konusunda çok hassas, bütçe açıklarının planlanandan daha fazla artmasına kesinlikle izin vermek istemiyor. Kamuoyunda oluşan tepkiler sonucunda bazı vergilerin alınmasından vazgeçilmek zorunda kalınırsa, o gelir kaybını karşılamak üzere, başka vergiler koymak üzere harekete geçiyor.
Geçtiğimiz hafta cuma günü sosyal medyadan meclise sürpriz bir vergi paketi sevk edildiğini öğrendik. Söz konusu kanun teklifinde, yatırımcılardan enflasyon düzeltmesi nedeniyle alınacak vergi tutarlarının tahsilâtının gelecek yıllara ertelenirken, oluşacak bütçe açığını kapatacak şekilde, çeşit çeşit yeni vergi ve benzerleri getirilmeye çalışıldığını gördük.
Ondan sonra pakete karşı kamuoyunda çok şiddetli bir eleştiri yağmuru başladı. Toplumda yeni vergilere karşı bir hayli direnç gösterileceği anlaşıldı. Sn. Bakanımız da pazartesi sabah çıktığı bir programda, gayet olgun bir şekilde, bu eleştirilere saygı duyduğunu açıkladı.
Salı günü komisyonda söz konusu teklifin görüşmeleri başlayacaktı. Ama yapılan görüşmeler sonucunda teklifin şimdilik gündemden kalktığı açıklandı ve hep birlikte derin bir nefes aldık. Kanun teklifi görüşmelerinin 2025 yılına ertelendiği belirtiliyor, fakat kamuoyunda oluşan tepkiler karşısında, bir daha gündeme gelmeyebilir.
Diğer taraftan, yapılan yatırımların enflasyon düzeltmesine tabi tutulması sonucunda ortaya çıkan vergilerin ertelenmesine yönelik düzenlemenin, başka bir kanuna eklenmek suretiyle, tekrar gündeme gelebileceği yönünde haberler meclis kulislerinden kulağımıza yansımış durumda, takipte olacağız efendim.
Merkez Bankası dün açıklanan kararla beklendiği üzere faizi %50'de sabit tuttu, ancak yaptığı açıklama kafaları bir hayli karıştırdı. Açıklama şu şekilde: "Enflasyondaki iyileşmenin hızına dair belirsizlik ise son dönemdeki veri akışı ile artmıştır."
Osmanlı Devleti’ne hediye olarak gönderilen bir zürafa Gülhane Parkında tutulur. Onu binek hayvanı zanneden birisi zürafanın üstüne çıkar. Hayvan koşturmaya başlayınca, üzerine binen adam korkuyla ''Bindik Bir Alamete Gidiyoruz Kıyamete'' diye bağırmaya başlar.
Şimdi herkesi aldı bir merak, acaba Merkez Bankası piyasalara ne demek istiyor? Bana göre Merkez Bankası şunları söylemeye çalışıyor: Enflasyonda iyileşme var, ancak bu iyileşmenin hızını sağlıklı bir şekilde ölçemiyoruz, dolayısıyla ne kadar iyileştiğimizi bilemiyoruz.
Açıklamanın özü şu: Merkez 'Bindik Bir Alamete Gidiyoruz Kıyamete'' demeye çalışıyor
18.10.2024
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.