Bu soruya cevap aramaya başlamadan önce bu tür odaların kuruluş amaçlarını kısaca ele almak gerekmektedir. Buna göre Türkiye Odalar Ve Borsalar Birliği İle Odalar Ve Borsalar Kanunu’nun 4. Maddesinde “Odalar; üyelerinin müşterek ihtiyaçlarını karşılamak, meslekî faaliyetlerini kolaylaştırmak, mesleğin genel menfaatlere uygun olarak gelişmesini sağlamak, mensuplarının birbirleri ve halk ile olan ilişkilerinde dürüstlüğü ve güveni hâkim kılmak üzere meslekî disiplin, ahlâk ve dayanışmayı korumak ve bu Kanunda yazılı hizmetler ile mevzuatla odalara verilen görevleri yerine getirmek amacıyla kurulan, tüzel kişiliğe sahip kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşlarıdır.” denilmektedir.
Bu kapsamda kurulan odaların ise görevleri arasında 12. Maddenin b bendinden “Ticaret ve sanayiyi ilgilendiren bilgi ve haberleri derleyerek ilgililere ulaştırmak, ilgili kanunlar çerçevesinde resmî makamlarca istenecek bilgileri vermek ve özellikle üyelerinin mesleklerini icrada ihtiyaç duyabilecekleri her çeşit bilgiyi, başvuruları durumunda kendilerine vermek veya bunların elde edilmesini kolaylaştırmak, elektronik ticaret ve internet ağları konusunda üyelerine yol gösterecek girişimlerde bulunmak, bu konularda gerekli alt yapıyı kurmak ve işletmek.” olarak sayılmaktadır.
Yani üyesi adına argümanlar geliştirerek üyesinin piyasa şartları dahilinde rekabet edebilir hale gelmesini temin etmek kuruluş faaliyet ve görevleri arasında yer alınmakta ve kanun metninde sayılmaktadır.
Ayrıca kanun kapsamında kurulan Oda meslek komitelerinin görevleri ise yine aynı kanununun 15. Maddesi a bendinde şöyle sayılmaktadır. “Meslekleri ile ilgili incelemeler yapmak, yararlı ve gerekli gördükleri tedbirleri görüşülmek üzere yönetim kuruluna teklif etmek.” denilmektedir.
Tüm bu bilgilendirmeler kapsamında Odalar yaşamlarını temin edebilmek amacı ile belirli gelir kaynaklarına da ihtiyaç durmaktadırlar. Bu gelirler ise a) Kayıt ücreti, b) Yıllık aidat, c) Munzam aidat, d) Yapılan hizmetler karşılığı alınan ücretler, e) Belge bedelleri, f) Yayın gelirleri, g) Bağış ve yardımlar, h) Para cezaları, ı) İştirakler kârı, j) Gemilerden alınacak ücretler, k) Misil zamları, l) Menkul ve gayrimenkul sermaye iratları, şirket kârları ve döviz gelirleri, m) Tarife tasdik ücreti, n) Sair gelirler gibi kazanç kalemlerinden oluşmaktadır.
Bu gelirlerin içerisinde ise Munzam Aidat başlığı ile ilgili olarak Munzam aidat ve navlun hasılatından alınacak pay başlığı adı altında MADDE 25’te – “Odalarca her yıl için; gerçek kişi tacir ve sanayicilerin gelir vergisine ilişkin beyannamelerinde gösterilen ticarî kazanç toplamı; tüzel kişi tacir ve sanayicilerin ise ödeyecekleri kurumlar vergisine ilişkin beyannamelerinde gösterilen ticarî bilanço kârı üzerinden binde beş oranında munzam aidat tahsil olunur.
Birden fazla odaya kayıtlı bulunanların munzam aidatı, üye tarafından ilgili odalara eşit olarak paylaştırılmak suretiyle yatırılır.
Zarar eden üyeler, o yıl için munzam aidat ödemezler.” Denilmektedir.
İşte tam burada ise bir kavram kargaşası yaşanmakta olup; ticari teamüllere göre tüzel kişi tacir ve sanayiciler açısından konu deruhte edilememektedir.
Zira kanun lafzında geçen Ödeyecekleri Kurumlar Vergisi ibaresi ile başlayan ve binde beş olarak alınan munzam aidattan O yıl zarar eden üyelerin ödeme yapmayacakları konusunda herhangi bir sıkıntı olmaz iken önceki yıllarda zarar eden firmaların geçmiş yıl zararlarından faydalanamayacağı ve mahsup edilemeyeceği mevzu bahis edilmektedir. Halbuki kanun tarafsız bir gözle irdelendiğinde bir munzam aidattan bahsedebilmek için öncelikle Ödenecek Kurumlar Vergisi oluşması gerekmektedir. Sonrasında ise beyannamelerinde gösterilen ticarî bilanço kârı üzerinden binde beş oranında munzam aidat tahsil olunur denilmektedir.
Dolayısı Ödenecek Kurumlar Vergisi Oluşmayan beyannamelerden munzam aidat alınmaması gerektiği konusunda haklı itirazlar peşi sıra gelmektedir.
Zira Türk Dil Kurumunda munzam kelimesi, katılmış, ulanmış, eklenmiş manalarına gelmektedir. Buradan yola çıkarak normal üyelik aidatlarını ödeyen üyeler kar etmeleri durumunda odanın faaliyetlerine ivme kazandırabilmek için ek aidat ödemektedirler. Ancak geçmiş yıl zararlarından dolayı henüz kendi zararlarını itfa edememiş olan bir tacirden bilanço karı üzerinden geçmiş yıl zarar mahsubu yapılmadan bir katılma talep edilmesi ticari teamüllerle örtüşmediği açık bir karinedir.
Odaların kuruluş amaçları kendisine üye olan tacirlerin ticaretlerini basiretli bir şekilde faaliyetlerini idame edebilmesine yardımcı olmak ve piyasa düzenini temin ederek piyasadaki haksız rekabeti önlemek olarak kısaca sayabilirken, Odaların Geçmiş Yıl Zararı mahsup edilmeden Ticari bilanço Karı üzerinden munzam aidat talep etmeleri ve oda kurullarının ise bu yönde işlem yapmaları açıkçası oda ve oda organlarının faaliyet ve görevleri açısından da bir uyum temin edilemediği ve üye lehine olmayan bir uygulama ile tacirin karşı karşıya bırakılması anlamına geldiği aşikârdır.
Konuyu birkaç örnekle bunu açıklamaya çalışalım.
Örnek 1) 2016 yılında geçmiş yıl zararı olmayan bir ticari işletme bankada bulunan dövize bağlı parası yılsonunda değerlemeye tabi tutulmuş ve 100 bin lira zarar etmiştir. İşletmenin başkaca bir gelir ve gideri olmadığından işletme o yıl zarar etmiş ve odaya munzam aidat ödememiştir.
Aynı işletme ise 2017 yılında ise bankada bulunan parası döviz kurlarında meydana gelen iyileşme ile 100 bin TL kur değerlemesi geliri elde etmiştir. Başkaca bir geliri ve gideri olmayan işletme 100 bin TL kar elde etmesine karşın geçmiş yıl zararlarını mahsup etmek sureti ile Kurumlar Vergisi ödememiştir.
Ancak oda tarafından 2017 yılında meydana gelen bu kar üzerinden munzam aidat talebinde bulunulmuştur. Örnek olayda kurların stabil olduğu düşünüldüğünde işletmenin herhangi bir karı zararı oluşmazken meydana gelen kur dalgalanmasını işletme ancak sonraki yılda telafi edebilmiş ve başa baş noktasını yakalamış iken ödenen munzam aidat ile zarar etme durumu ile karşı karşıya kalmıştır.
Örnek 2) 2016 yılında geçmiş yıl zararı olmayan bir ticari işletme 100 bin TL alacağını tahsil edememiş ve kanuni çerçevede karşılık ayırmak zorunda kalmış ve ayırdığı karşılığı, karşılık giderlerine atmak sureti ile giderleştirmiştir. İşletme 2016 yılında 100 bin TL zarar etmiş ve herhangi bir Kurumlar Vergisi ödememiş ve bu minvalde odaya ait munzam aidatta tahakkuk etmemiştir.
İşletme basiretli tüccar olarak alacağını 2017 yılında tahsil yoluna gitmiş ve alacağını tahsil etmiştir. Tahsil ettiği alacak karşılığı olan 100 bin TL’yide karşılık gelirlerine atmak sureti ile gelir hesaplarına kaydetmiştir. İşletme o yıl 100 bin TL Kar elde etmiştir. Ancak Geçmiş yıl zararlarını Kurumlar Vergisi Beyannamesinde mahsup ettiği için ödenecek Kurumlar Vergisi oluşmamıştır.
Ancak oda tarafından 2017 yılında meydana gelen bu kar üzerinden munzam aidat talebinde bulunulmuştur. Örnek olayda işletme alacaklarını tahsil edebilmiş olsa idi işletmenin herhangi bir karı zararı oluşmazken meydana gelen tahsilattan kaynaklı karşılıkları işletme ancak sonraki yılda telafi edebilmiş ve başa baş noktasını yakalamış iken ödenen munzam aidat ile zarar etme durumu ile karşı karşıya kalmıştır.
Verilen her iki örnekte de görüldüğü üzere işletme total bazda 2 yıl içerisinde herhangi bir kar elde etmezken 2016 yılında munzam aidat ödemeyen işletme 2017 yılında geçmiş yıl zararlarını odaca mahsup edemeyeceği söylenmesi üzerine munzam aidat ödemek zorunda bırakılmıştır.
SONUÇ
Odaların faaliyet gelirleri arasında sayılan Munzam aidat odalara bir katkı sunar iken geçmiş yıllarda zarar eden firmaların aktif ticari hayat içerisinde sonraki yıllarda kar etmeleri durumunda geçmiş yıl zararları göz ardı edilerek sadece kar ettiği yıl baz alınmasının işletmenin ticari hayatını idame etmeleri konusunda aksaklıklara sebebiyet verebileceği göz önüne alınarak, zaten kanunun özünde yer alan ödeyecekleri kurumlar vergisine ilişkin beyanname düzenlenmemesi durumunda Oda üyesi İşletme sahiplerinden munzam aidat alınabileceği göz önünde bulundurularak özün önceliği kavramı çerçevesi hareket edilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Burada uygulamada bir açık olduğu düşünülmemekle beraber varsa kanunda bir açığın giderilmesinin yanında kanunilik çerçevesinde mağdur lehine açığın yorumlanması ilkesi gereği Geçmiş Yıl zararı olan işletmelerden gelecek yıllarda kar etmeleri durumunda mahsup sonrası kalan ticari bilanço karı üzerinden veya Ödenecek Kurumlar Vergisi çıkması durumunda munzam aidat talep edilmesi gerektiği ve bu şekilde mağduriyet yaşayan kendilerine başvuran üyelerinden munzam aidat talep ve tahakkuk edilmemesi gerektiği kanaatindeyiz.
10.09.2017
Kaynak: www.MuhasebeTR.com
(Bu makale kaynak göstermeden yayınlanamaz. Kaynak gösterilse dahi, makale aktif link verilerek yayınlanabilir. Kaynak göstermeden ve aktif link vermeden yayınlayanlar hakkında yasal işlem yapılacaktır.)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.