Son günlerde kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye ve özellikle de bankacılık sektörüne yönelik değerlendirmeleri birbiri ardına geldi.
Bunları ana başlıkları ile hatırlayacak olursak:
· İki hafta kadar önce Moody's 12 büyük Türk bankasının kredi notunu olumsuz izlemeye aldığını açıklamıştı.
· Ardından Standard&Poor's Türkiye'nin birtakım riskleri bulunduğunu ama ihracata dayalı bir büyüme stratejisi ile kredi notunun yatırım yapılabilir ülke seviyesine çekilebileceğini belirtti.
· Fitch Türk bankalarının Basel II kriterlerine geçmelerinin notları açısından negatif olmayacağını, Basel II uygulaması ile Türk bankalarının sermaye yeterlilik oranlarında yarım veya bir puanlık bir düşüş meydana gelebileceğini ama bankaların kârlarını bünyelerinde tutarak sermayelerini güçlendirmelerinin beklendiğini, ayrıca Basel II ile özellikle perakende ve kobi kredilerine ağırlık veren bankaların bu alanda risklerin azalması nedeniyle ortaya çıkacak kaynakları yeni kredilerde değerlendirmelerinin beklendiği belirtilmiştir.
Görüldüğü üzere önde gelen üç kredi derecelendirme kuruluşu da Türkiye'ye yönelik değerlendirmelerde bulunmuştur.
Bu değerlendirmeleri, her ne kadar siyasi olan bazı risklere değinilmişse de tümünün özünde Türkiye'nin özellikle cari açık konusundaki iyileşme trendinin devam etmesi ile birlikte bir not artışının gelebileceği şeklinde yorumlamak yanlış olmayacaktır.
Önemli olan doğruların yapılması
Kredi derecelendirme kuruluşlarının gerek 2008 ABD mortgage krizinde gerekse son dünya krizinde iyi bir sınav veremedikleri, özellikle Türkiye'ye karşı not verirken ciddi anlamda cimri davrandıkları bizim de katıldığımız bir görüştür.
Öte yandan mevcut koşullarda hâlâ daha bu kuruluşların bir alternatifi oluşmamıştır.
Üstelik de bu kuruluşlarca yatırım yapılabilir ülke değerlendirmesine ulaşmak yabancı sermaye girişi ve yabancı fon sağlama maliyetlerinin azalması anlamına gelmektedir.
O zaman bize düşen, ülke açısından gerekli olan yolda ilerlemek ve topyekûn ülke yararına olan bir anlayışla kısa vadeli değil geleceği inşa eden bir yapıyı oluşturmaktır.
Bu nedenle bankaların yapısının güçlü kalması, ihracata dayalı bir büyüme stratejisi benimsenerek yapısal dönüşümün sağlanması gereklidir. Yani enflasyonun belli kontrolden kaçırılmaması, tasarruf açığını azaltıcı teşviklerin sağlanması zarurettir.
Sonuçta Türkiye üzerimize düşeni yaptıkça kredi notu da halkın refahı da yükselecektir.
(Kaynak: Bugün Gazetesi | 30.03.2012)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.