Seksenli yılların sonu. İki kutuplu dünyada, Doğu Bloku ülkeleri, başta da lider...
Seksenli yılların sonu. İki kutuplu dünyada, Doğu Bloku ülkeleri, başta da lider konumundaki SSCB, büyük bir kaos ve dağılım sürecine girmiş. Bütün dünya, en başta da ABD ve Avrupa ülkeleri şaşkın. Çünkü istihbarat faaliyetlerine milyarlarca dolar harcadıkları halde, bu süreç onların dahi öngöremedikleri bir sonuç doğurdu. Özellikle Rus vatandaşları komşu ülkelere geçiş yapıp, devlet depolarında, hatta bazen da evlerinde buldukları akla gelen her türlü şeyi satarak paraya çevirmeye çalışıyordu. Bilim adamı ve öğretim görevlisi gibi daha akil kişiler ise batılı ülkelerin üniversitelerine davet edilip konuşmalar yapıyor, 3-5 bin dolar karşılığında ihtisas alanlarına göre bilgi birikimlerini dinleyicilere aktarıyordu. Moskova Üniversitesi'nden bir ekonomi profesörü de Londra'ya davet edilir. Ülkesinin ekonomik sistemine ilişkin konuşmasını tamamlar ve dinleyici sorularını almaya başlar. Söz dönüp dolaşıp can alıcı soruya gelir. "Bütün bu gelişmelerin nedeni nedir?" Profesör tek kelimeyle özetler: Mış gibi yaptık. Devlet bize para veriyormuş gibi yaptı. Aslında vermedi. Biz de çalışıyormuş gibi yaptık. Çalışmadık.
İŞ KAZALARI
Bu anekdotu neden anlattım? Ne zaman Türkiye'deki iş kazaları sorunu gündeme taşınsa, aklıma bu olay geliyor. Çünkü bizim ülkemizin iş kazalarına karşı önlemler politikası da bu olaydakiyle aynı. "Mış gibi yapmak." İşverenler işçi sağlığı, iş güvenliği önlemlerini alıyormuş gibi yapıyorlar, almıyorlar. Devlet de işyerlerini denetliyormuş gibi yapıp, denetlemiyor.
İş kazaları tıpkı trafik kazalarında olduğu gibi bu ülkenin acı bir gerçeği. Bu konuda genelde SGK istatistikleri referans alınıyor. SGK kayıtlarına göre ülkemizde, her yıl ortalama yüzbin iş kazası meydana geliyor. Bunların ortalama 3 bin 500 civarı ölüm ve maluliyetle sonuçlanıyor. Bu kazalarda ortalama bin 500-bin 600 kişi vefat ediyor. 2 bin civarında olay ise maluliyetle sonuçlanıyor.
İş kazaları nedeniyle kaybedilen işgünü sayısı bir milyonu geçiyor. Ayrıca bu istatistikler gerçek rakamların altında. Çünkü özellikle 4/b sigortalısı dediğimiz bağımsız çalışanların geçirdiği iş kazaları büyük ölçüde resmi kayıtlara yansımıyor. Yine 4/a statüsünde çalışanların iş kazalarında da işçi-işveren anlaşması yoluyla resmiyete dökülmeyen çok sayıda olay mevcut. Özellikle de İstanbul'da. Bunu SGK istatistiklerinden kolaylıkla anlayabiliyoruz. Örneğin 2007 yılında, İzmir'deki toplam iş kazası sayısı 9 bin 832 iken, İstanbul'da bu sayı 10 bin 197 olarak görünüyor. Oysa İzmir'deki iş kazalarının 79'u maluliyet, 33'ü ise ölümle sonuçlanmış. Buna karşın İstanbul'da maluliyetle sonuçlanan iş kazası sayısı 329, ölümle sonuçlanan ise 170 olmuş. Buradan İstanbul'da ölüm ve maluliyetle sonuçlanmayan, nispeten küçük ölçekli çok sayıda iş kazasının resmiyet kazanmadığını söyleyebiliriz. Bunların çoğu da sigortasız çalışan işçilerin uğradığı kazalar.
ACİLEN ÇÖZÜLMELİ
İş kazalarını önemli kılan bir başka unsur ise diğer ülkelerle kıyaslandığımızdaki durumdur. Çünkü bu sayılarla dünyada 3'üncü, Avrupa'da ise ilk sıradayız. Bu durum, kendisine dünyanın ilk 10 ekonomisinden biri olma hedefini koymuş bir ülke için, çözülmesi gereken acil bir sorun olduğunun göstergesi. Çünkü iş kazalarının yol açtığı kayıp, sosyal boyutunun yanında ekonomi açısından da doğrudan bir verimlilik problemi.
Üzücü olan ise iş kazaları konusunun sürekli göz ardı edilmesi. Konu, ancak en az beş on kişinin ölümüyle sonuçlanan ve biraz da vahşet izleri taşıyan büyük olaylar meydana geldiğinde kamuoyu gündemine geliyor. Zaten tartışmalar saman alevi gibi geçip kısa sürede unutuluyor.
Üstelik çoğu kez bu iş kazalarının asıl üzerinde durulması gereken yönleri bilerek ya da bilmeyerek çarpıtılıyor. Konu gereksiz tartışmalar arasında kaynayıp gidiyor.
EN SON ÖRNEK
Bunun en son ve en güzel örneğini, İstanbul Esenyurt'ta bir AVM inşaatının şantiyesinde, 11 Mart gecesi meydana gelen ve 11 işçinin yanarak ölümüyle sonuçlanan iş kazasında gördük.
Bu olayda asıl önemli olan işçilerin barındırılma koşullarıydı. Çünkü soğuk kış gecesini tek çıkışlı naylon çadırda geçirmek zorunda kalan ve elektrikli ısıtıcıyla ısınmaya çalışan işçiler, çıkan yangında kurtulma imkanı bulamamış ve yanarak can vermişti.
Fakat bir anda tartışma konusu, ölen işçilerden ikisinin kazadan önce sigorta girişlerinin yapılmadığı konusuna döndü.
Çünkü şirketin muhasebe yetkilisi, olay gecesi, üstelik işçilerin ölümlerinden hemen sonra, internet yoluyla sigorta girişlerini yapmıştı.
Oysa bu girişim işverenin olaydaki kusurunu zaten ortadan kaldırmayacaktı. Fakat bir anda asıl kusur, işçilerin naylon çadırda barındırılması konusu gözden kaçmış oldu. Üstelik şirketin iş güvenliği koordinatörü, bu konuyu şirket yetkililerine çok önceden rapor etmiş, ancak dikkate alınmamıştı.
Bu konuya daha sonra yine değineceğiz. Şimdilik kısaca işçi sağlığı ve iş güvenliği konusunun, sadece yasa çıkararak çözülecek bir konu olmadığını, çözümü uzun yıllar alacak bir zihniyet sorunu olduğunu söylemeliyiz.
(Kaynak: Yeni Asır | 20.03.2012)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.