Reel sektörde yıllarca çalışmış, ardından da finans kesimine geçiş yapmış bir iktisatçı olarak, Türkiye'deki kayıtdışına farklı yönlerden bakma imkânı buldum.
Açıkça söylemek gerekirse kayıtdışı, yıllar boyunca bu ülkenin müteşebbisinin cankurtaran simidi olmuştur. Bu ifade, bugünün ortamında hıyanet gibi algılanabilir. Neticede kayıtdışı, devletin suç saydığı vergi kaçırma anlamına geliyor. Bu sebeple kayıtdışının ülke için gerekliliğini ifade etmeyi, bu suça destek olarak algılayabilir kimileri.
Ancak kastımız ne destek, ne de teşvik. Bir gözlemi paylaşıyoruz burada. Türkiye'deki kayıtdışını, tarihi, gerekçeleri, dinamikleri ve süreçleri ile önyargısız bir şekilde değerlendirmeden bu konuda müspet bir gelişmenin sağlanabileceğini zannetmiyoruz.
Ortaya bir iddia atıyoruz. Bu iddianın gerekçelerini de sıralamamız gerekiyor.
Enflasyonun kronik seviyelerde gezindiği ve önceden kimsenin ne yönde ve ne ölçüde gelişeceğini kestiremediği bir ortamdan henüz yeni çıktık. Bir de buna ekonominin ve ekonomi politikalarının belirsizliğini ekleyin. Fiyatların anlamını yitirdiği, gelecekle ilişkili kararlar için baz alınacak verilerin olmadığı böylesi bir ortamda, tabii olarak üretime nispetle potansiyel olarak çok yüksek kapasitelerin yaygınlaştığını, verimliliğin düştüğünü, hataların ve sapmaların sıkça yaşandığını söylemeye gerek bile yok. Hem makro planda ekonominin, hem de mikro düzlemde şirket içi kaynakların yanlış kullanım alanlarına sevk edildiği bir durumdan, yani israfın bol, denetimin sığ olduğu bir ortamdan bahsediyoruz.
Böyle bir ortama bir de enflasyonu hesaba katmayan karmaşık bir vergi düzenini ekleyin. Bu şartlar altında kamu teşviklerinden yararlanamayan, kamunun ve büyük şirketlerin finansman ihtiyacı sebebiyle bankacılık sisteminden finansman bulamayan küçük ve orta ölçekli şirketlerin, kendi çaplarında tesis ettikleri bir sübvansiyon yöntemidir kayıtdışılık.
Ne yazık ki, kayıtdışılık eroin gibi müptela oluşturur. Bir kere kayıtdışına geçenin çıkması pek de kolay olmuyor. Geçmişte kayıtdışını körükleyen ortam değişse, tüm mazeretler ortadan kalksa ve hatta cezai tedbirlerle denetimler arttırılsa bile, kayıtiçine geçiş beklendiği kadar hızlı sağlanmayabilir. Zira kayıtdışılık, şirket bilânçolarında bir bakiye bırakır illa ki ve çoğu zaman yeni bir sayfa açmadan tam anlamıyla kayıtdışından çıkma imkânı bulunmaz.
Yeni bir sayfa yani af, geçmişte de uygulandı Türkiye'de. İşe yaradı mı? Hayır, çünkü zamanlaması yanlıştı. Af öyle bir politikadır ki, kredinizi tüketmeden ancak bir kere uygulayabilirsiniz ve bu tek atımlık uygulamayı öyle bir zamanda devreye sokmalısınız ki, af sonrası kayıtdışında kalmanın hiçbir gerekçesinin kalmamış olsun.
Oysa Türkiye'nin artık kayıtdışından hızla çıkması gerekiyor. Kayıtdışı, şirketlerimizin büyümesini, profesyonelleşmesini ve ölçek ekonomilerine geçmesini engelliyor. Yakın bir gelecekte, şirketlerimiz pek de gerçeği yansıtmayan mali tablolarıyla derecelenmek, değerlenmek ve kredi bulmak zorunda kalacak.
Kayıtdışı, artık bir teşvik mekanizması olmaktan çıkmış, bir maliyet unsuru olmaya başlamıştır. Birkaç yıl içinde kendini iyice hissettirecek bir maliyet unsuru.
(Kaynak: Yenişafak Gazetesi | 14.12.2006)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.