Ülkemiz, 23.10.2011 tarihinde Van'dan gelen deprem haberiyle sarsıldı. Başta Van il merkezi olmak üzere, kuzeyinde kalan Erciş ve Muradiye ilçeleri ve köylerinde yüzlerce can kaybı ve yaralanmaya yol açan bir yıkım söz konusuydu. Sonraki günlerde can kayıplı artçı sarsıntılar, çadır yangınları, hastalık v.b. dolayısıyla meydana gelen ölümler bilançoyu daha da ağırlaştırdı. Deprem sonrası doğal olarak ilk akla gelen, enkaz altında kalanların bir an önce kurtarılmasıydı. Umutların tükenmesi sonrası kaçınılmaz olarak enkaz kaldırma çalışmaları başladı. Hatta ilk etapta bütün gözler enkaz kaldırmaya çevrilmekle birlikte, depremde evleri yıkılanlar gibi evleri zarar görmese dahi, sokakta kalan veya kalmak zorunda olanların barınma, yeme-içme ve ısınma sorunlarının giderilmesi de daha ilk andan çözümü gereken bir aşamayı oluşturmakta.
Üstelik bu aşama çok daha komplike sorunları içermekte. İlerleyen günlerde sert kış koşulları ve süregelen artçı sarsıntılar bir başka hareketliliği başlattı. Çaresiz kalanların deprem bölgesinden ayrılarak, diğer illere nakli gündeme geldi. Bu taşınma kalıcı olabileceği gibi geçici nitelikte de olabilmekte. Yine bir kısmını vatandaşlar kendiliğinden gerçekleştirmekte. Özellikle batı bölgelerinde yakınları olanlar, bu yakınlarının yanına taşınmaya başladı. Bu nakil işleminin bir kısmı ise resmi kanallardan organize edilip gerçekleştirilmektedir.
VURUN ABALIYA
Deprem olgusu, beraberinde bazı kamu kurum ve kuruluşlarını ister istemez göz önüne çekmektedir. Örneğin Sivil Savunma Arama Kurtarma Ekipleri'ni depremin henüz ilk günlerinde enkaz kurtarma aşamasında sıkça duyduk. Ve tabii ki Kızılay bu türden günlerin her zaman vurulan abalısıdır. Son günlerde bunlara Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları da dahil edilmeye başlandı. SYD Vakıfları üzerine bir yazı yazmayı aslında hayli zamandır düşünüyordum. Bu daha çok tanıtıcı bir yazı olacaktı. Çünkü SYDV'nın bu ülkede 1986 yılından bu yana çok önemli bir işlevi gördüğünün en yakından şahidiyim. Çünkü üniversite öğrenimim sırasında vakıf yardımlarından yararlanma imkanım oldu. Ancak konunun gündeme gelmesi, Van'dan batı bölgelerine nakledilen depremzedelere bu vakıflar tarafından yapılan yardımlar vesilesiyle oldu. Daha doğrusu depremzedeler arasında, sosyal güvencesi olup olmadığına bakılarak yardım yapılan veya yardım alamayan depremzede ayrımının söz konusu olmakta. Doğal olarak bu ayrım, zaten psikolojik çöküntü yaşayan depremzedelerde ciddi bir rahatsızlığa yol açmakta. İşte bu yakınmalarını değişik vesilelerle tarafımıza ilettiler. Zaten konu zaman zaman medyada da yer bulmaktadır.
YARDIMA MUHTAÇLAR
Sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıfları sosyo-ekonomik hayatımıza 29.05.1986 tarih 3294 sayılı kanunla girdi. Bu kanun hükümlerinin uygulanabilmesi için de 01.12.2004 tarih 5263 sayılı kanunla, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Genel Müdürlüğü kuruldu. Genel Müdürlük başlangıçta Başbakanlığa bağlı bir birim olarak faaliyet göstermekteydi. Fakat 08.06.2011 tarihli mükerrer Resmi Gazete'de yayımlanan 633 sayılı KHK ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı kuruldu ve S.Y.D. Genel Müdürlüğü de bu Bakanlığa bağlandı. Kuşkusuz Genel Müdürlüğün kanunla üstlendiği görevlerin yerine getirilmesinde il ve ilçelerde kurulu sosyal yardımlaşma ve dayanışma vakıflarının fonksiyonu çok önemlidir. Bu vakıfların kuruluşu da zaten 1986 yılına kadar gitmekte.
Sosyal yardımlaşma ve dayanışma kavramının çerçevesini, 29.05.1986 tarih 3294 sayılı Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışmayı Teşvik Kanunu çizmektedir. Bu Kanunun amacı 1. maddesinde, "fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar ile gerektiğinde her ne suretle olursa olsun Türkiye'ye kabul edilmiş veya gelmiş olan kişilere yardım etmek, sosyal adaleti pekiştirici tedbirler alarak gelir dağılımının adilane bir şekilde tevzi edilmesini sağlamak, sosyal yardımlaşma ve dayanışmayı teşvik etmektir" şeklinde belirtilmiştir.
Bu tanımdaki fakru zaruret içinde olmak ve muhtaç durumda bulunmak cümleleri bizce çok önemli. Bu nedenle konu Vanlı depremzedelere geldiğinde bu tanımlamaya sık sık vurgu yapacağımızı şimdiden belirtmeliyim. Peki kanunun kapsamına kimler girmektedir. Bunun çerçevesini de kanunun 2. maddesinde görmekteyiz. Buna göre kanunun kapsamında olanları iki gruba ayırmak mümkündür:
1- Fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan ve kanunla kurulu sosyal güvenlik kuruluşlarına tabi olmayan ve bu kuruluşlardan aylık ve gelir almayan vatandaşlar,
2- Geçici olarak küçük bir yardım veya eğitim ve öğretim imkanı sağlanması halinde topluma faydalı hale getirilecek, üretken duruma geçirilebilecek kişiler
Devam edecek...
(Kaynak: Yeni Asır | 02.12.2011)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.