Merkez Bankası pazartesi günü imalat sanayi kapasite kullanım oranlarına ilişkin anket sonuçlarını yayınladı.
Merkez Bankası tarafından aylık olarak yayımlanan iktisadi yönelim anketi sonuçlarına göre, eylül ayında imalat sanayinde kapasite kullanımı bir önceki yılın aynı ayına göre %2.7, bir önceki aya göre ise %0,1 oranında artarak %76,2 olarak gerçekleşti. Bu rakam bu yılın haziran ayı dışında kapasite kullanım oranının yükseldiği en üst seviye. Belki bundan da önemlisi bir ayda daha kapasite kullanımında eğilimin az da olsa artış trendi yönünde olması. Bu hem işsizlikteki azalış bakımından hem de Türkiye ekonomisinde, özellikle AB ve ABD ekonomilerinin aksine, durgunluk eğiliminin henüz görülmediğini net olarak ortaya koymaktadır.
Yaklaşık on gün önce de S&P Türkiye'nin kredi notunu iki kademe artırarak en azından TL değerler açısından yatırım yapılabilir ülke kategorisine çekmişti. Bütün bu olumlu gelişmelere rağmen geçtiğimiz hafta başlayan ABD Doları'ndaki yükselme trendi doların yakın bir gelecekte 2 TL olabileceği yönünde değerlendirmeleri tekrar gündeme getirdi. Peki genel olarak ekonomik göstergeler iyiye giderken ve üstelik cari açıkta da azalış trendi gözlenmeye başlanmışken neden doların ateşi yeniden yükseldi? Neden bir anda altın fiyatlarında önemli ölçüde gerileme yaşandı?
Bu soruların cevabı tek bir nedene dayanıyor. Olayın ne zaman başladığını hatırlayacak olursak; ABD Merkez Bankası'ndan aslında piyasalarca daha önceden satın alınmış olan tahvil değiştirme ötesinde bir açıklama gelmemesi ile genelde bütün yabancı fonların özellikle gelişmekte olan ülkelerden çekilme ve altın gibi varlıklarının bir kısmını satma eğilimine girmesi bu sonucu getirdi. Bu sonuçla beraber bir kez daha net olarak görüldü ki, bazı gelişmeler bizim ekonomimizin yapısına ve iyi olma durumuna bağlı olmaksızın dünya ekonomisi genelindeki beklentilerin değişmesine göre de önemli dalgalanma gösteriyor. Ama bu dalganın boyu bizim ekonomimizdeki iyi veriler çerçevesinde biraz daha sınırlı kalabiliyor. Elbette bu da küçümsenmeyecek bir olumlu etkendir. Bu şekildeki avantajlarımız yine orta vadede bizim ekonomimizin olumlu ayrışmasını daha belirgin hale getirecektir.
Üstelik bizdeki dövizin yükselmesinde yabancı yatırımcıların bu davranışının yanında bazı özel sektör firmalarının kısa vadeli döviz borçları veya kârlılık göstergeleriyle ilgili muhtemel başka hesaplarla döviz alımı yönünde hareket etmelerinin de rolü olmuştur.
Dövizde bu ay içerisindeki yükseliş seyri; bu ayın aynı zamanda üçüncü geçici vergilendirme döneminin son ayı olduğunu dikkate aldığımızda birçok firma açısından kur farkı nedeniyle düşük kârlılık veya zarar açıklanması sonucunu doğurabilecektir. Bu da firmaların üçüncü geçici vergi döneminde daha az geçici vergi ödemeleri demektir. Maliye açısından olumsuz olan bu gelişme, firmaların daha çok nakit varlıklarını bünyelerinde bırakmak suretiyle üç aylık ilave bir avantaj sağlamaları anlamına gelecektir. Vergi gelirleri noktasında özellikle yeniden yapılandırma yasası nedeniyle ilave kaynak girişi devam edeceğinden bu durum fazla bir sorun yaratmayacaktır.
Bu gelişmelere orta vadede baktığımızda, Türkiye ekonomisindeki olumlu gidişatın devamı için karamsar olmamızı gerektirecek bir durum yok diyebiliriz. Buna karşılık özellikle amatör yatırımcılara önerimiz piyasa psikolojisine kapılarak moral bozukluğu ve panik içerisinde hareket etmemeleri, zorunlu olmadıkça pozisyonlarında hızlı değişikliğe gitmemeleridir.
(Kaynak: Bugün Gazetesi | 28.09.2011)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.