Bir süredir Başbakan ve çeşitli bakanlar, mevcut vergiyle sosyal güvenlik prim borçlarının yeniden yapılandırılacağı, borçlulara ödeme kolaylığı getirileceğini dile getiriyorlar. Nihayet Başbakan bu yeniden yapılandırmaya ilişkin yasal düzenlemelerin en geç kasım ayı sonuna kadar çıkarılacağını söyledi.
Ben konuya sadece vergi açısından yaklaşıyorum. Diğer alandaki yeniden yapılandırmayı da o alanın uzmanları değerlendirsin.
Bu gün binlerce borçlu mükellef var. Bunların içerinde nasıl olsa af çıkar deyip ödemeyenler, kötü niyetliler hiç şüphesiz ki var. Ama büyük bir kesim, borcunu ödeme güçlüğü sebebiyle ifa edemeyenlerden oluşuyor. İyi niyetli fakat ödeme güçlüğü içinde olanlar, yüksek faiz altında daha da batıyorlar ve borçları hiç ödenemez hale geliyor.
Öte yandan binlerce mükellef veya şirket yöneticisi ceza mahkemesinde yargılanıyor. 1.1.2000 tarihinden 31.12.2008 tarihine kadar (2009 rakamları henüz Adalet Bakanlığı'nca açıklanmadığından burada kullanmıyorum) Vergi Usul Kanunu'na aykırı hareketten açılan 62.012 ceza davasında 87.494 kişi sanık sandalyesine oturtulmuştur. Peki bu 9 yıl içerisinde ceza mahkemelerinde kaç kişi mahkûm olmuştur dersiniz. İşte cevap: 34.801. Yani bu 9 yılda biten ceza davalarında hakkında karar verilen 87.334 sanıktan 34.801'i mahkûm olmuştur. Yani davalarda mahkûmiyet oranı yüzde 39,84'tür. Hadi yüzde 40 diyelim. O halde 9 yıl boyunca vergi idaresinin suç duyuruları neticesinde ceza mahkemelerine taşınan her 100 kişiden 60'ı suçsuz yere yıllarca yargılanmışlardır. Geri kalan cezaevine mi girmiştir? Onların çoğunun imdadına da zamanaşımı düzenlemeleri yetişmiştir. Zamanaşımı veya beraat kararları ise ekonomik yaşantıda kişilere kaybettikleri ticari itibarı sosyal hayatta ise kaybettikleri kişisel itibarı, ne yazık ki geri getirmemektedir. Buradan şu sonuca da varabiliriz. Demek ki vergi sistemimiz ve vergi incelemeleri, devamlı sanık yaratmakta, suçsuz kişileri de ceza mahkemelerine taşımaktadır (bunu zaten defalarca sebepleri ile yazdım, bu nedenle tekrar bu konuya girmiyorum)
Vergi mahkemeleri ve temyiz mercii Danıştay'ın iş yükü ise kaldırabilecekleri boyutu çoktan aşmıştır. Bir vergi davasının bitme süresi, kararın karar düzeltme yolundan da geçtiğini düşünürseniz asgari dört yıldır.
O halde yapılması gereken, sadece borçlulara ödeme kolaylığı getirmek değil, bu tabloyu temizlemek, düzeltmektir.
Borçların yeniden yapılandırılması, hiç şüphesiz gelir yönü ile hazineye hizmet edecektir. Ama başarısından söz edebilmek için, aynı zamanda ihtilafları da ortadan kaldırması, yargının iş yükünü azaltması ve mükellefleri sanık sıfatından kurtarması gerekmektedir.
Şirketlerin bilançoları, yıllardır enflasyonun mali tablolara yansımaması dolayısıyla gerçeklerden uzaklaşmıştır. Enflasyon düzeltmesinin uygulanmadığı yıllarda yeniden değerleme yapma olanağının kaldırılmış olması sebebiyle (ki bunun yanlışlığını da çok yazdım) mali tablolar her yıl gerçeklerden uzaklaşmaktadır. Yaşadığımız kriz stok ve envanter hesaplarını şaşırtmıştır.
Bu nedenle çıkacak yasal düzenlemenin 4811 sayılı kanun benzeri kapsamlı olması ve bütün bu yanlışlıkları düzeltmesi gerekir. Hep bana anlayışı ile sadece borçları yapılandırıp sadece hazine gelirinin düşünülmesi, uzun vadede başarı sağlamayacak ve af beklentilerinin sürmesine neden olacaktır. Nitekim geçmişte yaşanan, özel tecil ve taksitlendirme uygulaması, özel uzlaşma ile tahsilat yapmaya çalışma çabaları, varlık barışı gibi garip uygulamalar, af beklenti ve gereklerini ortadan kaldıramamıştır
Öte yandan 6009 sayılı Kanunla inceleme, özelge, mükellef hakları konusunda yeni bir anlayış benimsenerek adeta yeni bir dönem öngörülmüştür (Bu da matrah artırımı müessesesinin gereğini ortadan kaldırmaktadır). Ancak bu kanunun başarıya ulaşması, ancak eskinin temizlenmesi ile mümkündür.
Bu arada Maliye Bakanlığının düşünmesi gereken bir konu da, bu günlere nasıl geldiğimiz ve 4811 sayılı Kanun benzeri bir kanuna neden yeniden ihtiyaç doğduğudur. Hemen söyleyelim. Geçmişte yapılan en büyük hata, 4811 sayılı kanundan sonra süratle vergi sistem ve mevzuatı gözden geçirilerek 4811 sayılı kanunu doğuran bozukluk ve çarpıklıkların ortadan kaldırılmamış, ceza sisteminin yeniden yapılandırılmamış, inceleme müessesesinin gözden geçirilmemiş ve sistemdeki anayasaya aykırılıkların temizlenmemiş olunmasıdır.
Tekrar belirtmek gerekirse şu andaki ihtiyaç borçları sadece yeniden yapılandırmak değil, 4811 sayılı Kanun benzeri bir düzenlemedir. Ama 4811 sayılı Kanundan sonra yapılan hataları da tekrar etmemek kaydı ile.
NOT: 1 Ekim 2010'dan itibaren yazılarımı ve değerli hocam ve gazetemizin köşe yazarı Dr. Veysi Seviğ'in yazılarını "www.bumindogrusoz.com" adresinden okuyabilir ve sorularınızı bu sayfadaki iletişim köşesinden gönderebilirsiniz.
(Kaynak: Referans Gazetesi | 30.09.2010)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.