Geçtiğimiz hafta önce Başbakan Tayyip Erdoğan, sonra yardımcısı Ali Babacan'ın yaptığı açıklamalar, vergi ve prim borçları için kamuoyunda af beklentisini artırdı.
İşin doğrusu hemen her hafta konuyla ilgili talepler alıyorum. Ancak affın telaffuz edilmesi bile kritik bir konu olduğu için her zaman gündeme getirmek istemiyorum. Ancak madem yürütmenin en üst tepesindeki isimler bu konuyu gündeme getirmekte beis görmüyor, bu köşede görüş belirtmekte de bir sakınca olmasa gerek.
Geçen iki yıl içerisinde dünya çapında bir kriz yaşandı. Bu krizin etkileri ister istemez ülkemize de yansıdı. O süreçte birçok fırsatçı krizi bahane ederek borcunu ödemezken, nihai tüketiciler de ihtiyatlı davranarak harcamalarını bir süreliğine de olsa kıstı. Alacaklarını tahsil edemeyen, yeni ürün de satamayan esnaf ve işletmeler bu süreçte vergi ve primlerini ödeyemez oldu. Ödenemeyen bu prim ve borçlar biriktikçe içinden çıkılmaz bir hal aldı. Çünkü vergi borcu olan işletmeler kamu ihalelerine giremez, devlette yürüteceği birçok işi devam ettiremez hale geldi. Prim borcu olanlar da başta sağlık hizmeti alamamak olmak üzere, devletin prim desteği, ucuz krediler ve diğer ayni desteklerden faydalanamadı. Üstüne üstlük bu borçlar tefeci faizi gibi işleyen gecikme faizleriyle katlanmaya devam etti. Borcu bulunan mükelleflerin kamuoyunda suçluymuş gibi lanse edilmesi de ayrı bir sıkıntı. Maliye 'vergi yüzsüzleri' adı altında listeler yayınlıyor. Nitekim son olarak geçtiğimiz gün haziran ayı itibarıyla ödenmemiş ve toplam miktarları 850 bin lirayı aşan vergi ve cezaları bulunan mükellefler listesi ile 1 Haziran 2009 ile 31 Mayıs 2010 tarihleri arasında kesinleşen ve toplam miktarları 850 bin lirayı aşan tarhiyatlara ilişkin liste kurumun internet sayfasında yayınlanarak kamuoyunun bilgisine sunuldu.
Bu tür nitelendirmeler borcunu ödemek isteyen fakat buna imkan bulamayan mükellef ve sigortalıları hem sıkıntıya sokuyor hem de üzüyor. Aslında Maliye içerisinde öteden beri vergi affıyla ilgili bir çalışma var. Ancak konunun şu an gündeme gelmesi sadece tahsilatı artırmak için tebliğle düzenleme yapılacağı tahminlerine sebep oldu. Bu şekilde yapılacak bir düzenleme sadece borcun taksitlere bölünmesini sağlar. Borcu katlayan faiz ve cezalar için bir indirim yapılması mümkün olmaz. Çünkü vergi ve cezaların indirilmesi kanunla mümkündür. Kanunla bir düzenleme yapılması için de en azından Meclis'in açılması gerekiyor. Bence belli bir süre bekleme pahasına düzenlemenin Meclis tarafından yapılması lazım. Çünkü vergi aslı aynı tutulsa bile kabarmış faiz ve cezalar belli bir oranda indirilmeden bu düzenlemeden ciddi bir netice almak mümkün değil. Mevcut vergi ve prim ödemelerinin olumsuz etkilenmemesi için bir an önce bir harita çıkarılması ve birikmiş faizleri ciddi manada indirecek bir düzenleme yapılması gerekiyor. Aksi takdirde bu çalışmadan bir verim alınmaz, borçlu mükellef ve sigortalılar devletten kaçmak için türlü yollara başvurmaya devam eder.
Vergi alacaklarının tahsilini kolaylaştırmak için yapılacak düzenlemeyi de vergilerin silinmesi olarak algılamamak lazım. Sadece vergilere ilişkin ceza ve faizlerde indirim sağlanacak, vergi asılları olduğu gibi alınacak. Burada vergilerini zamanında ödeyenlerin tepkisi anlaşılır olmakla beraber aslında konuyu vergisini ödemeyenlerden ve belki de ödemeyecek olanlardan vergi ve düşük tutarlı faizin tahsil imkanı olarak kabul etmek gerek. Yoksa bütçenin finansmanı için yeni vergiler koymak veya mevcut vergileri artırmak gerekecek. Bu da kayıtlı çalışan ve vergisini zamanında ödeyen/ödemek zorunda kalan mükellefler için yeni yük demek.
Doğum borçlanmasında sınırlamalar kalktı
Çalışan kadınların doğum için izin kullandıkları veya çalışmadıkları dönemi sigorta sürelerine saydırmaları için başvurdukları bir yol da doğum borçlanmasıdır. Talep tarihinde belirlenen prime esas günlük kazanç alt ve üst sınırları arasında olmak üzere, kendilerince belirlenecek günlük kazancın yüzde 32'si üzerinden hesaplanacak primleri borcun tebliği tarihinden itibaren bir ay içinde ödemeleri şartı ile borçlandırılıyor. Borçlandırılan süreler sigortalılıklarına sayılıyor. Primi ödenmeyen borçlanma süreleri hizmetten sayılmıyor. Daha önce çıkarılan tebliğle kanunu sınırlayan şartlar aranıyordu. 5510 sayılı kanunda yer almamasına rağmen tebliğde 'ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başladığı tarihten sonra' ibaresi yer alıyordu. Dolayısıyla ilk defa sigortalı olarak çalışmaya başladığı tarihten önceki süreler için borçlanma yapılamıyordu. Ayrıca kurumca çıkarılan genelge ile başka şartlar da konmuş. Kurumun genelgesiyle doğum borçlanmasına ilişkin yeni bir şart getirilmişti. Buna göre doğumun, çalışan kadının işinden ayrılmasından sonra 300 gün içinde gerçekleşmesi gerekiyordu. Ancak kanunda buna ilişkin bir şart bulunmuyor. Kanunda yer almamasına rağmen getirilen bu sınırlamalar sebebiyle kurum aleyhine birçok dava açıldı. Bu davaların da etkisiyle temmuz başında Hizmet Borçlanma Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ yayımlanarak eski tebliğ yürürlükten kaldırıldı. Tebliğin ilgili hükmü uyarınca 5510 sayılı Kanuna paralel olarak kanunları gereği verilen ücretsiz doğum ya da analık izni süreleri iki yıllık süreyi geçmemek kaydıyla borçlanabilecek. Doğum borçlanmasıyla ilgili yapılan değişiklikle artık çalışmaya başlamadan önce doğum yapan kadınlar da borçlanma yapabilecek. Böylece sigortalı olmadan önce doğum yapan kadınların ilk defa sigortalı oldukları tarih, borçlanılan süre kadar geriye gidecek. Ayrıca artık doğumun çalışılan işyerinden ayrıldıktan sonra 300 gün içinde gerçekleşmesi mecburiyeti de yok. 300 günden sonra doğum yapan kadınlar da borçlanma yapabilecek.
(Kaynak: Zaman Gazetesi | 06.09.2010)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.