Bugünkü yazımda, tam metnine Yaklaşım dergisinin Haziran 2010 sayısında rastladığım, sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanma fiiline uygulanacak idari para cezaları hakkında verilmiş bir Danıştay kararından söz etmek istiyorum. Bu kararın önemi, ceza uygulamasında bazı ilkeler getirmesi ve dolayısıyla uygulamacıları yakından ilgilendirmesidir.
Sözünü ettiğim karar, Danıştay 9. Dairesi'nin 27.1.2010 tarihli ve E.2009/2070 K.2010/269 sayılı kararıdır. Daire bu kararı ile sahte veya muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge kullanma fiilinin 359. maddeye temas eden bir hal olması nedeniyle üç kat kesilen idari para cezasının, yargı yerlerince bir kat cezaya çevrilebileceğini hükme bağlamanın yanı sıra bu çevirmeye ilişkin ölçütler de belirlemiştir.
Kararın dergide de yer alan özetine göre; "KDV indiriminde de kullanılan ancak muhteviyatı itibariyle sahte ve yanıltıcı olduğu saptanan fatura muhteviyatı malları gerçekten satın alan, yani bu mal ve hizmetin işletmesine girdiği ve kullanıldığı hususu açıkça belli olan ve bu yönden gelir veya kurumlar vergisi yönünden tenkit edilmeyen kişinin, bunun karşılığında aldığı fatura veya sevk irsaliyesi gibi belgenin, bunu satan kişiye ait olup olmadığını araştırması ve bilmesi olanağının bulunmadığı durumlarda, bu tür sahte veya yanıltıcı belgeyi bilerek ve isteyerek kullanmadığı ihtimali de her zaman mevcut olabileceğinden, sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olan, ancak faturayı kasıtlı veya kötü niyetli olarak kullanmadığı anlaşılan mükellefler adına kesilecek vergi ziyaı cezasının bir kat olarak uygulanması gerekmektedir."
Yargı yerleri açısından herhangi bir bağlayıcılığı olmasa da ve herhangi bir yetkiye dayanmasa da 306 sayılı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliği'nde de Maliye Bakanlığı, aynı anlayışı benimsemiş, sahte ve muhteviyatı itibariyle yanıltıcı olan faturayı kasıtlı veya kötü niyetli olarak kullanmadığı, bir başka anlatımla bilerek kullanmadığı anlaşılan mükelleflere idari para cezasının bir kat olarak uygulanması gerektiğini açıklamıştır. Bu açıdan bakıldığında yargı anlayışı ile idari anlayış örtüşmektedir.
Danıştay Dairesi söz konusu içtihadında cezanın tek kata çevrilmesinin ilk koşulu olarak, eleştiri konusu yapılan faturaya konu mal ve hizmetlerin gerçekten alınmış ve kullanılmış olmasını aramaktadır. Bu husus, mükellef hakkında KDV raporu hazırlanmış olunmasına rağmen gelir ve/veya kurumlar vergisi raporu hazırlanmamış olunması ile sabit ve ihtilafsız olabileceği gibi, gelir ve/veya kurumlar vergisi raporu hazırlandığı hallerde dahi mükellefler tarafından ileri sürülerek ispatlanabilir. Bu konuda mükellef envanterine, stok kayıtlarına, imalat hesaplarına, resmi idarelere sunulmuş istihkak dokümanlarına, alımı eleştiri konusu mal olmadan imalatın yapılamayacağına ilişkin delillere dayanabilir.
Danıştay Dairesi cezanın tek kata çevrilmesinin ikinci koşulu olarak söz konusu içtihadında, mükellefin mal ve/veya hizmet alımları dolayısıyla aldığı fatura veya sevk irsaliyesi gibi belgenin, bunu satan kişiye ait olup olmadığını araştırması ve bilmesi olanağının bulunmamasını aramaktadır. Bu husus ise hayatın olağan koşullarında basiretli bir tacir davranışının araştırılması ve yorumlanmasına ilişkin bir ölçüttür. Bu nedenle her bir olay ve dava açısından ayrı ayrı değerlendirme gerekmektedir.
Gerçekten, bugüne kadar gerek bilirkişi dosyası şeklinde gerekse başka yollarla bana ulaşan pek çok olayda, belgenin kusurlu olmasına rağmen mükellefe bir kusur yüklenmesinin mümkün olmamasına, hatta birçoğunda mükellefin mal veya hizmetin gerçekten alındığının inceleme elemanınca kabul edilmesine rağmen, ceza üç kat olarak uygulanmıştır.
İdari ceza uygulamasında adalete hizmet etmek üzere çıkarılan 306 Sayılı Genel Tebliğin dayanaksızlığı ve yetersizliği karşısında, daha adil ceza sistemine ulaşmak bakımından Danıştay Dairesi'nin pek çok karara emsal alınabilecek aktardığımız kararı, bizce de çok haklı ve yerinde bir karardır. Ancak bu konudaki Danıştay ve Yargıtay anlayışlarındaki farklılığın da giderilmesi gerekmektedir. Yoksa söz konusu yargı manzumelerinin çelişkili içtihatları giderek artmaktadır.
Burada vergi ceza sistemindeki adaletsizlikleri gidermek için yapılması gereken, genel tebliğ gibi idari düzenlemelere veya içtihatlara umut bağlamak yerine, ceza sisteminin yasa koyucu tarafından gözden geçirilmesini sağlamak ve ilgili yasa maddelerindeki (Vergi Usul Kanunu md. 344 ve 359) zaafları gidermektir.
Bu konuları uzun süredir pek çok yazar gibi dile getirmemize rağmen Torba Kanun Tasarısı, bu sorunları yine yok saymıştır.
(Kaynak: Referans Gazetesi | 17.06.2010)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.