Hatırlanacağı üzere 5538 sayılı Kanunla Emlak Vergisi Kanunu’na eklenen geçici 22’nci maddeyle, 2005 yılında takdir komisyonlarınca arsa ve araziler için birim değer takdirlerinin yüksek belirlenmesinin neden olduğu haksızlığa yasal olarak çözüm getirilmişti.
Geçici 22’nci maddeyle takdir komisyonlarına 2005 yılında yaptıkları birim değer takdirlerini gözden geçirme yetkisi ver ilmiştir. Takdir komisyonları ise kimi yerlerin arsa ve arazi birim değer takdirlerini düşürmüş kimi yerlerin ise yükseltmiştir. Bu noktada kanunun çıkarılış amacıyla ters bir durum oluşmuştur. Çünkü yasanın çıkarılış amacı, yüksek takdir edilen değerlerin düşürülmesi idi.
Azalacakken arttı
Takdir komisyonlarının arsa ve arazi değerlerine ilişkin takdir kararları, arsalara ait olanlar takdirin ilgili bulunduğu il ve ilçe merkezlerindeki ticaret odalarına, ziraat odalarına ve ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları ile belediyelere, araziye ait olanlar il merkezlerindeki ticaret ve ziraat odalarına ve belediyelere imza karşılığında verilmektedir. Kendilerine arsa ve arazilere ilişkin takdir kararı tebliğ edilen daire, kurum, teşekkül, ilgili mahalle ve köy muhtarlıkları 15 gün içinde vergi mahkemesinde dava açabileceklerdir. Görüldüğü üzere asıl mükellefin dava açma hakkı kanunda yoktur.
5538 sayılı yasa ile daha önce yapılan yanlışlığın önüne geçilmesi beklenmekteydi. Ancak takdir komisyonları kendilerine verilen yetkiye istinaden kimi yerlerdeki arsa ve arazilerde birim değerlerini kanunun getiriliş amacını aşarak 2005 yılında takdir edilen değerlerin üzerinde takdir etmiştir.
Buna göre de emlak vergisi tutarlarında ciddi miktarlı artışlar yaşanmıştır. Özellikle arsa değerleri konusunda itiraz hakkı, il ve ilçelerdeki ticaret ve ziraat odalarına, mahalle ve köy muhtarlıklarına tanınmış ve bunun için 15 günlük yasal itiraz süresi öngörülmüştür. Şu an itibarıyle bu süre geçmiş bulunmaktadır.
Yargının görüşü
Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 49’uncu maddesinin 4751 sayılı yasa ile değişmeden önceki halinde de dava açmaya ilişkin benzer hüküm yer alıyordu. Önceki dönemlerde 3239 sayılı kanunla anılan maddede yapılan değişiklikte yer alan dava açmaya ilişkin bu hüküm için TBMM’nin 81 üyesi tarafından Anayasa’nın 36/1’inci maddesine aykırılık iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmuştur.
Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’nın 19 Mart 1987 tarih, E:1986/5, K:1987/7 sayılı kararında özet olarak şöyle denmektedir:
"... takdir komisyonlarının kararlarına karşı, Emlak Vergisi mükelleflerine doğrudan bir dava hakkı tanınmamıştır. Ancak, bu durumun, dilekçede
öne sürüldüğü gibi Anayasa'nın “hak arama hürriyeti”ni düzenleyen 36/1’inci fıkrasına, dilekçede değinilmediği halde söz konusu iddia ile ilgili olan ve gerekçe ile bağlı olmayan mahkememizin re'sen dikkate aldığı “idarenin
her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır” diyen Anayasa'nın 125. maddesinin birinci fıkrasına aykırı bir yönü yoktur. Çünkü, mükellefin dava hakkı; takdir komisyonlarının kesinleşen asgarî arsa ve arazi birim değerleri üzerinden vergi tarhiyatı yapılıp, mükellefe tebliğ edildikten sonraki aşamada mevcuttur. Her ne kadar beyan sahibinin beyan ettiği matraha itirazı söz konusu değilse de, asgarî ölçüdeki beyanın, ihtirazî kayıtla verilmesi mümkün olduğu gibi, asgari ölçünün altında beyanda bulunmayı engelleyen bir hüküm yoktur. Söz konusu madde ile, takdir komisyonlarının kararlarına karşı mükellefe doğrudan itiraz ve dava açma hakkı tanınmaması, milyonlarca mükellefi bulunan Emlak Vergisi'nin tahakkuk ve tahsilini mümkün kılmak amacına yöneliktir. Verginin tarhedilip tebliğinden sonra, mükellefin takdir komisyonu kararlarını da kapsayan dava hakkı doğmaktadır…”
Ancak Danıştay tarafından bu konuda verilen bir kararda ise özetle davacının, VUK mükerrer 49’uncu maddede sayılan kişi ve kuruluşlardan olmadığı ve işlemin dayanağı olan takdir komisyonu kararının ilgili
kuruluşlar tarafından dava açılmayarak kesinleştiği ileri sürülmüştür. (Ayrıntı için Danıştay 9. Daire 22.12.2000, E: 1999/4347, K:200/4144)
Anayasa Mahkemesi takdir aşamasında emlak vergisi mükelleflerinin dava açma hakkının olmamasında Anayasa'ya aykırılık görmüyor. Ancak dava açma hakkının beyan sonrasındaki tarh ve tebliğ işlemlerini müteakiben yapılabileceğini söylüyor. Danıştay tarafından ise Anayasa Mahkemesi'nin bu kararında yer alan açıklamalar dikkate alınmamaktadır.
Bize göre idarenin tüm iş ve işlemleri yargı denetimine tabi olduğundan verginin asıl mükelleflerinin hangi aşamada olursa olsun yargıya başvurma hakları ellerinden alınmamalıdır. Özellikle Anayasa Mahkemesi'nin kararındaki açıklamaları vergi hukuku açısından son derece önemli görmekteyiz.
(Kaynak: Referans Gazetesi | 12.10.2006)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.