Ülkemizde vergi gelirlerinin kamu harcamalarına karşılama konusunda yetersiz kaldığı bilinen bir gerçek olmasına karşın, bu yetersizliğin giderilmesine yönelik bugüne kadar etkili bir önlem alınmadığı veya alınamadığı hususu da ayrı bir gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Vergi tabanının tüm uğraşlara rağmen genişletilememiş olmasının yarattığı sorunlar yanında, vergi gelirlerinin artmasında, toplumsal gönüllülük ilkesinin bir türlü sağlanamaması, toplumun her kesiminde vergi oranları da dahil olmak üzere var olan indirim beklentisi ve isteklerin yanında af beklentileri vergi tabanının genişletilmesine ve/veya genişlemesine engel oluşturmaktadır.
Yaklaşık sekiz yıldır ülkemizde vergi yasalarının yenilenmesine yönelik yapılan çalışmalardan sadece kurumlar vergisi yasası açısından sonuç alınmış olup, bu bağlamda yeniden yazılan kurumlar vergisi yasasının yürürlüğe girdiği 01.01.2006 tarihinden itibaren sağlamış bulunduğu olumlu sonuçlar hakkında tatmin edici bir değerlendirme çalışması yapılamamıştır.
Sekiz yıl gibi uzun sayılabilecek bir süre içinde mali güce göre vergilendirme kuramını uygulamada en etkin başarı sağlayan gelir vergisi yasasını yeniden yazma çalışması henüz en azından konuya ilgi gösteren isimlerin bilgisine dahi intikal etmemiştir.
Kaldı ki son günlerde basına yansıyan bilgilerden de anlaşılacağı üzere bu çalışmanın gün ışığına çıkması 2010 yılı sonuna ertelenmiştir.
Gelir Vergisi Yasası'nın etkinliği ülkemizde giderek azalmaktadır. Oysa Gelir Vergisi Yasası bireysel gelirleri vergilendirmesi açısından önem arz etmektedir. Her ne kadar söz konusu verginin geçmiş yıl sonuçları dikkate alındığında artık beyana göre vergilendirme özelliğini yitirdiğini, buna karşılık bir stopaj vergisi haline dönüştüğünü göstermektedir.
Gelir Vergisi Yasası içinde yer alan bazı özel nitelikteki düzenlemelerle gerçek gelirlerin vergilendirilmesi yerine, beyan edilecek gelirlerin kaynaklarına göre belirlenmiş bulunan matrah belirleme esasları ile mali güce göre vergilendirme ilkelerinden uzaklaşıldığı gözlemlenmekte olup, bu özellik söz konusu verginin mali güce göre alınması ilkesini de olumsuz etkilemektedir.
Toplam vergi gelirleri içinde yaklaşık yüzde 20 oranında hasılat sağlayan Gelir Vergisi Yasası'nın vakit geçirilmeksizin ıslah edilmesi artık zorunlu hale gelmiştir.
Yaşanan ekonomik krizin etkisini gösterdiği ülkelerde, krizi aşabilmek için kamu gelirlerinin artırılmasına yönelik yapılan çalışmalarda, mevcut gelir vergisi oranlarının yeniden belirlendiği gözlenmektedir. Ülkemizde ise son yıllarda gelir vergisi mükellef sayısında beklenen artış sağlanamadığı gerçeği yanında, vergilendirme de uyuşmazlık sayısının arttığı gözlenmektedir.
Ülkemizde vergilendirmenin ağırlığı dolaylı vergiler üzerindedir. Bir başka anlatımla bütçe vergi gelirlerinin hesaplanmasında öncelik, dolaylı vergilere verilmekte olup, bu vergilerden özel tüketim vergisi ile katma değer vergisi hasılat sağlamak açısından en ön sırada yer almaktadır.
Söz konusu vergiler için katma değer vergisinde kayıp ve kaçakların giderek arttığı gözlenmektedi.
Söz konusu vergiler harcamalar üzerinden hesaplanarak alındığı veya hesaplandığı dikkate alındığında, ülkemizde vergilendirmenin ekonomik dalgalanmalardan çabuk etkilenebilir olduğunu kabullenmek gerekmektedir.
Dolayısıyla ithalatın arttığı dönemlerde, özel tüketim vergisi ve katma değer vergisi hasılatı artmakta, ekonominin durgunluk dönemlerinde bu vergilerden elde edilen hasılat azalmaktadır.
Kayıtdışı ekonomik işlemlerin kayıt içine alınmasının önünde, idarenin yapmakta bulunduğu çalışmalar yetersiz ve önemlisi desteksiz kaldığı için bu alanda da beklenen ilerleme sağlanamamıştır.
Vergi gelirlerinde ortaya çıkan yetersizlik bütçe dengesini olumsuz etkilemektedir.
Koşullar ne olursa olsun ülkemiz gelir vergisi uygulamasının verimli hale getirilmesi ve mükellef sayısının artırılması gerekmektedir. Bu konuda yapılması gereken çalışmaların ertelenmesi düşünülemez.
Vergi gelirlerinin yetersizliği, bütçe harcamalarını sınırlandırdığı gibi gelecek yıllara yönelik yapılması gereken bütçe dengelerinin kurulmasını ve uygulanmasını da zorlaştırmaktadır.
Bir ülkede gelir vergisi reformunun (hasılat artışı anlamında) yapılması zannedildiği kadar kolay değildir. Çünkü böyle bir çalışmanın tüm kesimlerin müşterek olurunu almak, başarının ön koşulu olarak karşımıza çıkmaktadır. Dolayısıyla böyle bir çalışmanın olumlu sonuçlanabilmesi için belli bir zaman aralığına ihtiyaç vardır.
Bu açıklamalar çerçevesinde Gelir Vergisi Yasa Tasarısı'nın gün ışığına çıkışını erteleme nedenlerinin bilinmesi veya öğrenilmesi bir ihtiyaç bir gereksinim haline gelmektedir.
Gerçekte ülkemizde yapılması öngörülen bir vergi reformunun en önemli özelliğinin mali güç kavramına uygun vergilendirme ilkelerine işlerlik kazandırılması olmalıdır. Böyle bir olgunun varlığı ise kendi içinde bağlantılı ve tutarlı bir vergi ağının ekonomik yaşam üzerine, ekonomik yaşamın aktörlerinin faaliyetlerine mani olmayacak şekilde atılması ile sağlanabilir.
(Kaynak: Referans Gazetesi | 03.04.2010)
>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.
>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.
>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.