BASINDAN YAZILAR
Aciz vesikası olan borç değersiz alacak yazılamaz / Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz - MuhasebeTR

Aciz vesikası olan borç değersiz alacak yazılamaz / Veysi Seviğ - Bumin Doğrusöz

SORU: Ticari alacağımız nedeniyle takipte bulunduğumuz şahıs "aciz vesikası" almıştır. Bu vesika üzerinde, bize olan ve ödenmeyen borç miktarı yazılıdır. Bu şahıstan olan alacağımızı yıllık beyannamemizi düzenlerken Vergi Usul Kanunu'nda yer alan "Değersiz Alacaklar" içinde değerlendirebilir miyiz?
YANIT: İcra-İflas Yasası'nın 251'inci maddesi uyarınca, müflisin alacaklılarına iflas idaresi dağıtım yaparken, alacağının tamamını almamış olanlara "ödenmemiş" olan miktar için aciz vesikası vermektedir. Bu vesikaya müflisin alacağı kabul veya reddettiği de yazılır. Aciz vesikası aynı yasanın 68'inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca da borç ikrarını içeren bir senet niteliğindedir.
Bir başka anlatımla aciz vesikası, alacağını tamamen alamamış olan alacaklıya, ödenmeyen alacak miktarı için verilen bir belgedir. Bu belgenin verilmesi ile alacaklının alacağı son bulmamaktadır. Bu belge aslında alacaklının durumunu kısmen kuvvetlendirmektedir. Örneğin alacağın zamanaşımını süresini belgenin düzenlenmesinden itibaren yirmi yıla çıkarmaktadır.
İcra-İflas Yasası'nın 143'üncü maddesi gereği olarak "borçluya karşı, aciz vesikasının düzenlenmesinden itibaren yirmi yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar". Böyle bir durumda eğer borçlu vefat ederse alacaklılar bir yıl içinde mirasçılara başvurarak alacaklarının ödenmesini talep edebilirler.
Bu açıklamalar çerçevesinde aciz belgesi, İcra-İflas Yasası'nın 68'inci maddesi anlamında borç ikrarını içeren bir belge olup, alacağın değersiz olmadığını gösteren bir belge niteliğindedir.
Yasal düzenleme gereği olarak aciz vesikasının bir örneği alacaklıya, bir örneği de borçluya verilir. Bu belgeler hiçbir harç ve vergiye tabi değildir. Ayrıca aciz vesikasının bir nüshası da her il merkezinde Adalet Bakanlığı'nca tespit edilen icra dairesi tarafından tutulan özel sicile kaydedilmek üzere bu icra dairesine gönderilir. Aciz vesikası sicili alenidir.
Gerçekte aciz vesikası, takip alacaklısı için ileride borçlunun mali durumunun düzelmesi halinde alacaklıya alacağını tahsil edebilmesi için imkân sağlayan resmi nitelikte bir belgedir. Bu bağlamda da alacaklı aciz vesikasını aldığı tarihten bir yıl içinde takibe teşebbüs ederse yeniden ödeme emri düzenlenmesine de gerek bulunmamaktadır.
Borçlu da aciz vesikasını düzenlemiş olan icra dairesine borcunu işlemiş faizleriyle her zaman ödeyebilir.
Maliye Bakanlığı tarafından konuya ilişkin verilen özelgelerden de anlaşılacağı üzere, icra daireleri tarafından verilmiş bulunan ve borçlunun da kabullendiği ödenmemiş borçlara ait aciz vesikaları ile alacağın değersiz alacak olarak kabul edilmesi mümkün değildir. (V. Seviğ)

TERK EDİLEN İŞİN ZARARI YENİ İŞİN KÂRINDAN DÜŞÜLEBİLİR Mİ

SORU: 2006 yılında faaliyet gösterdiğim işyerimi kapattım. Bu işyerinin faaliyet sonucu zarardır. 2009 yılında yeni bir işyeri açtım. Bu işyerimin faaliyet sonucu ise kârdır. Şimdi söz konusu işyerimin 2009 yılı beyannamesini vereceğim. 2006 yılındaki işyerimin zararını bu yılki kârımdan mahsup edebilir miyim?
YANIT: Gelir Vergisi Yasası'nın 88'inci maddesi hükmü gereği olarak "Gelirin toplanmasında gelir kaynaklarının bir kısmından hasıl olan zararlar diğer kaynakların kazanç ve iratlarına mahsup edilir. Ancak sözü edilen yasa maddesinin parantez içi hükmü uyarınca "Diğer Kazanç ve İratlar" kapsamındaki gelir unsurları ile ilgili ortaya çıkan zararların, diğer gelir unsurlarından oluşan kazanç ve iratlardan mahsup edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle de diğer kazanç ve iratlara konu işlemlerden birinden doğan zararın diğerinden doğan kâra mahsubu söz konusu olamaz.
Diğer yandan Gelir Vergisi Yasası'nın 88'inci maddesi uyarınca ilgili yılda mahsup edilmeyen zarar kısmı, müteakip yılların gelirlerinden indirilir. Arka arkaya beş yıl içinde mahsup edilmeyen zarar bakiyesi müteakip yıllara nakledilemez.
Faaliyeti sona eren ticari işletmelerin geçmiş yıl zararlarının bilahare faaliyetin sona erdiği yıldan sonra mahsubu mümkün değildir. Gelir Vergisi uygulamasında, sermayede meydana gelen kayıpların zarar olarak kabul edilerek diğer gelir unsurlarından indirilmesi de söz konusu olamamaktadır.
Zarar mahsubu, yasal düzenleme gereği faaliyetin devam etmesi halinde söz konusu olup, bu nedenle ticari faaliyette ortaya çıkan zararın beş yıl içinde mahsup edilebilmesi olanağı tanınmıştır.
Bir başka anlatımla ticari faaliyet gibi sermayeye dayalı bir organizasyonda kesin sonuç vergilendirme dönemini teşkil eden takvim yılından daha uzun süre içinde alınır. Bu nedenle daha uzun süre içinde ortaya çıkacak gerçek ve kesin sonuç belli olmadan, sermayedeki kayıp faaliyetin normal icabı olarak kabul edilmektedir.
Ticari faaliyete son verildiğinde, sermaye kaybının kesinliği daha açık bir şekilde ortaya çıkmış olmaktadır. Böyle bir durumda da faaliyetin terk edilmesinden sonra geçmiş yıllardaki faaliyet sırasında doğmuş olan zararların, gelecek yıllarda yapılacak işlerden mahsubu olanağı ortadan kalkmış olmaktadır. Bu bağlamda da geçmiş yıllarda elde edilen zararların ticari faaliyete son verilmesi halinde gelecek yıllarda elde edilen ticari kazanç dahil diğer gelir unsurlarından da indirilmesi mümkün olmamaktadır. (V. Seviğ)

SERBEST MESLEK KAZANÇLARINDA AMORTİSMAN

SORU: Serbest meslek kazancının tespiti sırasında faaliyetimiz nedeniyle sahibi bulunduğumuz amortismana tabi iktisadi kıymetlerin amortismanlarını nasıl indirim konusu yapacağız? Bu konuda kanunda herhangi bir kısıtlama var mıdır?
YANIT: Gelir Vergisi Yasası'nın 68/4 maddesi uyarınca mesleki faaliyette kullanılan tesisat, demirbaş eşya ve envantere dahil taşıtlar için Vergi Usul Yasası hükümlerine göre ayrılan amortismanlar hasılattan indirilebilmektedir.
Vergi Usul Yasası'nın 328'inci maddesine göre, amortisman ayrılan demirbaş ve tesisatın satılması durumunda alınan bedelle bunların envantere kayıtlı değerleri arasındaki fark kâr ve zarar dönem kazancının tespiti sırasında dikkate alınacaktır.
Yasal düzenleme gereği olarak;
* Tesisat ve demirbaşların mesleki faaliyette kullanılması veya kullanılabilecek nitelikte olması amortisman ayırımı için zorunludur. Bu bağlamda mesleki faaliyetle bağlantısı kurulamayan tesisat ve demirbaşlar için hesaplanan amortismanların gider olarak dikkate alınması mümkün değildir.
* İkametgâhının bir kısmını işyeri olarak kullanan serbest meslek erbabının mesleki faaliyeti ile bağlantılı kullandığı ve tamamıyla meslekle ilgili tesisat ve demirbaşa ait amortismanların tamamı gider olarak kabul edilir.
* Serbest meslek kazancı elde edenlerin, serbest meslek kazanç defteri tutmaları halinde, azalan bakiyeler usulüne göre amortisman ayırmaları ve yenileme fonu uygulamasından yararlanmaları mümkün değildir. Ancak bilanço esasına göre defter tutan kolektif şirket ya da komandit şirket şeklinde serbest meslek faaliyetinde bulunanlar, azalan bakiyeler usulünden yararlanabilmektedirler.
* Normal tamir ve bakım, temizlik giderleri dışında, gayrimenkulü genişletmek veya değerini artırmak amacıyla yapılan giderler, gayrimenkul mülkiyetinin serbest meslek erbabına ait olması durumunda gayrimenkulün maliyetine eklenerek amortisman ayrılmak suretiyle hasılattan indirilmesi mümkündür. İşyerinde kiracı olunması halinde ise bu tür giderler özel maliyet gideri olarak dikkate alınmaktadır.
Normal tamir, bakım ve temizlik giderleri ise gayrimenkulün genişletilmesine veya değerinin arttırılmasına yönelik harcama olmadığı için, bu tip giderler doğrudan hasılattan indirim konusu yapılır.
Yukarıda da ifade edildiği gibi serbest meslek erbabının kullanmakta olduğu tesisat ve demirbaşla ilgili amortismanın gider olarak dikkate alınabilmesi için söz konusu değerlerin mutlak suretle icra edilen serbest meslek faaliyetinin icrasında kullanılabilir nitelikte olması gerekmektedir. (V. Seviğ)


YARGI KARARLARINDA

GELİR VERGİSİ

1. Danıştay 4. Dairesi'nin E.2004/1429, K.2005/498 sayı ve 29.3.2005 tarihli kararı
"GVK'nın 85. maddesinin 3. fıkrasının 1 ve 2 numaralı bentlerinde, yabancı memleketlerde elde edilen kazanç ve iratların, yükümlünün bunları Türkiye'deki hesaplarına intikal ettirdiği yılda, Türkiye'de hesaplara intikal ettirilmemesinin iradesi dışındaki sebeplerden ileri geldiği tevsik olunan hallerde, mükellefin bunlara tasarruf edebildiği yılda elde edilmiş sayılacağı açıklanmıştır. Bu düzenlemeyle kanun koyucu, kazanç ve iratların Türkiye'de hesaplara intikal ettirilmemesinin iradesi dışındaki sebeplerden ileri geldiği tevsik olunan hallerde mükellefin bunlara tasarruf edebildiği yılda elde edilmiş sayılacağını kabul ettiğinden kazançların, elde edildiği tarihte Türkiye'ye getirilerek vergilendirileceği kuralının asıl kural olduğu, ancak mükellefin iradesi dışında gelişen istisnai durumlarda Türkiye'ye getirilemeyen gelirin tasarruf edilebildiği yılda vergilendirilmesi gerektiği açıktır. Davacının, ABD'de aracı kuruluşlardan elde ettiği, ancak Türkiye'deki hesaplarına intikal ettirmediği faiz ve değer artış kazançları üzerinden hukuki ve ekonomik yönden tasarruf edebileceği konusunda uyuşmazlık bulunmadığından, yurtdışında elde ettiği geliri kendi iradesiyle Türkiye'ye getirmemesi nedeniyle adına yapılan tahakkuk işleminde yasaya aykırılık yoktur."

2. Danıştay 4. Dairesi'nin E.1997/1069, K.1998/563 sayı ve 17.2.1998 tarihli kararı
"GVK'nın 88. maddesinde istisna kapsamındaki ticari faaliyetlerden doğan zararların diğer kazanç unsurlarından mahsubunu engelleyen bir düzenlemeye yer verilmediğinden davacının kreş işletmeciliği faaliyetinden kaynaklanan zararı diğer kazanç unsurlarında dikkate alarak beyanda bulunmasında yasaya aykırılık bulunmamaktadır. Aksi yöndeki gerekçelerle davayı kısmen reddeden mahkeme kararında isabet görülmemiştir."

3. Danıştay 4. Dairesi'nin E.2004/659, K.2004/1439 sayı ve 9.6.2004 tarihli kararı
"3.6.2001 tarihinde vefat eden muris adına mirasçıları tarafından 1.10.2001 tarihinde gelir vergisi beyannamesi verilmiş ve tahakkuk eden vergileri 2002 yılı taksitlendirme dönemlerinde ödemek istedikleri bildirilmiştir. Ölüm halinde vergilerin ödenmesinde asıl kural beyanname verme süresi olmakla birlikte teminat gösterilmesi halinde tahsil süresi Vergi Kanunu ile belli taksit zamanına kadar uzayacağına göre olayda 2001 yılı geliri için taksit süresinin 2002 mart ayında başlayacağı ve henüz taksit süresinin geçmediği dikkate alındığında tahsil süresinin 2002 mart olarak belirlenmesi, ancak taksitlendirme yapılmaksızın defaten ödenmesi gerekmektedir. Bu durumda ödeme süresinin 1.10.2001 tarihi olarak belirleyip daha sonra teminat nedeniyle 3.1.2002 gününü tahsil süresi kabul eden davalı idare istemini yasal bulan mahkeme kararında isabet görülmemiştir."

4. Danıştay 4. Dairesi'nin E.1998/4684, K.1999/3838 sayı ve 8.11.1999 tarihli kararı
"2. grup eski eser kapsamındaki gayrimenkulden elde edilen kira gelirinin beyan edilmemiş olması gerekçesiyle yapılan tarhiyat aleyhine açılan davada, 2863 sayılı Kanunu'nun 21. maddesinde yer alan istisna ve muafiyet düzenlemesinin, sadece emlak vergisi, tapu harcı gibi vergi ve harçları kapsadığı, söz konusu gayrimenkulün kiraya verilmesinden elde edilen gayrimenkul sermaye iradının bu hüküm kapsamında olmadığı ve gelir olarak beyan edilmesi gerektiği gerekçesiyle, yapılan tarhiyatı tasdik eden mahkeme kararı, dayandığı gerekçeler karşısında hukuka uygundur."


ÖZELGELERDE

GELİR VERGİSİ

1. Bursa Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 18.3.2009 tarih ve 864 sayılı özelgesi
"Yıllık Gelir Vergisi beyannamesinin kira gelirini elde eden tarafından verilmesi gerekir. Beyannamenin tarha yetkili olan ikamet adresinin bağlı olduğu vergi dairesine kâğıt ortamında veya yine tarha yetkili vergi dairesinden alınacak kullanıcı kodu, parola ve şifre kullanılmak suretiyle elektronik ortamda gönderilmesi veyahut da elektronik ortamda beyanname göndermeye yetkili meslek mensubu aracılığıyla yine elektronik ortamda gönderilmesi mümkündür. Mükellefin kendisi ve eşi için bireysel emeklilik sistemine ödediği katkı payları ile 18 yaşından küçük çocuk için ödediği hayat sigortası, kendisi, eşi ve 18 yaşından küçük çocuk için ödediği sağlık sigortası primlerini, 18 yaşından küçük çocuk için ödediği servis ücretini, GVK'nın 89. maddesinde belirtilen şartlara riayetle, gelir vergisi matrahının tespitinde gelir vergisi beyannamesinde bildirerek indirim konusu yapması mümkündür."

2. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 10.9.2009 tarih ve 7538 sayılı özelgesi
"Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 88. maddesinde kuruma fiilen ödenmeyen prim tutarlarının, gelir vergisi ve kurumlar vergisi uygulamasında gider olarak yazılamayacağı hükme bağlanmıştır. Buna göre gerek 5510 sayılı Kanunun 88. maddesi gerekse GVK'nın serbest meslek kazancında mesleki giderlere ilişkin 68. maddesinin. 2. bendi uyarınca, işveren ve işçi hisselerine ait sigorta primlerinin gider olarak indirim konusu yapılabilmesi için fiilen ödenmiş olması gerekir. Ödenmeyen prim tutarlarından sadece işveren hissesine tekabül edenlerin kanunen kabul edilmeyen gider yazılması gibi bir uygulama söz konusu değildir."

3. İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 1.10.2009 tarih ve 8231 sayılı özelgesi
"Çalışmayan ve başka bir geliri bulunmayan eşe ait ilgili yıl içinde bireysel emeklilik sistemine ödenen katkı paylarının söz konusu yıl için yıllık gelir vergisi beyannamesinden mahsubu mümkündür. Ancak, GVK'nın 89/1. maddesi uyarınca bireysel emeklilik sistemine öden katkı paylarının beyan edilecek gelirin % 10'una kadar olan kısmının gelir vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün olup, aşan kısmın indirim konusu yapılması mümkün değildir."

4. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 13.3.2009 tarih ve 5787 sayılı özelgesi
"Özel üniversitede okuyan 22 yaşındaki çocuk için yapılan (yabancı dil kursu harcamaları) eğitim harcamalarının, çocuk 18 yaşını doldurmuş olduğundan ve dolayısıyla GVK'nın 89/2. maddesi kapsamında çocuk sayılmadığından, yıllık gelir vergisi matrahının tespitinde indirim konusu yapılması mümkün değildir."

5. İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı'nın 24.3.2009 tarih ve 6800 sayılı özelgesi
"GVK'nın 86. maddesinin 1/c bendi uyarınca, vergiye tabi gelir toplamının [(a) ve (b) bentlerinde belirtilenler hariç] 103'üncü maddede yazılı tarifenin ikinci gelir diliminde yer alan tutarı aşmaması koşuluyla, Türkiye'de tevkifata tabi tutulmuş olan; birden fazla işverenden elde edilen ücretler, menkul sermaye iratları ve gayrimenkul sermaye iratları için yıllık beyanname verilmez, diğer gelirler için beyanname verilmesi halinde bu gelirler beyannameye dahil edilmez. Diğer taraftan yine GVK'nın "vergi tevkifatı" başlıklı 94/7 fıkrasında uyarınca, GVK'nın 75/2-5. bendi uyarınca, eurobondlardan elde edilen faiz gelirleri, GVK'nın 94/7-a bendine göre % 0 (Sıfır) oranında tevkifata tabi tutulmakta olup, vergi uygulamasında tevkifat oranı sıfır olarak belirlenmiş kazançlar tevkifatlı kabul edilmektedir. Bu hüküm ve açıklamalara göre, mesken kira gelirlerinden GVK'nın 21. maddesindeki istisnanın indirilmesinden sonra kalan mesken kira gelirleri ile işyeri kira gelirleri ve tevkifata tabi tutulmuş eurobond faiz gelirleri toplamı 2008 yılı için 19.800 TL'sini aştığı (bu tutar 2009 yılı için 22.000 TL'dir) için gelirlerin tamamının beyan edilmesi gerekir."

(Kaynak: Referans Gazetesi | 17.03.2010)

>> Duyurulardan haberdar olmak için E-Posta Listemize kayıt olun.

>> Uygulamalı Enflasyon Muhasebesi (171 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> SGK Teşvikleri (150 Sayfa) Ücretsiz E-Kitap: hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Apple Store 'dan hemen indir.

>> MuhasebeTR mobil uygulamasını Google Play 'den hemen indir.


GÜNDEM